- 1231 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
"Gülizar" İsmimle Tanışmam..
Bilecik Ertuğrul Gazi Lisesi’nin orta bölümüne yeni yazılmıştım. E, adımı soranlara da: “Özlem Gürses” diyordum.
Soyum, sopum ve etrafımdaki herkesler ve de ev halkım da dahil olmak üzere bana: “Özlem” diye seslenirlerdi. Özlem’dim, yani!..
Yeni okuluma kayıt yapıldıktan sonra da yepyeni bir küçük şehirde, yesyeni bir-iki günlük arkadaşlara da; o da soran olursa, adımı söyler, Onların adını öğrenmek için de kendimce benzetmeler yahut ta kendimce minik notlar alırdım çizgili ince defterime..
Her dersin farklı öğretmeni var olması; beni, çok heyecanlandırmış ve inanılmaz derecede mutlanmıştım. Eh, artık büyümüş hissediyordum kendimi.
Dikkatinizi çekeyim ki; o vakitlere kadar ben, ismim ve ruhum tekti! Birdim, anlayacağınız.
Efendim, iki gün olmuş daha okula geleli ve teneffüs sonrasındaki; derste: “Acaba şimdi nasıl bir öğretmen gelecek? Kadın mı, erkek mi ve sırada hangi ders var” diye düşünürken, sınıfımıza orta boylu bir erkek öğretmen girdi.
Gözlerinden biraz rahatsız!
Dersimiz; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi imiş..
Doğal olarak tanışma faslı başladı. Diğer öğretmenlerin de yaptığı gibi; masasının üzerindeki sınıf defterini açarak, numara sıramıza göre isim söylüyor, o öğrenci ayağa kalkıp, boy gösteriyor; soru soruldukça da konuşuyor ve tekrar yerine oturuyor ve ardından isim söylendikçe ismin sahipleri ayağa kalkıp...
Böylece öğretmen ve öğrencinin tanışma merasimi gerçekleşiyor.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni listeye bakıp:
- “Gülizar” dedi.
Herkes gibi; ben de doğal olarak, sınıfa göz atıyorum: “Acaba kim kalkacak ayağa?”
Fakat; ayağa kalkan yok! Öğretmen daha bir yüksek sesle:
- “Gülizar” dedi.
Sınıftan yine ses yok ve ben de bir çok yeni tanışmış arkadaşlar gibi; sağa-sola bakınmaya başladım ve hatta: “Sınıfımıza yeni biri geldi galiba” diye düşünceler oluşmuştu içimde.
Öğretmen bu sefer:
- “Gülizar Özlem” diye bağırdı.
“Allah Allah, sınıfımızda adaşım da varmış” gibi düşünüp de etrafımdaki yüzlere daha bir dikkatle bakmak gayemle eni konu araştırma yaparken, öğretmen daha bir ısrar ve de inatla:
- ”Gülizar Özlem Gürses” demez mi?
Ben ‘Lönk’ ayağa kalktım tuhaf ve de çok anormal şekilde şaşırmış olarak... Öğretmenin hangi gözüne bakacağımı da bilemeden –ilk defa bir gözü başka bir yere diğer gözü başka bir yere bakan görmüştüm- beynime kaynar su inmiş misali:
- “Benim adım Özlem, öğretmenim” dedim.
- “Salak mısın sen, adını bilmiyor musun? Senin adın Gülizar” diye azarladı beni.
Aman Allah’ım, bu isim benim ismim olamaz, annemin kaynanasının ismi ve de hiç sevmem onu!
Hala aptallaşmış ben, ayakta öğretmene karşı geliyorum:
- “Hayır, öğretmenim bir yanlışlık olmalı benim adım Özlem, Gülizar babaannemin ismi” dedim.
- “Senin baban ne iş yapıyor”
- “Hakim”
- “Nerden geldiniz”
- “Bayburt’tan”
- “Nerelisin”
- “Adana’lı”
- “Baban Adana’lı mı”
- “Hayır, Uşak’lı”
- “Sen de Uşak’lısın”
- “Hayır efendim, ben Adana’lıyım. Adana’da doğmuşum.”
- “Otur yerine, salak sen Uşak’lısın” dedi..
... Ve ben, ağlaya ağlaya oturdum yerime ve de delirmiş gibi oldum.
Sıra arkadaşıma ısrarla:
- ”Ben Özlem’im ve Adana’lıyım” diyorum.
Öğretmen bağırdı ama; gözlerinin her biri başka yere bakarak:
- “Sus, konuşma, saygısız salak” dedi.
Ayağa kalkıp:
- “Bana mı söylüyorsunuz” dedim.
O esnada teneffüs zili çaldı da imdadıma yetişti. En uzun tanışma da benimle olduğu için merasim yarıda kalmış oldu.
Öğretmen sınıftan çıkar çıkmaz, doğru öğretmen masasına koştum ve süratle sınıf listesine baktım.
- “Olamaz ya! Yanlışlık olmalı” Adımın önünde "Gülizar" vardı!?.
O an, ruhumda depremler olmaya ve en derinlerimde lavlar tekrar kaynamaya başladı.
Akşam olup ta eve gittiğimde; hemen annemin yanına koştum, üstümü-başımı değiştirmeden:
- “Anneciğim, benim adımı okul listesine yanlış yazmışlar. Ne olur yarın gelip de düzeltir misin” dedim.
- “Ne yazılmış” dedi annem.
- “Adımın önünde Gülizar yazılmış”
- “Kızım, nüfus cüzdanında senin adın Gülizar Özlem yazılı”
- “Ama anneciğim, neden benim adımı Gülizar’la çoğalttınız? Hiç sevmem babaannemi, bilmiyor musun? Üstelik; sen de hiç sevmezsin o kadını. Bari anneannemin adını koysaydınız bana. Fatma Özlem Gürses olurdum o zaman ve hiç üzülmezdim” demiştim.
Çocukluk işte!.. :)
NOT: Okuma-yazma öğrenmeden, Arapça öğrenen ben.. O yıl; Din Kültürü, Ahlâk Bilgisi dersinden ikmale kalmıştım! (Allah’tan seçmeli dersti de ertesi yıl, derhal ayrıldım ve Orta üçe geçtiğim yaza kadar; her yıl, Kur’an Kursuna devam ettirildim.)
HAMİŞ: Şimdi mi? Güzel Türkçemden vaz geçmem mümkün değil!! Arapçadan nefret ediyorum çünkü. Üstelik Arap değilim. Arap olsam amenna. Türk’üm; Türkçe konuşup, anlaşabiliyorum. Türkçe okuyorum efendim. Duam da Türkçe, imanım da Türkçe.
Gülizar Özlem SARAÇOĞLU
YORUMLAR
Sevgili Uşaklı Gülizar...
Biraz buruk, biraz eğlenceli, biraz da gizemli anlatmışsın ismini çoğaltan isimle tanışmanın öyküsünü.
Biz seni tanıdığımızda, çoktan barışmış olmalıydın ki; Ne Gülizar, ne Özlem.. İlla ki; "Gülizar Özlem"din...
Gizemden kastım, hemen akla "Neden babaannesini sevmiyor?", "Neden annemin kaynanası diye söz ediyor ondan?" sorularının gelmesi. Merak uyandırıyor bazı ifadelerin ister istemez.
Ben biliyorum; Dut ağacından dut yediğin için:
"De get.. Ün aşavıya! Dut'u bütüdün, ocavı sönesüce!"
Diyerek, bastonuyla seni dövdüğü için; Çocuk kalbinin, O'nu sevmekte zorlandığını...
Ama ben, yine biliyorum; Büyüyüp, O'nu tanıdıkça; korkunun hayranlığa dönüştüğünü...
Artık, O'nunla "Gurur" duyduğunu; İsmini taşımaktan "Onur" duyduğunu da çok iyi biliyorum. Bu ifadeleri birebir senden duydum çünkü.
Gülizar Babaanne'ni, bir gün yazılarında ölümsüzleştirceğini de biliyor ve yazdıklarını; bizlerle paylaşmanı, merakla bekliyorum.
İnsanlar, anne-baba olduğunda, kendi anne-babalarına sevgi ve saygılarından; Onların isimlerini, kendi çocuklarında yaşatmak istiyorlar sanırım. Bu bazı ailelerde; Bizzat büyüklerin, kendi isimlerinin "Torunlarında yaşamasını beklemeleri" şeklinde de gerçekleşiyor gördüğüm kadarıyla.
Bu "Aile büyüklerinin ismini koyma durumunun" bazı ailelerde, çok farklı bir amaçla; bir tür "Gizli gündem"le kullanıldığını da duydum son zamanlarda.
Kudret adında yaşlı bir teyze..
Bir oğlu var. Evleniyor, çocuğu oluyor. Minicik bir kız!
Adı ne olacak?
Oğlu ve gelini jest yapıyor babaanneye. Bebişin adı; Kudret!
Kudret Teyze sevinçten uçuyor elbette, adı torununda yaşayacak. O'nu öyle çok seviyor ki; Çocukları, torununa adını koyuyorlar.
Yıllar geçiyor.
Küçük Kudret büyüyor.
Kudret Teyze'nin kabul gününde, isim konusu geliyor gündeme..
"Ne güzel" diyorlar komşular, "Torunun, senin adını taşıyor Kudret Teyze."
"Amaaaan aman" diyerek, arka arkaya başını sallıyor Kudret Teyze.
"En başta benim de hoşuma gitmişti komşular." diyor. "Çok seviniyordum 'adım yaşayacak' diye."
"Ama çocuk büyüdükçe 'koymaz olsalardı' demeye başladım."
"Nasıl yani?" diye meraklarını ifade ediyor komşular.
"Koymaz olsalardı keşke! Şu bir kaç yıldır, hayatımda duymadığım küfrü duydum vallahi!"
Kız bir yaramazlık yapar, gelin hemen başlar bağırmaya:
- "Kudree-eeet, adın batsın Kudret! Gel buraya!"
- "Kudree-eeet, boyun posun devrilsin Kudret, yapma!"
- "Kudree-eeet, farş malamat olasın Kudret, etme!"
Bu küçük öyküyü geçenlerde, doğacak bebeğine isim arayan bir arkadaşımıza yardımcı olmaya çalışırken, konu büyüklerin isimlerinden açıldığında, bir tanıdığım anlatmıştı.
Ben bu öyküyü duyunca; Ayten Teyze'nin, neden sana "Kızlarına kendi ismini koyma" iznini vermediğini anladım.
Benim yeğenlerim de annemin ve babamın adını taşıyor. Ağabeyimin oğlunun ve kızının ilk isimleri dedelerinin ve babaannelerinin isimleri. Ancak; bizler, Onlara ilk isimleri ile hitap edemiyoruz.
Ama şu da var tabii; Biz her ne kadar dile getiremesek de, annemin ve babamın isimlerinin torunlarında yaşayacak olması hoşumuza gidiyor ve içimizi rahatlatıyor. Taşıdıkları isimlere layık birer insan olmaları en büyük dileğimiz.
Bana öyle geliyor ki; Büyüklerinin adını çocuklarına veren anne-babalar, çocuklarını o isimleri taşımaya layık birer insan olarak yetiştirmek gibi büyük bir sorumluluğu da üstleniyorlar eş zamanlı olarak. (Burada isimleri ne olursa olsun, anne-babanın çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek gibi bir sorumluluğu olduğunu gözardı ettiğimin düşünülmesini istemem. Vurgulamaya çalıştığım, adını verdikleri aile büyüğünün öne çıkan özelliklerinin, meziyetlerinin ve üstün vasıflarının mümkün olduğunca çocuklarına aşılanmaya çalışılmasıdır.)
Ahmet Amca ve Ayten Teyze, bu sorumluluğu "layıkıyla yerine getirmiş olmanın iç huzurunu" mutlaka duyuyorlardır.
Saygı ve hürmetle ellerinizden öpüyorum Ahmet Amca ve Ayten Teyzeciğim...
Baya güldüm ama çok düşündüm ve incindim de.....
Öğretmenin gözleri alaya alınacak bir konu değil bence.Çünkü onun elinden gelen bir şey yok.Belki de o öğretmende o saklayamadığı, yok sayamadığı o gözlerinden o kadar bıkmıştır ki, sizi o yaşınıza kadar ilk isminizden habersizliğinizi kaldıramamıştır adamcağız
Bunu şimdi düşündüğünüzde eminimki o öğretmenede azcık hak verirsiniz.
Bir sürü genç çocuk arasında şaşı bir öğretmen olmak kolay bir iş değil bence.Çok yıpranmış çok bıkmış çok nefret etmiştir o da o durumundan.
Bende engelliyim kas hastasıyım ve tekerlekli sandalyemle dışarı çıktığımda o bakışlardan ne kadar rahatsız olduğumu tahmin edemezsiniz.Uzaylı görmüş gibi bakan gözlerden çok nefret etmişimdir.
Ayrıca sizin babaanne şartlanmanızada takıldım doğrusu.Gelinler kaynanalarını sevmezler bunu anlarımda, bunu çocuklara aksettirmek ne kadar doğru.....
Ama yazınız ve samimi anlatımınız harika... kutlarım.
:)
çok yönlü bir yazı...
hem güldürdü,hem düşündürdü,hem incitti beni,hem takdir duygusu uyandırdı içimde...
öncelikle alıp götürdü geçmişe...bir çocuğun saflığını gülümseyerek okudum...
sonrasında bir meslektaşımın salak kelimesini kullanabilmesi karşısında üzüntü duydum:(
olmamalı malesef ama hala böyle...
ama gülizar hanım öğretmen haklı:)
baba nereliyse siz de oralısınız:)
adanalı olunmuyor adanada doğmakla:)
biliyorsunuz ata erkil toplumuz:)
babaanne ismine gelince:)
sanki biraz anne kışkırtmasına uğratılmışsınız gibi hissettim:)
ben de sevmezdim babaannemi:)
iyi ki adım babaannemin adı değil:)
piyango ablama çattı:=)
ama ben seviyorum aile isminin yaşatılmasını bu bizim örfümüz adetimiz...ki bence gülizar gayet hoş bir isim:)
dil konusundaki tutumunuz ise çok takdire şayan...
ben de öyle düşünüyorum...
önemli olan aynı yaradana imansa gerisi teferruat...
kültürümüzden fazla ödün vermeden de dinimizi yaşayabiliriz...
sevgilerim çokça...