TATİL'in ARDINDAN...
TATİL’in ARDINDAN…
Sevgili Hemşehrilerim, Değerli Ürgüplüler;
Bugün okuduğunuz bu güzel, özgün ve bence en önemlisi “Kapadokya’nın Özgür Sesi” olma ülküsü ile yola çıkmış olup, siz değerli halkının sesini yansıtan ‘ Sevimli Gazeteciği’nde , evlerinizde ya da işyerinizde bir makalelik süre de olsa konuk olup, hele de kırk (40) yıl gibi insan ömrü için çok uzun sayılabilecek bir süre “gurbet” denen, adında bile hüzün ve özlem barındıran bir kelime ile tanımlanmış bir ortamda yaşayan ve “sıla” olarak betimlenmiş, geçmişimizde ki tüm güzelleri ve de özelleri içeriğin de barındıran sıcak kelime ile özdeşleşmiş güzel Ürgüp’ümüze, siz değerli insanlarına ve düşünsel misafirhanelerinize konuk olup sizlere seslenebilmenin sevinci ile çok mutluyum.
Bu öyle bir mutluluk verici, öyle bir özel duygu ki; inanın yalnız ve yalnız benim gibi ve benim kadar uzun yıllar gurbette özlem çekenlerin hissedip, dile getirebileceği bir duygudur. Altın kafeste misafir edilen bülbüllerin bile önce “ aahh vatanım…” dediğinin anımsanması ve sonra da, uzun sayılabilecek bir süre – 3 ay, 1 yıl , birkaç yıl v.b- gurbette kaldıktan sonra askerden, okuldan ya da iş yaşamından Ürgüp’e dönenlerin, eskiden var olan “Yaşar Baba’nın Yeri”nin oralardaki iğde ve çalılıkları görünce ya da Peri Bacaları’na yaklaştıklarında hissetikleri duyguları hatırlamaları durumunda, bu özlemi ve duyguyu abartmadığımda ne denli haklı olduğumu göreceklerdir.
Sevgili hemşehrilerim, Kendimi tanıtmadan söze girdiğimi ve kim olduğumu merak eden soruları sormaya başladığınızı görüyorum! Yazımı okuyan olan siz değerli hemşerilerime izninizle kendimi kısaca tanıtıp, yazımın özüne döneyim: Ben yaşı 60’ ı geçkin tüm hemşerilerimin yakinen tanıdığı Selanik göçmeni, inşaat ustası ve inşaatta hesap-kitap denince ilk akla gelen ustalardan, 1997 yılında kaybettiğimiz ve rahmetle andığım/ız, ustaların ustası Elmas Öner’in (Elmas Usta’nın) oğluyum. 1954 yılında güzel Ürgüp’te doğup 1968 de orta okulu bitirdikten sonra, o yıllarda ilçemizde lise bulunmaması nedeniyle okumak için 15 yaşımda gurbete çıkmış ve o yıl – bu yıl, 40 yıldır gurbette sıla özlemi ile yaşam süren hemşerinizim. Yaşamımı kazandığım meslek bankacılık olmasına ve bu meslekte çok başarılı bir süreçte, 23 yılımın 14 yılını müdür olarak geçirmeme karşın; gençliğimden beri severek yaptığım asıl işimin (hobi’min) şiir – öykü yazmak, kendi sorumluluk bilincine görev yaptıran bir insan olarak önemli toplumsal olayların nedenlerini irdelemek, (ukalalık saymazsanız sosyal düşünürlük yapmak, yani biraz sosyolog olmak) önemli konularda, olayların oluşundaki gerçekler ve şartlar altında, görüşlerimi içeren makaleler kaleme almayı v.b sayabilirim.
Bu özel ve güzel gazetede yazmaya girişmemin nedeni de, artık emekli olmamdan ötürü kavuştuğum daha bol boş zamanlarımda, siz değerli hemşerilerimle düşünsel ve fikirsel anlamda daha çok beraber olup, yazılarımla da olsa daha uzun soluklu ve yöresel içerikli sohbetleri yapabilmektir.
Yazıma bu yaz mevsiminin benim ve ailem için çok özel ve güzel geçtiğini özellikle bahsederek başlamak istiyorum. Çünkü üniversiteyi bitirdiğim 1976 yılından, yani iş hayatına atılıp sorumluluk yüklendiğim 22 yaşımdan beri, 32 yıldır ilk kez güzel memleketimde tam beş hafta doya doya yaşadım; çocukluk anılarımı tazeledim, 7 ile 15 yaşlarımda oyun oynadığım birçok sokağa özellikle girip yeniden arşınladım, (aşık, met, teneke,
S:1
saklambaç ve uzun eşek oyunlarını beynimde sanal olarak yeniden oynayıp mutlu oldum …), ekip-diktiğimiz ve alın teri akıtıp hayvan otlattığımız bağ-bahçe, çay ve dere-tepelere gittim; harman yaptığımız Karağandere’yi gezip Cücük Pınar’dan doya doya su içtim, peri bacalarının eteğinde gölgeye oturup ceviz yedim … ve güzel Ürgüp’ümüzün her köşesinde saklı onlarca anı, uyuyakaldığı yerden çıkıp beynimde canlandı ve ben 40 -50 yıl önceki güzel gün ve anları tekrar yaşadım…eskiye dönüp nostalji yapmaktan çok büyük keyifler aldım. Eminim çoğunuz da çocukluğunuzda koşup, oynadığınız birçok köşe başı ve bağ-bahçede aynı duyguları zaman zaman yaşıyorsunuzdur. Henüz yaşamadık diyenlere de, gelecek yaz çocukluklarını geçirdikleri çeşme, bağ ve bahçelere ziyaretler yapmalarını ve bu özel keyfi yaşamalarını ve ruhlarını sevindirip şımartmalarını ısrarla öneririm.
Tatilimde bir akşam üstü farklı bir heyecanda yaşadık. Çocukluk arkadaşlarımla bir araya geldiğimiz an, en mutlu olduğumuz an oldu; ilk ve ortaokul arkadaşlarım Semra Bağcı, Gülşen Tahar, ve Hasan Ünlü ile bir akşam üstü Asya Teras’ta buluşup geçirdiğimiz saatler nasıl geçtiğini anlamadığımız dört güzel saat oldu; ne kadar da çok anımız varmış ve çoğu da unutulmuşken tekrar tekrar o anılara ulaşabilmek, tekrar o yaşlar da ki çocuklar olabilmek ve yaşamak ne de lezzetli oldu anlatamam…bu dört saatte kimleri anmadık, kimlerin kulaklarını çınlatmadık ki! Hayırla yad ettiğimiz sevgili öğretmenlerimiz Günay Hanım, Heredot Bekir Hoca, İnkılap İlk Okulunun müdürü Osman Elmacı, ortaokuldan Osman Aydoğan, Oktay Artut ve Neşet hocalar, arkadaşlarımız hakimin oğlu Ali Suat Kesimgil’den tutun, Aydoğan Avcı’ya,uzun Ruşen’den, Fatma Ertuğral’a, Naci Memiş’ten, Salim Duyurgan’a ve aramızdan acı bir şekilde ayrılan ve rahmetle andığımız Hamdi Kars arkadaşımızdan, adlarını yazımı yazarken şimdi anımsayamadığım daha birçok arkadaşımızı ve de yaşanmış olayı, o akşam tekrar andık, yaşadık ve keyif aldık…Ve bizler bu buluşmadan o denli mutlu olduk ki; gelecek her yıl da tekrar tekrar fakat o eski yıllardaki sınıf ve okul arkadaşlarının tümü olarak yemekli toplantılarda, hatta eşli / çocuklu halde büyük bir aile olarak bir araya gelme dileklerimizi teyit edip, birbirimize gerekli sözleri verdik. İnşallah sözlerimizi tutabiliriz ve gerçekleştirebiliriz… çünkü bugün var olan, yarın olamayabiliyor ve artık yavaş yavaş azalma ve göç sırasının 55 yaşlarına ulaşan bizim jenerasyona geldiğini gözlemliyorum. Bu vesile ile kaybettiğimiz tüm hemşerilerimize, okul arkadaşlarımıza, eylül de vefat eden Rüstem Çiçek kardeşimize ve de en önemlisi bizim rahat yaşamamız için kendilerini feda edip kutsal Şeker Bayramında ve sonraki günlerde toprağa düşen tüm MEHMETÇİK’lerimize ve polislerimize tanrıdan rahmet dilerim.
Sevgili hemşehrilerim, Eğer izin verirseniz biz beş- on kişiyi ilgilendiren bu kadar özel anı ve anlatımdan sonra, hepinizi ve hepimizi ilgilendiren ve kişisel gözlemlerimden oluşan ‘ Çocukluğumda ki Eski Ürgüp, şu an ki Yeni Ürgüp ve Gelecekte ki Ürgüp ‘ hakkında; kırk yıl dışarıda yaşamış ama er geç (mezarda da olsa) sılaya geri dönecek biri olarak görüşlerimi içeren bir şeyler söyleyeyim.
Bir defa net olarak söyleyebilirim ve doğal olarak öyle olduğu kabul görmelidir ki; çocukluğumda ki Ürgüp doğal hali ve doğal yaşamı ile, her tarafı, her tarlası, bağı ve bahçesinin ekili-dikili ve bakımlı hali ile; herkesin birbirini tanır – konuşur- güvenir hali ile daha güzeldi. Bizim o yıllarda belki daha fakir
S:2
ve parasal anlamda birikimsiz ailelerin çocukları olarak az giysimiz vardı; yamalı giysilerle büyüdük ama şurası kesin ki; daha bol ve çeşitli doğal ürün, meyve-sebze ve gıdalar ile beslendik. Kırlarda – bayırlarda-çaylarda yani açık ve temiz havada daha çok oyunlar oynayarak özgürce büyümüş bir nesil olduk. Hem doğayı-toprağı ve hem de bitkileri ve hayvanları tanıyarak ve birçok işi ebeveynlerimizin yanında öğrenip yaparak büyüdük; yani günlük yaşamımızda kendimize daha yeterli insanlar olarak yetişmiştik… oysa şimdi ki çocuklarımıza haliyle acıyorum: adeta hap çocuklar olarak oda-bilgisayar, okul ve kurslar arasında, doğadan kopuk ve içe kapanık yaşıyorlar. Daha çok, suni ve zararlı, katkılı gıdalar alıyorlar ama giysi ve ayakkabı açısından daha iyi durumdalar; yani üst-başları bize göre daha kaliteli ve yamasız…
Tabii tüm ülke ve dünyada ki hızlı kentleşme olgusundan alınan pay sonucu güzel Ürgüp’ümüz de daha kalabalıklaştı ve nüfusu altı binlerden 16 binlere geldi, hatta yazın bu sayı 25 binleri buluyordur sanırım. Bu da, insanların birbirini çok daha az tanıyabildiği, daha iletişimsiz, daha az yardımlaşan, daha az güvenli ( zaman zaman da olsa hırsızlık, kavga, hatta cinayetlerin işlendiği) bir ilçe konumuna sürükledi güzel ilçemizi.
Yukarda ki sosyal yapı değişikliği, ilişkilerde ve ticarette daha güvensiz ortamı; sözün söz olma özelliğini, çek ve senedin de güvenilen ticari enstrümanlar olarak değerini yitirmelerine yol açtı. Tabi ki bu süreçler insanlar tarafından bireysel tavır alma ile kolay kolay durdurulabilecek süreçler değildi ve toplumların sanayi toplumuna kayış oranı ile paralel olarak bireysel yabancılaşma, yaratılan üretim ve katma değerlerden yararlanma ile ilgili paylaşım sorunları, (milli gelirden adil ve eşit olmayan paylaşımın getirdiği süreç ve yarattığı sosyal sorunlar.) kapitalizmin çağımızda işe geldiği gibi ve vahşi kapitalizm olarak algılanıp benimsenmesi ve uygulanmasından doğan ekonomik sorunlar ve bunun sonucu global ekonomide birer piç gibi ortaya çıkan, hiçbir gelişmiş ülkenin kendisinden kaynaklandığını ne kabul ettiği, ne de kendi başına çözümünü ortaya koyamadığı sosyal sorunlar, insanların bir arada yaşadığı bütün yerleşim birimlerinde ortaya çıktığı gibi, doğal olarak ilçemizde de, ülkemizde de ortaya çıkacaktı ve çıktılar da.
Ancak güzel Ürgüp’ümüze has olan ve insan eliyle yaratılan, kimisi yönetsel hatalardan, kimi kişisel yetersizliklerden kaynaklı, kimi siyasi çekişmelerden ortaya çıkan ve sayıları onları geçmese de etkileri tüm Ürgüp ve halkının geleceğini etkilemiş ve etkilemesini de sürdürecek sorun ya da sonuçlarını da paylaşmamız ve Ürgüp halkı olarak özeleştiri yapmamız gerektiği kanısındayım.
Bu özeleştiriyi yapmalıyız ki; toplumsal ortak aklımız hataları-sevapları ayrıştırıp; aynı hataların nelere yol açtığını ve açabileceğini de birlikte görelim, birlikte çözüm arayalım. Her kararı yöneticilere terk etmeyip, ortak sorumluluk üstlenerek ortak geleceğimizi sivil toplumun ortak akıl desteğiyle kuralım. Ve bu gelecek bizim için de, çocuklarımız ve torunlarımız içinde daima güzel olsun. Zaten ortak akılla yapılan ve yapılacak geleceği şekillendiren işlerde, dünyada da daima görülmüştür ki hata payı, yöneticilerin tek başlarına alarak sonlandırdıkları işlerdeki hata payına göre daha az ve küçük oranlı olmaktadır. Sağlıklı karar sürecinin kesintisiz işleyişi nedeniyle, yani demokrasinin erdemi sonucu bu daima böyle olagelecektir. Ha, eğer ki bir ya da birkaç karar da uzun vade de yanlış sonuçlar alınırsa da; sonuç belirli kişilere siyasi linç yolu ile rücu edileceğine, “ hep birlikte ve doğru olacağına inanarak böyle yaptık, sonucunda
S:3
olumsuzluğa da hep birlikte göğüs germeliyiz…” denir ve olay biter… Bu da, daha demokratik bir sonuç olur derim’
Bu bakış açımı ortaya koyduktan sonra, yıllardır Ürgüp’ten uzakta yaşayan fakat, her yıl bir hafta on günlük süreler gelip kaldığım güzel ilçemizde sürekli kalmadığım için olacak, her gelişimde gördüğüm olumsuzluklar ya da olumlu gelişmeleri sanırım benim daha net görmeme, daha derinden etkilenmeme ve de daha yoğun tepki vermeme olanak sağlayan etken oluyor.
Değerli hemşehrilerim, ilçemizde gördüğüm en büyük olumsuzluk olarak geçmişte verimli ziraat yapılan hemen hemen tüm sulak alanların aşama aşama yapılaşmaya açılıp; tüm dünya yeşil alanlar yaratmaya büyük para harcarken, bizlerin yeşil kuşak arazimizi kendi ellerimizle boğmamız ve yok etmemiz çok acı bir ironi değil mi?. Gelmiş geçmiş tüm Belediye Başkanları ve meclisleri maalesef ki bu kıyım da pay sahibidirler ve hiçbir dönemin yetkilileri bir önceki dönem gelişmesinden ders almadan, bu konuda umarsız yönetimlerini sergilemeyi sürdüregelmişlerdir.
Gelinen noktayı gördükçe içim acıyor ve şöyle düşünmeden yapamıyorum: geçmişi birkaç binli yıllara uzanan ilçemizde, tabiat şartlarının çok daha zor ( sert ve bol kar yağışlı kışlar v.b) geçmesine ve tarladan – harmandan eve ulaşım araçlarının yaya ve sırtta yük getirme ile hayvanlarla getirme olanakları ile sınırlı iken; bu insanlar evlerini, daracık ve yazın dahi ulaşımı zor kaya-dağ yamaçlarına (Sadece Kayakapı Mah, ile Dedeli Mahallelerini anımsamak olayı çözmeye yeter.) ve sırtlar yerine düzlüğe yerleşmeyi bilmezler miydi? Onlar akılsızdılar da, bizim nesil mi çok akıllı! Peki bir gün dünya da çok büyük iklimsel ve üretimsel olumsuz gelişmeler yaşanırsa ve insanların yine eskiden olduğu gibi bireysel ve ailesel olarak ekip-dikerek elde edecekleri ürünlerle beslenip yaşayabilir duruma gelinirse, Ürgüp’lü nereyi ve hangi sulak alanı ekip-dikecek ve karnını doyurabilecek ?
-Ki bu olasılık daima var olacaktır ve kaynakların paylaşımı savaşı her an süregelen global düzeni sekteye uğratıp kitleleri kazançsız ve aç bırakabilir. Zaten son birkaç yılda da dünyada yaşanan emperyalist amaçlı ve Amerika kaynaklı melanetlerin ve savaşların nedeni de bu paylaşım savaşı ve sonuçları değil mi?- Bence Ürgüp, eski dokusunu daima ve en üst düzeyde muhafaza edip sulak alanlarını da koruyarak, Aksalur yolu civarında ve yamaçlarda bir tarafından Karacaören’e, diğer tarafından Çökek ve Ulaşlı’ya doğru, ama yüksekte kalan bölgeye ve sert zeminli sırtlara genişlemeliydi ki; hem her evin manzarası antik kentler gibi tarih boyu daim olsun, hem de ekilebilir sulak arazimiz korunmuş olsun. Avanos yolunda da, genelde yolun üst kısmında olmak üzere ve yolun altında da en fazla bir yada iki sıra olarak, azami üç katlı yapılar olabilirdi…Bunun yanında eski mahallelere daha önceleri ve daha çok hizmet götürülseydi, o mahallelerde ki halen viran halde olan ve şimdi şimdi yabancı talebi ile değerlenen birçok ev, tarihi dokuları da korunarak çok daha işlevsel ve güzel duruma dönüştürülmüş olabilecek ve sulak alanlarda yapılaşma engellenebilecekti. Yine, yeni Ürgüp-Kayseri yolunun sağ yanı, yani kayalık ve kurak arazinin bir bölümü, şimdilik yeni yapılan Mermer İşleme Tesisine kadar planlı olarak iskana açılabilir diye düşünüyorum.
Bir başka olumsuzluk ve çirkinlik, yeni açılan ve Nevşehir’den Ürgüp’e girişi sağlayan caddenin sol tarafında, Melisa otelini 250 metre kadar geçtikten sonra bırakın kaldırıma, adeta yola girmiş halde inşasına izin verilen yapının varlığıdır. S:4
Bu yapı eğer plana aykırı yapılmış ve yaptırılmışsa hem yapanın
ve hem de belediye’nin tüm Ürgüp halkına ayıbıdır. Eğer gerçekten arsa sınırı mevcut hali ile ise ve o sınıra kadar yapılaşma varsa, bence belediye mevcut yasal olanaklarını kullanıp konu arsayı yüksek kamu yararı adına uygun bedelle istimlak edip, (tam olarak da güncel değerini de ödeyip) yolu geniş tutmalıydı; yok inşaat sahibi hiç hak etmeden yola taşıp bir şekilde belediyeden ve kanunlardan daha güçlü durduysa, yine ruhsat ve yapı kullanma izni veren yönetim ve ekibi, görevlerini kötüye kullandıkları için sorumlu olmalıydılar.
Oradan aşağı gelip, mevcut şehirlerarası otoparkın sağında, Armağan Disko’nun karşısında bulunan korkuluk gibi duran binanın da mevcut haliyle ne sahibine, ne belediye’nin kurumsal kimliğine ve ne de Ürgüp’e hiç yakışmadığını bir bakışta görmek için özel bir yeteneğe gerek yok sanıyorum. Ayrıca bu halde durmasının sahibine de bir yararı olmadığından ortak bir çözümle faal hale getirilmesi sahibi içinde iyi olacaktır. Ben, saydığım ve sayacağım bu taşınmazların ne sahipleri hakkında bilgi sahibiyim ne tanıyorum ne de onları eleştirmiyorum da; ama gelinen mevcut yerde hiç kimsenin çıkarı olmadığını ve yanlıştan dönmenin bir erdem olacağını, ayrıca çirkin bir yapının güzelleştirilip mevcut tarihi dokuya uygun hale gelmesinden Ürgüp olarak yarar sağlanacağına inandığım için görüşlerimi iletiyorum. Keza Seymenler’in Konağı’ndan olsun, hamamın oradan olsun, yoldan gelirken bakıldığında görülmektedir ki, bu yapı ve hatta bitişiğinde bulunan ve altında Denizbank Şubesini barındıran bina dahi birer-ikişer kat fazla yüksekliğe sahip olup, görüş alanı ile doğal görüntüyü doğu ve güneye doğru birer heyula gibi kesmektedirler.
Aslolan ve doğru olan hakkında naçizane görüşüm, eskiden mevcut iki bedesten olsun, THK karşısındaki değirmenin bulunduğu cephe olsun, yer altından gelen su, çeşmeler ve WC.ler olsun, bahsettiğim iki binanın yerinde olan iki eski Han olsun, böyle olacaklarına restore edilip işlevselleştirilerek keşke eski halleriyle korunsaydılar…ve bu olabilseydi eğer; ilçemizin içi ve özellikle o caddesi çok daha otantik, tarihi dokusu korunmuş, sıcak ve rahatlatıcı bir görüntüye sahip olacaktı.
Tarihi yapıdan sözü açmışken ilçemizde eskiden mevcut olan tüm çeşmelerin ve sularının kaybettirilmeden korunmasını çok önemli görmemiz gereğine inanıyorum. Bu gün birçok eski çeşmenin yerinde ya yeller esmektedir ya da hiçbirinde su akmamaktadır. Bu çeşmelere gelen suları en azından görsel açıdan da olsa akar durumda korumamız, hem yapanlara ve bizlere hediye edenlere saygı gereğidir, hem küresel ısınmanın günümüzde ve gelecekte doğada yol açtığı ve açacağı tahribatı önlemede, bu sular gerekli ek su stoklarımız olacaktır. Yer altındaki doğal yollarının kimi yerlerinde oluşan çökme, yıkılma ve tıkanmaları sonucu kaybolmasına göz yumulan bu sular, özellikle çeşmelerinin bulunduğu mahallelerde ki evlerin zeminlerinin ve sağlam kayadan oluşan temellerinin çürümesine, evlerin kullanılamaz boyutta tahribine ve tüm ambarların su deposu gibi dolmasına yol açmakta ve ata yadigarı evlerimizin değerlerini aşırı kaybetmesine yol açmaktadır. Yeni su kaynağı bulup çıkarmanın ne denli zor ve pahalı olduğu göz önüne alındığında, bu vurdumduymazlık kabul edilebilir bir tavır mı? İnsanların, hayvanların, bitkilerin yani tüm doğanın suya gereksinimi artarken en önemli yaşam ve medeniyet kaynaklarının (hem de elde edilmiş halde) bir damlasını dahi depolayıp koruyabilmiş olmalıydık diyorum.
S: 5
Önemsenip çözüm bulunması gereken bir başka konu temenni kayasından daha büyük zararlara yol açması kesin ve yıkılması da an meselesi olan (Allah Ürgüp ve Ürgüplüleri zararından korusun) Kayakapı Mah.sinin baş kısmında sallanır vaziyette duran kaya’nın doğal yolla Avanos caddesine ve o mıntıkada bulunan konutlara doğru yıkılıp başka canlar yanmadan ve büyük acılar yaşanmadan gerekli önlemin alınması gereğidir. Çünkü maazallah bu kaya kendi halinde hiçbir önlem alınmadan yıkılırsa –ki er geç yıkılacaktır- verebileceği zararın can ve mal kaybı olarak Temenni hadisesine göre çok daha feci boyutlarda olacağı kesindir. Ürgüplü bütün vatandaşlar ve partiler olarak, belediye ve kaymakamlık olarak, muhtarlar olarak olaya acilen eğilip -bu kaya parçasının kimsenin canını yakıp, yuvasını dağıtmadan- devlet ve merkezi yönetim kuruluşlarından da gerekli ekipman ve teknoloji desteği ile tehlike teşkil etmeyecek şekle ve boyuta getirilerek ivedi önlem alınması en öncelikli sorundur.
Bir başka konu Sivritaş’a yapılan su göletinden kaynaklanan rahatsızlıkların önlenmesi ya da tamamen giderilmesidir. Yapılan tesisin amacına yönelik bir eleştiri yöneltilememekle birlikte, sonuç istenen olmamış ve keşke hiç yapılmasaydı denilmiştir.
Planlama ve realite Ürgüp halkını doğal bir mesire ve rekreasyon alanına kavuşturmak olarak belirlenip, geçmişte mevcut olan Sivritaş’ta ki çay suyunun şırıl şırıl aktığı söğütlük ve yeşil alanın, yapılacak ilave ağaçlandırma, genişletme ve düzenleme ile ve çok çok daha az bir maliyetle, çayın doğal yapısını ve genişliğini de muhafaza ederek güzel bir alan kazandırılmalıydı. Bu iş de; köprünün oralarda alt bölümde, suyun doğal ve büyük taşlarla (mavi-yeşil-turkuvaz renkli büyük cingitaşlar ile) önünün kesilmesi ile Sivritaş’tan köprüye kadar ki alanda azami 30-50 cm. derinlikte su biriken, fakat suyun doğal halde aktığı, zemini çay kumu ile dolu (balçık ve çamur olmayacaktı) kıyılarında ve içinde gözle görülebilen doğal taşları beş taş oynamak için toplayabileceğimiz, etrafı salkım söğütlü, çim alanlı, oturma bankları ve kamelyalar bulunan bir alan olsaydı yeterli ve daha güzel olabilirdi. Ancak zemini ve yanları tonlarca betonla doldurulup, çayın doğal oluşumu ve görüntüsü de yok edilip, dibi de yosun, balçık ve çamur ile dolup yeterli ve sürekli temiz su akarsu kaynağının olmadığı da hesaplanmadan bu iş yapılınca; sonuç bugün hiç kimsenin hoşuna gitmeyen görüntü oldu. Bu gölet beş yüz metre ile bir km. yakınlara kadar burunları kıran lağım ve balçık kokusu ile sivrisinek yatağı olmuştur ve herkesin rahatsız olmasına ve tepkisine neden bir ortam ile Ürgüp için önemli boyutta sayılacak bir kaynak israfı gerçekleşmiştir. Bırakınız sandal sefası yapılmasını, buranın yakınından geçmek de insana sıkıntı vermektedir artık. Değerli arkadaşım Mustafa Ağıllı’nın dediği gibi ve bence de, bu aşamadan sonra tek çözüm : arıtma tesisinin gerekli ek masraf yapılarak layıkıyla arıtılmış su salmasını temin edip bu suyu tekrar çayın taa Sinanyazı bölümüne pompalayarak, oradan çay boyu aşağı doğru doğal akışı ile, çayın sürekli olarak göleti temizleyecek akar suya kavuşturulmasıdır.
Bir başka önemli ve huzur kaçırıcı konu, selefi yerine gelen belediye başkanlarının ve onu destekleyen siyasi ekibin yanlış de olsa, doğru da olsa çirkindi güzeldi diye de ayırmadan, eski başkanın yaptığı özellikle çarşı içindeki eserlerini yıkmak ve yok etmek anlamındaki sonu gelmez ve bitmez çabalarıdır. Bugün Ürgüp Belediyesi’nin ve ülke sathındaki birçok belediyenin büyük borçlarının altında yatan en önemli nedenlerden biri budur ve maalesef artık
S: 6
halkımız da ülkesel düzeyde bu hastalık ile israflardan nefret etmektedir.
Ancak tek eksiğimiz, eleştirmek ve nefret etmekle kalıp, sivil toplum gücü olarak yanlışa zamanında tepki vererek engellememektir. Yani iş olup, zarar ilgili haneye ve cebimize yazıldıktan sonra hayıflanmak bir işe yaramamakta olduğundan önlem baştan alınıp, cebimizden çıkan yanlış ve mükerrer harcamaları baştan önlemek gereklidir. Bu uygulamanın en çok karşılaşılan örneği maalesef birçok belediyede olduğu gibi Ürgüp’te de, iyi ve zararsız da olsa mevcut olan eski kaldırımları sökerek, bir seçim döneminde 2-3 kez tekrar tekrar yenilemektir. Bu milletin parasına yazıktır, günahtır beyler! Ne yani, güzel Ürgüp’ün kaldırımları ( sökük-dikik, yırtık-pırtık bırakılmaması kaydı ile) her gelen başkan döneminde yeniden ve toplamda 12 yılda beş - altı kez sökülüp yeniden yapılmasa idi ve buna harcanan büyük paralar kasada mevcut olsa idi; yerli halk ya da yerli-yabancı turistler “biz bu kaldırımlarda yürümeyiz, sizleri protesto edip bir daha da gelmeyeceğiz ve hiçbir tanıdığımıza da Ürgüp’ü tavsiye etmeyeceğiz…!) mi diyeceklerdi? Ya da her taraf bu kadar kez yeniden yapılıp düzenlendi de, kaldırımlardan ve yapılan işin kalitesinden şikayet eden yok mu sanılıyor? Ürgüp’te kaldığım beş haftada onlarca kişi bundan şikayetçi oldu ve gözlerimle de gördüm ki; kullanılan taşların çoğu oyulmuş-kırılmış ve yerinden oynamış halde … demek ki, Ürgüp’ün kış iklimine ve donmaya dayanıklı taş seçilmemiş. Belediyenin bilgi ve deneyim noksanlığı ve yanlış taş seçimi nedeniyle gereksiz harcamalar yapılmasına karşın halkın memnuniyeti yine sağlanamamış oldu ve paralar boşa saçıldı demektir bu. Çünkü gerçek demokrasilerde ortak harcamalar, halk memnuniyeti ve onayı ile ve gerçek ihtiyaçlara sarf edilir . “İnceleseydin, doğru seçim yapsaydın ve ödemeyi yapmadan önce denetleseydin kardeşim ! “ demezler mi adama? Sırası gelince çoğunluk demiş işte.
Bu işler için harcanan kaynaklara ve işçisine- memuruna maaşını ödeyemeyen belediyenin elinden bu yüzden kaybedilen mülklere de “çok yazık oldu” diyen diyene… Benzer savurganlıklar, mevcut kongre ve düğün salonları boş tutulurken, sanki her gün ya da her hafta bu etkinliklerden Ürgüp’te yapılan ve yapılmak istenenler, yer yetersizliğinden geri çevrilip, sırf bu yüzden Ürgüp’ün turizm ekonomisi de çökme noktasına geliyormuş gibi, aynı amaçlı iki hatta üçüncü toplantı salonları v.b kaynaklar israf edilerek yapılmıştır. Aynı vurdumduymaz ve savurgan kafa, hiçbir canlı ve hareketli şehirlerarası yol üstünde bulunmayan ve mevcut olan terminali de (hala kullanılmasından belli.) yeterli iken ve en uygun yeni yer de dört yolun kesişme noktası olan (Hadosan’ın hemen kuzey batısında, Avanos köprüsünden hemen sonra o yıllarda bomboş halde duran dönüm dönüm ve konut yapılaşmasına kapalı, zemini çok elverişli, hemen hemen hiç hafriyat masrafı oluşmayacak) kurak ve ekime elverişsiz alan dururken; şehirler arası otobüs terminali için yapılan yer seçiminde ortaya çıkmamış mıydı? Yetmişe yakın kişinin en verimli üzüm ziraati yaptığı onlarca bağ istimlak edilip, belediye kayıtlarından da çıkarılıp öğrenilebileceği gibi maliyeti terminalin maliyetinden büyük hafriyat gideri de ile, üstüne binalar ısrarla konduruldu ve harcanan halkın trilyonlarına bir şey olmamış gibi de; tesis öylece yarım yamalak ve kendi kaderi ile baş başa bırakıldı… yapılan yapıldığı kadarı ile unutuldu, gitti! Eh pes doğrusu.. bu millete de, bağ sahiplerine de, doğaya da yazık olmadı mı? Size de yazıklar olsun ey ulema ve ümeralar demekten başka bir şey kalmadı tabii sevgili hemşerilerim!
Örneğin, turizm yöremiz ve ilçe merkezimiz için bu denli önemli sektörken ve de gelen grupların büyük firmalarca kendi pazarlarını
S:7
kaybetmemek için şehir merkezine kasten sokulmadığı söylenirken – ki böyleyse bu da Ürgüp’e sevgisizliktir. - çarşı esnafını kurtaracak, koruyacak ve ayağa kaldıracak tek çözüm de çarşıya yabancı- yerli ayırmaksızın turist çekmek iken; ilçemizin en eski ve merkezin de bulunan büyük kapasiteli tek otelin onlarca yıl neden kapalı tutulduğu da bir türlü çözemediğim ve cevabını bulamadığım bir konudur. Ve neden turizmden beslenen tüm esnaf, belediye, ticaret odası v.b bu tesise ve dolayısıyla çarşıya turist çekebilmek için hiçbir yurtiçi ve yurt dışı etkinlik, temas gerçekleştirmezler? Yani sadece konuşmak yerine, ellerin biraz daha taşın altına doğru birlikte uzatılması gerekmez mi?
En önemlisi de artık turizmden başka sektör seçeneği kalmayan Ürgüp’te (zaten ‘Turizm Bölgesi’ olunması nedeniyle başka sektörlere yönelik hiçbir girişimin yapılamayacağı ve olamayacağı ortada olduğundan; elmacılık, kıska, soğan, patates ve en sonunda da tekel şarap fabrikasının özelleştirilip devri sonucu da artık üzüm alınmadığı için üzüm bağlarının çoğu kurutulduğundan) bütün toplum katmanlarını ilgilendiren bir süreç başlatılıp, Ürgüp turizmini kalkındırmak ve yaz-kış sürekli gezgin çekecek uzun vadeli bir Turizm Stratejisi belirlenip, bu amaçla uygulanacak politika ve taktiksel değişimler bütün halk tarafından benimsenerek bu yönde ki bir başarı için, elbirliği ile çalışılmalıdır.
Turizm turizm derken ve Ürgüp merkezinin ve çoğunluk esnafının kalkınmasında turizm gelirlerinden başka çıkar yol kalmadığı ortaya kabak gibi çıkmışken, insan şunu da düşünmeden edemiyor sevgili hemşerilerim: Bundan 50-55 yıl kadar önce yönetici olarak görev alanlar ile toplumu yönlendirme kapasitesine sahip kanaat önderleri, tarihi değerlere ve eserlere sahip çıksalardı ve yöneticiler de ayakta kalmış iki kiliseyi, güzel ve büyük taşlarını, sütun direklerini kullanmak için bizzat verdikleri destekle yok ettirmeselerdi diyorum ve sizlere de gözlerinizi kapatıp bugün nasıl bir Ürgüp olurdu diye bir iki dakika düşünmenizi istiyorum; eminim bugün ekmeğini turizmden ve yan sektörlerden kazanan hiçbiriniz “çok zordayız, turist gelmiyor, gelse de şehir merkezine sokulmuyor ve bizde bir şey satamıyoruz… v.b şeyler “ söylemeyecek ve şikayet etmek yerine “şükür Allaha, işlerimiz iyi” diyecektiniz. Çünkü bu gün Selçuk/Efes, Göreme, Aspendos, Truva, Side, Perge, pompei v.b günde 50 – 100 otobüs insanın gezdiği antik yöreler ve oralarda ki kazançlar hangi düzeyde ise; gerek şimdiki Kurtuluş Camii’nin önünde ki boş alanda eskiden var olan ve gerekse mevcut kız meslek lisesinin yerinde olup tamamen yıkılan; ve yerlerinde yeller esen iki muhteşem kilise binasını (mimari ve yöresel önemi açıdan) görmek üzere ne çok turist gelecekti ve bu kiliseler eğer ki tam olarak aslına da uygun tutulsalardı; ilçe merkeziyle çarşıya gelen yerli ve yabancı gezginin haddi hesabı olmayacak, merkezde ki konaklama gün sayısı muhtemeldir ki kendiliğinden artacak ve bu şikayet ve sızlanma konuları Ürgüp için söz konusu dahi olmayacaktı .
Gönül isterdi ki Ürgüp’ün kamu vicdanının, yukarda sayılan ve benzer işlerde “ bu olayda ve kayıpta, seçtiğimiz belediye yönetimlerinin ve belediye müşavirlerinin hiçbir kusurları ve ihmalleri olmadı ve yoktu! “ diyebilseydi.
Kimi amigo ve taraftarların homurdandığını ve “hiç mi doğru ve güzel şey yapılmadı, hiç mi övgü dizmeyeceksin” dediklerini görüyorum. Var tabii ki, olmaz mı… doğruları da söylemek hepimizin insanlık görevidir.
Örneğin; yıllardır kanayan ve her gelişimde yoğun şikayetler gözlemlediğim çöp sorununu kökten çözen belediye ekibine yürekten teşekkürler
S:8
ve alkışlar diyorum. Bu işi başaran başkan ya da meclis hangisi ise çok içten ve samimi saygılarımı sunarım.
Yine büyüyen ihtiyaçlara uygun olarak Pazar yerinin genişletilerek yeni bölümü ile mükemmele yakın hale getirilmesi de takdir gerektiren bir konudur.
Keza bütün Ürgüp halkı tarafından alkışlanacak diğer bir hizmet, asri mezarlığa yapılan yatırım ve düzenleme çalışmalarıdır. Ara yolların betonlanmasına ilaveten, üst düzey bakım – koruma hizmetleri sonucu Ecdat ve Ata’larımızın ruhlarının, biz geride kalanlarının da gönüllerinin mutlu edilmesidir. Emeği geçen herkese teşekkürler ve derin saygılar sunarım ve hepimiz de sunmalıyız. Bu anlamda mezarlığın güzelleştirilip, korunması ve genişletilmesinde rol üstlenen Derneği kuran çok değerli hemşerilerimize (bana verilen bilgiye göre bu işin kotarılmasında ki en büyük pay, değerli hemşerimiz Emekli Albay Sn. Ali Akuzun’un olduğunu öğrendim.) en derin ve içten hürmetlerimi sunuyor ve herkes adına önünde saygıyla eğiliyorum . (Mezarlık kapısında mevcut olan ve çıkışta okunan veciz yazının düşen/devrilen harfleriyle ilgilenilmesini de belediye yönetiminden rica ediyoruz…)
Aynı şekilde ilçemizde uzun yıllar sonra, yani Ürgüp Lisesi’nin açılışından bu yana eğitim alanında ki geleceğimize yönelik en büyük atılım ve yatırım olan, Meslek Yüksek Okulu’nun yapılışının fikir aşamasından açılışına kadar emeği geçen her bireye, ilgili dönemde görevli resmi ve siyasi erkana; değerli ve büyük maddi katkılarını “Ürgüp Sevdası” ile ve hiçbir şahsi ya da ailevi çıkar gözetmeden güzel ilçemizin değerli gençliğinin geleceğine yatıran Sn.Toksöz Ailesi’nin mümtaz bireylerine de, Ürgüplüler olarak büyük birer teşekkür borcumuz olduğuna değinmek ve bunu yerine getirmek insanlık görevimizdir.
Sevgili hemşehrilerim, görüldüğü gibi yapılan ve yapılacak olan tüm iyi ve güzel işlerde, biz Ürgüplüler daima yapanı alkışlayıp teşekkür ettik ve etmeliyiz; ama yanlışlarda da, hele hele hepimizi ilgilendiren ve ‘bile bile lades içerenler de’ kimse kusura bakmasın yine bu güzel ilçe ve halkının geleceği için eleştiri de yapılacaktır. Önemli olan eleştirinin doğru , yapıcı ve yol gösterici nitelikte olmasıdır. Toplumsal sorumluluğumuz gereği yine bu yönlü bir refleks olarak doğru eleştiriden kaçınmadan, her bireyin görevini yerine getirmesi sonsuz yararlar sağlayacak önemdedir. Demokrasinin günümüzde sadece sandığa oy atmak olmadığının ve yapılanları da kontrol bilincinde olmak da, toplumsal huzur ve refahımızın en güçlü sigortası olacaktır.
Ürgüp’ün her ferdi tarafından önemsenmesi ve katkı yapılması gereken çok önemli bir konu da, küresel ısınma ve etkilerinin gün be gün daha etkin hissedileceği gerçeği ile “Güzel Ürgüp” ümüzün, “Güzel ve Yeşil Bir Ürgüp”e dönüştürülmesi yolunda yapılacak çalışmalardır ve bilmeliyiz ki bu konu da yapacaklarımız, yöremizin gelecek 50 – 250 yılının en önemli sorunu ya da başarısını belirleyecektir.
Değerli hemşerilerim, geliniz “Ağacı bol olan yerde kıtlık olmaz…” atasözümüzün gereğini yapıp, önümüzdeki yıldan başlayarak ve vakit de kaybetmeksizin 5-10 yılda, güzel ilçemizin her karış toprağını ve özellikle de buna çok uygun ve aç duran doğu ve güney doğusunda bulunan dağ yamaçlarını ve eteklerini Damsa’dan, Avla ve Eğrim’e, Topuz Dağı eteklerinden Aksalur yolundaki sırtlara, Çökek ve Ulaşlı’ya, hatta Avanos yolundaki yamaçlara dek taraçalayarak, mevcut tüm ortak alan ve özel topraklarımızı ağaçlandıralım…
Bu çalışmada her ilköğretim öğrencisinden lise öğrencilerine, her kamu görevlisinden tüm vatandaşlarımıza ağaç dikme zevkini yaşatacak bir kampanya . S:9
ve proje başlatalım. Dileyen vatandaşlarımız ile kamu ve özel
kuruluşlarımız daha büyük alanlarda, daha çok sayıda ağaç dikerek bu alanlara isimlerini verebilecekleri korular oluşturup, dilerlerse de bakımlarını da yaparak, bu aktivite de önemli rol alsınlar. Ve çok uzak yıllarda da değil 15 – 20 yıl sonrasında, hep birlikte yemyeşil bir Ürgüp yarattığımızı göreceğiz. Bu başarıdan alınacak haz hepimizin ortak sevinci ve inanın çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras olacaktır.
Gelecekte ki Ürgüp’ün, tarihin kimi dönemlerinde olabildiği gibi ve çağımızda da insanlığın gıpta ile baktığı dünyadaki kimi antik ya da modern yerleşim birimleri ve kentler gibi hoşgörü ve saygının en üst düzeyde sergilendiği, planlı ve düzenli, refah içinde yaşanan, uygar insanların yine uygar ilişkiler içinde seviyeli ve huzur dolu bir yaşam sürdükleri, her bireyinin diğerinin mutluluğu için gönülden katkı yaptığı ve bu günün güzel Ürgüp’ünün çok daha ilerisinde çağdaş bir Ürgüp olmasını; halkından daha çok sayıda ve kalitede zanaatkar ve topluma katkı yapan sanatçının yetiştiği, her bireyinin kendi alanında yurt ve dünya çapında eserler sunar yeterlilikte olacağı ve bence en önemlisi de, hak ve adalet kavramında, yöre halkı olarak sahip olacağımız meziyetler ve uygulamalarımız ile dünya da örnek gösterilecek, adalet terazisi hiç şaşmayan bir diyar olarak bilinir olunmasını çok önemsememiz gereğini ve bunun 1. nci dileğim olarak dualarımda yer aldığını dile getirirken; bu güzel memleketin de daima bizim çocuklarımızın, torunlarımızın ve bu güzel ve özel ulusun kalmasını diliyorum.
Yeni bir yazımda buluşuncaya dek hoşça kalın sevgili hemşehrilerim.
Saygılarımla.
(Bu toprağın evlatlarından biri,)
Ürgüplü Şair
Emekli Banka Md.ü
S:10