Acı Hayat...
Merdivenleri hızla çıktım
Acil girişini gördüğümde içim bir hoş olmuştu.... O bilindik hastane kokusu ve korkusu...
Koridorların sonu gelmiyordu. 3.Kat Yoğun bakım katıydı, danışmadaki hemşireye Arzu Ateş nerede diye sordum.
3. Numaralı oda dedi, ancak giremeyeceğimi belirtti...
Koşarak odanın önüne geldim, ablası Nihan orda bekliyordu. Tam kapının önünde, başını öne eğimiş, gözyaşları önünde küçük bir gölet
oluşturmuştu bile...
Onu o an öyle görünce, benim gözlerimde doldu... Zor tuttum kendimi...
Önüne doğru eğildim, gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı ve şişmişti... Konuşmak istedim, o yine ağladı...
Sonunda bende kendimi salı verdim...
"Arzu... Arzu ölüyor Gökay..."
Yalancıktan ağlamak nasıldır hiç bilemedim... Ama o gün ilk defa yalandan da olsa ağladım...
Biliyordum Arzu’nun durumunu, bu kadar çabuk olacağını düşünmek sona kalmıştı sanırım...
Sarıldık ağlaştık...
Kapının açılmasıyla yerimden doğruldum. Çıkan doktor Arzu’nun devamlı kontrole geldiği doktor Mehmet beydi.
Mehmet SALTUK... Türkiye’nin ve belki de Avrupanın en iyi profösörlerinden biriydi Onkoloji alanında...
Yaşlı gözlerimle ona baktım... Bir yıldan beri kendisiyle görüşüyorduk. Arzu’yu kontrollere ben getiriyordum.
Ortak bir hikayemiz vardı Arzuyla, ki doktor Mehmet SALTUK’ta bir yetimhane çocuğuydu...
Bizim gibi azimli olmayı seçip zoru başarmış, en başta kendisine, ailesine sonrasında da ülkesine hayırlı bir doktor olarak yetişmişti...
Arzuyla beraber ilk geldiğimiz günleri hatırlıyorum buraya.
Ne umutlarla kapısını aşındırıyorduk bu hastanenin, evimiz olacağı aklımıza gelmemişti.
Arzu şiddetli ağrılarından, vücudundaki bazı anormalliklerden ve halsizlikden bahsediyordu... Normal bir hastanede kontrolden geçip kendisine Check-Up yaptırmıştı.
Yanlış giden birşeyler olduğunu anlamamız geç sürmedi. Daha sonuçları öğrendiğimizin ilk dakikalarında kötü giden birşeyler olduğunu anlamıştık.
Evet endişe etmiştik ama bu kadarını beklemiyorduk...
Mehmet beyi, avukat olan bir arkadaşım tavsiye etmişti. Hemen kendisiyle temasa geçip durumu anlatmıştım.
Görüşmeye geldiğimiz ilk gün hala hatırımda... Son bahar, Kasım ayıydı ve çok iyi hatırlıyorum ayın 25’i...
Neredeyse bir yıl olacaktı...
Tahlillerin sonuçlarını dikkatle inceledi. Daha sonra burada da detaylı bir MR yapılacağını ve kesin karara bundan sonra varacağını söylemişti.
O bir hafta nasıl geçti bilmiyoruz...
Mehmet bey bizi odasına aldığında küçük bir konuşma yaptık... Ne iş yaptığımız, nereli olduğumuz, hayallerimiz vesaire...
Yetimhane çocuğu olduğumuzu anlaması uzun sürmedi... Konuyu ilk o açtı ve biz devamını getirdik...
Bu yüzden bizimle daha yakın ilgilenmişti...
"Kızımız dedi; Kızımız Akut Myeloid Lösemi (AML)
Yani dedim... Kanser mi?
"Evet, aynen öyle... Hastalık ilerlemiş, bu safhadan sonra yapılacekler sınırlı..."
Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü...
Bunlar olurken o dışarıda, sonbaharın ağaçlardan kazıyıp süpürdüğü yaprakları izlemekle meşguldü camdan...
Sustum... Hayatımda ölesiye sustuğum bir andı o zaman...
Bunu ona nasıl söyleyecektik, dahası nasıl anlatacaktık...
Yetimhanedeki onca yaşanan şeyler, büyürken edindiğimiz zorluklar, okul hayatı ve şimdi bu...
Arzu kanserdi... Ve öylesine çaresizdim ki...
Hayatımda en büyük acıyı yaşıyordum...
Dahası da vardı...
Ya ona birşey olursa... Ya karnındaki çocuk... Çocuğumuz...
Gökay Birkan SUCAKLI
YORUMLAR
Tarihler, takvimler, zamanlar...
Acıya dair ne varsa silinmeli insanın hatrından...
Ne varki bazı zamanlar unutulmuyor...
Hayır benim bir yakınım değildi ama ne farkeder ki...
İlk ağızdan, arkadaşımın aktardıklarıyla dillendirdim bu gerçek öyküyü...
Devamıda var elbet...
Teşekkür ediyorum ilginize... Ve ne söylesek ne düşünsek boş şu zamandan sonra...
Dikkatimi çeken ise tarih yakınlığı oldu...
Üzüldüm, yine üzüldüm... Ha benim yakınım, ha başkasının...
Sevgi, sağlık, mutluluk dileklerimele...
Alen tarafından 11/4/2008 10:09:15 AM zamanında düzenlenmiştir.
çok etkilendim...
doktor bana annemin akciğer ve beyin kanserinden 2 ay sonra öleceğini söylediğinde annemde beni dışarıda bekliyordu ve ben bir süre çıkamadım dışarı...kapının aralığından baktım ona önce ve içim parçalandı...ama ağlamamalıydım...üzülmesin anlamasın diye bir damla yaş akıtmadım gözümden...doktordan dönerken bana yapmak istediği şeylerden bahsetti...bu öyle büyük bir acıydı ki...annemin hayallerinin bitmeden hayatının bitecek olması beni iyice perişan etmişti...onun acıları ve bizim içimizde yaşadığımız acılarımızla geçen tam iki ay sonra -27 kasım 2006 günü- kaybettik annemi...satırlarınızda ki acıyı derinden hissettim...kendi acımı tekrar yaşadım...dilerim sizin hastanız kurtulmuş olsun...para-pul, mal-mülk her şey yalan...sağlık olsun...