28
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2665
Okunma
Açık pencereden gece iniyor ve kül rengi bir suskunluk gözyaşıma yansıyor.
Alazdan iç çekişlerime yabancı duruyorsun. Yıldızlara dönüyorum, en yakınından en uzağına döne döne sana esiyorum, beni manaların koynunda hayatla buluşturan senli güzergâhlara…
Bir görünüp bir kayboluyorsun.
işte o an kederin yüz yılları sızıyor en sabırsız anlarıma…
Sesimi bütün vakitlerin bereketine adadım.
Sayfalarında yalnızca yüzün, üstünde sırtını kelimelere dönmüş kalemimin dargın kuraklığı, küskünlüğü…
Ah şimdi şiirlerim kadar eski/ kalbim kadar yenisin. Ama kayboluşun ufukların peşinden sürüklüyor. Şakakları terleyerek infilak ediyor yıldızlarım. Gece dökülüyor birer birer hüznümün dallarından. Hatıralardan seni toplayıp seriyorum şu titrek ölüm histerisi seanslarına.
Gel-gitlerin sancısına sıkışıyor bekleyişler. Sabırsızlık pençesinde kan ağlayan tedirginlik saçımı başımı yoluyor. O an sulara yazılıyor ömrüm… Ömrüm ki gündüzünü gelişinden gecelerini gidişinin renginden alır. Ve dağıtıyor mürekkebini ömrümün, hırçın sularında gidişin. Dağılıyorum, yayılıyorum ve yok oluyorum gidişinin ıssızlığında.
Muştuların apansızlığında damlarsın. Bulutlarım yönünü bulur, bütün mevsimlerim göğünü kucaklar. Işıl ışıl bir sevinç doğar gözlerime cennet olur.
Her gidişin gözlerimi acıyla bağlıyor bilmeden adressiz bir sürükleniş…
Talihsizliğin gazabına uğramış talihsiz bir çocuk afacanlığı işgal eder ruhumun her kıyısını ve üstüm başım sen kokarsın. Ellerimi kalbime bırakır gözümün gördüğü, dokunduğum her şeye seni anlatırım.
Hayat, sevgi, aşk, var olmak senin kutsallığından öte değil derken; gidişin hıçkırık gibi örtünüyor üstüme. Kıvrılıp yiten sularda dağılan ömrümün mürekkebine sürükleniyorum nereye gittiğimi umursamadan nereye çarpıp kaç parçaya bölünüp kaç kez öleceğimi, yitmenin sınırını bilmeden sana özetlenip sana yazılıyorum.
Sorgusuz sualsiz kalbimin başkaldırısına teslim bir savaşçıyım gidişin yağmalıyor pusatlarımı.
Kan kaybeden bedenim uğuldayan yalnızlık…
Küle dönüşen kalbim!
Ah… Gidişin inleyen bir sancı.
*
Üşüyen bakışlarımın solduğu akşamlar.
Yorulan kalbimin şiirine sığınıp acılara boyun eğmeden umudu sayıkladığı avuntuya amenna demeden aşkına ram olmaktan bıkmayacağım.
Gel artık şu yaralı güvercinlerime beyazları topla, dudaklarıma sür ve ellerinin sıcaklığı dağılan düşlerimin bitaplığına kudret olsun.
Sen gidince çocukluğumun yüzü tutuşuyor. Anılarda bir yağmurun toprak renkli çığlığı yara alıyor çöllerin bedduasından.
Susuyorum..
Ne kadar sussam çaresizlik o kadar uzun uzun büyüyor. Oysa ve keşkelere kalmak nasıldır. Âmâ’lara yenilmek nasıl kahreder, 33 yerinden ölmek gibidir gidişin.
Yıldızlar yoruldu sevdiceğim bakışlarımın menzilinde.
Baka baka yollar aşındı.
Kaç fala dokundum, kaç avuntunun tırnağıyla eşeledim imkânsızlıkları…
Bak gözyaşım dağıttı buğulanan satırları iki kelime,
sadece iki kelime okunuyor; HAYDİ GEL ARTIK…
Burada kal/ vaktim sabaha varmadan güneşe dönmeden diz çöküp dalgasında kaybolacak karanlığın.