ÇOCUKLUĞUM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Geçmişi bugüne taşımaktan hoşlanmıyorum. Aklıma nedense hep kötü yaşantılarım geliyor. Ağlayışlar, ayrılışlar, bekleyişler, kaybedişler, gidenler… Belleğimi biraz daha zorlayıp, perdeyi araladığımda tüm görkemiyle çocukluğum ortaya çıkıyor. Farkında olmadan yüzümdeki tebessümü yakalıyorum. 70’li yılların sonu, 80’li yılların başına denk gelen çocukluğuma kısa bir yolculuk yapma fikri bu sefer cazip bile geliyor.
Kış gelince salonumuzun tam ortasına soba kurulurdu. Tüm odaların kapıları açılır, her yer sıcacık olurdu. Annem “Kalorifer sıcaklığı” derdi buna. Ne soğuk ne sıcak. O soba sadece evimizi değil, içimizi de ısıtırdı. Ben en çok kestane pişirmeyi severdim. Kestaneleri ortadan ayırmak rahmetli babacığımın vazifesiydi. Elimde maşayla kestaneleri çevirirdim. Yakmadan yenecek duruma getirmek bana göre büyük bir başarıydı. Kestane kokulu gecelerde dışarının soğuğuyla içerinin sıcağı, tezatların en güzelini yaşatırdı. O zamanlar kış da kış gibi olurdu hani. Kar da kar gibi yağardı. Nazlanmazdı hiç. İnsanlar kar yağınca şaşırmaz, doğal karşılardı. Kardeşimle kara yatar, paltomuzun izini çıkarırdık. Kar üzerinde en iyi iz bırakan, oyunu kazanırdı.
Pazar, annemin çamaşır yıkama ve temizlik yapma için seçtiği gündü. O gün biraz gergin olur, sağa sola kızgın bakardı. Bu sebeple mi bilmem ama ben pazar günleri evde temizlik yapmam. Dolayısıyla da etrafa kızgın bakmam.
Takipte olduğum çizgi filmler geliyor aklıma. "Heidi” vardı meselâ. Hâlâ var mı bilmiyorum. Varsa da büyümüştür artık. O da belki benim gibi dağları, tepeleri, dedesi ve köpeğini düşlüyordur bugünün gözleriyle. Peter’le aynı yolda ilerlediler mi merak ediyor insan. Çocuklar Heidi’ yi merakla beklerken, büyükler Dallasçıydı .” Clara sağlığına kavuşup yürüyebilecek mi “ diye kardeşimle konuşurken onlar petrol kuyularından bahsederdi. “Zengin ve Yoksul, Köle İsaura, Kaçak, Uzay Yolu, Vikingler, Uçan Kaz, Voltran , Şeker Kız” anımsayabildiklerim arasında. Pazar sabahları kovboy filmi seyrederdik. İyiyi, kötüyü, çirkini ilk kez yan yana bu filmde izlemiştim. Sonrasında da bu karakterlerin film karesinden çıkıp gerçek hayatta da yanı başımda olabileceğini görecektim.
Tarzan’ı anımsadığımda kahkahalarla gülmek geliyor içimden. İşlek caddenin en kalabalık anlarında kardeşim ve arkadaşlarla “Aaaaa, aaaa ,aa ! “ şeklinde bağırırdık. En güzel bağıran oyunu. Ancak bir çocuğun oynayabileceği bir oyun. Şu anda bağırsam neler olur dersiniz?
Uykudan önce süt içmeyi Adile Teyze’den öğrendim. Kuzucuklarına gücenmesin diye bir bardak sütü nazlanmadan bitirirdim.
Televizyon siyah beyazdı o zamanlar. Renkleri hayâl etmek güzeldi. Renkli televizyona geçiş, hayalleri sona erdirdi. İnandığımız renkler artık gerçekti. Komşular arasında, renkli televizyon alma telâşını anımsıyorum. Bizim eve de renkli dünya girince cumartesi geceleri “Türk Filmi “ izleyicisi salonumuzda yerini aldı. Annem çay ikram ederken ben de arkasından şekeri dağıtırdım. Filmin sonunda ağlayan çoksa, en iyi film o seçilirdi. Filmin güzelliği acıklı olmasında saklıydı.
Apartman dairesi ile tanışmamıştım o zamanlar. Yüksek evler bana daha bir yüksek görünürdü. Bilirdik ki orada çok parası olanlar oturur. Orada yaşayan balkon çocukları , bahçesinde doyasıya oynayan yer evi çocuklarına gıptayla bakardı. Annelerinden izin alamazlardı bir türlü. Balkon daha güvenliydi onlar için. Aşağıda olanlara tepeden bakmak, balkon çocuklarının öğrendiği ilk bakış açısı oldu.
Evimizin minik bir bahçesi olduğundan hayvanlarla çok haşır neşir olurduk. Evde kedim, bahçede köpeğim vardı. Yağmurlu bir gece evden çıkan kedim bir daha geri gelmedi. Belediye’nin zehirli ciğerini yiyen köpeğim de bir daha geri gelmedi. Gidenlerin dönme ihtimallerinin olmadığını yavaş yavaş anlamaya başladığım bir deneyimdi. O zamanlar tavuklar marketten değil, pazardan alınırdı. Canlı canlı. Babam biraz şişmanlamaları gerektiğini söyler kesilmesini ertelerdi. Bu sebeple bizim kümeste sayıları gitgide çoğalan tavuklar, horozlar yaşamaya başladı. Her sabah sıcak yumurtayla kahvaltı yapmak ise işin en can alıcı noktasıydı. Tavuklara verdiğimiz buğdaydan bir avuç alıp karınca yuvalarını takip ederdim. Görebildiğim kadarının etrafına buğdaydan bir kısım koyardım. Ve karıncalara ağustos böceği ile de paylaşmalarını öğütlerdim.
Okulların tatil olmasını iki nedenle çok isterdim; siyah önlüğün ağırlığından kurtuluş, köyde yaşayan anneannemi ziyarete gidiş. Köyde sadece deniz yoktu. Onun dışında her şey tam pansiyondu. Tüm akrabalar köyde toplanır, özgürlüğün tadını çıkarırdık. Şehrin tehlike arz eden yönleri köyde olmazdı. Çocuklar için her yer oyun alanıydı. Maketten değil gerçekti görünenler. Yapay değil, doğaldı oyun alanları. Anneannemde her türlü hayvan vardı. İnek, koyun, eşek, hindi, kaz, ördek… Buzağı ve kuzunun gözlerinin içine baktınız mı hiç? Ben baktım. Orada çoğu insanda olmayan sevginin parlaklığı, hüznün yansıması keşfedilmeyi beklercesine dururdu. Fırından yeni çıkmış mis gibi köy ekmeğinin üzerine tereyağını sürer, afiyetle yerdik. Ekmeğin sıcaklığına teslim olan tereyağının tadı bir daha hiç aynı olmadı. Tüm çocuklar yanakları kızarmış, biraz da kilo almış biçimde evlerine dönerdi. Bir sonraki yaz tatilini beklemek de biz çocuklara düşerdi. Sahi unutmadan; o zaman da köylerde keneler vardı. Ama biz değil, onlar bizden korkardı.
Çocukluk anılarında mutlaka bisikletin yeri olur. Bisikleti olan çocuk mutlu çocuktur. Biz kardeşimle tek bisiklete sahiptik. Bu sayede, kardeş gibi paylaşmayı öğrendik. Kırmızıya çalan koyu pembeydi rengi. Kardeşim erkek olduğundan daha az binmek isterdi. Sanki renklerin cinsiyeti olmalıymış gibi.
Elbiselerini kendim diktiğim naylondan bir bebeğim vardı. İkinci bir seçeneğim olmadığından bebeğime gözüm gibi bakardım. Kardeşimin bir kutuda biriktirdiği onlarca misketini arada sırada yıkardım. Pırıl pırıl misketler oynanmaya can atarcasına yüzüme gülerdi. Kuşlara zarar vermesin diye sapanların lastiklerini çaktırmadan keserdim.
Çocukluğumun favori yiyeceği tüplü çikolataydı . Bizimkiler bakkala gönderdiğinde para üstü kalır ve de onay alırsak tercihimizi tüplü çikolatadan yana kullanırdık. Sonra onun yerini şemsiye çikolatalar aldı.
Genç kızlar saçlarını begüm yaparak toplardı. Dikkatle izlerdim onları. Bilirdim ki birkaç yıl sonra ben de begümle tanışacağım.
Yanlarında iki düğmesi olan kocaman bir radyomuzun olduğunu anımsıyorum. Babam uygun dalgayı bulmak için bayağı uğraşırdı. Polis Radyosu kanalını en çok annem severdi. Tuttuğu şarkıların sanki kendisi için yazılmış olduğunu söyler, hüzünlenirdi. Hüzün baş ağrısını çağırır, hâlâ nasıl yutabildiğine şaşırdığım Gripin imdadına yetişirdi.
Sıcak yaz gecelerinin uzunluğunu kısaltmak için haftada bir kez yazlık sinemaya giderdik. Nohut ve beyaz gazozun eşliğinde yıldızlar bize, biz filme bakardık. Biz çocukların uykusu gelir, filmin sonunu getiremezdik. Anne babamızın kucağında en tatlı uykuyu davet ederdik.
Annem:
—Ne yazıyorsun saatlerdir? diye sorduğunda:
— Mektup , derdim.
Ben çocukken mektup yazmayı çok severdim. Uzaktaki yakınlarımıza , askerdeki akrabalara mektup yazmak benim görevimdi. Görev olarak verilen bu sorumluluk kâğıt ve kalemle kuracağım bağın belki de ilk habercisiydi. O zamanlar postacılar şimdiki gibi sadece fatura getirmezdi. Postacılar sevenlerimizden haber getiren, dört gözle yolu beklenen kişilerdi. Bugünün çocukları “Bak postacı geliyor, selâm veriyor, herkes ona bakıyor, merak ediyor” şarkısını bilmiyorlar artık.
Hey gidi günler, hey!
Gelişme, değişim, teknolojik ilerleme birçok şeyi alıp götürürken yerlerini boş bırakmıyor. Hayatımızı kolaylaştıran teknoloji sayesinde bu yazdıklarım okuyucuyla buluşuyor. Yıllar sonra da şu an ki teknolojiye, yaşantılara ait anmaları dile getireceğiz. Işınlanma kabininin içinde otobüs yolculuklarının seyrinin güzelliğinden dem vuracağız.
Geçmişe özlemin temelinde çocukluğumuzun, saflığımızın, kirlenmemişliğimizin olduğunu unutmayacağız.
ÖZDEN HORAN
19/11/2008
01:48
Fotoğraf:C.Murat TOLAN
YORUMLAR
eh aş olsun soloyin teyze sana.!
yine gözüme toz kaçırttın ya...
bunlar hergün akşama kadar sklasını çıkamak isteyipte
bir türlü başartamadığım şeyler...
ne günlerdi ama...
ben biraz dahasını biliyorum o yılların
gaz lambası eşliğinde ders çalışmalarımızı...
orta okula giderken lacirvert kumaşlı sarı ay yıldızlı şapkalar takardık mesela...
içim acımıyorda
o paylaşımcıl günlerin,güzel günlerin bir daha geriye gelmeyeceğini bilmek üzüyor biraz bu hüzün onun için
ve bugün yaşayanlar kim bilir nasıl tebessümle bakıyorlardır olaya
oyle yoklukları yaşamadılar
öyle sevgileri
öyle yürekten yanışları da bilemeyecekeler...
yürekten sevgi ve saygılarımı bırakıyorum sayfana sevgili soloyin...
galiba bana toynak amcalık
sizede teyzelik çok yakışıyor...
bu yaşata alabileceğimiz en güzel ödül bu ...
çokça saygılarımla
ve tebriklerimle.....
Kestaneleri ortadan ayırmak rahmetli babacığımın vazifesiydi. Elimde maşayla kestaneleri çevirirdim. Yakmadan yenecek duruma getirmek bana göre büyük bir başarıydı. Kestane kokulu gecelerde dışarının soğuğuyla içerinin sıcağı, tezatların en güzelini yaşatırdı.
..........................................................................
Burası bana çok dokundu ve rahmet yağdı gözlerimden.Babanız kabrine yükselsin bulut ve toprağına düşsün dilerim bu yağmur .Siz de şimdiden nergis dikiniz kabrine babanızın lütfen.
YAZILARINIZI HEP BEĞENEREK OKUYORUM.BUNDAN ÖNCE DE GÜNÜ YAZISI SEÇİLEN YAZINIZI OKUMUŞTUM.AMA YORUM YAZAMAMIŞTIM.YAZINIZ SİZDEN İZİNSİZ KOPYALAYIP BİR ŞİİRİN ALTINA YORUM BÖLÜMÜNE BİRLERİNİ YAZDIĞI YORUMA YANIT OLARAK EKLEMİŞTİM(ELBETTE SİZİN YAZINIZ OLDUĞUNU BELİRTEREK- ATATÜRK HAKKINDA DÜNYACA SÖYLENMİŞ SÖZLERDEN OLUŞUYORDU...)
YAZILARINIZDAKİ SICAKLIĞA, İNSANCILLIĞA DUYARLILIĞA VE DÜŞÜNCELİ KALEMİNİZE ÇOK TEŞEKKKÜR EDEREK SAYGILARIMI SUNARIM.
ne kadar güzel şeyler yazmışsınız
elinize sağlık
babamdan hep bisiklet sözü almıştım. ama olmadı
evlendikten sonra kendi imkanımla alıp az kullanmadım
o aşkı bitirene kadar
eşimin işi zordur tekstilde çalışır
ben ona hala köle isaura derim
çok sıcak bir yazıydı
soba gibi ısıttı gecemi
yürekten kutlarım
sevgilerle
Kalemle kagit arasina boylesi guzel anilarin tasinmasi ..ve su berrakliginda resmedilmesi elbette kalemin şan'indan .
Aklima neler geldi bilseniz eski zamanlara dair .."tüplü çikolata" yerken disimi kirisim .."misket" yuzunden eve bir turlu zamaninda varamayisim ..ve daha niceleri ..hatirlamayi dahi ozlemisim ..
Icinde olunca farkina varamiyoruz ..hatirladikca mi ozleniyor bilmiyorum ama guzeldi ortak olmak cocuklugunuza ..
Tesekkurlerimle,
Sevgilerimle .