Ölünün Baş Ucu Notları
Hangi cüretle yeniden cesaret edebiliyorum ben böyle bir yanmaya? Nasıl hala aynı gölgenin altında satırlar çoğaltabiliyor, beni öldürüp gitmiş olan bir gölgeden merhamet bekleyebiliyorum? Avuçlarım bu kadar kanarken ve ben bu kadar nefret ederken senden, nasıl olurda yine aynı nefretin şiddetiyle sevebiliyorum? Utanmadan... Geçmişin yaraları daha dikiş tutmadan...
Her bir göz damlasında beni biraz daha kaybediyorsun. Her damlada ben senden biraz daha uzak. Adımlarını attığın her yol, beni senden uzaklara taşıyacak. Ve kaybolacaksın! Kendi yarattığın bir zavallılık içerisinde...
Sana senin açtığın yaralarla gelmem... Bil; o zafer tebessümünü yüzünden silmek için tüm gayretim. Bil ki, istediğin oldu. Parçalara ayrılmış bir kalp senden miras. Çerçevelet ve as gururunun tablosunu!
Oda soğuk... Aynada ağlayamayan mat bir çehre. Sen kapattın, sen hapsettin beni bu yere. Yıllarımı aldın hiç nedensiz, başka coğrafyaların kucağına bıraktın beni sersem bir nefretle. Yaşananlara rağmen diyorsun ki kıskanırım, değme başka bir tene... Tenimde his bırakmadın ki, nasıl dokunurum bilmediklerime? Sana dokunur gibi, kokun gibi nasıl çekerim başka kokuları içime? Nasıl çoğaltabilirim aşkı ruhsuz kökenlerde?
Beni sakınırken herkesten, kaldırıp sen fırlattın yere. Ellerden korurken beni, en çok sen el oluverdin, ellerin arasında soluverdin, bir yabani, zehirli sarmaşık gibi... Hala zehrinin son damlalarını akıtmaya çalışıyorsun ağzıma... Damıtırken yorgunluğunu zafer şarkıları söylüyor, kötü kahkahalarınla kirletiyorsun perdelenmiş, geçmiş tren seyahatlerimizi. Bir yudumda içiyorsun senelerce seni idare edebilecekleri. Sen bitiriyorsun seni sevenleri, seni sevdikleri için onları suçlayarak... Yada daha fazla neden sevmiyorlar diyerek varolanı da sorumsuzca harcayarak...
Umutlarını bir bir dilenci avuçlarına bırakmışsın bu sabah... Ardından toplayamayacak kadar yorgunum bu yolda... İhtimaller değil göze alabileceklerim. Bir ölü ile savaşıyorsun sen... Bilmez misin ki ölüler cesaretlerini öldükleri anda yitirirler...
Hapşırık gibi aşk ve nefret... Tutamıyorsun... Kardeş gibi aşk ve nefret... Ayıramıyorsun... Bir hafıza oyunu aşk ve nefret... Unutamıyorsun....
Elif SEZGİN
YORUMLAR
Tebrik ederim bu güzel çalışmanızı. Nedense bana Werther'in Acılarını anımsattı. (Uslup olarak tabi)
Yazınızın okunuşu tramvay gibi. Bir durakta binip ötekinde iniyorsunuz. Çok rahat. Ve içerik olarak da muhteşem. Katılmamak mümkün değil. Kazanılmış aşkların (karşılıklı olarak sevenler için) mirastan farkı yoktur. Kimisi senelerce idare eder. Kimisi azla yetinmeyerek daha çok çoğaltacağım derken kumarda batırır aşkı. Kimisi de hoyratça harcar yer bitirir bir kaç günde.
Kimileri de hiç anlamaz aşktan.
Saygılarımla çok güzeldi.
akla kadem basarak zamanı oyalayan aşk,..Duyularla tecrube edilecek aleme sığmıyor.
bu yüzden zıtlıkları barından şuurun aklını kalpte birleştiremiyoruz belkide.
bir dagın yamacında sanki; "seni seviyorum" derken sesimizin bize aksederek dönmesini sevmeyi seviyoruz belkide.
ve bu aksediş aslında, bizden gölge gibi kopmayan derin yalnızlık gibi.
şimdi bakıyoruz yazının derin köklerine,..
aşk sa....
hepsi var...
rüyaysa...
o da mevcut...
gerçek nedir...
bakıyoruz hemen rüyaya...
ve diyoruz ki..
ruhun aklı ruyada zayi olmaz....
sayın sezgin kaleminize yureginize saglık.
saygıyla.
Bencilliğin elektroşoklarında öldürülen aşk' tan kalan sevgileri hangi sersem nefret öldürebilirki ? Ne güzel yazmışsın be kardeş . Ellerden korurken ellerde soldurulan aşk ve nefretin kardeşliği . İki zıttın çekimi ve yokoluşlar .Mükemmel cümlelerde ancak bu kadar anlatılabilirdi ölünün baş ucu notları .
Sevgi ve saygılarımla .