İÇİMİZDEKİ SONBAHAR
Şehrimde mevsim sonbahar.
Kızıl bir akşamüstü döküldüğüm sokaktadır yarım kalan gençliğim. Nedenini bilmediğim bir hüzün var içimde. Hüzün mevsim değiştiriyor ben geçmişten kalan yorgunluğumu.
Ne vakit yapraklar sararmaya başlarsa ve ne vakit karanlık erkenden çökerse şehrime, ben kendimle eylemleşip, içimde devrim yapmaktayım.
Kalbime söz geçirmediğimdir bu hazan mevsimi. Şiirlerimin yarım kaldığı sözlerimin tükendiği, biçareliliğimin baş gösterdiği zamandır, SONBAHAR…
Küçüktüm, evimizin avlusunda bir incir ağacı vardı, mevsimini bilmediğim bir zamanda yaprakları kuruyup sonrada yerlere saçılmaya başlamıştı. O yaşımda bu ağaçtan bu kadar yaprak nasıl düşer diye hayretler içinde kalmıştım. Şimdi bir günde bu kadar insan nasıl ölür diye hayretim hüzne dönüşüyor. Çocukluğumuz gençliğimiz sonrada gelip çatan yaşımız ve sonrada kışımız…
Bu mevsimlerde bizim hayatımız gibi değimlidir. İnsan doğar yaşar ve ölür.
İlkbaharla doğan yazla güzelleşen sonbaharla çöken ve kış’la bu diyarı terk eden insanoğlu değimlidir.
Sonbaharın gelişi içimdeki çocuğu sorgulamam için yetiyor sanırım. Ve beklide o yüzden ağır geliyor bu hazan. Yapraklarım kurumadan ve düşmeden yerlere rüzgâr alıp götürmeden, beklide kendimizle bir şeyleri paylaşmamız lazımdır diye düşünüyorum.
Yaşadığımız sonbahar olmadan, içimizdeki ağacı budayıp, gözyaşlarımızın yağmurlarıyla ıslatıp, içimizdeki sıcaklıkla besleyip ve gönlümüzün ilkbaharıyla yeniden yaşatmayı denemenin zamanıdır bence.
Beklide yeni bir ilkbaharla yapraklar daha da yeşerir, yâda ağacımız meyve verir sevdiklerimizle gelecek nesillerle bu meyveleri paylaşır, bize verilen ikramları ikramımız olarak sunabiliriz.
Bu ikramları sunabilmek için, içimizdeki maneviyatı ayağa kaldırmakla başlayabiliriz.
İçimizi en iyi biz biliriz… ve sonbaharımızı ilkbahara dönüştürmenin vaktidir…
Saygılarımla…