- 596 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşumuz Kendi Elimizde ( CUMHURİYET Kadınlarına Sesleniyorum)
Yıl 2008, yirmi birinci asrın ilk yılları ama bizler için kâbusların hiç bitmeyeceğini anlatan yıllar. Artık rüyalarımızda (uyuyabilenler için) bile mavi bulutları görmenin mümkün olmadığı yılların başlangıcı. Yeni mi başladı derseniz bu kâbuslar, Hayır yeni başlamış değil.
Kâbuslarımız 12 Eylül ihtilali ile geliyorum demişti. 1983 Anayasası ve ihtilalin sorumlusu Kenan EVREN’İN Cumhurbaşkanı seçilmesi ve ardından sol partilerin seçimlere girmesi vetolarla engellenip, merkez sağ partilerine geçiş verilmesi, gelecek yıllarda ne kadar ağlayacağımızın en büyük işareti idi ama bu işaret geçmiş yılların acıları düşünüldüğünden sanırım görülmüyordu ya da fark edilmiyordu.
1980 ihtilali, gençlerin düşünmesini, sorgulamasını, okumasını ve yargılamasını engelleyebilmek, robotlaşmış bir gençlik yaratabilmenin temelini 17 yaşında gencecik bir delikanlıyı asmakla başarmıştı. Zaten 1980 yılından önce ve sonra düşünen beyinlerin yok edilmeye başlanması da başka bir uyarı idi ama bu uyarıları ne duyan nede gören vardı. Hepimiz kış uykusuna yatmış “bana dokunmayan yılan” hesabı yapmıştık.
Bize dokunmayan yılan adım adım ilerliyordu, hem de vücudumuzun en ulaşılmaz yerlerini bile işgal etmeye başlamıştı. Önce beynimizi geçirdiler ellerine, (beyin ellerine geçtikten sonra başka bir şeye gerek kalmamıştı ki) ardından hücrelerimizin her köşesini istila ettiler. Eğitim öğretimi bitirdiler ve ardından, tüm genç beyinleri siyasi ve ekonomik alanlardan uzaklaştırarak, yalnızca eğlence alanlarına sevk ederek yok ettiler. Fakirleştirdiler, ardından kendilerine muhtaç ettiler ve sonumuzu yavaş yavaş getirdiler. Artık uğraşmalarına bile gerek kalmadan bizler kendi ellerimizle kendimizi yok etmeyi başardık.
Önce, bugün 40 lı yaşlarda olan bizleri korku ile sindirdiler ve bizlerde çocuklarımızı sindirmeyi başardık. Hukuk işlemez oldu, Başbakanlar bile “ anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz” dediler. Sonra hukuk her gün delinmeye başlandı. Ardından yolsuzlukların hesabı sorulmak istendiğinde “ verdiysem ben verdim kim hesap sorabilir ki” dediler. Bu defa yolsuzlukların önünü alamaz oldular. Ardından “kim daha dindar” hesaplaşmasına girdiler, başbakanlıklarda mollalar misafir edildi. Türk halkının seçerek iş başına getirdiği insanlar mollaların önünde el pençe durarak kendi saygınlıklarını kaybettiler. Bilim yuvaları ile oynamaya başladılar, ses çıkartanları ya yok ettiler, ya da cezaevlerine atıp sorgulamaya başladılar. Bizler “bekle gör” taktiğini uygulamaya başladık. Bekledikçe ve sessiz kaldıkça ciğerlerimize kadar pisliğe gömüldüğümüzün farkına bile varamadık.
Peki bugün farkında mıyız? Hiç sanmıyorum. Eğer farkında olsaydık 22 Temmuz seçimlerinde böyle bir sonuç ortaya çıkmazdı sanırım. Demek bizlerin dibe vurması gerekiyordu ve şu anda da tam olarak dibe vurduk. Peki, uyanabilecek miyiz onu da bilmiyorum. Uyandık diyenlerin oranı nedir ne değildir oda belli değil. Çünkü yalnızca konuşuyoruz ama uygulamaya geçmeyi başaramıyoruz. Hep birilerinin bizim yerimize çalışmasını (Nasıl olsa bir enayi çıkar anlayışı her zaman her şekilde vardır ya ) ve kendini öne atmasını bekler hale geldik. Kendi benliğimizi bulabilmiş değiliz hala. Ne zaman bulacağız oda belli değil. Korkarım ki bulduğumuzda Neyzen TEYFİK’İN dediği gibi olacak sonumuz. Ve sevgili kadınlar, böyle bir son istemiyorum diyorsanız “ARTIK YETER” deyin.
Benim sözüm Cumhuriyet’in okullarında, ATATÜRK ilke ve devrimleri ile büyümüş ve kendine yol gösterici olarak ATATÜRK’ÜN devrimlerini ve ilkelerini seçmiş Cumhuriyet kadınlarına. Artık lütfen kuma soktuğunuz başınızı çıkartın dışarı ve yumruğunuzu vurun masaya, “Beni kimse susturamaz ve haklarımı kimse alamaz “diye dökülün yollara, meydanlara. Çıkartın sesinizi hem de büyük ses ile. Cumhuriyet’in değerlerini korumak için gerekirse ölümü göze alın.. Özgürlük, barlarda, kahvelerde, evlerde sabahlara kadar oyun oynamak, istediğiniz gibi gezip tozmak değildir. Özgürlük ses çıkartmak ve kimsenin himayesi altında olmadan kendi hak ve hürriyetlerinizi koruyabilmektir.
Özgürlük kendi sorumluluklarımızı bilerek toplum içindeki yerimizi korumak ve o toplumda söz sahibi olmaktır. Kimse size özgürlüğünüzü vermez, siz isterseniz alırsınız istemezseniz zaten kimse vermek için çaba sarf etmez. Hiçbir siyasi parti, hiçbir kuruluş sizlerin üstünden çıkar elde etme çabası içine giremez, girmemeli, girmesine de sizler müsaade etmemelisiniz. Eğer bu gün bu kadar büyük kargaşa yaşanıyorsa bunun tek sorumlusu gelen iktidarlar değil, biz kadınlarız. Gelen iktidarların, bizlerin üstünde oynadıkları oyunlara sessiz kalarak, her türlü haklarımızı ellerimizden almalarına müsaade etmemizdir. Yani, esas suçlu biz kadınlarındır ve artık kendi suçlarımızın cezasını, gelecekte çocuklarımızın çekmemesi için, kendi cezamızı kendimiz çekip, gerekli her türlü mücadeleyi yapmalıyız. Yoksa gelecekte özellikle kız çocuklarımızın geleceğini kendi ellerimizle kendimiz yok edeceğiz.
Tüm dünyada ve ülkemde Faşizanca düşüncelerin ve uygulamaların yok olmasını diliyorum.
GELECEĞİMİZİN MAVİ Mİ, GRİ Mİ OLACAĞINA BİZLER KARAR VERECEĞİZ VE VERDİĞİMİZ KARARLARLA ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİNİZ BİZLER TAYİN EDECEĞİZ.
Onurumsun - Türkan DİNÇER
’Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine
bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir.
Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, hep din kisvesi altındaki küfür
ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı hareketi dinle karşılarlar, hâlbuki
hamdolsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını
öğrenmek için şundan bundan derse ve akil hocalığına ihtiyacımız yoktur.
Milletimizin içinde hakiki, ciddi âlimler vardır. Milletimiz bu gibi âlimleriyle
iftihar eder. Bu gibi âlimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne
diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim
dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun
olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa
uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı.’.
.Mustafa Kemal ATATÜRK
’Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki ulema, dini bütün
alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına
düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları
ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış
hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu.’...... Mustafa Kemal ATATÜRK
YORUMLAR
Gecikmiş olarak okudum, iyi ki de okumuşum...
Tarihsel gerçeklikleri iyi tespit edip kaleme dökerek bizlerle
paylaştığınız için teşekkürler,
Teşekkürler 17 yaşında asılan çocuklara değindiğiniz için,
Ve yalnız olmadığımızı satırlarla da olsa bizlerle paylaştığın,
temenni ile de olsa;
Varız işte diyebildiğimiz için binlerce teşekkürler....
kutluyorum sizi ...
sevgi her daim...
’Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine
bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir.
Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, hep din kisvesi altındaki küfür
ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı hareketi dinle karşılarlar, hâlbuki
hamdolsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını
öğrenmek için şundan bundan derse ve akil hocalığına ihtiyacımız yoktur.
========================
Bu Millet herşeyin hakkından geldi de ,şu din simsarlarının ve din istismarcılarının karşısında sustu.Neden? Çünki Bu millet Atasınada geçmişini de tarihinide dininide çok sever.Bunu fırsat bilen kesimler bu nokları kullandılar ..
Yüreğiniz var olsun.21.yüzyılda,Demokratik bir ortamda Atatürk İlkeleri ışığında ve çağlar üstünden aşarak milletin her ferdi daha bilimsel davranmalıdır.Dinimizin ilk emri OKU
dur. Yürekten Tebrikler .Duyarlı yüreğiniz var olsun .