- 532 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Birinci Gül
Bu sabah, kapımın önünde bir kırmızı gül buldum.
Bir tek kırmızı gül...
İşe gitmek üzere evden çıkarken neredeyse eziyordum onu. Adımımı atmak üzereyken farkettim ve eğilip yerden aldım.
Bu sabah, elimde bir kırmızı gül, kapının önünde öylece kalakalmışken düşüncelerim üç yıl öncesine doğru yola çıktı.
Yoğun kar, şehirde hayatı felce uğratmıştı. Resmi ve özel bütün işyerleri zorunlu olarak tatil edilmişti. O havada evden çıkmak bir çılgınlıktı. Sıcacık evimde, bir Pazartesi öğleden sonrası, elimde kitabımla kanapeye uzanmış, bu hiç hesapta olmayan esaretin keyfini çıkarıyordum. Böyle bir ortamda hiçbir güç beni dışarı çıkaramazdı. Derken zil çalmış ve gelen her kimse, rahatımı bozduğu için söylene söylene kapıyı açmaya gitmiştim. Ama kimseyi görememiştim. Kapı zillerini çalıp kaçan o afacan çocukları, kötü hava dahil, hiçbir şeyin durdurmadığına karar verip, kapıyı kapatmak üzereyken farketmiştim onu. Yerde, paspasın üzerinde duruyordu.
Bir tek kırmızı gül...
Eğilip yerden almış ve içgüdüsel olarak hemen burnuma yaklaştırıp kokusunu içime çekmiştim. Nereden gelmiş olabileceğini anlamak için etrafa bakınırken, bir kaç adım ötede bir gül daha görmüştüm. Onun ötesinde bir tane daha, sonra bir tane daha...
Dairenin önünden, merdivenleri takip edip, apartmanın giriş kapısının önünde son bulan yedi kırmızı gül topladım yerden o gün. Yedincisi karların üzerinde duruyordu. Eğilip yerden aldım ve ayağa kalktığımda karşımda seni buldum!...
Tanışalı uzun bir süre olmamıştı ama pek çabuk yakınlaşmıştık birbirimize. İlk defa karşılaşıp, yaklaşık dört saat hiç durmadan konuştuğumuz o uçak yolculuğundan sonra, çeşitli bahanelerle görüşmeye devam etmiştik. Her buluşmamızda, birbirimize doğru biraz daha çekildiğimizi hissediyordum.
Bilmediğin bir yere gitmene ya da işinle ilgili bir soruna yardımcı olmamı istemek bahanesi ardına sığınmadan, doğrudan doğruya “beni” görmek için ilk gelişindi bu bana. Ve bunu unutulmaz yapmayı başarmıştın.
“Hiçbir güç beni dışarı çıkaramaz” derken, yedi tane kırmızı gülün peşine takılmış ve geceyarısına kadar seninle sokaklarda dolaşıp durmuştum o gün.
Haftanın hiç sevmediğim günü olan Pazartesi’nin böylesine güzelleşebileceğini ve bitmemesi için dua edeceğimi o güne kadar aklıma bile getiremezdim.
Hep uzaktan seyretmeyi yeğleyip, üzerinde yürümeyi bir fobi olarak gördüğüm karların böylesine yumuşak, temiz ve eğlenceli olabileceğini de düşünemezdim. Hele o karların üzerinde kartopu oynamak, koşmak ve yuvarlanmak... Değil bundan zevk almak, bunu yapabileceğime bile inanamazdım.
Ama o gün oldu işte... O gün hiç olmayacağını düşündüğüm şeyler oldu. Ben o gün, kırmızı gülleri, Pazartesi’yi, karı ve seni sevdim...
O inanılmaz günün en büyük kanıtı olan güller, o günden sonra, yatağımın başucundaki küçük masada, kristal bir vazonun içinde durdu hep. Kurudular elbette ama güzelliklerinden hiçbir şey yitirmediler.
Sonra bir gün, senin uzaklara gitmen gerekti. Ayrı kalacağımızı söylediğin o bir yıl boyunca, güller o küçük masayı bir telefon ile paylaşmak zorunda kaldılar. Bu küçük, beyaz alet senin sesini getirecekti bana. Güller güzelliklerini hep korudular senin yokluğunda. Bana, seni o ilk günkü halinle hatırlatıp durdular hep. Ama telefon ihanet etti. Bir kez bile, tek bir defa bile senin sesini duyurmadı!
Suçun telefonda değil de sende olduğunu anlamam çok uzun zaman aldı. Gidişinin üzerinden tam bir yıl ve altı ay geçtikten sonra affettim telefonumu. Sana ve güllere kırıldım bu sefer de. İkinizi de affetmemeye karar verdim. Sen zaten uzaklardaydın. Seni hatırlatan gülleri de özenle bir kutuya yerleştirip, dolabımın en gerisine sakladım. İkiniz de gözlerimden uzak oldunuz böylece.
Senin ve güllerin yokluğuna alıştım zaman geçtikçe. Hiç aklıma gelmediğiniz günler bile oldu. Ama güllerin dolabımın derinliklerinde bir yerlerde olduğunu bildiğim gibi, senin de kalbimin derinliklerinde bir yerde olduğunu hiç unutmadım.
Bu sabah, kapımın önünde bir kırmızı gül buldum.
Bir tek kırmızı gül...
Bu, senden başkası olamaz!
Tam da yokluğuna alışmayı başarmışken...
Korkuyorum.
İkinci adımı atmaktan ve ikinci gülü bulmaktan ölesiye korkuyorum.
Fidel KAPLAN
4 Şubat 2002
YORUMLAR
Kalemi nasıl tuttuğunu ve tuşlara, nasıl "dans eder gibi" dokunduğunu his ettim.
Beyninden, parmaklarına hücum eden yaşanmışlıklar...
Aman Allah'ım!..
Okurken; Aynı zamanda, sanki; Yanındaydım..
... Ve yaşanmış bir ruhsal yolculukta.. "Duygular Diyarında" bendenizi turlattın.
Muhteşem Fidelciğim,
Hayatın yaşanabilir gerçeğine dair; Çok özel bir anlatım tarzın var ve hakikaten adın gibi Muhteşem anlatıyorsun.
"Yazılı paylaşımlarınla 'Hoş geldin' sevgili canciğer kuzu sarmam" diyorum, ÖZlemce...