YASTIK
Ellerini kucağında dinlendirebilirsin. Gözlerini kapatıp canlı yayına ara verebilirsin. Ayaklarını uzatıp yorgunluğun karasularını uzaklaştırabilirsin. Duymak istemediğinde kulağını kapatır, dudaklarını söylememeye kilitleyebilirsin. Bedeninin korozyonunu engellemen için uzay mühendisi olmana gerek yok.
Ancak ya başın, o başının çaresine bakamayan zavallı başın, erozyonun bin versiyonundaysa nerede dinlenecek?Elini dayayıp sağa yaslansan kolun uyuşur. Arkandaki ruhsuz duvara yalvarsan boynunun tüm kasları greve gider.
Başın tek kucağı yastıktır ve asla sıradan bir kimse değildir o. Ellerini yastığının altına sokup yüzükoyun yattığında, ellerini, azarlamaman için senden saklar. Kimi zaman kucağına alırsın onu, şefkatin ve hasretin tüm soluklarını göğsünde dinler. Küskün bir çocuksan eğer . ölümü düşlüyorsan topraktan alıp seni bağrına gömer. Yastığının mavi fırfırlarına tutunursun elinden alınanların yerine. Kızamık çıkarmışsın gibi içine batmak için gece mesaisi yapar kötü hatıralar, bilirsin, o an kaç damla düşürdüğünü yastığa kimse bilmez. Yastık da işbirlikçidir; sabaha dek fikir yangınlarınla kurutur gözyaşını. Başının yastıkta bıraktığı kadar iz bırakmamışsındır kimsede ve o ensenden öpmekten başka hiçbir kötülük yapmamıştır sana.
O, yatılıda annedir, karanlıktan korkuyorsan arkadaş, içine atıyorsan sırdaş, yalnız yatıyorsan sevgilidir. Eskiden, vefa eskimeden yastıkları uzun yaparlardı kimse tek başına kalmasın diye. Onları ikiye bölenleri bulmak, "Başını yastığa koyduğunda rahat uyuyor musun?" diye sormak gerek. Ondandır , başını her yastığa koyanın ağlamaklı, uykularınsa sürgüne âşık olması. . . .