- 708 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
BİR İNTİHAR PARANOYASI
Ölmeden önce tüm hayatınızın gözlerinizin önünden akıp geçtiği söylenir. Bu ölüme has bir şey midir? Elbette değildir. Öyle olsaydı bunu anlatan biri olamazdı ve bizde bilemezdik çünkü ölmüş olacaktı. O zaman cevap ne? Galiba ölüm korkusunun ta kendisi. Ölüm kapıyı araladığında neden geçmişi hatırlamak isteriz? Bir daha yaşayamayacağımız için mi?
Ölümü hisseden geçmişi düşündüğüne göre yaşayanın geleceğe bakması ve bunu düşünmesi çok normal. Yada değil. Ölüm; bana yakın olduğu kadar sana yakın ve sana uzak olduğu kadar bana uzak. Ölüm; namludan kurşunun çıkışını gören kadar bana yakın yada ölümü unutacak kadar çok yaşayanlar kadar uzak. Ölüm bana ne yakın nede uzak. Randevumun tarihi belirsizdi şimdiye kadar.
Anlattıklarım doğruydu ama ölüm insanı seçtiği zaman. Ya ben ölümü seçersem….
Ölüm şimdi bana çok yakın, titriyor bacaklarım, hızlanıyor nabzım, kararıyor gözlerim ve buz gibi terliyorum; ama bir sorun var. Geçmişi düşünecek en ufak bir zamanım yok. İlk babamın balon alışı, ilk madalya sevincim, ilk aşık oluşum, sevdiklerim ve beni sevenler. Sevinçlerim, ihtiraslarım, arzularım, öfkem, yalanlarım ve sen. Şimdi zamanı değil bunların.
Korkuyorum ve tek hissettiğim bu. Sonra dehşete kapılıyorum. Neden korktuğumu bilmeyişimden.
Sonra düşünüyorum….
Bu hayattan ayrılışım beni korkutmalı mı? Bu hayatı bu denli çok seviyor muyum? Oysaki esaretim bu bedende ve hep esaret dolu sevgilere aşığım. Ne kuş gibi uçabiliyorum nede sevginin adını koyabiliyorum. Seni seviyorum deyişimde bile sevgiyi tanıyıp tanımadığımı bilmiyorum. Gerçekte ben neyi seviyorum? Yaşamayı mı? Aşık olmayı mı? Parayı mı? Kendimi mi?
Sevmeyi bilmezken neyi sevdiğimi nasıl bilebilirim ve nasıl ölebilirim?
Yoksa, korktuğum ölümü mü sevmeliyim? Aldıklarından çok şey mi verecek? Bak hemen sevgiyi çıkarım için kullanmaya başladım bile. Sevgiyi bilmesem de nede ve neyin içinde olmayacağını biliyorum. Bu düşünce felsefesinin içinde sevginin yeri yok. Sevgi saftır. Ne aldığını ne verdiğini düşünemeyeceğin kadar saf. Aynı ölüm gibi.
Sana ne verir, senden ne alır bilemezsin. Ama bildiğin bir şey var ona olan korkun.
Benim korkum ölümden değil, onu bilmeyişimden. Benim korkum benden değil, beni tanıyama yaşımdan. Benim korkum aşktan değil, aşkı anlayama yaşımdan.
Bu yüzden ölmeliyim ama yapmam gereken iki şey var, kendimi tanımak ve aşık olmak.
Randevu tarihini şimdi Azrail’e verdim. İster bunlar için bana zaman verir ister vermez ama ben kendime verdim.
Ayrıldık; silah, kursun ve ben.
Yusuf Gümüş
YORUMLAR
Ölüm, gizemi de beraberinde taşıdığı için tarihler boyu merak konusu. Bu merak duygusuyla yaşamına son verenleri geride bıraktıkları satırlardan biliyoruz.
Oysa ki, mücadele gücü tükenen ölümü düşünür diyorum ben...(İntiharı denemiş birisi olarak) Ve...Hayat her şeye rağmen güzel diyorum. Bırakın ölüm dilediği saatte gelsin.
Üzerinde çok konuşulacak bir konu bence. Kutluyorum yazarı...Sevgiyle:))
Bence yazınız; giriş, gelişlme ve sonuç itibariyle güzeldi...
Konuuya güzel başlayıp finale dek satırlara hakim bir şekilde anlatıma devam edip, sonuç kısmını da umutlu cümlelerle noktaladınız...
Herşeyden önce ben konuyu işleyiş biçiminizi beğendim...
Bunların dışında; yazınızı paragraflara ayırırsanız okuyucular rahatlar ve elbette yazınız da ...
Ve ufak yazım hataları mevcuttu...
Bunları da düzeltmeniz halinde oldukça başarılı bir anlatımdı...
Kutlarım arkadaşım, saygılarımla...