- 868 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜRKEK YÜREK
ÜRKEK YÜREK
Sabahın erken saatlerinde kendini dışarıya atı sonbaharda ağaçtan düşen bir yaprağın suya düşüp bir oyana bir buyana savrulması gibi savrula savrula sahilde yürüyordu nerdeydi tanımadığı bu dünya ya geldiği için üç kişiden nefret ediyordu ikisi onu düya ya getirenler üçün cüzü ise hayatını belli eden tanrısından kendini bir uzaktan kumandalı oyuncak gibi hissediyordu ve hiç başka bişi düşünmeden yola devam ediyordu salına salına taki bir simitçinin şarkı gibi sesi gelene kadar saat sabahın altısıydı açtı simidini alıp bir bankta tam oturacaktı ki gözüne bir çay bahçesine takıldı oturmak istediği banka oturmayıp çay bahçesine yöneldi bahçede oturup bir tavşan kanı istedi simidini aç bir kurdun ceylandan parça alırcasına ısırıyordu bir iki Dakka aradan sonra karşısında duran kediyi fark edip onunda kendisi kadar aç olduğunu anladı ve simidini bölüştükten sonra çay bahçesinde biraz daha oturup kalkması gerektiğini anlayıp evin yolunu tuttu eve vardığında annesi yeni uyanmıştı yuzunu yıkayıp onun için kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçecekti ki barış okul çantasını alıp kendini dışarı attı okul yolunu tuttuğunda yeni başlayacağı okul hakkında hiç bişi düşünmüyor hatta gitmek bile istemiyordu. Okul yolunu uzatmak için ara sokaklardan geçip bir ustura gibi yüzünü çizen sabah meltemini içinde hissetmeye çalışıyordu ara sokakları bilmediği için bazen bir yerden iki defada geçtiği oluyordu taki sabahın soğuk rüzgarı yerine hızlı giden bir arabanın tekerleklerinden sıçrayan suyla boğazı dolana kadar
_oha lan bu ne insan biraz yavaş olur
_ne anlayamadım? Tekrar söyler misin?
_adam gibi sür şunu
_ sürmesem ne olacak? Yaşayan ölü
Barış tekti aslında ürkek birisiydi ama ne olduysa bir şeyden cesaret almıştı kendisi bile bu sözleri söyleyen olduğuna inanmıyordu laf bir kere denilmişti geri adım atamazdı artık o tekti arabada ise üç kişi vardı kaçsa yakalanırdı o zaman hiç iği olamazdı laflar havada uçuşurken barış bir anda yere yığılmıştı bile yumrukların nerden geldiğini bilmiyordu birde üstüne tekmeler eklenince dünyası kararmıştı barış için gündüz değil adete gece olmuştu
Gök görülmeye başlamıştı yoğun bir şimşek çakmasından sonra fırtına dinmiş arabanın içindekiler birer tablo gibi duvarlarda iki kolları açık yüzleri kan içindeydiler barışın gözü zaten zor açılıyordu birde güneş ışınları da içeriye sokulmak isteyince güzünü açamaz oldu
Barış kendine geldiğinde kendini hastanede bulmuştu başucunda annesi ve tanımadığı
Bol elbiseler içinde bir ay parçası kadar güzel dişi kaplan gibi yırtıcı gözleri ile bir sanatçı kadar güzel sesli bir bayan vardı. barış başından geçenlerin bir an unutmak için ertesi gün okula aynı yol yerine bu sefer düz yoldan gitti ve sınıfına geçti herkes ona bakıyordu ama o hiç bişi anlamıyordu yaralarından mı yoksa yeni olmasından mı ona bakıyorlardı hiç bişi olmamış gibi davranıp oda onlara bakındı ve kendini hocayla sınıfa tanıştırmıştı ama hiç kimse ondan başka ismini söylememişti bunu tuhaf gördüğünden dersin bitmesini sabredemeyip parmağını kaldırdı. Hoca onu gürünce süz hakkı tanıyıp konuşması için onu tahtaya kaldırdı. barış öncelikle etrafına bakındıktan sonra benim gördüğüm kadarıyla bende bir tuhaflık yok ben ismimi söylediğim halde neden kimse bişi demedi neden kimse ismini söylemedi, orta masalardan biri kalkıp bütün gücüyle bir nefesle burun deliklerini temizlemek için iç çektikten sonra konuşmaya başladı sen bir hiçsin sana neden ismimizi söyleyelim desene. Barış hiç bişi demeden bekledi arka sıralardan biri ise kalkıp tam konuşacakken başparmağını orta kısma kadar burnuna geçirip sen bir kız kadar olamıyorsun neden söyleyelim sana desene deyip oturdu. Barış hocaya dönüp ben bişi anlamadım ya siz?
Hoca _ barış bak sen geçenlerde okulun arka tarafında kavga ettiğinde seni onların elinde elinde eee canan kurtardı. Ne nasıl olur beni bir kız mı kurtardı?
Evet, barış seni bir kız kurtardığı için sınıfta onun için sana böyle davranıyor
Peki, hocam canan kim? masaların arka sıralardan bir öncesinden kalkan bir genç kız kalkınca barış gördüğüne inanamadı hastanedeki kız cananmış ve aynı sınıftaydı
Barış olduğu yere yığılı verdi kendine geldiğinde müdür yardımcısının odasındaydı başucundaysa canan vardı. Barış utanıyordu nasıl olurda bir bayan bir erkeyi kurtarabilir di bir kavgada bunu sindiremiyordu. Okulu kırıp eve gittiğini duyan canan arkasından onun evine gitmişti kapıyı çalıp barışla göz göze geldiğinde barı olanlara inanamıyordu kendini bir rüyada sanıyordu oysa bu hayatın ta kendisiydi canan okulun saatleri dışında karate kursu salonuna geçerdi ve salon cananın kendisinin di iri yapılı ceylan gibi bir bayandı
Barışsa cılız ürkek yürekli kirli saçlı ne olduğu belli olmayan bir serseriydi
Salona doğru yönelip kanepelere oturdular ünce süze canan başladı barışsa ayak uyduruyordu
Kelimeler boğazında takılıyorlardı sohbet gittikçe koyulaşıp bir birine ısınmış olmalılar ki kahkahalar atılmaya başladı ertesi gün barış okula gitmek için evden çıkınca yolun karşısında onu bekleyen cananı gürünce hiç şaşırmamıştı bu sefer. Yan yana yürüyüp okula gittiler. Ağızları açık bir şekilde o günden sonra barış okula gitmek için evden çıkınca canan kapıda onu beklemekteydi el ele okula gidiyorlardı. aradan üç sene geçmiş lise bitiyordu artık onlar planlarını yapmışlardı korkuları yok tu okuldan sonra canan karate salonunu kapatacak barışla birlikte bir spor merkezi açacaklardı hemen ünündeyse bir cay bahçesi olacaktı canan spor merkezi barışsa cay bahçesine bakacaktı tek hayalleri buydu başka bişi düşünmüyorlardı taki okulda çıkan bir kavga sırasında okula gizliden getirilen bıçağın çıkmasına kadar bıçağı gürenler kaçtılar her kez ayrı bir yere dağıldı kavga ise olduğu yerde durmuyordu koridorlar koşuşturmaya boğulmuştu barışla canan hiç bişeyden habersiz merdivenleri yutuyorlardı korkuluklara dokuna dokuna ilerliyorlardı cananla barış merdivenleri üçer dürter inen kaçanlar onlara çarpana kadar bulutlarda gezinen barışla canan bulutlardan baş aşağı inmişlerdi korkuluklara dokunarak çıkan barış korkulukları tuta bilmişti ama canan okadar şanslı değildi ona çarpan gurup onu merdiven boşluğundan dördüncü kattan boşluğa bırakmışlardı. gurubun geçmesinden sonra kendine gelip sağına soluna bakan barış cananı görmeyince deliye dündü nasıl olduğunu bilmeden bir hisle aşağıya bakan barış cananın kan içinde nur gibi parlayan yüzünü gürünce dayak yediği anı hatırladı o gün onun gözüne girmek isteyen güneşin ışınları değil cananın güzelliğiydi güzünü o gün karşısında bir bayanı gördüğünden açmamıştı. Barış tuttuğu korkulukları bırakıp yuvarlandı merdivenlerden beş ay sonra bir ruh ve sinir hastanesinde bir hademe doktora içerdekinin neden bu halde olduğunu soruyordu doktorsa onun kabullenmediği bişiden dolayı olduğundan korkuluklara yanaşmıyor ve güneşe çıkmak istemiyor diyordu
BARIŞ BEYAZADAM
(şaban akbay)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.