- 1208 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
HÜSREV BEY
HÜSREV BEY
********Hayatı çok seviyordu Dürüst çalışkan Makine gibi biriydi. herkes onu örnek alırdı. Çalışkanlığı yanında köydeki okuryazarlığı olmayan kişilerin fikir babasıydı herkese dili döndüğünce yardımda bulunurdu. Hiçbir görevden kaçınmazdı. Günlük yapmış olduğu bütün işleri zaman dilimine yayar her işi plan ve program içerisinde seyrederdi. Çevre köylerde ki kişilerce de takdir edilirdi.
*********Ta ki eşini kaybettiği o karalı gün onu buluncaya kadar o gün onun için de bir nevi ölüm miladıydı. Çünkü diğer yarısı Hayatında tanıdığı ve bir ömürü paylaştığı can yoldaşı Hakkın rahmetine kavuşmuştu. Hayatında tanıdığı her şeyini paylaştığı ciğer paresiydi kaybettiği,onunla kırk beş yıl aynı yastığa baş koymuştu. Ezbere tanıyordu bakışıyla anlaşırlardı Hiçbir komşusu bunların kabahat ve cürmüne rastlamamıştı. Mükemmel bir eştiler. Herkes bunların sadakatine hayrandı çok kere latife olsun diye birileri kızdırmak amaçlı figüranlık yapar kızdırmaya çalışırlardı, fakat her keresinde mahcup olurlardı. Bunları kavga ettirmek isteyenlerin hepsi eli boş dönerdi. Çünkü birbirini tanıyan yürek sesleriyle konuşan iki medeni insandılar.
*******İşte bunlar gözünün önünden bir film şeridi gibi geçen koltuğuna yığılmış olan Hüsrev efendi duygusallığı da eklenince acısını yüreğinde hissedip damlaların yanağını ıslatmasına mani olamıyor arada bir çıkardığı mendille gizlice gözyaşlarını siliyordu. Her ne kadar kimseye göstermemek için çaba sarf etse de gizleyemiyor göz pınarının akmasına mani olamıyordu. Rolden anlamazdı çünkü o doğal bir yaşam içerisinde boy gösteren mükemmel bir insandı. Hayatının Hiçbir evresinde yapmacık tavrı olmamıştı. Kimseyi kırmamıştı. Hayatı zorluklar içerisinde geçmesene rağmen çalışır didinir boş durmayı hiç sevmez Allahın verdiğine kanaat getiren şükrü kesmeyen gani gönüllü birisiydi. Yolda erkanda ölgün birisiydi. mütevazi bir kişiliğe sahipti. yüzündeki tebessüm çoğuna olumlu yansır bir çoğu sıkıntılı kederli anlarında gelir moral yüklenir giderdi.
******** Hüsrev Efendi bir iç çektikten sonra gözünün yaşını elinin tersiyle sildi ve odanın içerisinde onu seyreyleyen gönül dostlarını göz taraması yaptı. Dostları onun duygusal biri olduğunu bildiklerinden ona göstermemek ve acısını paylaşmak için gözlerini yere çevirmişler onun bu halini gözlemlemediklerine inandırmak telaşı içindeydiler. Ama yaşlı kurt her şeyin farkındaydı onlara teşekkür edercesine kafasıyla hepsini tek tek onayladıktan sonra odasının koltuk seviyesinde bitişik penceresinden perdeyi araladı. ve gökyüzüne derin derin bakakaldı.
********* Derin soluk alarak göğüs kafesini zorlayarak bir nefes daha alıp verdikten sonra evdeki gelinine kızım! dostlara çay getirin boğazları kurumasın,merhumenin yerini belli etmeyin,ikramla ağırlayın gönül dostlarımızı çay kahvesiz göndermeyin diye serzenişte bulundu. Zamanın nasıl geçtiğini fark edememişti bile gün içerİsinde ev defa kez dolmuş boşalmıştı. hepsini ağırlayıp izzetle yolcu ettikten sonra uzun uzun semayı seyre daldı.
******** Gecenin koyu karanlığı çöktüğünde herkes tek tek odasına çekildiğinde o zaman anladı ne çok şey kaybettiğini dertleşecek dostu da yoktu bu soğuk oda üşütürdü. Duvarlar ses vermezdi. İşin en acı yanı bu odada çok anısı vardı. Eşiyle paylaştığı bir yaşam vardı. Evlendiği günden bugüne kadar hiç yalnız kalmamıştı can yoldaşı olmadan yatağa girmemişti. Yatacağı vakit yatağının bir kenarı açılır. Her gece kahvesi başucuna konurdu. O kahveyi yudumladıktan sonra gecenin sessizliğine rahatlık dileyerek sessizce koyulurdu.
********Gördü ki yatak hiç bozulmamış o vakit bir daha yıkılmıştı. Yatağın ucunu kaldırmadan öylece yığıldı sağ elinin dirseğini ayağına dayayıp başına destek verdi. İçindeki birikmiş onca doluluğu boşaltırcasına hıçkıra, hıçkıra dakikalarca ağladı. Gözyaşları sıralanmış bir haftadır değiştirmediği gömleğinin yakasını ıslatmıştı ama bu onun farkında bile değildi. Bir müddet odanın her karesini göz ucuyla taradıktan sonra , elbisesini dahi çıkartmaya gerek görmeden yatağa öylesine sırt üstü düşerek kaldı. Sabah odayı kahvaltı için açan gelini kayın pederinin bu halini yıkılmışlığını ilk defa gözlemleyerek seyrediyordu bu eve gelin geldiği günden beri dağ gibi adam tükenmişti adeta ve oda duygu seline mani olamadı. gözyaşları yanağını ıslatmıştı derin saf uykunun içerisinde uyanarak hafifçe doğrulan, Hüsrev Bey gözlerini açtığında gelinin ağladığını gördü. Ve usulca oturarak yanına çağırdı ve titrek elleriyle gelininin gözyaşlarını elinin tersiyle silerken başını sol göğsüne dayadı.
*********Kızım sağ olasın!... bu gözyaşları benim için çok kıymetli ve anlamlı ömrün boyunca vereceğin en büyük hatıradır. Güzel kızım bizim için toparlanma vaktidir. Kayın valideni yaşatmak anılarını bu evde var etmek zorundaysak bize toparlanmak düşer.Kalk haydi bu yaşlı insanın derdi katmerli sen bari bana yardımcı ol diyerek nasihatlerde bulunduktan sonra, gelini dağılmamış yatağı düzeltme telaşındayken Hüsrev Bey hala boşalmamış duygularını gelinine göstermemek için odadan ayrıldı ve lavaboya yöneldi. Elini birkaç defa sabunla yıkadıktan sonra bir ara lavabodaki aynayla göz göze geldi.
********Yüzündeki derin çizgileri hiç mi hiç fark etmemiş ve seyretmemişti sanki aynalara uzak kaldığını fark etti. Uzunca seyretti cemalini tükenmişliğini gençlik yıllarındaki anılarını ve geçmişini gözlerinin önünde bir film şeridi gibi tekrar geçirdikten sonra derin bir nefes alarak havluyla yüzünü kurulayıp mutfağa geçerek kahvaltı masasına oturdu.
*********Dolu çay fincanını önüne çekti. karıştırdıktan sonra yudumladı .Ama ekmeğe elini dahi sürmedi. Bir ara sofradakilerin de yemediklerini fark etti. Onları gayrete getirmek için ekmekten bir lokma kopardı. Fakat ne çare ki lokmayı yutamıyordu zorlanarak gözlerinden su gelircesine kendisini sıkarak yutkundu çocuklara bu halini göstermemek için alelacele kalkıp sofradan bir fincan çay daha doldurarak oturma salonuna geçti.
*********Eşinin ölümünden bir hafta geçmişti. Günlerden perşembeydi. O gün bir iki gün önceden hazırlığını yaptığı üzere mevlit okutacaktı. Hakkın rahmetine sığınmış eşinin ruhu için yemek verecekti eş, dost, komşularının helalliğini tekrar isteyecekti. Eşine dünyalık vazifelerini yerine getirmenin gururu ile ahretine Rabbin den ümidini kesmeden affı mağfiret dileyecekti. Can yoldaşı için yaşadığı sürece dua edecekti. Çünkü ona duadan başka yapacak bir şeyi olmadığının bilincinde olan kültürlü bir insandı.
*********Öğleden sonra saat ikide mevlit yerine köyündeki tüm ahali teşrif etmişti. Mevliti okuyan hocanın Yasin suresine başlamasından bitimine kadar Hüsrev Bey gözyaşlarını sıraladı. Arada bir tekbir getirerek salavat vererek yad etti. Yemekler yenenden sonra dostları izin isteyerek evlerinin yollarını tutarken Hüsrev Efendi yalnızlığıyla baş başa kalışının bir haftasını dolduruyordu.
*********Geçen yedi gün yedi yıl gibi gelmişti daha dün gibiydi eşiyle Son baharda İzmirdeki çocuklarını ziyaret edeceklerdi. Yaz boyunca eşi elinin emeğiyle çocuklarına reçel ve meyve kurutmuş bakla türlerinden ayrı ayrı hediyelikleri hazırlamıştı. Birlikte gidecekler ve en az üç ay kalacaklardı. Kaviletmişlerdi ne yazık ki ecel dileklerini gerçekleştirmeye zaman tanımamıştı. Eşi yüksek tansiyon ve şeker hastasıydı. Devamlı kontrol altında diyet yaparak yaşamını sürdürüyor düzenli ilaç kullanıyordu. Fakat düşünceli bir insandı kuruntusunu hiçbir zaman yenememişti evhamlıydı bir kuş ölüsü dahi görse üzüntüden şekeri ve tansiyonu devamlı yükselirdi. Televizyon haberlerini seyrettiği o akşam bir şehit cenazesinin haberini veren spikeri duyunca ve şehit olan askerin evindeki ev halinin ağıtlarını seyredince üzüntüden kahrolup gözyaşlarına mani olamamış veaniden çıkan tansiyonuyla olduğu yere yığılmış ve yarı baygın halde hastaneye ulaştırılmış olmasına rağmen üç gün boyunca yoğun bakımda yaşam savaşı verdikten sonra beyin ölümü gerçekleşmiş son nefesini vererek ruhunu teslim etmişti.
*********Gözünün önünden bir film şeridi gibi geçiren Hüsrev Bey Oturduğu sandalyeden hafifçe sendeleyerek kalktı ve çevresine bakındı ailesi dışında birkaç yakın yareni dışında kimse kalmamıştı. Doluydu boşalamamıştı bir türlü her şey ona anlamsız geliyor her şeyden sıkılıyordu yalnız kalmak zorundaydı. Hemen ayağa kalkarak gezinti yapmak maksadıyla köyün dışındaki bir haftadır ayrı kaldığı eşinin kabrinin bulunduğu mezarlığa doğru yürümeye başladı. Yollar dolambaçlı ve patika bir zeminle kaplıydı.
*********Giderken dua ederek yol katedip mezarlıktaki eşinin kabrinin başına gelip başucuna oturdu. Üzerindeki örtülü toprağı eliyle sıkarak burnuna götürüp kokusunu hissetmek istedi, gözlerini yumarak derin, derin nefes aldı ve sağa sola bedenini sarsarak gözlerinden yaşlar sıraladı. Geç vakte kadar kabrin başından ayrılamadı. Hatıraları canlandırdı beyninde. Bol, bol fatiha okudu. Bu arada evde büyük bir telaş vardı babalarının gelmediğini gören oğlu ve torunları arayışa çıkmışlardı. Mezarlığa gidebileceğini düşünerek geldiklerinde Hüsrev Beyin hala mezarın başında eliyle gömüyü düzelttiğini gördüler. Uzaktan biraz seyrettikten sonra yanına yanaşarak onlarda bir fatiha okuyup mezarlıktan birlikte ayrılarak evin yolunu tuttular.
********* Ertesi gün oğlu Hamza babasını köyde tek başına bırakmanın iyi fikir olmayacağını hayatının geri kalan evresini onu ikna ederse İzmir!e götürmeye karar verir. Diğer akrabalarının da araya girmeleri ve dil yardımıyla babasına konuyu açtı ve uzun bir uğraştan ve çabadan sonra Hüsrev efendiyi köyden ayırmaya ikna edildi. İlk etapta kopamayacağını söylese de Köyde var olan tarla bağ bahçe küçük baş hayvan hepsini bir,bir sıraladı ama tek başına bunların üstesinden gelemeyeceği yalnızlığın kendisine bu aşamada zarar vereceği uzun,uzun anlatıldıktan sonra tek çıkar yolun bağlantıyı kesmek bunun içinde gözünün arkada kalmasına sebep olacak neyi varsa temizlemesi gerektiğine karar verdi ancak o şekilde dönmesinin köyden kopmasına zemin hazırlayacağı düşüncesiyle canlı hayvan ve birkaç para yapacak tarlasını satarak bir ay gibi bir zaman dilimi içerisinde çok sevdiği köyüne gözyaşlarını katık ederek veda edip metropol şehre merhaba dedi.
*********Yaş altmış beş ömrünün geri kalan evresini geçireceği oğlu ve geliniyle birlikte yaşam süreceği eve yerleşir. Fakat sıkıcıdır koca şehir kırsal yaşamda özgür olan bu insan kendisini tutuklu gibi hisseder. Akranı yoktur. Birlikte muhabbet ettiği bir ömür birlikte yaşadığı insanları bulmak burada hayli güçtür. Tanıdık çevre değişik semtlerde ikamet etmekte ancak düğün ,cenaze gibi veyahutta bayramlarda bir çoğunu görebilmekte yoksa sabahtan akşama kadar evde televizyon seyrederek yatarak geçirmeye çalışır ama sıkılmaya başlar o çalışmayı seven hareketli insan pas tutmaya başladığını hisseder kendini bu duygularla kimi zaman günlerce yargılar Fırsat buldukça evden ayrılır saatlerce başıboş dolaşır yorgun düşerek evin yolunu tutar.
*********Her defasında bu tutumu evde soğuk rüzgar estirir, Oğlu ve gelini meraklandık-larını Hüsrev Beyin sorumsuz davrandığını burasının Metropol şehir olduğunu huylu huysuz insanların yaşadığını başına bir şey geleceğinden korktuklarını devamlı söylemeye artık eleştirmeye başlarlar. Bu durum üzerine Hüsrev Efendi kendisine çocuk muamelesi yapıldığına kanaat getirir. Her defasında bu şehirden sıkıldığını köyden gelmekle hata ettiğini sayıklar durur.Tekrar köye dönmek düşünceleri beyninde yer eder ama çocukların buna karşı çıkacaklarını bildiğinden aklına parlak bir fikir gelir. Eşinin kabrini yaptıracağını çocuklarına anlatarak izin ister amacı kimseyi kırmadan köyüne dönmenin hesaplarını yapmaktır.
********** Kurban Bayramının yaklaşmasına bir ay gibi bir süre vardır. Hüsrev Efendi planını işletir. Amacı sıkıldığı bu şehirden kaçmaktır. Çocuklara akşam köye döneceğini eşinin mezarını yaptıracağını onun için hazırlık yapması için yeterli zaman diliminin olduğunu anlatır. Oğlu her ne kadar istemese de babasının ısrarına fazla bir şey diyemez ve Hüsrev Efendi yaşamında on sekiz aylık geçen bu sürenin yaşanmamış bir ömür dilimi olduğunu düşünerek tekrar köyüne döner.
*********Ama eve geldiğinde gördüğü manzara onu etkiler. Bıraktığı o canlı evin her tarafının otlar kapladığını yer yer duvarların sıvalarında dökülme olduğunu Fidanların çoğunun susuzluktan kuruduğunu görünce bir kez daha yıkılır. Anahtarı kapıya sokar ve kapının açılmasıyla içeriden yayılan havasız kalmış evden ağır bir koku karşılaşır Hüsrev Beyi evin tüm pencerelerini açar ve o gün akşama kadar hatta gece boyunca hiç kapatmadan havalandırır. Kendisi de satmadığı evde bıraktığı bir zaman devamlı oturduğu salonun eski kanepesine oturur ve pencereden gençliğinde eşiyle doyarak seyrettiği kıvrım kıvrım yükselen dağları ,ovayı kaplamış yemyeşil doğayı seyrederken içinden de Yitirdiği eşine keşke çıkıp da gelsen yalnızlığıma çare olsan diye daima iç geçirir.
********Onun köye döndüğünü duyan köyde ki akranları ve komşuları tek, tek hoş geldin temennisiyle gelirler kimileri yiyecek sepetiyle kimilere değişik nevaleyle; artık Hüsrev Efendi unutamadığı doğal yaşamına tekrar dönmenin mutluluğu içindedir aklına koymuştur. Bundan böyle hiç bir kuvvet asla bu şehire tekrar döndüremeyecektir buna asla izin vermeyecektir ömür bidayetinin son bulduğu nefese kadar yaşamını idame ettireceğine karar verir. Ve uygulamaya koyulur.
******** Aradan üç yıl geçer bu üç yıl sürecince oğlu defa kez gelmiş gitmiştir araya aracı koymuştur tekrar götürmek için ama ne çare ki ikna edememiş gelsin geri dönmek zorunda kalmıştır. Hüsrev Efendi tek başına köyde yaşamını sürdürmeye devam eder. Anılarını tazeleyerek eşinin kabrini hemen, hemen her gün ziyaret ederek gününü gün eder. Eşinin ölümünden üç yıl geçmiş ve bir sonbahar günü ağır bir nefes darlığı vakasıyla karşılaşarak yatağa düşer. Hastalık bunu mecalsiz bırakır bir kuru öksürük kanlı balgam atmaya başlayınca bulunduğu ilçede ki hastaneye başvurur.
**********Yapılan ilk muayenesi ve kan tahlillerinden muayeneyi yapan doktorun kendisinin ağır bir hastalık geçirdiğini üniversite düzeyinde teşekküllü bir hastanede tetkiklerinin yapılması gerektiğini bu imkanlarla fazla şanslarının olmadığını söylemeleri üzerine İzmir”e dönmemek içinde verdiği sözünü hatırlar ve ne olacaksa rahat yatağımda olsun diyerek köye döner. Günden güne erimesine dayanamayan köyden yakın bir ahbabı oğluna telefon ederek babasının çok ağır hasta olduğunu anlatır bunun üzerine haberi alan oğlu alelacele gelerek babasının onca ısrarına aldırmadan alır ve İzmir”e getirir. Yapılan tetkiklerden akciğer kanseri olduğu sayılı günlerinin olduğu yaşamsal fonksiyonlarının mucizeye bağlı olduğuna karar verilir. Akabinde hastanede yirmi gün kalarak ilaçlı tedavi her ne kadar uygulansa da vücut direnç göstermez doktorlar zorunlu sedyeyle taburcu ederler.
**********Hastaneden ayrıldığı günün sabahını zor eder ve hayata gözlerini yumar. Hiç doğmamış, yaşamamış hayal olur gider arkasında çocuklarının döktüğü gözyaşlarını bırakarak,avucunun içinden çıkan şu dörtlük kalmıştır hafızalarda
*************************Aldanmışım dünya servet malına
*************************Ölüm haktır yaratandan kuluna
************************Yalan olur cismim anılır adım
*************************Elbet korlar dört kişinin salına
NOT: Kaleme aldığım gerçek yaşanmış bir öyküdür.
YORUMLAR
+Ozan bey,
Hüsrev Bey'in hikayesini okurken; anlatım uslubunuz gerçek bir hayatın yaşanmış anlatımı olduğu hissini verdi. Ülkemizdeki değişim ve gelişimin yanısıra köyden şehire göçle birlikte atalarımızın adaptasyonda karşılaştığı sorunlar her hanede maalesef yaşanmaktadır Ataların mutluluğunu düşünene duyarlı nesillerin diyeceği ve söyleyeceği fazla bir söz de bulunmamaktadır.
Amaç ataların mutluluğu ise yapabilecek bir şery görmüyorum. Zirea bülbülün altın kafesdeki mutsuzlukları kol geziyor
Hüzrev Beye Mevladan rahmet diliyorum. merkanı cennet olsun dileklerimle