- 859 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Perdeli Yüreklerde Görülmez Gidişler
Sabahı karşılar kadın, iri kahverengi ve mor halkalı gözleri imzasıdır uykusuz gecelerinin, her gece yol alır düşler kentine, adamı derin uykulardadır yine, yeşil gözlerine çoktan inmiştir perde.
Rüveyda genç kadın, öfkeler birikir yüreğinde konuşur kendi kendisine, güya adamına olan kırgınlığını dile getirir yıldızların şahitliğinde
Yusuf genç adam başı dik, cesur, saygın insan, öyle ki Rüveyda bütün kırgınlıklarına rağmen saygıyla bakar Yusuf un gözlerine
Yusuf un...
—Vatan millet...
Dediği noktada BEN demeyi yakıştıramaz kendisine Rüveyda!
Oysa gün ben gün kopmaktadır hayattan genç kadın, evin taş duvarlarına sinmiştir hüznü zevkle okuduğu kitapların, umutla dinlediği melodilerin dili tutulmuş, sunmaz olmuş yaşamın neşesini
Yemek yapar çamaşır yıkar ve ütü hep aynı şeyler, sabahın geceye gülümsemeyi unutmadığı gibi her şeye rağmen aksatmaz tebessümle karşılamayı eşini. Yusuf bir gün olsun aksatmamıştır...
—günün nasıl geçti?
—iyi ne olsun bildiğin gibi
—senin günün nasıl geçti
—Yoğundu her zaman ki gibi
Sorular aynı cevaplar aynı oysa yola ilk çıktıkları yıllarda Rüveyda heyecanla yaptığı yemekleri anlatır...
—senin için yaptım bayılacaksın... derdi. Yusuf...
–evimizin kokusu, bu buğulu gözler, günün yorgunluğa ilaç gibisiniz... Derdi.
Yıllar mıydı birbirinden koparan, yoksa sözler mi eskidi de değişti bilinmez ama şu bir gerçek ki sözler gibi paylaşımlarda anlamını yitirmiş gibiydi.
Yemekler yeniyordu çaylar içiliyordu Yusuf yurt meselelerinden toplumun içinde bulunduğu sosyal trajedilerden bahsediyordu Rüveyda dinliyor susuyor, susuyor, susuyordu. İçinden...
—peki ya biz diyordu biz...
Anlaşılan Yusuf un zihninde bize yer yok diyerek kalkıp bilgisayar odasına çekiliyordu, zaten Yusuf belgesel kanallarından birisini çoktan açmış oluyordu.
Aynı köyde oturan ama farklı çeşmelerden beslenen ne küs ne de dost iki arkadaşa benzetiyordu Rüveyda beraberliklerini, kavga etmiyorlardı ama mutluluktan gözleri de ışıldamıyordu.
Gece uykusuzluklarının gerekçelerini anlatamayan genç kadın her gece ta ki sabahın doğum sancıları çektiği ana kadar yalnızlığın kalabalığında çırpınıyordu ancak sesini yaratıcısından başkası duymuyordu.
Gitmek istiyordu, her şeyden herkesten kaçmak, ama geriye baktığında
—kıyamam Yusuf yıkılır yapamaz, yılları bir çırpıda gözden çıkarmak bana göre değil çaresizim...
Gün ağarmak üzereydi kalktı yıkadı elini yüzünü kahvaltı hazırladı, hayır dualarla uğurladı hayat arkadaşını. Yatak odasına gitti valizlerini hazırladı, sonra telefonla arayıp Yusuf u...
—canım ben çok sıkıldım, akşama bilet alabilir misin bir müddet memlekete ailemin yanına gitmek istiyorum
—tamam, hanım istersen gidiş dönüş alayım haftaya döner misin?
Haftaya dönmek mi diye geçirdi içinden...
—canım dönüşü bilmiyorum yeğenimi de çok özledim sen gidiş al sadece...
—peki... Dedi Yusuf kapattı teli.
Akşam olmuş hava kararmıştı gidiş saati yaklaşıyordu Rüveyda not bıraksam, ailemi özlediğim için değil sana olan öfkelerimden dolayıdır bu gidiş diye yazsam diye düşündü ama bu uzun zamandır yaşadığım yalnızlığım kalabalığına sürüklemek olur Yusuf u diyerek vazgeçti.
Valizleri indirirken, Yusuf un yüzü asıldı...
—sen bu kadar eşya götürmezsin normalde, hayırdır uzun süre mi kalmak istiyorsun...
—bilmiyorum... Derken tedirgindi Rüveyda
Gerçektende bilmiyordu çünkü bu hem kendisini hem de Yusuf u sınamaktı, ayrı kaldığı dönemdeki özlemlerine göre hislerine göre geri dönmeme ihtimalini düşünerek çıkıyordu yola. Terminale doğru yol alırken Yusuf biletleri uzattı gidiş ve dönüş, dönüş tarihi belirlenmemiş bir bilet, dönüş biletini almak âdeti değildi Yusuf un kim bilir belki oda sezinlemişti bu gidişi...
Genç adam bir yandan arabayı kullanırken arada genç kadına bakıyor tebessüm etmeye çalışıyordu...
—canım işlerimin yoğunluğu nedeni ile seni çok ihmal ettim, kafanı hiç bir şeye takmadan gez, dolaş, eğlen öğle gel... Dedi eşine bakarak
Genç kadın yoğun hisler içinde yutkundu...
—peki... Dedi.
Artık ailesinin yanındaydı yaklaşık on gün sonra annesi geldi genç kadının yanına...
—canım yavrum sen ki iki gün ayrı kalmazken eşinden, günlerdir buradasın bir sorun mu var...
—aman anne sende, sizleri özledim illa ki bir sorun mu olması gerekiyor... Diye kapattı konuyu.
Günler geçiyordu herkeste bir tedirginlik vardı öyle ya tanıyorlardı kızlarını
Genç kadının kız kardeşi...
—abla bir şey sorucum...
—sen eniştemi seviyor musun?
Nasıl ki üst üste yığılmış çamları aleve verirse bir kıvılcım, hüznün kadınının hüzünlerini göz hapsinden azletti bu soru, genç kadın ağlıyordu anne suskun kardeş suskun öylece genç kadına bakıyorlardı ve neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı...
—yalnızım hem de çok yalnız, günün yarısından çoğunu iş yerinde geçiren evde de işinin ağırlığından kendisini soyutlayamayan birisiyle yaşamak nasıl bir şey biliyor musunuz? Bire bir bizimle ilgili meseleleri erteleyen onlar hallolur diyen, kendi hislerini hüzünlerini erteleyen biri, acılarını, hayattan beklentilerini paylaşmayan ve sizinde paylaşmanıza sebep olacak ortamlardan kaçan biri ve bunların nedenlerini soramamak gözlerinin içine bakarak ağlayamamak... Dedi
İlk kez acıyan yanlarını kısmen de olsa dile getirmişti genç kadın, sustu gözyaşları konuşuyordu artık, yavrusunun ağlamasına dayanamadı anne, oda ağlıyordu...
—yavrum yıllardır eşin için kaşının üstünde gözü var demedin ve bu gün belli ki çok kederlisin, kararını ver ben bu evliliği devam ettiremeyeceğim diyorsan şayet, başımın üstünde yerin var... Onun seni çok hem de çok sevdiğinden zerre kadar şüphem yok, sen de sevmesen yıllarca beraber olamazdın, özlemlerine gelince zannediyor musun ki o bu özlemleri yaşamıyor belki senden de çok, daha da yoğun hissediyor. Sen anne olmak isterken zannetme ki o baba olmak istemiyor, sen gözlerine dalıp ağlayabilmek istiyorsun o seni ağlarken görmek istemiyor, zamana bırak diyemiyorum biliyorum ki sen o zamanı fazlasıyla bekledin ben anneyim dillendirmesen de hissederim. Şimdi karar senin düşün ve kararını ver.
Genç kadının hüzünlerini besleyen anne olma özlemiydi ancak kederlerini besleyen eşinin bu konudaki tutumuydu.
Bir kaç gün sonra bir telefon geldi Rüveyda’nın yine genç bir kadın olan arkadaşı Piraya telaşlı, telaşlı konuşuyordu...
—bak canım bu kadar uzun süre kalmanı normal karşılayamıyoruz, şayet bu hafta sonu gelmezsen biz geleceğiz, neler oluyor Allah aşkına...
Genç kadın ne diyeceğini bilemez bir halde kala kaldı, arkadaşlarının gelmesi hele ki eşine ben sana kırgınım bile dememişken konuya başkalarının vakıf olmasının şık olmayacağını düşündü...
—canım neden geleceksiniz ben hafta sonu dönüyorum zaten... Dedi
Hafta sonu ve dönmek, ailesinin yanında olduğu sürece eşiyle nadiren telefonda konuşmuştu ve eşi aramadığı için sitem de etmişti. Hani derler ya dağ dağa küsmüş dağın haberi olmamış diye, onun gibiydi.
Dışarı çıktı dönüş biletini onaylattı.
Yusuf un kadim dostu Veysel i aradı hafta sonu döneceğini ancak Yusuf a sürpriz yapmak istediğini terminalde karşılayıp karşılayamayacaklarını sordu. Veysel iyi tanıyordu Rüveyda ve Yusuf u...
—canım kardeşim ne demek, elbette karşılarız ancak senin bu gidişine bir anlam veremiyoruz, neler olduğunu anlatacak mısın? Dedi
Daha öncede defalarca genç kadını aramış aynı soruyu sormuştu ancak tatmin edici bir cevap alamamıştı. Genç kadın terminalde olacağı saati söyledikten sonra telefonunu kapattı.
Akşam yemeğinde ailesine gideceğinin haberini verdi. Genç kadının annesi çok mutlu oldu.
Genç kadına yalnız olmadığını ve her ne olursa olsun, ne karar alırsa alsın kızlarının yanında olacaklarını yineledi.
Genç kadının evden çıkışı alışılagelmiş bir gidiş değildi ve dönüşü de elbette alışılagelmiş bir dönüş olmayacaktı.
Genç kadının ailesi eve döndüğünde neler olacağını en az Rüveyda kadar merak ediyorlardı.
Otobüsün hareket saati yaklaşmıştı. Genç kadın ilk kez yalnızlığını ve hislerini paylaştığı ailesine el sallarken, aklı hep Yusuf la karşılaşınca neler olacağında ve neler konuşacaklarındaydı. Altı saatlik bir yolculuktu ama zaman geçmek bilmiyordu sanki çünkü genç kadın tüm cesaretini toplamış hislerini beklentilerini öfkelerini paylaşacaktı eşiyle.
Hani içinden ne çıkacağı az çok tahmin edilen, ama neler çıkacağı da belli olmayan sandıkların kilidini açarkenki yaşanan heyecan vardır ya, öylesine de heyecanlıydı genç kadın.
Kendisini ifade edeyim derken genç adamı incitme korkusu da vardı yüreğinde onu incitmemesi gerektiğini düşünüyordu. Ayrı kaldıkları süre zarfında öfkelerinin şiddeti de azalmıştı sanki.
Yol uzadıkça uzuyordu ama genç kadın yalnız değildi yolculukta, eşi geçmişte yaşadıkları beraber yaşayabilecekleri ve karşılaşma anındaki ilk sözler ve konunun nereye bağlanacağı,
Zihninde imgeler raks ediyordu adeta... Evet diyordu bunu da söylemeliyim belki biraz kızar ama söylemem lazım diye içsel bir dürtüyle kendi kendisine konuşuyor, bazen de genç adamın yerine cevaplar veriyordu, cevaplar belki de duymak istedikleriydi. Yusuf un neler söyleyeceğini bilmiyordu onu yakından tanıdığı için sadece tahmin edebilirdi.
Yolculuğun ve düşüncelerin yorgunluğunda nihayet otobüs terminale girmişti. Genç kadını arkadaşları karşılayıp eve bıraktılar.
Genç kadın kapıyı heyecanla açtı içeri girdi, valizleri koridora bırakıp tek, tek odaları dolaştı. Oturma odasında olduğu gibi bırakılmış bir battaniye ve yastık vardı. Belli ki genç adam eşinin yokluğunda yatağına yatmamıştı. Derin bir nefes aldı kadın, odayı topladı, eşinin işten aç geleceğini düşünerek yemek hazırladı.
Genç adam yorulmuş, yıkılmış bir tümenin kaptanı gibi isteksizce açtı evinin kapısını Rüveyda önce valizleri görmesini istercesine gitmedi kapının yanına, genç adam şaşkın...
—Rüveyda... Canım... Dedi
Genç kadın yaklaştı eşine hoş geldiniz efendim dedi sesini şirinleştirerek. Genç adamın solgun yüzünde tebessüm yer etti bir anda...
—Eee... dinlendiniz mi peki küçük hanım...
—senin için yemekler yaptım önce yemeğimizi yiyelim... Dedikten sonra mutfağa geçtiler. Yemeklerini yediler, çay içerken tek, tek selam gönderenlerin selamını iletti genç kadın, her ikisi de çay içmeyi çok seviyorlardı genç adam eşinin gözlerine bakarak...
—Biliyor musun seninle çayın tadı bile bir başka güzel, anlat bakalım neler yaptın, nasılsın... dedi.
Genç kadın söze nerden başlayacağını bilemiyordu. Öyle ya kolay değildi, bu konuşma her şeyi yıkabilir ya da yeni dikilmiş bir tohum olup filizlenmesi için umut vaat edebilir.
Rüveyda’nın içi titriyordu...
—Yusuf... Bak şimdi, ben neden gittim biliyor musun?
Aslında Yusuf birçok şeyi sezinlemişti ama eşinden duymak istiyordu onun konuşmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.
—canım seninle iyi kötü yıllarımız oldu ve son zamanlarda sana karşı içimde büyüyen öfkenin önüne geçemedim. Şayet kalsaydım öfkemin patlak vermesinden ve hem seni hem de kendimi üzmekten korktum çünkü kavga boyutuna gelebilirdi ve seninle kavga edip çıksaydım tekrar asla dönmezdim.
—çok asilsin... Dedi Yusuf...
Genç kadın hislerini gizlemek istemiyordu buğulu gözlerini yere eğdi eşinin ellerini tuttu...
—senin işinde nelerle mücadele ettiğini biliyorum, canın pahasına özveriyle çalıştığını da kendini benim yerime koymanı istiyorum, sürekli yalnızım on yıldır evin dışında yapabileceğim birçok şeyle oyaladım kendimi, elişleri kitaplar__ ama nereye kadar...
Söylenebilecek bütün aşk sözlerini duydum senden ama öyle oldu ki bu sözler alışkanlığın ifadesi oldu adeta seni seviyorum demeni değil... Sevdiğini hissetmeyi istiyorum bakışlarında.
Genç kadın haklıydı Yusuf söylenebilecek birçok aşk sözcüğünü söylüyordu ve sık, sık sevdiğini ifade ediyordu. Ancak bütün bunlara rağmen, kadınının anne olma isteğini tıpkı kendisinin baba olma isteğini göz ardı ettiği gibi, kader diyerek çekiliyordu kenara.
—Evet, bebeğimizin olmaması kader diyelim, isyan da etmeyelim peki bana şunu söyler misin? Sebepler perdesini aralamadan, kadere teslimiyet ne kadar doğru? Evet, öfkelerim var ama bebeğimizin olmamasına kader dediğin ve sebeplere müracaat etmediğin için çünkü ben uğraşmadan, çabalamadan, şifayı aramadan kader demeği kabul etmiyorum. Başımız ağrıdığında ilaç almayalım öyleyse, peki neden bu eli kolu bağlı oturmak, neden__________
Genç kadın henüz bir cevap beklemiyordu eşinden kadındı ve yaşı ilerledikçe anne olma özlemi yakıyordu sinesini bu özlem beslerken hüznünü düşlerini, eşi farkına varmadan ya da görmezden gelerek keder teknesinde yoğuruyordu kadınının gecelerini.
Rüveyda boğazını yakan bir yutkunmayla kaldırdı gözlerini yerden ve Yusuf un gözlerine bakıp devam etti sözlerine ağlıyordu eşinin gözlerine baka, baka bam teline dokunmak istiyordu Yusuf un...
—Yusuf! Zaman öğütüyor hayatımızı ve gam eritiyor geleceğimizi___ hedefsiz bir hayat benimkisi, insan hedefsiz nasıl yaşar, yıllardır saatlerce deli gibi çalışan bir adamı bekliyorum bak şu duvarlara iyi bak onlar bile bir amacın eseri bizler barınalım diye inşa edilmiyor mu, terk edilmiş inşaatlara bak Yusuf zamanla nasılda yıkılıp karışıyor toprağa.
Ben dedi Rüveyda...
—ben insanım!
Yusuf buğulu yüreğiyle kadının ellerini aldı avuçlarının içine, sakinleştirmek istercesine çünkü ne söyleyeceğini bilemez bir hal vardı üzerinde.
Genç kadın asi yanlarını devşirmenin bedelinin acısını, kederlerin esaretiyle, gecelerin yarenliğinin hüznünü öylesine yoğun yaşıyordu ki eşinin ağlaması dahi susturamıyordu yangın yüreğini...
—bizli hedeflerimiz olsun, biz koksun, bizi anlatsın, bizi yansıtsın, karar senin ya beni bu başıboş hayattan azledersin ya da_____
Yusuf un daha fazlasını duymaya gücü kalmamıştı, ya da deme dedi kadınına...
—ölürüm de senden vazgeçmem
Genç kadın kendisi için ölmesini beklemiyordu adamından, duyguları iyice sapa sardı, nasıl olurda da ölmeyi göze alabilirken mücadeleden kaçınıyordu Yusuf u anlayamıyordu...
—senden ölmeni değil sadece elini biraz taşın altına koyup bizim için çırpındığını görmek istiyorum bu çok mu zor, kaybedecek neyimiz var, Allah aşkına söyle nedir senin düşlerine takılan çakıl taşları, korkuların kaçtığın nedir söyle, söyle...
Rüveyda’nın hüznü sanki sürme diye çekilmiş gözlerine, yıllarca çevrenin baskısını göz ardı ederek yaşamak kolay değildi elbette ve ezik yanlarını kimseyle paylaşamamak vardı serde, eşiyle bile
Derin bir nefes aldı, kanadı kırık bir güvercin garipliğinde...
—Yusuf seni seviyorum ama kendimi de seviyorum... Dedi kısık sesiyle
—sus demek istemiyorum artık yüreğime
Genç kadın istese de sus diyecek güç yoktu yüreğinde, yıllarca avunmuştu türkülerin diliyle,
Ağustosta zemherinin ayazını hissetmişti benliğinde, onun için konuşma vakti çoktan gelip geçmişti, kalbi durmuş bir beraberliğin son çırpınışlarıydı bunlar, acıma ve acıtma pahasına alevden sözlerin mumları yanmıştı artık, ya mumlar eridiğinde şafak sökecek ya da mumlar şafağı görmeden eriyecekti.
Yusuf ağlıyor genç kadın yanıyordu...
—korkuyorum... Dedi Yusuf...
—korkuyorum___
Ümitlerimizin bir dr.un ağzından çıkacak olumsuz bir sözde erimesinden korkuyorum, tedavinin başarısız olmasından korkuyorum
Genç kadın dayanamadı...
—Yusuf... Dedi
—Yusuf’um kaybedecek bir şeyimiz yok ki, canım biz uğraşırız olmazsa kaderimiz deriz,
Biz sebepleri araladık bu çetrefilli yolda yolları aşındırdık ama olmadı demek ki hayırlısı buymuş deriz ve başka hedeflere beraberce yol alırız, zihnimizde yüreğimizde bu düşünceler varken başka denizlere de yelken açamıyoruz böyle eli kolu bağlı ömrümüzü tüketiyoruz... Dedi
Genç adam ve genç yakın yıkık bir kentin sokağında yanmaya çalışan sokak lambalarına benziyorlardı. Henüz kendilerini aydınlatmadan sokağı aydınlatmak ve kaldırımlarda yansımaları imkânsızdı.
Yusuf kadınının gözlerini sildi usulca göğsüne yatırdı...
—çok asilsin Rüveyda... Dedi, sözlerine devam etmekte güçlük çekiyordu...
—seninle çıktığım bu yolda sensiz olmak hiç ama hiç aklıma gelmedi, isterdim ki sende bu duygular inkişaf etmeseydi ama mademki oldu telafisi mümkün olacaktır inşallah, biraz mühlet tanı bana, sonrasında el ele verip neler yapacağımıza bakalım ve dayanamam ağlamana balım ne olur ağlama.
Rüveyda’nın duymak istedikleri dökülüyordu Yusuf’un dudaklarından ve Yusuf kararlı görünüyordu bu defa sözlerinde, ancak daha önce ki yaşadıklarını düşününce Rüveyda yine de her an Yusuf’un kararından vazgeçebileceğinin korkusunu yaşıyordu...
—Yusuf iyi düşün benim zorumla karar verme nasıl mutlu olacaksan öyle davran sadece benim değil, bizim mutluluğumuz söz konusu, bizim...
Gün çoktan şafağa durmuştu artık Rüveyda oturduğu yerden kalktı yorgun ve bitap düşmüştü bedeni, balkona çıktı güneşin doğuşunu izlerken büyük bir kalabalığın içinden sıyrılmış gibi hissediyordu kendisini hiç bir şey düşünmek istemiyordu artık.
Bahçedeki güllere takıldı gözleri güneşe doğru açmışlardı sinelerini sanki ilk kez karşılaşıyor gibi güneşle mutlu görünen güllere...
—yeni bir gün doğmakta, yeni yepyeni umutlarla... Derken dün yaşadıkların için kederlenme der gibiydi adeta.
Zamanın içinde öğütülmüş hayatlara inat güneş nasılda bıkmadan gülümser her sabah, geceye teslim ederken aydınlığını, sabırla bekler ya bir sonra ki sabahı, Rüveyda için de ümitsizliğe düşmeden bekleme zamanıydı.
Genç kadın geceden kalma kasveti dağıtmak istercesine evin bütün odalarının camlarını açtı, valizlerini boşalttı. Beraberlikler de her zaman vuslat tadında yaşanmıyordu
______________Şimdi sabırla umudu harmanlama zamanı________________
Zühal Z...
YORUMLAR
ardımızda kalanların tek şikayetiydi zamansızlık
çok özlediler
çok beklediler
ve direndiler
ama başaramadılar....
kendilerini bir ideale adayanların kendilerine bile ayrıcak zamanları yoktu oysa
ve
hala bütün ufuklar o büyük umutlu yitik yüreklere ağlamaktadır inanın...
güzel bir öyküydü...
sevgi ve saygı ile....
Değerli insan.Hikayeni sabırla okudum. Sabırla diyorum, bu aslında kendi adıma değil. Farkettim ki, uzun soluklu yazılar pek okunmuyor, sözüm bu yüzden...
Eskiden bu denli değildi; şu an sokağa inseniz, rastgele bir kadının yakasına yapışsanız onun bir rüveyda olduğunu görürsünüz. Yusuf'lar da o denli çoktur. Yusuf'ların en yoğun olduğu kuşak bizim kuşaktır. Çok şannsız bir kuşaktır, hem maddi anlamda, hem manevi anlamda. Bu kuşak babalardan çok şey görmedi. Cumhuriyetin ilk nesilleri, aydın gurubu hariç. Bizlere maddi ve manevi anlamda birşey veremediler. Fakat yine bu nesil çocuklarına çok şey bırakmak zorundalar. Nasıl vermesinler yakasına asılıyor çocuklar. Birde genel siyasete çok duyarlı bir nesil olması şanssızlıklarını artıran bir faktör oldu.
Yusuf'lar, Rüveyda'lara gerçekten zaman ayıramadılar. Ama, sanıldığı kadar suçlu değiller. Öyle dedi Yusuf. Yürekten kutladım. Selam,saygı...
hyazici58 tarafından 11/2/2008 9:54:06 PM zamanında düzenlenmiştir.