Zaman
Zamanı durdurmak mümkün olsaydı;
Yaşam hepimizin içerisinde hayallerini, isteklerini ve arzularını birarada paylaştığı bir bütündür. Nereye kadar neler yaşayabileceğimizi önceden bilemiyoruz. Bu nedenle yaşadığımız her dakika bizim için daha değerli hale geliyor. Sonsuz bir hayat sunulmamış bizlere. Doğum-Gelişim-Ölüm arasında tüm isteklerimizi gerçekleştirmemiz gerekiyor. Ya da yarım kalmış hikayelerimizle hayatımıza son noktanın konulmasını bekleyeceğiz.
Her iki durumda da seçim bizlere ait. Mutlu olmak elimizde. Yaşadığımız her dakikanın özel olmasını sağlayabiliriz. Hayatı anlamlı kılmak ve huzuru yakalamak elimizde. Ne kadar güzel iki cümle değil mi! Herşey bizim elimizde görünüyor, oysa aynanın diğer yüzü bize her zaman bu kadar sevimli ve güzel gülümsemiyor öyle değil mi?
İşte tam bu noktada gerçek bize göz kırpıyor ve beni unutma diyor. Bu yazıda da unutmasam iyi olur. Toz pembe, Polyanna uykumuzdan uyanalım biraz ve beynimin diğer yanında gezintiye çıkalım. Bir yanım hayatın anlamlı, huzur ve mutluluk içerisinde geçirilebileceğini düşünse de diğer yanım buruk, kırgın ve yorgun. Çelişkilerle dolu bir yaşam. Deniz kenarında dalga seslerini dinlerken, ormanın içinde sade bir restorantta lezzetli bir yemeği yerken, çam ağaçlarının altında yürürken hep düşünürüm şimdi bilmediğim bir şehirde kaç aç insan, kaç tane evsiz, kaç tane suçsuz insan vardır hapiste diye! Binlerce düşünce kol gezer benliğimde. Binlerce soru. Şükrederim halime huzurla soluduğum her nefeste. Sonra bir yanım buruk olur her seferinde. Niye? “Çünkü”ler vardır ya hep hayatımızda bu da öyle bir duygudur. Bunca olumsuzluğun, dengesizliğin olduğu yaşamda kendi içimde yanımdaki dengeyi hissetmek isterim. Ama her seferinde boştur yanım. Eş ruhuma konuşmak isterim o anda. Beynimdekileri paylaşmak, sımsıcak bir güven duygusudur aranan ama yoktur işte. Yine Polyanna uyanır uykudan bakar yüzüme. Ben ona, o bana uzunca bir süre. Bakışırız öylece. Alışmışızdır bu halimize. Aynadaki yüzüdür her an karşımda duran!
Ben ondan kaçmam, o da benden. Gerçeklerden kaçarak yaşanmayacağını çok küçücükken öğrenmiştim babamdan. Babam, “Her engel aşılmak içindir, sen kendine güvenmeye devam et, zamanla başkalarına ihtiyaç duymadan da mutlu olabileceğini anlayacaksın” diyor. Aslında mutsuzluk değil tam olarak hissettiğim. Yaşama dair içimde bir burukluk var. Her istediğimizin olmayacağını öğrendim, öğrenmesine. Hayatımın her evresinde mücadele etmem zorunluydu. Eğitim hayatımın başlangıcından bu yana her zaman aşmam gereken hayal kırıklıkları yaşadım.
Sevdim mutlu olacağım, yuva kuracağım derken aldatıldım. Tam her şey düzeldi iyi olacak derken sevildiğime inanmışken terkedildim. Bir yandan okul bir yandan yaşamda istediğimiz gibi gitmeyen birçok davranış, söz içimde bir buruklar var nedense. Hiçbiri sebep değil belki mutsuz hissetmeme ama mutlu da hissedemiyorum nedense! Bilmiyorum. Hayatta her şey arzu ettiğimiz hızla ve arzu ettiğimiz şekilde gerçekleşmiyor. Doğum-Gelişim-Ölüm. Bir süreç. Nerde biteceğini bilmiyorum. Yarın, belki yarından da yakın, ya da yarından çok uzak... Bilmiyorum. Ama bildiğim ve öğrendiğim şeyler de var elbette ki !
İnsanoğlu sevdiğini söylerken nasıl aldatır birebir yaşadım. Ya da seviyorum derken gözümün içine bakarak yalanlar söylenebileceğini de biliyorum. Sevdiğini söyleyen arkadaşların sırtından vurmalarını da gördüm. Aşk adı altında yaşatılan acılar mı istersiniz anlatayım, arkadaş diyerek arkandan konuşanları mı istersiniz neler neler var yaşamda. Kıskançlık uğruna hakaret etme mi istersiniz.
Neler neler sayılabilir ki yaşama dair... Neler var neler. Neler yazayım bu satırlara ki hem beni hem beynimin binde bir köşesini rahatlatabileyim kendimce. Kalem, kağıt yok artık. Oturuyorum bilgisayarımın başına, Word programını açıyorum. Yazı tarzımı ve boyutunu seçiyorum, başlıyorum yazmaya. Her şey ne kadar kolay kullanılır olmuş insanoğlu için öyle değil mi!
Sanırım bu nedenle artık dürüstlük, iyi niyet, güven, sadakat, sevgi ve saygı da kullanılır hale geldi başkaları tarafından. Kolayca suistimal edebilecekleri değerlere dönüştü birçok davranış ve söz. Baktığım her gözde gerçek insanı görmeyi arzu ediyorum.
Kendi gibi olan ve kalbini olduğu gibi yansıtabilen temiz yürekler istiyorum hayatımda. Seviyorum derken her söz ve davranışıyla kendinden şüphe ettiremeyecek insanlar nerede?
Mutlu ve huzurlu ölmek istiyorum. Belki yakın zamanda tüm bu arzularım gerçekleşemeyecek. Gerçekleşmese bile yeter ki kimse kimseye ön yargılı yaklaşmasın. Kendiniz olun, kendi doğrularınızla yaşayınız ama asla başkalarının duygularıyla oynayıp hayatını zehir etmeyiniz. Yaşamda en güzel şey başkalarının müdahalelerinin olmadığı saf, el değmemiş temiz ruh ve düşüncedir. Kimseyi yönlendirmeye çalışmayınız, kimseyi sevmezken seviyorum demeyiniz ve kimseyi incitmeyiniz. Hayat çok kısa. Çevreme bakıyorum da bunca yaşadığım olay ve duyduğum sözlerden pişman değilim. Tek pişman olduğum bana karşı iyi duygular hissettiğini söyleyip de tam aksi davranan ve konuşan insan bedenindeki kendini bilmez canlılara hak ettikleri şekilde davranamayıp olmadıkları şekilde haklar vermem olmuştur...
“Kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyiniz”
Herkese hak ettiği değeri veriniz. Herkes bu yaşamın kısa olduğunu ve çevresindeki bireylere ve yaşamlarına saygı duymayı bilmelidir. Bilmiyorsa da öğrenmelidir. Hayatınız değerli. Kimseye mahfetmesi için fırsat vermeyiniz.
Sevgilerimle,
12.12.2005
Pazartesi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.