- 687 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
OLAYLAR
ADAM, çalıştığı dökümhaneden çıktığında hava kararmıştı. Üzerinde isminin yazılı olduğu sarı zarfı cebinde eliyle tekrar yokladı; içindeki maaşının varlığı yüzüne yansıdı. Aceleci bir tavırla dolmuşa bindi; dükkânların olduğu yerde yine aceleyle indi. Koşar adımlarla oyuncakçıya girdi; süslü bir bebek aldı, koltuğuna sıkıştırıp yine aynı hızla kaldırımları adımladı…
KADIN, sevgilisinin evinden telaşla çıktı. Arabasına bindi; kocası evde olmadan o kapıdan girmeliydi. Durduğu her kırmızı ışıkta, aynadan faydalanarak rujunu yeniliyor; teninde biriken sevgilisinin kokusunu gidermek için parfümünü kullanıyordu. Durduğu kavşaktan bu kez yeşil ışığın yanmasını beklemeden, sekiz silindirli arabasının gaz pedalına yüklendi. Ölüm çığlığı atan araba yerinden fırladı…
ANNE, çatlak ve puslu aynaya son kez baktı. Islak elleriyle saçlarını bir kez daha düzeltti. Çok yakıştığını bildiği siyah elbisesini giyinmişti. Rujundan biraz allık yaptı, parmaklarıyla elmacık kemiklerinin üzerine sürdü, iyice yedirdi. Solgun yüzüne biraz renk gelmişti. Altı delik ayakkabısının içine yine her zamanki gibi bir parça kartonu katlayıp koydu…
ÇOCUK, heyecanından yerinde duramıyordu. Gecekondunun küçük bahçesinde bir o yana bir bu yana koşup duruyordu. Arada bir pencerenin camından yansımasına bakıp, sevinçten gülümsüyordu. Omuzlarına sarkan iki örgülü saçın ucundaki kırmızı kurdelelerini minik parmaklarıyla okşuyor; okşadıkça gözleri parlıyordu…
ERKEK, kapı zilinin düğmesine ısrarla bastı. Kapıyı bir genç kız biraz da kızgın bir şekilde açtı. ERKEK, ani bir hareketle kızın saçlarından kavradı, diğer eliyle kızın ağzını kapatıp içeri doğru itekledi. Sonra bıçağını çekip kızın boğazına dayadı. Aynı anda cebinden çıkardığı koli bandıyla kızın ağzını sıkıca bantladı. Omuzlayarak salona taşıdı. Aynı bantla ellerini radyatöre bağladı. Üzerindeki elbiseleri bıçakla parçalayarak parça parça çıkardı. Kıza bir hayvan gibi saldırdı, defalarca tecavüz etti. Kızın gözlerinden kanlı yaşlar gelmeye başladı. Kızı yüz üstü yatırdı, üstüne uzandı. Kız, gözlerini sıkıca yummuş, nefes alabilmek için çırpınıyordu. ERKEK, kızın saçlarından tutup geriye doğru çekti, diğer eliyle bıçağını kavrayıp kızın boğazını deşti. Kan fışkırdı, kız çırpındı. Kız cansız kalınca üzerinden kalktı, onun takılarını aldı, evde bulabildiği para ve altınları cebine doldurdu. Ellerini ve yüzünü yıkayıp çıktı…
ANNE, ÇOCUKla birlikte ADAMla buluşma yerine doğru hızlı ve mutlu adımlarla yürüyorlardı. Buluşma yerine yaklaştıklarında, ANNE, ADAMı yolun diğer tarafında gördü; el salladı. ADAM elindeki bebeği havaya kaldırdı, ÇOCUK bebeği gördü, bir sevinç çığlığı attı. Hızla giden arabalardan fırsat buldukları an karşıya geçmek için sabırsızıca bekliyorlardı. KADIN, son model ve pahalı arabasıyla hızla geliyordu. O an tek derdi evine kocasından önce gitmekti. Bir kamyoneti hızla solladı. ÇOCUK annesinin elinden kurtuldu, karşı taraftaki ADAMa doğru koşmak için hamlesini yaptı. ADAM hızla yaklaşan arabayı gördü, heykel gibi kaldı. ANNE, ellerini yüzüne kapattı, dizlerinin bağı çözüldü. ÇOCUK, gözlerini ve dikkatini ADAMa ve elindeki bebeğe kilitlemişti. KADIN, yolun ortasındaki ÇOCUKu son anda gördü. Fren yaparak direksiyonu telaşla çevirdi. Metal yığınının et yığınına çarpma anındaki tok ses fren sesinin içinde kayboldu. Kaldırımın kenarında başsız bir ERKEK bedeni çırpınıyordu. Kopan başı metrelerce ileriye fırlamıştı. ERKEKin pantolon cebinden altın kolye ve künye sarkıyordu. ADAM ve ANNE evlatlarının yanına koştular, sarılıp öptüler. Kararlaştıkları gibi, semtin ünlü baklavacısına girdiler…
ÖMER NAZMİ.
YORUMLAR
Kesişen hayatlar ve insan manzaraları...
Hayat öylesi zincirlerle örülüdür ki bizler bunu bazen bilemeyiz ve hayatta hiç bir şey tesadüf değildir.
Oldukça başarılı bir öykü veya deneme diyebiliriz.
Bu denemeni ve kurgusu başarılı öykünü imrenerek okudum tebrikler sevgili Ömer Nazmi...
Bak şimdi bende heveslendim. :))
Sevgilerle...
Sayın ağabeyim Celal Çalık
ve sevgili kardeşim Güldane Dal,
Ben bu metni, yazılarını tanımakta çok geciktiğim Thomas Bernhard'ın anlatım diliyle yazmaya çalıştım.
Geriye dönmeden ve duygu tahliline girmeden yapılmış bir çalışmaydı.
Sade ve kestirme bir dille dehşetin anlatılmasıyla yazının soğuk kanlılığını denemek istedim.
Umarım becermişimdir.
Ve umarım övgünüzü hak etmişimdir..
Saygılarımla...
Eden bulurmuş ...
''Çok eski zamanlarda bir dilenci varmış.Bu dilenci köy köy dolaşır, "eden bulur!..." diyerek dilenirmiş.Dilencinin hali ve söyledikleri insanların çok tuhafına gidermiş.Bu tuhaf dilenci yine günlerden bir köyde dileniyormuş.Dilenmek için dolaşırken de durmadan aynı sözleri söylüyormuş
-Eden bulur!...Eden bulur!....
Köylüler tarafından merhametsizliği ile tanınan ihtiyar bir kadın, dilencinin bu sözlerine fena hâlde öfkelenmiş, kendi kendine:
-"Eden bulur da ne demek? Ben sana gösteririm şimdi" diye söylenmiş.
Hemen vakit geçmeden dilenciye bir ekmek hazırlamş.Kapının önünde oturarak dilenciyi beklemeye başlamış.
Bir süre sonra dilenci:
-Eden bulur!... eden bulur!... diyerek ihtiyar kadının kapısına gelmiş.
İhtiyar kadın önceden hazırladığı zehirli ekmeği dilencinin eline tutuşturmuş.Arkasından da:
-Nasıl olsa bir daha kapıma gelemeyeceksin canın cehenneme!... diyerek içeri girmiş.
Dilenci bir süre daha köydeki evlerin kapılarında dolaşmış.Topladığı birkaç parça yiyeceği torbasına koyarak nasibini başka bir köyde aramak üzere oradan ayrılmış.
Az gitmiş, uz gitmiş....Köyün yanındaki tepeyi aşınca yorulmuş.Bir ağacın gölgesine oturup dinlenmeye başlamış.
Çok da acıkan dilenci, ihtiyar kadının verdiği ekmeği yemeyi düşünmüş.Tam bu sırada, karşıdan bir delikanlının geldiğini görmüş.Halinden çok uzak bir yoldan geldiği anlaşılan genç, gelmiş, dilenciye selam vermiş.Çok yorgun olan genç adam da ağacın gövdesine oturmuş.
Dilenci, ona:
-Kimsin sen?, diye sormuş.
Delikanlı:
-Ben bir askerim.askerliğim bitti, artık köyüme dönüyorum.fakat çok acıktım.açlıktan yolda yürüyecek halim kalmadı.Torbanda karnımı doyuracak bir parça yiyecek varsa versen...
Dilenci, delikanlıya çok acımış.Torbasından ihtiyar kadının verdiği ekmeği çıkarıp:
-Anlaşıldı sen benden daha açsın, diyerek ekmeği delikanlıya vermiş.
Asker genç, dilenciye teşekkür ederek oradan uzaklaşmış.
Yolda yürürken zehirli olduğunu bilmediği ekmeği yemeye başlamış.Derken önce köyüne, sonra evinin kapısına varmış.
Evinin kapısının önüne gelince düşüp ölmüş.
Meğer bu asker , dilenciye zehirli ekmeği veren ihtiyar kadının oğluymuş.
İhtiyar kadın, kapısının önünde cansız yatan oğlunun elindeki ekmeğin dilenciye verdiği zehirli ekmek parçası olduğunu görünce yaptığını yapacağına pişman olmuş.
O günden sonra da dilencinin söylediği "Eden bulur!..." sözünün anlamını herkes çok iyi anlamış.'' ( Alıntı )
Çok güzeldi yazınız Ömer Nazmi, ben de ufak bir öykü eklemek istedim .. Eden bir gün bulur karşılığını , sevgilerimle ....