- 2547 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR MUSTAFA TURAN GEÇMİŞTİ BU DÜNYADAN...
24 Eylül 2008’de bir Köy Enstitülü’nün daha sessiz sakin hayata gözlerini yumuşunun sene-i devriyesiydi. Cumhuriyetin ilk yıllarının verdiği hazla kurumsallaşan, ülkenin en parlak atılımlarından olan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği yönle, Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra kurumsallaşmış; Cumhuriyetimizin, Mustafa Kemal Atatürk’süz yaptığı ve başarılı da olduğu bir girişiminin ürünü olan Köy Enstitülü bir öğrenci daha geçen yıl yani 24 Eylül 2007’de hayata gözlerini yummuştu. Bu Köy Enstitülerinin huyundan mıdır, suyundan mıdır bilemiyorum; ama hepsi çok çalışkan ve üretken insanlardı.
Bunlardan biri de Kars Cılavuz Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarından biri olan Mustafa Turan’dır. Kendisi 40 yıl Rus işgalinde kalıp, artık Rus Vilayeti sayılan Kars ilimizin (Serhat Kars) Kağızman ilçesinin Camuşlu Köyünde 1923’te dünyaya gelmiştir. Aslında birkaç yıl önce doğduğunu bilir; fakat kesin doğum tarihini bilmez. Ancak nüfus cüzdanında Cumhuriyetimizin de doğum tarihi olan 29 Ekim 1923 tarihini görünce gerçek doğum tarihini fazla da sorgulamamış bir Cumhuriyet çocuğudur.
Enstitüyü tamamlar tamamlamaz 1944 yılında, Köy Enstitüsü Kanunu gereğince kendi köyünde öğretmenlik görevine başlamıştır. Göreve henüz başlamamışken babasını kaybedince 4 amca çocuğu, 10 kardeşi ve bir anasıyla baş başa kalmış ve birden bire baba olmuştur. Bir aile fotoğrafında annesiyle yan yana oturmuş ve tüm kardeşlerini başına toplamıştır. Bu fotoğrafta en küçük kardeşi Cemil’i kucağına almıştır. Bu poz, onun gideceği yönü de belirlemiştir sanki. Daha bir aile kurmadan kurulmuş bir ailenin tüm sorumluluğunu sırtına almak! Kişinin tercih hakkı olsa böyle bir tercihte bulunmak istemez sanırım. Kurulmuş bir aileyi devralmaktansa kendi gücüne göre karşılayabileceği sorunları olan bir aile kurmak daha kolay iştir. Ancak kader onu küçük kardeşini kucağına alıp, aile reisi pozu vermeye kadar çekmiştir.
Ancak o kadar güçlü bir kişiliktir ki bu sorun bir zaman sonra ona hafif bile gelmiş; bunların üzerine kendi ailesini bile kurma gücünü bulmuş ve hayat arkadaşı Leyla ile evlenmiştir. Daha sonra 1957 yılında da tayinini Kars’a almış ve Kars’a yerleşmiştir. 1961 yılında da Beslenme Eğitimi kursuna katılarak, Beslenme Eğitimcisi ünvanını almıştır. 1978 yılında emekli olana dek bu görevini sürdürmüştür.
Mustafa Turan, tüm bunların yanı sıra yetiştiği kültürünü ve bu kültürün zenginliğini de değerlendirip, sosyal faaliyetlere katılmış ve bir taraftan Halkevi Başkanlığını yapmış, uzun bir süre Kars Turizm Tanıtma Derneği Başkanlığı görevini yüklenmiştir. Her ne kadar nüfus kaydı Kağızman’ın Oluklu Köyü olsa da doğduğu büyüdüğü köyü olan Camuşlu Köyünde bulunan ve M.Ö. 12.000 yıllarına ait kaya resimlerini (Yazılı Kaya) ortaya çıkarıp, bilim dünyasınca tanınmasına olanak vermiştir. Köyünü o kadar iyi tanır ki bu bilgisi “Camuşlu Köyüne” isimli bir şiirine yansımıştır. Bu şiiri köyü öyle güzel tarif eder ve öyle güzel tanımlar ki bu kadar özetlenmesine hayran kalırsınız. Bu şiirde köyde bir dönem çömlekçilik yapıldığını belirleyecek kadar derin bilgisi vardır. Köyünü, köyü için neyin daha iyi olduğunu düşünecek kadar çok sever. Köye su getirme meselesinde olduğu gibi, hangi mevkîdeki suyun köy için daha hayırlı olacağını çok güzel tespit etmiştir.
Folklor denilince benim aklıma hep Mustafa Turan gelir. Bir insanın hayatında “folklor” bu kadar mı yer alır! Hayatının her aşamasında, her adımında folklor (halkbilim) değerleri yer almaktadır. Yürüdüğü yola “Gasan’ın yoluna benziir” diyecek kadar; annem Gülsefa Turan’ın pilavını yerken “Toki Nene’nin pilavı kimin olmuş” diyecek kadar, tuttuğu baltaya “Şükrü Gado’mun baltası kimin olmasın da” diyecek kadar hayatının her anına folkloru yerleştirmiştir. Çünkü folkloru her an yaşamaktadır. Tezgahında, az gören gözlerine rağmen “kor araba, tırmık, yaba, değirmen” gibi köylü aletlerinin maketlerini kendi elleriyle yapmıştı. Bir keresinde bana “bunları yeni gömlekler bilmez,er onlar öğrensinler diye yaptım” demiş, kor arabanın bir parçasını sorduğumda, bana o parçanın işlevlerini, özelliklerini ve yöresel söylenişlerini anlatmıştı. İçimden “doğru söylüyorsun Mustafa Amca, yeni kuşaklar bunları hiç önemsemeyecekler; yani nereden geldik, diyemeyecekler bile” dedim.
Attığı her adımı halkbilimle ilintili olan amcamın, halkbilim örgütleriyle ilişki içinde olması kaçınılmazdı. Kars Halkevi Başkanlığını yürütmesi, yine Kars Turizm Tanıtma Derneği Başkanlığını yürütmesi, bunların yanında Anadolu Folklor Vakfının da kurucu üyesi ve Genel Sekreteri olarak yürüttüğü çalışmalar sayesinde halkbilimden asla kopmamıştır. Çünkü halkbilim olmasa; M.Ö. 12.000 yıllarına ait Yazılı Kaya’yı kimse bilmeyecektir, kimse Camuşlu Köyünün, Oğuz boyuna ait bir köy olduğunu bilemeyecektir, kimse Cemal Hoca’yı bilemeyecektir, kimse Kağızmanlı Aşık Hıfzı’nın Sefil Baykuş’unu dinleyemeyecektir.
Mustafa Turan, uzun süren hayat mücadelesinde kendi ailesinden çok babasından yadigar kalan kardeşleriyle ilgilenmiştir. Onlara her zaman ön ayak olmuş ve babalık yapmıştır. Öyle ki bu uğurda kendi çocuklarına babalık yapamadığı günler bile olmuştur. Aynur, Özden, Yavuz ve Alpaslan isimli dört çocuğu olmuştur. Özden Turan, Nevşehir’de geçirdiği beyin kanaması sonucu hayata gözlerini kapamış; kısa bir süre sonra da kardeşi Ahmet vefat etmiştir. Evinde sakince oturduğu bir an duygulanarak, oğlu Özden’den ötürü “ciğerim yanıyor Mustafa” diyen eşi Leyla Turan’a, “Benim iki ciğerim de yanıyor, biri Özden’den, biri Ahmet’ten” diyerek hayata tutunmasına; ama aynı zamanda da mağdur olmasına neden olan “büyük sorumluluğu” altında eziliyor olmasını, nihayet dilegetirebilmiştir!
Bazı şeyleri dilegetirebilmek kimilerine göre güzeldir. Sevgiyi hissetmek yerine sevgiyi duymak gibi; açlığı bilmek yerine “acıktım” diyebilmek gibi; hasta olduğunu bilmek yerine “hastalığın geçmesi için yatmak” gibi bir çok şeyde olduğu üzere benim tanıdığım Mustafa Turan’de hep dilegelmemiş ama varlığı herkesçe hissedilen şeyler vardı. Mustafa Turan; dilegetirmek yerine hissederek yaşamayı seven aranılsa bulunamayan bir özelliğe sahip bir insandı. Tıpkı son anı gibi saatler önce hasta olmasına rağmen; hastalığı hep ayakta atlatan vücudu; artık ona, yatması gerektiğini anlattı. Bence böyle bir şeyi ona ancak bir melek söyleyebilirdi. O da o meleği dinledi ve uzandı sedyesine… Dilegetirmek yerine hisseden Mustafa Turan; artık halinden herkesin anlayacağı bir noktaya gelmişti. Sonra da o melekle birlikte Hakk’a yürüdü. Artık her şey hem dilegeldi hem hissedildi. Nur içinde yat…
Nur içinde yatsın benim esmer delikanlısı babam Ahmet Turan; nur içinde yatsın benim melek emoğlum Özden Turan; nur içinde yatsın benim delikanlı amcam Cabir Turan. Nur içinde yatsın babaların babası, Musti Babamız; Mustafa Turan.
Yanınıza benim yakışıklı amcam Filiz Günay Turan’ı da 22/10/2008 günü gönderdik. Filiz Amcam rüyasında; babam Ahmet Turan’ın iki atla geldiğini görmüş. İki güzel atla, ikisi de amcalarımın bir dönem gözlerinin nuru gibi baktıkları Seklevi isimli at gibi iki güzel atla yola çıkmışlardır herhalde… İki kardeş dört nala Camuşlu’da Pungar Göze’de atlarını son kez suvarmışlardır. Köyün her evinin önünden geçmişlerdir. Rastladıkları yerlerde birer uzun elmayı dalından koparıp kıtır kıtır yemişlerdir. Seklevilerin toynakları üzerinde Yazılı Kayaya selam çakmıştır babam Ahmet ve amcam Filiz Günay… Sonra tarlaları görünce atlarından bir anlık inerek; iki kardeş omuz omuza tırpan çekmişlerdir. Sonra iki kardeş Aras Nehrine yürümüşlerdir son hızla… Hazreti Musa’nın asası da neymiş, iki kardeş atlarıyla Aras Nehrini ikiye bölmüşlerdir. Babam Ahmet; Filiz Amcama kara bıyıklarıyla bir gülüş atmış ve ikisi de birbirlerini aynı 7-8 yaşlarındaki gibi gülümsemişlerdir Sevklevileri üzerinde hızla giderlerken; rüzgar yüzlerini yalıyormuş belki de… Dağların doruğuna geldiklerinde iki yağız delikanlı son kez bakmışlardır geriye atlarının üzerinde; son kez bakmışlardır Kağızman’a, Camuşlu Köyüne, Yazılı Kayaya… Tekrar gidecekleri yöne dönmüşlerdir; Mustafa Amcam, Özden Abiyi koltuğunun altına almış ikisi de gülümsüyorlardır belki de Filiz Amcama ve Babama... Mustafa Amcam, Özden Abiyle birlikte Camuşlu Köyü şiirini söylüyorlardır. Babam ve Filiz Amcam; Camuşlu Köyüne bakmışlardır son kez. Cabir Amcam; Kağızman’da Olacaksın, şiirini dillemiştir Babam ve Filiz Amcama. Babam ve Filiz Amcam; bir daha bakmıştır Kağızman’a, Camuşlu Köyüne ve bir daha da bakmamışlardır. Seklevilerini sevinçle dizginleyerek hızlanmışlar ve ufku yırtmışlar, bir de bakmışlar ki güneşe taşmışlar.
Baba, amcalarım, Özden Abi; güneşe taştığımda beni de karşılayın. Beni de türkülerle, şiirlerle karşılayın. Hakk’a yürümek üzere görüşeceğiz inşallah…