- 14954 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BATIL İNANÇLAR
Sözlük anlamı ile Boş inanç ya da batıl inanç, mantıksal bir temele dayanmayan inanç ve davranışlara denir.
İlkel toplumlarda insanlar doğa kaşısında korku ve cesaretsizliklerinden dolayı yüzyıllarca ağaçları, inekleri, cinsel organları ve daha bir çok şeyleri tapınmak için sembol haline getirip tapındılar ve bunları kutsal hale getirdiler . Çok tarılı dinlerden sonra tek tanrılı dine geçişin 3-5 bin yıllık gibi yakın bir geçmişi vardır.
Günümüz toplumunda ne yazık ki insanoğlunun varoluşsal korku ve endişelerini gidermede temel araçlardan birisi olmuştur bu batıl inançlar.
Boş inaçların kökeni için eski paganist inançlara bakmak gerekiyor.
Bu inançlara bir kaç örnek verelim ;
‘’--Cadılık Hristiyan aleminde hem günah hem de uğursuzluk sayılırmış. Nedeni, büyücülüğün kilise faaliyetine rakip olmasıdır. Dolayısıyla kilise, büyücülüğü ve cadılığı lanetlemiştir.
---Solakların ısrarla salak yapılmaya çalışılması da solak olanların şeytan tarafından elde edilmiş olmalarına inanılmasıymış. Bu yüzden sinistral kelimesi hem sol, hem de uğursuz, karanlık, tehlikeli anlamlarına gelir.
---Doğum günü pastası ise tanrıça Artemis’in pastasından geliyormuş. Eğer doğum günü olanlar dikilen mumları bir nefeste söndürebilirlerse Artemis’in takdirini kazanıyorlarmış.
---Beladan korunmak için tahtaya vurma adeti, insanların ağaçların tanrılarla temas içinde olduklarına inandıkları, hatta bizzat tanrı oldukları dönemlerden kalma bir adetmiş. İnsan tahtaya vurarak, tahtanın içinden çıktığı ağacın tanrısıyla temas ettiğine inanırmış. Hristiyanlıkla beraber ağaç tanrıları gidip yerlerini İsa’nın babası alınca, bu sefer tahta, İsa’nın çarmıha gerildiği haçı temsil eden ve tahtaya vuranın İsa’nın yardımını talep ettiği bir sembole dönüşmüş.
---Merdiven altından geçmenin uğursuzluk getirdiği inancının ise kutsal teslisi ihlal etmek anlamına gelmesinden kaynaklandığı sanılıyor. Bu teslis, bilindiği gibi ta çoktanrılı Mısır dinleriyle başlar (İsis-Osiris-Horus) ve aslında üç tanrılı bir din olan Hristiyanlıkla günümüze kadar gelir. Hristiyanlıkta kutsal teslis Tanrı-İsa-Kutsal Ruh olarak ifade edilir. Ayrıca teslis Meryem-İsa-Yusuf’u da ima edebilir.
--- 13 sayısının uğursuz olduğuna ilişkin inanç dünyada o kadar yaygındır ki, yaşamı birçok yönde ciddi olarak etkilemektedir. Bazı ülkelerde evlerin kapılarına 13 numarası verilmez, uçaklarda 13. koltuk sırası yoktur, apartmanlarda, otellerde 13. kat ya 12A’dir ya da 14’tür. 13 numaralı oda yoktur. Olsa bile insanlar o odada kalmak istemezler. Hatta ayın 13’ünde işe gelmeme, uçak ve tren rezervasyonlarının iptali, alışverişin düşmesi ve benzeri davranışların ABD’ye günde milyonlarca dolara mal olduğu söylenmektedir. Bu inanç bir fobi yani bir çeşit korku hastalığı olarak kabul edilmiş olup adı
’triskaidekaphobia’dır.
Genel olarak bu inancın, Hz. İsa’nin meşhur son yemeğindeki havarilerin sayısından kaynaklandığı sanılsa da, kökü çok daha eskilere mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider. O zamanlarda ışık ve güzellik tanrısı Balder bir ziyafet verir. Balder Vikking’lerin meşhur tanrısı Odin ile Frigga’nin oğulları olup, ay kraliçesi Nanna’nın da eşidir. Bu ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Ancak bu arada çıkan tartışmada, Loki diğer tanrılar tarafından da çok sevilen Balder’i öldürür.
Bu mitolojik hikaye ve inanış İskandinavya’dan Avrupa’nın güneyine kadar yayılır. Hıristiyan din adamları bu halk masalını kullanırlar ve Hz. İsa’nın son yemeğine uygularlar. Hıristiyan versiyonunda Balder’in yerini Hz. İsa, Loki’nin yerini de hain Judas alır. Bu yemekten sonra 24 saat içinde de Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürülür. Bu nedenle Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. Bu inanışlara göre 13 sayısı uğursuzdur ama ayın cumaya rastlayan 13. günü hepten uğursuzdur. Ancak böyle bir günde doğmuşsanız tam tersi, yani 13 sizin uğurlu gününüzdür.
---Bir insanın önünden siyah renkli bir kedi geçmesinin uğursuzluk getireceğine ilişkin inancın kaynağının milattan önce 3000’li yıllara, eski Mısırlılara dayandığı biliniyor. O devirde kediler kutsal bir canlı olarak görülüyordu. Hatta siyah dişi kedilerin tanrıça olarak kabul edildikleri kazı çalışmaları sonucu çıkan duvar kabartmalarından anlaşılmaktadır.
O devirde Mısır’da kedileri hastalık ve ölümden korumak için kanunlar bile yapılmıştı. Evin kedisinin ölmesi aile için bir felaketti. Aile fakir veya zengin olsun fark etmez, kedi mumyalanır, çok güzel kumaşlara sarılır, hatta mezarında yanına kıymetli taş ve madenler bırakılırdı.
Kedilerin Mısırlıları bu kadar etkilemesinin sebebinin çok yüksek yerden düştükleri zaman bile yara almadan kurtulmaları olduğu sanılıyor. Kedinin dokuz canlı olduğu inancı o zamanlarda gelişmiştir.
Kedilerden, özellikle siyah kedilerden nefret, Hıristiyanlığın kendinden önceki kültürleri ve onların sembol kabul ettiği şeyleri yok etme güdüsü ile ortaçağda, İngiltere’de başladı. Bağımsız, bildiğini yapan, "inatçı" ve "sinsi" karakteri, sayılarının da şehirlerde aşırı artması ile birleşince, kediler gözden düştü.
O yıllarda evinde kedi besleyenler yalnız yaşayan fakir ve yaşlı kadınlardı. Yine o yıllar büyücü ve cadı inancının tüm Avrupa’da histeriye dönüştüğü yıllardı. Siyah kedi besleyen bu kadınların kara büyü yaptıklarına dair kampanyalar başlatıldı. Siyah kedilerin geceleri şeytana dönüştükleri konusunda korku dolu halk hikayeleri üretildi.
Cadı konusu bir paranoyaya dönüşünce birçok kadın kedisi ile birlikte yakıldı. Fransa’da kral 13. Louis bu uygulamayı yasaklayana kadar her ay binlerce kedi yakıldı.’’ ( ALINTI )
Bir dönem kadınları cadı diye yakmalarının altında yatan gerçek aslında karanlıklarla dolu ortaçağın kadına yaklaşımındaki erkek egemenli sistemin kadına karşı acımasızlığının bir göstergesidir. O dönemlerde binlerce kadın cadılıkla itham edilip orta yerde yakılarak hunharca öldürülmüştür . Salem Cadı Mahkeme’lerinde 29 kişi cadılıkla suçlanarak öldürülmüştür ki bunlardan beşi de erkektir hatta bir tanesi yalvarmadığı için kayalar arasına sıkıştırılarak öldürülmüştür..
Ülkemizdeki bazı batıl inançlara göre özellikle kadınlarımız için söylenenler benim dikkatimi çekmiştir ve bunlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum ;
--- Değirmenden ilk gelen unla yapılan ilk ekmeği yiyen kişinin karısı ölür.
---Odanın ışığını evin erkeği yakarsa o ev daima nur içinde ve bereketli olur.
---Kadının yolda erkeğin önünü kesmesi uğursuzluktur.
---Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz.
---Bir adam iki kadının arasından geçerse sözü geçmez.
---Bir erkek iki kız arasından geçerse köse olur.
---Yarım çay içen kadın dul kalır.
---Ava gidecek kişinin önünden kadın geçerse avlanamaz. Bundan dolayı o kişi ava gitmekten vazgeçer.
Ne yazıktır ki günümüz Türkiye’sinde bu tür hurafelere inanan oldukça fazla insanlarız bulunmakta ve bu cahilliklerinde de kararlı bir şekilde ısrar etmekteler. Bu anlaşılır gibi değil gerçekten de. Umarım insanlarımız gerçekleri göklerde ya da yerin dibinde arama sevdalarından vazgeçip bilimsel gerçekliğe yönelip vazgeçer bu akılalmaz düşüncelerden…
Ben mantık ve sağduyu arttıkça bu tür inançların etkisinin azalacağına inanıyorum ve azalmalıdır da yoksa içinde yaşadığımız gerçeklikleri kavramada oldukça zorlanacağımız gibi insanlığın yararına bir gelecek de üretemeyiz…
Bol gerçekçi düşünceler dileğiyle...
Segilerimle …
Güldane Dal (20081116)
YORUMLAR
Çok çok güzeldi...BAzı inanışlar bizdede yok desem yalan olur hani!. Meclisten bile müşteri bulan medyum meişler varken, Onların yönettiği eğittiği halk. nasıl vaz geçsin böyle inançlardan?
Yürekten tebrik eder, sevgiler, saygılar sunarım.
kehya tarafından 11/19/2008 12:23:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
Batıl inanç ve hurafelerle ilgili yazınıza her yazınız gibi araştırmacı gerçekçi bir çalışmayla sunmuşsunuz bizlere.
Çehaletin olduğu alanlarda bu yaşam dışı düşüceler maalesef yer buluyor.Benimde bu husuta gözlemlediğim bazı durumlar var.Örneğin; Üniversite tahsil yapmış birinin gidip hocalardan(kendine dahi hayrı olmayan) medet umması çok garip geliyor bana.Demek ki fiilen bir üniversite bitirmek değil önemli olan bilgiye ulaşmayı kendine tutku yapma becerisini kendine giydirememişse kişi hemen kolaycılığa kaçıp sorunlarını bir başka olmayan varlıklara yıkıyor."YAŞAM GÖZLE GÖRÜLÜR DÜŞÜNCEYLE YOĞRULUR
BİLGİYLE TAÇLANDIRILIR" Bu becerilemiyorsa ki çoğunlukla becerilemiyor ve batıl ile hurafeden zavallıca medet umuluyor.Zaman ve emek dolu yazınızdan umarım çok kişi yaralanır aydınlanır.sevgilerimle.
şimdi sen bu kadar emek sarfetmiş bu kadar uzun bir yazı yazmışsın,ben toynakça bir emeğine sağlık demesem olmaz...
haklı olabilirisniz
ama insanların yetiştiği ortam,yaşadığı çevre hepsi birer etkendir...
mesela çok sarhoş olsak bile eve gelmeyi başarabiliriz..ertesi gün nasıl geldiğimizi hatırlamayız bile...oysa bilinç altımız bizi sürüklemiştir...
hurafeler konusu da böyle...
tam bir fıkra aklıma geldi burda ama birazdan yola çıkacağım...İstanbula gideceğim...Katılmam gereken bir cenaZE töreni var...(erkaN Ocaklı)
uygun bir zamanda anımsat bana da paylaşayım seninle...
çok emek sarfetmişsin..
kollarına sağlık güldane))))))