Günaydın
Bekliyorum. Ama eskiden bekleyişlerim gibi değil bu. Ne telaşlarım var içinde, ne sorgularım, ne kırgınlıklarım. Sabır meyvesinin tadını damağıma nakşederek bekliyorum.
İçimin canı. Akşam oluyor, gece beni koynuna alıyor. Uzun uzun öpüp kokluyor. Dudaklarında izini arıyorum. Tenhalığında suskunluğunu… Karanlığında simsiyah saçlarını… Parmaklarımla onları taradığım, öpüp kokladığım o günün hiçbir kelimeyle anlatılmaz coşkusunu arıyorum. Hasret bunun adı ama inan bana herkesinkinden farklı. Ben ucuna hiçbir vuslat hayali iliştirmeden özlüyorum seni.
Ah içimin canı! Suyu kesilmiş bir dereydim şehrin ara sokaklarında beton duvarlar arasına hapsedilen… Dudaklarının umanına düştüğümden beri, ne bulsam önüme katıp sürüklüyorum. O kadar coşkunum, o kadar bent tanımıyorum. Ama sabrediyorum. Bilmiyorum neden ama sana uzanmıyor ellerim. Sanki orda öylece ben dokunmadan kalırsan, orda öylece bırakırsam daha çok benim olacaksın, daha çok senin olacağım.
Biliyor musun? İlk sevdiğim sen değilsin. Defalarca sevdim. Sevdiklerimi hep kutsadım, yücelttim. Elimde değildi. İçimdeki o koskoca boşluğu doldursunlar, hiçbir şeye yer kalmasın istiyordum. Ama olmadı. Hep boş kaldı bir yanım. Ve seni sevdim. Kutsamadan, yüceltmeden, sadece seni sevdim. Şimdi o koca boşluktan bir iğne ucu kadar bile kalmadı.
Ah içimin canı! Vakit akşamı da geçti ama sen bir gün aydınlığıyda doldun yine yüreğime. İşte bu yüzden akşamın darında karaladığım şu satırların adı gün aydın olsun.
İçimin canı! Günün gününden aydın olsun.