6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1466
Okunma
Öğretmenlik başvurusunu yaptığımda bir öğle sonrasıydı zaman Ankara’da. Evrakları Bakanlığa teslim ettikten sonra, doğru Kurtuluş Parkı’na geldik. Geldik diyorum, zira yanımda üç-beş arkadaş daha vardı. Parkta bir yorgunluk çayı içip, otogara gidecektik memleketlerimize dönmek için.
Herkes çayını bitirip, ikinciyi ısmarlıyordu garsona. Arkadaşların sipariş bağırtıları üzerine kendime geldim. Oysa ben daha bir yudum bile almamıştım bardağımdan. Arkadaşlarım böyle mutlu bir günde neden derin derin düşünüyorsun der gibilerinden yüzüme bakıyorlardı. Bense hayalimde, çoktan bir köy öğretmenliğine başlamış, cıvıl cıvıl çocukların yanı başında şiirler yazıyordum onlara okumak, okutmak için. Çünkü ta ortaokuldan beri başladığım şiir serüvenimi, bir köy öğretmeni olarak, pastoral yaşamda, daha da ilerleteceğimi düşünüyordum.
Bu düşünceler içinde, sıkıntılı bir beş ay geçti. Tayin emri gelip de, elime ilk görev yeri belgemi aldığımda (belki bugün bile birçok öğretmen arkadaşımın gıpta edeceği) Marmara Bölgesi’nde, deniz kenarına beş yüz metre uzaklıkta, bir belde ilkokuluna atanmıştım. Görev yerim ve okulum çok güzeldi hatta özeldi. Yirmi öğretmenli, beş yüz öğrencili şipşirin bir kasaba okuluydu. Lakin ben hep o, hayal ettiğim tek öğretmenli, bir dağ köyü okulunu istediğimden ve beklediğimden yarı kırılganlık içindeydim. Böyle kalabalık bir ortamda nasıl şiir yazacaktım. Nasıl sakin ve dingin bir yaşam sürecektim. Bir de buraya, sanki ben kendim gelmiş ve istemişim gibi, daha ilk günden itibaren, diğer öğretmenlerin ve yöneticilerin gazabına uğrayıp, bir sürü laf işittim. Vay efendim, ilk tayinde nasıl böyle bir okula gelirmişim. Onlar birçok zorluklar çekmişlermiş! Tabanı, kırık tahtalı, köy okullarında ömür çürütmüşlermiş! Yolu izi olmayan okullarda, çamurla, karla kışla uğraşmışlarmış! Mış mış da mış mış… Doğrusu yarım öğretim yılı, o okulda zoraki kaldım. Ertesi öğretim yılı bir dağ köyüne, tek öğretmenli beş sınıflı bir köy okuluna tayin oldum da, hem onlar rahat bir nefes aldılar hem ben. Artık hiç kimsenin baskısı altında kalmadan, hem rahatça, tadına vararak öğretmenlik yapacaktım, hem de bol bol yeni şiirler yazacaktım.
Dediğim gibi de oldu. Dört buçuk yıl tam hayal ettiğim gibi bir meslek hayatım oldu. Şimdilerde olduğu gibi, o yıllarda, hele bir köy okulunda ‘Belirli Gün ve Haftalar’ kitabı ne arasın! Ben belirli gün ve haftalarda, millî bayramlarda kendi yazdığım şiirlerimi, öğrencilerime okuyor/okutuyordum. Sırf bu yüzden üç-beş öğrencim bile, şiir yazmaya başlamıştı. Onlar da benim gibi öğretmen ama şiir yazan öğretmen olmak istiyorlardı.
İşte yine bir öğretmenler gününü içinde barındıran Kasım ayındayız. Ben her Öğretmenler Günü’nde, köyde görev yaptığım o, ‘’ŞİİR TADINDA ÖĞRETMENLİK’’ yıllarımı ve anılarımı hatırlarım. Ne güzel ve özel, unutulmaz yıllardı o yıllar. Hele o çocuklar; saf, temiz, içten, sevgi ve saygı dolu, mahzun bakışlı çocuklardı o çocuklar! Her birini bugün bile hatırlarım. Hala da haberleşiriz kimisiyle, çeyrek yüzyıla yaklaşsa bile ayrılığımız…
TÜM ÖĞRETMEN ARKADAŞLARIMIN, ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN. KÖY ÖĞRETMENLERİNİN İKİ KERE KUTLU OLSUN!
İsmail GÖKTAŞ
EĞİTİMCİ-ŞAİR