- 518 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BEYAZ KAYBOLUŞ
Altı koca yıl,hatta altı koca asır sürmüştü beyaz esaretin süresi ilk görev yerinde.Onlarca güzelliğin arasında neredeyse altı ay süren kış ve toprağı saklayan kar beyazdan tiksindirmişti adamı.Ama bir şey vardı hayatında beyazlar içinde gülen:Kızı olmuştu.Kar tanelerinin havada uçuştuğu beyaz esaretin kardelenlerle müjdelendiği bir nisan sabahı beyaz kundaklar içinde pembe bir battaniyenin içinde girivermişti hayatlarına kızı.
…
Kadın, çocuğun nemli saçlarında ellerini gezdirdi. Saçın altına doğru indikçe, parmak uçları deriyle temas etmiyor gibiydi.Aklının, ruhunun aktığını;içinin eridiğini duyar gibiydi.Belki de bütün hücrelerinin dolu dizgin parmaklarından çocuğa döküldüğünü,genlerinin gizli bir şahlanışla coştuğunu duyuyordu.
Adam,eşinin neler yaptığına dikkat kesilmiş,yoğunlaşan ilgiyle olanları anlamlandırmaya,kavramaya çalışıyordu.Kadının yüzündeki tebessüm,gözlerinde pırıltılı bakış,gamzenin şekli…Ve kolunun biriyle çocuğa sıkıca sarılışı annenin.Sonra elini saçların arasından usulca çekmesi.Bele uzanan elin tarağa yönelmesi…Tarağın saçlar içindeki ağır ve ahenkli yolculuğu…Kadının dudaklarındaki belli belirsiz büzülme …gözlerin içinde belirmeye başlayan buğu…Yağmur öncesi puslu hava…Topraktaki çiy taneleri gibi…Yanlış anlaşılabileceği endişesiyle çabucak “Tamamdır “deyişi…Sonrasında yanağa dokundurulan şefkat dolu öpücük.Ve belki de dünyanın en duru sevgisiyle alınan karşılık…
Adam,”Kadın işte, duygusal olur, ne var sanki hüzünlenecek” dedi içinden.
Minik çocuk parmak uçlarına basmıyor, hafif rüzgar eşliğinde uçuyordu adamın kollarına. Açılan sadece bir bedeni değil kutup yıldızını andıran parlak bakışlı gözü,aydınlık bir yüzü, tertemiz bir yüreği sarıp sarmalamaya hazırdı.Kutup yıldızıydı gözler hayallere,umutlara bakıyordu.Bu gözler onun eseriydi.Övündü baba.Aydınlık yüzlüydü kızı…Acılara göğüs germe konusunda iyi yetiştirilmişti.Çıtkırıldım değildi en azından…Yüreği tertemizdi…bu yürek de onun eseriydi.Sevmesini biliyordu kızı.Saygıyı ,iki yüzlülük dışında tanımlamış böyle öğretmişti çünkü.Babaydı övündü eseriyle.
İlk gün ,ilk heyecandı yaşanan.Okula başlıyordu kızı.bu an resimlerle ölümsüzleştirilemedi ama zamanın her anı saniye saniye hatıraların arasına kazındı.Ve günlerce tekrarla birlikte hiç unutmayanlar hanesine eklendi.Baba o günü hatırladıkça hep annenin ağladığını söylemeyi ,kendisi içinde “Ben kızımın arkasında aslanlar gibi durdum. Ağlamadım … Kızım da ağlamadı. Kimin kızı …” demeyi ihmal etmedi.
Kız evde olmadığı zamanlar dönüşü beklenir,beyaz yakalıkların çocuğun yüzünü daha da aydınlattığı,etrafına ışıklar saçtığı konuşulurdu.Ve baba nefret ettiği kar beyazından sonra ilk defa beyaz renge bu kadar sıcak duygular katıyordu.Çünkü altı ay süren amansız,sessiz,acımasız,soğuk kar hatıraları da unutulmazlar arasındaydı.
…
Babasının kızıydı o…ilk okul bitti. Başarılıydı hep mücadelesinde.Neyi istediğini bilirdi çünkü.
Babasının kızıydı o…Orta okul, takdir belgeleri,kazanılan sınav da artısı…Azmin elinden kurtulmazdı engeller .
Hastalandı: Anne telaş…
Eve geç kaldı : Anne panik.
Doğum günü : Annenin yüreği pır pır uçacak.
Üniversite kazandı.:Anne bu kız tek ne yapacak?
Üniversite de ikinci yıl, üçüncü yıl, dördüncü yıl:Yurttan çıkacak mısın? Tatilde arkadaşların bize gelsin? Acaba iş bulabilecek misin bakalım mezun olunca? Daha neler neler…
Baba hep sakin. Babasının kızı o.Korkma deyip soğukkanlılıkla geçiştirmeyi başarırdı bu yıllarda.Ta ki bir sürü kalabalığın kızı tuhaf bir oğlana istemeye geldikleri ana kadar.Babayı, işte o günün ilk söylentilerini anneden duyduğu andan itibaren bir durgunluk kaplamıştı zaten…Ama dayanacaktı kızına öyle öğütler verirdi hep.”Hayatta her şey insan içindir.Ölüm de, doğum da haktır.Zevk de ,acı da insanadır.Yeter ki doğru amaçlar uğrunda ver son nefesini”
Anne:Telaş .Yavrusunun saadetini arzulayan kadınların samimiyeti…ayakları ellerine dolanıyor…Ah vah etmeler…Sen daha dün kucağımdaydın ,ne zaman büyüdün de evleniyorsun iç çekişleri….
…
İlk defa gönül duvarlarının çatırdadığını hissetti baba. Bu dayanılmaz bir sarsıntıydı. Kızı beyaz gelinlikler içinde aslında hiç de tuhaf olmayan genç bir adamla yanına doğru geliyordu.İmzalar ne zaman atılmış,salonda o vakte kadar neler yaşanmıştı çoğunu hatırlayamıyordu bile.Bildikleri koca bir yalanmış onu da söyleyemiyordu kendine.
Önce genç delikanlı hürmetle uzandı ellerine babanın. Ve baba diyerek öptü ellerini…Sonra …kızı pamuk yumuşaklığında titrek ellerini uzattı adama.Ve belki de ilk defa veda eder gibi öperken yanaklarından süzülen göz yaşı babanın ellerine döküldü.Ayakta zor durduğu halde hala oyunun katı yürekli baba rolünü üstlenen baba,kızın duvağını sakince kaldırdı.Omuzlarından tutarak kızını kendine doğru çekti. Alnına kondurduğu öpücük “Allah’a ve oğluma emanet ol” sözünün titrek ses tellerinden zorla çıkışı...Baba ,kızının yanında, yüksek vadilerden aşağı gürül gürül dökülen sulara engel olamamış ;ağlıyordu….
…
Baba , aradan geçen onca yıldan sonra belki de sevmeye başladığı beyaz renge ilk defa kızının okul yakalığında sıcak anlamlar yüklemişti.Ama içten içe bundan sonra beyaz renkleri hiç ama hiç sevmeyeceğini,sevemeyeceğini söyleyen bir duygu sağanağındaydı.
Salonun merdivenlerinden inerken yukarda üst üste patlayan flaşların beyaz ışıkları koridorlara kadar gelmeye devam ediyordu.
Sinan YILMAZ