- 1432 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BU GÜN 23 NİSAN ATAM!
Bu gün 23 Nisan!
Biz üç arkadaş yine mahallemizdeki okulun bahçesinde seyrettik töreni. Selim, Hüseyin ve ben… Bu gün biraz geç çıkacağız işe her 23 Nisan’da olduğu gibi…
Selim ayakkabı boyuyor! Çöpten bulduğu yırtık ayakkabılarda ayak parmakları utançla büzülürken, temizleyip parlattığı ayakkabılarda özlemlerini yaşıyor…
Hüseyin kâğıt mendil satıyor ama kendisi hiç mendil kullanmıyor. Kol yenlerinde biriktiriyor çaresizce dökülen gözyaşlarını, burun akıntısını…
Ben çöplerdeki atıkları topluyorum boyumdan büyük çuvalların içinde. Yemek kokularını düşlüyorum hep çöp kokusu yerine…
Bu gün 23 Nisan!
Nasıl güzel giyinmiş çocuklar… Renksiz gözlerimize renk oldular bir anda. Hani bahçıvanların özenle emek verip yetiştirdiği rengârenk yediverenlerin olduğu bahçeler vardır ya, işte o bahçelere benzemiş bizim okulun bahçesi yine…
Bir görseydin o bayram çocuklarını Atam! Gururla daha bir mavi gülerdi göz bebeklerin…
Bu gün 23 Nisan!
Biz mi Atam? Biz hiç çocuk olmadık ki? Bahçıvanlar bedava yetiştirmiyormuş o gülleri. Bizim paramız yok renklere vereceğimiz… Zaten bahçesi de yok ev diye barındığımız gecekonduların önünde… Biz yol kenarında kendiliğinden açan çiçekler gibiyiz. Yaban otlarının arasında vahşî güzellikte ama hep boynumuz büküktür kimsesizliğimizde…
Görmeyen gözlerde renk ararken ayaklar altında eziliriz hoyratca… Bizim ayakkabı boyasıyla bütünleşmiş ellerimiz hiç balon ipinden tutmadı… Bizim çöp kokan tenimiz hiç köpüklü banyo yapmadı… Bizim yüzümüz yumuşak mendillerle değil hep kol yenlerimizde temizlendi. Saçlarımız hiç okşanmadı… Hatırımız sorulmadı…
Bir görseydin biz sokak çocuklarını Atam! Öfkeyle bilenirdi keskin bakışların… Sen olsaydın hiç çocukları birbirinden ayırmazdın, ayırmazdın değil mi Atam?
Bu gün 23 Nisan!
Seni anlatıyor Atam, kürsüde pembeler içinde bir kız çocuğu… Heyecanı diline dolanmış, nasılda coşkulu. Ah bir çıksam diyorum o kürsüye var ya, neler anlatırdım içim dışım isyan dolu… Haksızlık duvarını örmüşler okulun çevresine, bize yasak üzerinde oturup töreni seyretmemiz bile! Oysa tırnak diplerine yerleşmiş kara boyaları saklamak için Selim’in elleri ceplerinde… Sabah çöp kokusu gitsin diye bende ovmuştum ellerimi iğde çiçekleriyle… Hüseyin omuzuna kadar sıvamıştı kazağının kollarını, yenleri görünmesin diye…
Bugün 23 Nisan!
Sen yine de rahat uyu Atam! Biz gelecek 23 Nisan’da da oturacağız bu duvarda… Yılmayacağız, küsmeyeceğiz asla! Pes etmeyeceğiz bizi hor görüp aralarına almasalar da…
Masum bakışlarımızda çocuk olamadık 23 Nisan’larda ama… Senin ilkelerine tutunmuş gençler olacağız gelecek 19 Mayıs’larda…
Nesrin Göçtürk
YORUMLAR
Nesrin hanim, inanilmaz saglamlik var bu sayfa da!
Toplumsal yaralar ve toplumsal yaralara basilmasi gereken parmaklar adina, haz alarak, burkularak, saglamliginin ve kurgunun karsisinda hayranlik duyarak okudugum bu yaziniz karisinda, saygiyla egiliyorum..
Duyarli kalem olabilmek, ask dizelerinin, ayrilik dizelerinin disina cikip hani bir de toplum var icinde yasadigimiz diyebilmek, büyük zeneat ki, cuvaldizi kendime batiriyorum bura da..
Saygilar sunuyorum derinden, Elifleyin..
''Ne mutlu türküm diyene'' söylemiyle biten hamasi nutuklar
devam ettiği sürece bu tabloları daha çok göreceğiz sanırım.Göstermelik toplantılara,yasak savma babındaki bayram kutlamalarına ara veripte eğitim ve ülke problemleriyle uğraştığımız zaman herhalde bu manzaraları
bir daha görmeyiz.
Çok güzel ve sosyal bir konuyu işlediğiniz için sizi kutluyorum.Saygılarımla selamlar yolluyorum
Duyarlı yüreğiniz takdire değer Nesrin hanım.
yazınızı okuken resim ve ilk paragraflar etkiledi beni.
O çosuklar bayram görmez, ev görmez, sıcak çorba aş görmez, ana görmez, baba görmez... görmedikleri o kadar çok ki... say say bitmez...
Çocuk deyip geçmeyin. Yarınlar onlarla var olacak, büyüyecek, gelişecek, ya da yıkılacak, yok olacak...
Kıymetlerini bilelim, doğru işleyelim ki parlasınlar yoksa sönerler, söndürürler...
Bir şiirimi de size ve dostlara armağan ediyorum...
Saygılarımla
Çocuk! ... (Sokak Çocuklarına)
Aylar yıllar geçer aş ev görmez,
Kıyı köşe sokaklarda SEL çocuk,
Devlet Baba bu yarayı süpürmez,
Avazını Yaradan'a SAL çocuk.
Düğümlenmiş yüreğinde acılar,
Çözülmezse düğüm dinmez sancılar,
Kulak verin buna gardaş bacılar,
Sarıl bana hüzünlenme GEL çocuk.
Kimi çiftlik kurmuş yalı kapatmış,
Yağlı ballı meze sofra donatmış,
Çocuk ekmek aş derdinde çınlatmış,
Gel yanıma verem dürüm AL çocuk.
Ana diye ağlıyarak büyüdün,
Yolun soğuk taşlarında uyudun,
Rutubetli kokmuş hava soludun,
Dili düğüm düğümlenmiş LAL çocuk.
Boş geçiyor hayat gençlik çağında,
Sap ol'madı şu dünyanın dağında,
Tut elinden pişsin kendi yağında,
Meyvesini verecek bir DAL çocuk.
Dünya nimetine doyamadın sen,
Bayrağnı elinde sallamadın sen,
Bir çocuk çocuğa oynamadın sen,
Akranın yanında kendi EL çocuk.
Kan ağlıyor gözlerim bu yaraya
Çocuklarım hasret sıcak yuvaya,
Al yanına şen şak girsin havaya
Okuyup yaz yurda ışık SAL çokuk.
Yarayı kurutmaya kafa yorsanız,
Dileğni isteğni bir bir sorsanız,
Çocuğun aklından akıl karsanız,
Gülümser anlatır size YOL çocuk.
Devlet Baba sarıl kokla gülümden
Bilmem siz için ne gelir elimden,
Nasıl nasıl kurtulursun zulümden,
Çaresini kendin ara BUL çocuk.
Eğitirsen kirli işe bulaşmaz,
Köşe başı aylak aylak dolaşmaz,
Sokak çocukları seli oluşmaz,
DOĞANİ'nin yavruları BAL çocuk.
İsmail Doğan
ne 23 nisan ne 19 mayıs nede diğer milli bayramalar yazıda dikkatimi çeken ve gerçek yaşamla örtüşen tek şey çocukların yaşadıkları sanırım.
Acaba boğazda bayram için yapılan hazırlıkları ve ateşli yıldızlı gösterileri izledi mi bu çocuklar.
Biri mendil satarken,öteki ayakkabı boyarken,bir diğeri çöp karıştırırken havaya atılan paralar.
Benim paramla sizin paranızla yapılan maliyeti yüksek bir gösteri.Allah kahretsin boğazda da oturmuyorum ki şöyle elime çayımı alıp yalımın terasından izleseydim.