CEHENNEM OLSUNLAR
CEHENNEM OLSUNLAR
İçim ezildi, ezildi.Sanki dünya, masumiyetinden bir şeyler daha kaybetti, gözümün önünde.Dehşetle bakan gözlerimden, karşımda duran on dörtlük iki çocuk genç kız, korkmuş olmalılar ki onların gözleri de kocaman kocaman bakmaya başladı.
Yıllardır, çocuklarla beraber olmak, onları eğitmek, bir şeyler öğretmeye çalışmak, işim benim.Ama bu iş, her geçen yıl, biraz daha ruhumu aşındırarak yüreğimden bir şeyleri alıp götürüyor.Yine o klasik atasözümüzü söyleyeceğim.Doğru söze ne denir. “Mum dibine ışık vermez.” Başkalarını aydınlatır; kendisi erir, gider.Tükenip biter.
Yine, içimde bir şeylerin donduğu, buzlandığı bir gün.Görmek istemezken, görmek zorunda olmak, duymak istemezken de duymak zorunda kalmak…Ve hiçbir şey yapamamak, elinden hiçbir şey gelmemesi..En zoru da bu.
Küçücük fidanlar, geliyorlar.Sonra bir kısmı, gözünün önünde, solup gidiyor.Kimine, pis böcekler dadanıyor, kurtaramıyorsun.Kiminin, kökü zayıf, toprağı çürümüş oluyor.Onu da çürütüyor, içten içe.Ne kadar, su vermeye çalışsan; ne kadar, sevgiyle büyütmek istesen nafile…Kopup düşecek o, kökünden yere.Yerlerde, ayaklar altında kalacak.Sen, ardından, boğazında bir yumru, içinde koca bir ‘acı’yla bakacaksın.Ve onu da unutmaya çalışacaksın, diğerlerinde olduğu gibi.Unuttun mu diğerlerini?En azından, korlaştırdın içindeki hüzün ateşini.Ama; henüz iki buçuk yaşını doldurmamış küçük meleğinin yüzüne her bakışın, neden endişeli, niye yüreğin ferahı bulamıyor öyleyse. Her gün, o baharındaki hayatlarla iç içe olmak, onlardan birazınınsa, soluşunu izlemek mi korkutuyor seni.Gelecek, bir korku olarak değil, bir ümit olarak belirmeli ufukta, oysa.Ümitler birer birer sönmemeli.
Nasıl sönmez.Bu yalancı, yalan dolan dünyada, öyle kara yüzlüler, öyle canavar ruhlu, insan demeye utandığım yaratıklar var ki!Herkesin de gördüğü, duyduğu benimle birlikte…Bir ayağı çukurda, gözü görmez , dizi tutmaz olup iğrenç ruhunun sapık emellerini, iğrenç vücuduyla, tazecik filizlerde uygulayan…Lanet olsun öyle yaratıklara ki( insan demiyorum), sonsuz bir sevgiyle bağlı olduğum, tertemiz dinimin güzelliği ve çekiciliğini kullanıp hayranlık kazanan ve de bunu genç kızlara, kendi cazibesi gibi sunup onlardan faydalanan, onların duygularını sömürenlere..Çok kişinin( ben de dahil) bir zamanlar saygı duyduğu; yaptıkları kendine doğal gelen ama, sapıklıktan başka bir şey olmayan birini, sırf dini bilgisi için savunanları da Allah bildiği gibi yapsın.Güzel dinimin adını anmaya dahî layık olmayan insanların, hoca kisvesiyle, inançlı insanların adını kirletmesini, esefle kınıyorum.
Benim meselem ise, bu tür kötülükleri sık duymaktan ortaya çıkan bir isyana düşmemdir.Ne çocuk, ne genç olan bir yaş seviyesinin öğretmeni olmak, aşındırıyor içimi.Tüm sorunlu çocukların, biraz incelenince, ruhlarını yaralayan olaylar yaşadığı çıkıyor.Evet, arka sıradakiler, gerçekten de kötü değil.Onlar yalnızca, acımasız hayatın kurbanları.Çoğunun anne-babası ayrı.Parçalanmış aile çocuklarının çoğunun, anormal davranışlar gösterdiğini belirledik hep.Hatta, bir tane, davranış bozukluğu göstermeyen, uyumlu ve normal olanını, neredeyse tespit edemezsin.
Ne kadar seversek sevelim, onlara yetemiyoruz.Anne-baba sevgisi, onların ilacı.Tabi birlikte ve huzurlu bir ailenin sevgisi.Yoksa; birlikte olmaları, ayrı olmalarından çok daha kötü bir ruh hâline sebep olan anne-babalar da var.Benimse, diyebileceğim tek söz; eğer bir çocuğun hayatını karartacaksanız, lütfen evlenmeyin, ya da çocuk yapmadan önce yollarınızı ayırın.
Yeniden, sapık ruhlular takıldı kafama.İçimden değil, dışımdan lanet okuyacağım, kimse kusura bakmasın.
Lanet olsun; henüz yedi- sekiz yaşında bir kız çocuğunu, kötü emellerine alet edip onun hayatını söndüren; hiç kimseyi, hiçbir şeyi sevmeyen, herkesten nefret eden bir yaratık haline getirenlere.Lanet olsun; onun, on beş yaşında, güzeller güzeli genç kız yüzüne rağmen, erkek gibi bir duruş edinmiş, kavgacı, kız-erkek ayırmadan herkese tekme tokat giren, iletişim bozukluğu yaşayan, hiç bir şeyi umursamayıp dünyaya boş vermiş bir tip olmasına sebep olanlara.Ona sahip çıkamayanlara da yazıklar, binlerce…
Uzayıp gider, bu yazıklarla , beddualar.İşte şu; biraz safça diye, kendini korumayı bilmiyor diye, annesi yok diye, fırsatçılar tarafından kullanıldığını duyduğum, çocuk genç kız!..Bunlar sadece, kız çocuklarına yapılan kötülükler değil, daha kötüsü erkek çocukların başına da geliyor ki bunun tamiri, öbüründen zor.Çocuklar birbirini eziyor, zayıf olana hep birlikte yükleniyorlar.Birisi, okulun ağası, reisi olup diğerlerinden haraç topluyor. Bahsettiklerim, ilköğretim öğrencileri.Daha anlatılamayacak, bir yazıya sığmayacak kadar fazla bu olumsuzluklar.
Biz, çocuklarımızı niye koruyamıyoruz?Aileler koruyamıyor, öğretmenler koruyamıyor, millet koruyamıyor, devlet koruyamıyor.Korumak, onları bir kalıba sokup hayatlarını kısıtlayarak, kendine güven duygularını engellemek değil tabi.
Kimseye, ders vermek değil niyetim.Nasihat çekmek hiç değil.Yalnızca bir serzeniş; feryadımı, sözcüklere dökme gayreti.
Görmemek, duymamak, bilmemek imkânsız!Elinden geleni yapmalı.Elinin yetmediği durumda, kafayı kuma gömmek yerine, en azından feryat edip başkalarına duyurmalı, belki eli kolu yeten birileri çıkıp bir şeyler yapar.
Bilmem, bu söylediklerimden sonra, sürekli tekrarlayıp durduğum sözü, haksız bulur musunuz?Gene söyleyeceğim; ‘cehalet mutluluktur’.Bilmek, görmek, anlamak, insanın yüreğini aşındırıp çürütüyor.
Bir filmde(sanırım Yüzüklerin Efendisi’nde) bir kahraman, lanetleri sıralıyordu.Ben de aynı üslubu kullanacağım.
Adiler, pislikler, hainler,
Lanetler, insana kıyıcılar,
Cehennem olsunlar!...
NOT:Yazımı okuyan dostlardan, tüm bu lanet okumalar için, özür diliyorum.Elimde değildi.Sait Faik’in dediği gibi “Yazmasam, deli olacaktım.”