YOK BİŞEY (son söz'm)
okuyup okuyup tekrar başa dönüyorum en sevdiğim satırları bile. nerede yalnış nerede o en vurucu kelime bulamıyorum. hangi cümleydi. son zamanlarda kulaklarımda çınlayanlar kadar ağır olmayanlar.
sonu gelmiyor hiç bir paragrafın.
başka bir sayfa da yok ki gidip uzaklaşsam şu satırlardan. tüm yaşanmışlar tandık. tüm hayatlar aşina. zamanlar çok bile. yaşa yaşa arta kalıyor yine dakikalar, binlerce kere.
binlerce kare.
’bişey olacak,
bişey olacak!!
-ta ne zaman? daha da kötüye gidecek zaman. götürüyor bizi de. her şeyi.
kötü düşünmek kötüyü getiriyormuş ya!
ama daha da kötüye gidecek işte. daha da kahredecek... hayat beni de. sadece beni. görevimi yaptım batan gemiden öncelikli olanları kurtardım. bir ailenin saadetini mesela.
yok bişey değildi bu hikayenin adı. YOK oldu sadece tadı!
hani bütün maviler kırıkken dalgalı bir denizde sadece orta yerde dümdüz hiçbir hareketten etkilenmeyen saydam adalardan birinde yaşamayı istedim. kalanını. umursuz, etrafında olup biteni duyumsamadan yaşamak istedim. kalanımı! deniz anası gibi. üstelik öyle okyanus ortasında felan da değil. boğazda bir köşede. akıntıda bir yer de.
beklerken durdurulan zamanlar kadar sonsuz yaşadım ben adı yok olanı.
kandırılmak umrumda değil.
yalnızlık şimdi mi korkulur oldu. sanki öncesi bilinmeyen bir muammaymış gibi. değil miydi özlenen bazen hayallerin kalabalığında. şimdi ise kırıklığında.
aşk güzellemesi değil bu. benzemiyorda zaten. olsa olsa kırık, cılız bir ’yalandı zaten’ tınısı sezilir kelimelerimden.
rüya bu ya;
dingin, bulanık bir dere, yeşil çimlerin üzerinde göğe yükselen uzun uzun ağaçlar. isimsizler. aynı taşlar gibi.
ben ağaçları yapralarından tanırım, anneanne yadigarı bişey işte. ama çok uzaktalar. hem de incecik gövdelerin dibinde yatınca daha bir uzaklaşır gökyüzü de ona erişen anaokulu öğrencisinin fırçasından fırlamış gibi duran dümdüz dallarda. kaydıkça objektif aşağılara seçilen beyazlıklardan sadece nurları sızıyor yine lekesiz yatakların. kalanı aşağıda. toprakta. siyahı gizli, karası, günahı... her şey orda.
şimdilerde kapalı bir odada ki tek eğlencem katı bir damla sakızını çekiştire çekiştire oynadığım pis bir oyun. neleri hatırlatmıyor ki. insan benzerlik aramasın her şeyi her şeye benzetebilir. ağdalı bir dil gibi. her kelime her anlama gelebilir.
ben göz yaşından yol yaptım karıştı kanalizasyona. kapakta yazıyor.
’ temiz su kanalizasyonu’
sen git damlalarla birlikte aşk bana kalsın tüm saflığıyla. gönderdim onları da arıtma tesisalerine. musluklarından akacak gözyaşım şehrimin.
her şey gelir geçer bir tek o baki kalır bende. ’Yalnızlık’ ebedi arkadaşım. yalnız ve karanlık.
az ve seyrek mi yazmalı yoksa. ithaf değildir kimseye.
ben;
neyse anlatmiyim en iyisi her şeyi de açıklamayayım varsın bana kalsın ihalelerin tümü. taşırım gücüm yettiğince. anlatmicam hiçbir şeyi. kabul ediyor her şeyi üstlenip çekiliyorum kendi deliğime. deliliğime verip.
bencillik bu ya her şeyi ben alıp gidiyorum.
susuyorum. siyahlara açık sarılar ekleyerek. hüznü de terkediyorum. değmez kederlenmelere de.
sadece bağıra bağıra son kez altını çizerek;
_ BEN YAPTIM! HER ŞEYİ.
gülden
14ekim’08
YORUMLAR
hani bütün maviler kırıkken dalgalı bir denizde sadece orta yerde dümdüz hiçbir hareketten etkilenmeyen saydam adalardan birinde yaşamayı istedim...
BENCE ARANAN GALİBA BU CÜMLEYDİ Kİ HAYATI, HAYATA BAĞLAYAN BİR BAŞLANGIÇ GİBİ SANKİ TUTUNDUĞU...
Yzmakla akutmak arasındaki dfark bu...ve okultulan yazılar bunlar...mustafa yılmaz
"aşk güzellemesi değil bu. benzemiyorda zaten. olsa olsa kırık, cılız bir ’yalandı zaten’ tınısı sezilir kelimelerimden. "
bu cümleler güzeldi...
" kapalı bir odada ki tek eğlencem katı bir damla sakızını çekiştire çekiştire oynadığım pis bir oyun." sanki buralarda da bir Yılmaz Erdoğan izin gördüm...:)
ellerinize sağlık.
yok bişey çok basit bir kelimegibi duruyo tek başına içinde gizli olan gizi sadece yaşayan bilir dimi sevgili yazar