- 800 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zamanla Oynayan Kadın
Susmak yap(k)]ıştı kadının gözlerine,bakışları boşluğa asılı kirpiklerinden...güneş gözlüklerinden bir kefen biçti nazarlarına,renklerden siyahı seçti.Lacivert bir urganla bağladı en son,sımsıkı düğümledi,ucuna bir mavi boncuk,nazar değmesin dedi...
Kadın sustu usulca,usluca uydu emir kiplerine,naz etmedi ama niyaz etmeden geçemedi...tuttu zihninden geçen dileklerden birini,dillendirdi...
Çocuk olsam dedi,daldı içine hayal denizinin...dalmak ki,güvencesiz,emniyete almadan kendini...boğulursam dedi,sudan sebepleri olsun ölümümün,sudan gelsin...sonra çocuk niyetine kılsınlar namazımı,bedenimi küçük bir tabuta sığdırsınlar...
Silkindi ölümü düşünmekle,silkeledi hayalini ölümün kuyusuna düşmeden;
Kalkıp kelimelerini sakladığı ıtır kokulu sandığa yöneldi,açtı kapağını...gıcırtıyla inledi sandık,belli ki örümcek ağlarıyla sargılamıştı eskiyen yaralarını,yeni kabuklara muhtaç oldum diye söylendi...
Aldırmadı,en altta kalmış olmalıydı çocukluğundan kalma kelimeler,eşeledi isteksizce,eline geçen her kelimeye bir cümle kurguladı,bir özne bir sıfat,bir fiil,yalnız kalmasındı...
İlk dokunduğu çocuksu kelime “masumiyet” oldu...ona “yitirmek” fiilini yakıştırdı,ne de olsa büyürken ilk feda edilecekler listesinin başını çekiyordu hep...bir yalana dolanıp atlamıştı gerçeğin uçurumuna,dipte olduğunu,eklemlerindeki ağrıyla hatırladı...bir parmak yalan balıyla bozmuştu masumiyet orucunu...
Biraz daha eşeledi,şeker gibi bir kelimeye değdi parmakları,her ayrıntısıyla bir çocuk gülümsemesi yerleşti yüzüne, memnuniyet barındıran...annesinin kulağında çınlayan ikazlarına rağmen dişleriyle kemirdi kelimeyi,elinde bomboş bir çubuk kalana dek...aldı o çubuğu da sakladı sandığın dibine,hayatın güllelerinden yılıp kalelerini teslim edeceği gün, bir beyaz bayrak iliştirecekti ucuna...
Çubuğu koyduğu köşenin dönemecinde bir lunaparkla karşılaştı,ışıklarından gözleri kamaştı...hemen atladı bir atlıkarıncaya,döndü,dolaştı,bir karınca yuvasına ulaştı...tam dalacaktı tünellerin birine,babası elinden tuttu,ışıklı yolları aştı,uzaklaştı...
Yakını ancak evinde buldu,odasına sokuldu,bir bez bebekle uyudu...uyandığında bebeğine mahcup gözlerle sordu,onca zaman bu sandıkta,hangi havayı soludu,hangi masalı okudu?sarmaladı bebeğini,ona sevgiden bir örtü dokudu...
“Oyun”du sonra eline gelen kelime,aldı oynadı onunla doyasıya,özlem giderdi.Sonra “ebe” öznesi saymayı bitirmiş olmalı ki aniden gelip sobeledi onları...
oyun,tecrübesinden gelen kıvraklıkla,sıyrılıp kaçtı ebenin elleri arasından...
Kadın,uzun zaman omzunda taşıdığı suskunluktan olsa gerek,iyice hantallaşmıştı..."ebe"lik ona kaldı,afalladı...
ne de olsa o artık bir "kadın"dı...bu sorumluluk duygusunun da kuytulara saklanması için kaça kadar saysındı?
Sonra, yıllardır sayılar merdiveninde ikinci basamağa hiç basmadığını hatırladı,hep ardışık tekrarlara takılmıştı eteği...1-2-3....6-7....dön başa,1-2-3-4...8-9...adımını atamadı...durakladı...
Bu duraklamadan istifade,etrafındaki bütün sesler,yarınlara saklandı...
kadın "dün"de kalmıştı...
arkası yarın olsun dedi,geri döndü,ve "bugün"e kadar saymaya başladı...