- 1803 Okunma
- 26 Yorum
- 0 Beğeni
KUTLAMA İLE KARIŞIK...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İLLE DE DEMOKRASİ.
Cumhuriyetimizin 85.inci Yaşını idrâk edeceğimiz bu günlerde, gerçekten idrâk edebilmiş miyiz diye sorgulama yapacak mıyız “Özgürce?”
İDRÂK’ ın, (TDK: idrak, -ki Ar. idr¥k
is. (idra:k) 1. Anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme. 2. Erişme, ulaşma. 3. ruh b. Algı.)
Anlamı değerince değerlendirebildiğimiz şüphesi ile...
Biz Türkler (Kimilerine göre “çılgın”!), nereden nereye ve nasıl geldiğimizi, getirildiğimizi düşünecek miyiz?
Yoksa, “Adam sende”ci tutumumuza devam ile, sıradan alkışçılardan olup, törenler sinsilesi ile söylemler yapıp, nutuklar atıp, hava_i fişekler patlatıp, kutlama nezaketinde bulunarak yüzümüzdeki tebessüm ile tokalaşıp, birbirimize sarılarak sahte mutluluk gösterisi mi yapacağız?
Belki de, ilk defa, gerçekleri görmüş gözlerimiz kör bakmayacak ihanetlerimize!
ATAMIZA saygıya gittiğimizde, utancımızdan kızarmış yüzümüzle af dileyeceğiz tüm ceddimizden!. Sahip çıkamadığımız, özümseyemediğimiz, yüceltemediğimiz emanetten!.
İmkansızın imkansız olduğunu anlamışlığın verdiği cesaret ile yanlışlarımızı düzeltmenin sözünü vereceğiz.
Sonrasında çalışacağız tüm gücümüzle. Hatalarımızı, yanlışlarımızı, eksiklerimizi bir bir saptayarak, gerçek gücümüzü göstereceğiz dosta düşmana onlarca yıl öncesinde olduğunca...
Neden hep ONUNCU YIL marşını söyleriz?
Şanlı tarihimizde bu marş sonrası söylenecek başka bir marş olmayışı hiç üzmez mi kimseyi, beni üzdüğü kadar?
Yarım asırdan beridir tek çakılmış çivimiz var mıdır bu görkemli binaya?
“Harç bitti inşaat paydos!” ne zaman denmiş ki?
Sorduk mu bunun hesabını büyüklerimize?
Biz hesap sormadık diye, sorulmayacağını mı düşünüyoruz bizden de?
Yokluğun, yoksulluğun, yolsuzluğun, krizlerin, çatışmaların, ihanetin ve en önemlisi TERÖRÜN hüküm sürdüğü ülkemde, ATAMIZIN bizlere bıraktığı emanetin altında kalmışlığımız ile, içimiz rahat olarak mı kutlayacağız CUMHURİYET BAYRAMIMIZI?
Yedi düveli, tüm olumsuzlukların içinde ve sadece inançları, inanmışlıkları, azim ve cesaretleri ile yenmiş dedelerimizin bizleri nasıl izlediklerini görmezlikten mi geleceğiz tarih önünde?
Hepimiz üzerimize düştüğü kadar payını alacağız bu suçun.
Hiç değilse; tarihe gömdüğümüz ceddimiz ile, teröre verdiğimiz kınalı kuzularımız ile, yarınsız bıraktığımız nesillerimize borcumuzdur gururlanacakları bir şeyler yapmamız.
“Neresinden dönersek kârımızdır” hatalar zincirimizi kıralım artık.
İstiklâl marşımızda olduğunca;
[Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.]
Diye haykıralım.
Yeter artık, yetsin artık diyebilelim bu umursamaz gidişimize.
Maskelerimiz yüzümüze tükürülmek ile, oy veren ellerimiz alkış tutmak ile, dilimiz suskunluğu ile, gözlerimiz körlüğü ile, kulaklarımız duymazlığı ile, son kalemiz olan inancımız ise cesaretsizliğimiz ile düştü!
Bizleri yönetenlerin (yönettiğini sananların), Yüce bildiğimiz Meclisimizdeki terörist kardeşleri(eşleri) ile el sıkışmaları ve içinde ettikleri yemine sâdık kalmayan vekillerinin itibarları ile birlikte hem de...
Yakın tarihimizde hesap sorulmuş siyasî portrelerin varlığını unutmadık.
Asılanların suçları kıyaslandığında, bu günkülerin işledikleri ve işlemeyi sürdürdükleri ile bağdaşan tek bir konu var ki, o da devlet soygunu ve talanı olmaktadır. Fakir daha fakir, zengin ise daha zengin edilmiştir.
Vatan, her şekilde pazarlanan mal konumuna girmektedir. İhanetin belgesi olur mu sizce de?
Daha ne belgesi aranacak kardeşim...
Eski hükümet başları ve bakanlarının, üzülerek söylemek isterim ki, bunlardan daha az suç işlemiş olduklarından eminim.
“Tarih tekerrürden ibarettir.” Sözüne inananların; tarihe mâl olanların, hatalar zincirine ekledikleri halkalarla mümkün olacağını hesaplamaları gerekliliğini göz ardı etmeden düşünmelerini isterim.
Hele, yanlış hesabın da Bağdat’tan döneceği ispatlanmışken!
Gözümüz önünde çok şey oluyor ve bizler bunların bire bir tanıkları konumundayız fakat hâlâ seyirciyiz.
Düşünüyoruz! (Düşünce suçuna girme kaygısı ile)
Konuşuyoruz! (Herhangi bir addaki suçlama ile karşılaşabileceğimiz endişesi ile)
Birlik hareketleri içinde, yasal olan hakkımızı kullanıp yürüyoruz! (Kelle hesabı ile sayılma sorgusu ile)
Hesap sormaya kalkıyoruz! (Ananı da al git sövgüsüyle yaka paça al aşağı edilme korkusu ile)
Susturuluyoruz açıkçası! (“ile” lerden biri İLE ve İLLE DE!)
Millet bunun hesabını soracaktır İLLE DE TARİHİN UNUTMAZLIĞI İLE.
Tüm bu şartlar altında dahi, ilk görevimizin ne olduğunu bir defa daha hatırlatarak, hepimizin CUMHURİYET BAYRAMINI KUTLARIM.
Saygılarımla.
Gönül Ersin Gürsu
28 Ekim 2008
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927
YORUMLAR
mükemmel bir yazı mükemmel bir söylevdi ...
Hep'' düşündüm öyleyse varım dedim''..neden önce dar ağacına asar sonra altında oturup ağlarız toplumca...seçtiklerimiz bizim seçimimiz alkışlarla ..artık masalarımızda ahkam kesmek yerine elimizi bir taşın altına neden koymayız daha .konuşuruz konuşuruz ve konuşuruz ..dilin kemiği yokki ne gelirse söyleriz bir daha bir daha ..hadi buyur gel dendiğinde vardır mutlak saklandığımız bir delik...Ellerimizle gelin ederiz tüm değerlerimizi ve ardından el sallarız göz yaşlarıyla ..
Mükemmeldi.. okudum düşündüm ..kalemin var olsun ...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ...YAŞASIN CUMURİYET
Yolumuz Bursa Nutku'dur;durum açıkça onu göstermektedir...
''Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği![1]''
İşte bundan sonra yapmamız gerekenler...
Kalemine ve cesur yüreğine selam olsun Gönül Abla...
Saygımla...
Yazı için teşekkürler.
İnşallah yarın unutulmaz buradakiler..
Yada gevşekliğe mahkum eidlmez inşallah.
*********
"Varlığım Tütk Varlığına Armağan Olsun...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...."
**************
BUNLARI DİYENLERE ÇOKTAN VURULDU KELEPÇE..
ACABA BİZDE SIRA GELİR DİYE BEKLİYORUZ İŞTE..
Atalarım yılmadı ki ben yılayım.
Elimden geldikçe gücüm yettikçe, izindeyim ATAM...
Saygımla.
Bir ellinci yıl marşı vardı, marşlardan bahsedilince yazıda hatırladım.
Niçin unutuldu ki acaba?
Sözleri ve melodisi hatırımda hala.
Açıkçası melodisini sevmemiştim, ama sözleri güzeldi..
"Müjdeler var yurdumun toprağına taşına
Erdik Cumhuriyetin elli şeref yaşına"
diye başlıyordu galiba..
Neden bu noktaya geldik sorusuna sizin verdiğiniz cevaplardan çok farklı cevaplarım olsa da durum da ortada..
Bu arada bazı hesapların sorulduğunu da görerek seviniyorum.Devletin mahkemeleri ülkenin en az son 30 yılının belki daha da öncelerinin karanlıklarını çözmeye çalışıyor.Dilerim çıkar çevreleri çomak sokmazlar..
Selam, saygıyla...
"Bence halk devri,iktisat devri,kavrami ile belirtilir.oyle bir
iktisat devri ki,ondan memleketimizbayindir olsun,milletimiz
varlikli olsunve zengin olsun.bu noktada bir felsefeyi size hatirlatiyorum:elinizde olanlarla yetinmek bitmez tukenmez
bir hazinedir.yetinmeyi tukenmezhazine saymakyoksullugu faziletbilmek felsefesine deartik iktisat devrison versin.
eger vatan denilen sey kupkuru daglardan,taslardan ,corak duzeylerden,ciplak ovalardan ibaret olsaydi onun zindandanhocbir farki olmazdi.oysa bu vatan cocuklarimiz ve torunlarimiz icin cennet yapilmaya deger.en cok degen bir topraktir. (MUSTAFA KEMAL ATATURK ) 1923 IZMIR IKTISAT KONGRESI ACILIS KONUSMASI.
BU SOZUNE BASKA BIR SEY ILAVE EDEMIYORUM.ATAMIN HER SOYLEDIGI BIZE YOL GOSTERIR VE ISIT TUTAR GELECEGI VE ILERI GOREN ONDER,LIDER EFSANE .O BIZE SER SEKILDE SOZLERIYLE YAZIDIKLARIYLA CIZDIKLERIYLE VE BU VATANIN 85 YILLIK LAIK CUMHURIYETININ TEMELLERINI KURMUS VE SAGLAM TEMELLERE OTURMUS BIR CUMHURIYET AMA BIZLER ONUN FELSEFESINI YAPTIKLARINI ANLATMAK ISTEDIKLERINI VE CUMHURIYETINI KORUR KOLLAR YASATIRSAK ONA SAHIP CIKARSAK ISTE BIZ GENCLERE EMANI OLAN VATAN CAGDAS VE MODERN ULKE OLARAK ONUN ANLAYISINI DEVAM ETTIRIR YASATIRIZ.
SIIR DOSTU tarafından 10/29/2008 2:48:01 AM zamanında düzenlenmiştir.
"Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!"
_____ VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN _____
_____ NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE _____
Tekrar kutlarım. Takdir ve Saygılarla
CUMHURİYETİMİZİN 85.YILI HEPİMİZE KUTLU OLSUN
Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet’i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir.
Saygılarımla.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Hazretleri;
Emanetinizin 85. yıldönümünde, emaneti ehil ellere ver(e)meyerek ve hakederek kazandığımız utancımız ve tüm bunca işe yaramazlığımızla huzurunda olacağız yarın.
Sizin de pek çok yerde ve hitabeleriniz de belirttiğiniz gibi;
Gaflet, dalalet ve hatta ihanet süreci yaşadığımız son yıllarda, şahsi çıkar ve gayelerini müstevlilerin çıkarları ile birleştirmişler olduğunu ayan ve beyan görür haldeyiz.
Buna rağmen aklımız başımıza gelmektedir.
İnacımız büyümektedir. Aydınlığınızı, büyüklüğünüzü ve ileri görüşlülüğünüzü, an be an ve de artık daha iyi anlıyoruz.
Umutsuzluk Türk insanı ve Türk ulus toplumsalına yakışmaz.
Lozan ve Sevr hep aklımızdadır!..
Rahmet, özlem ve saygıyla anıyorum. Ruhunuz şad olsun.
Bu duygularla, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Aydınlanma Devrimi'nin 85. Yılını buruk hislerle kutlu/yorum.
Yaşasın İstiklal-i tam devlet ve Türk ulusu..
Nöbetimiz; sonsuza değin gururla devred(il)ecektir !.
Değerli yazar, duyarlılığınıza ve bağımsızlık bilincinize saygılar gönderiyorum.
Esenlikler dilerim.
Göktürkmen tarafından 10/28/2008 9:47:41 PM zamanında düzenlenmiştir.
Atatürk'ün bahçe mimarı Mevlüt Baysal anlatıyor:
Çankaya Köşkü'nün bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağaç Ata'nın geçeceği yolu kapatıyordu. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşıya geçti. Derhal atıldım:
- Emrederseniz derhal keselim Paşam!
Bir an yüzüme baktı, sonra:
- Yahu, dedi, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!
*************************
Birgün Müslüman memleketlerinden birinde (Mısır'da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal'i görmeye gelmişti. Kendisine:
-"Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz?" diye sordu.
Olabilecek şey değildi ama insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal:
-"Yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü?" diye sordu.
Adamcağız yüzüne bakakaldı.
-"Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonumuzun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya..."
-"Benimle olmaz beyefendi hazretleri, yalnız benimle olmaz. Ne vakit halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse, o zaman gelip beni ararsınız."
*************************
Atatürk’e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Ata’ya bildirdiler.
-Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş.
Atatürk sordu:
-Ben ne yapmışım ona?
Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar:
-Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan.
Bunu söyleyen o zamanın bakanlarından biridir. Bakana şu soruyu yöneltmiş:
-Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?
-Hayır...
-Ben Trablus’ta iken içmiştim. Pek berbat şeydir. Köylü gene bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğiniz yerde, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.
***********************
Bir gün bir köylü Atatürk’ün Orman Çiftliği sınırları içindeki bir tarlayı, kendi tarlasıymış gibi sürüyordu. Onu gördüler. Uyardılar, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk’e söylediler.
Atatürk denetlemeye çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek:
-İşte budur, dediler.
Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürüdü; yaklaşınca sordu:
-Burada ne yapıyorsun?
Köylü gülümsüyordu. Son derece sevip saydığımız, fakat asla korkmadığımız bir insan karşısında nasıl durursak köylü de öyle duruyordu. Sakin bir sesle cevap verdi:
-Tarlayı sürüyorum.
-İyi ama, bu tarla senin midir?
-Değildir.
-Kimindir?
-Atatürk’ündür!..
Köylü bu cevapları vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla dava kaybolmuş demekti. Atatürk, kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu:
-İyi ama, sen başkasına ait bir toprağın ona sorulmadan ve izin alınmadan sürülüp ekilemeyeceğini bilmiyor musun?
Köylü hiç telaş etmiyordu. Aynı sükunetle dedi ki:
-Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır!
Atatürk’ün kaşları çatıldı, büyük bir merak ve hayretle ona sordu:
-Bu hakkı nereden alıyorsun?
-Çok basit... Atatürk bizim babamız değil midir? İnsan babasının tarlasını sürüp ekerse kabahat mi işlemiş olur?
Atatürk’ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkununu anlatan engin bir gülümseme oldu; köylünün sırtını okşadı ve:
-Haklısın!.. diyerek uzaklaştı.
KAYNAK ; N.A. BANOĞLU, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.99-
*********************
İngiliz Kralı VIII. Edward İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:
- Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!... dedi.
Sonunda İngiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... Akşam Kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek:
- Sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. Kendimi İngiltere’de zannettim, diyerek memnuniyetini bildirdi.
Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a eğilerek:
- Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim, dedi. Bütün sofradakiler Atatürk’ün zekasına hayran oldular. Atatürk garsona da “görevine devam et” emrini verdi.
********************
Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi:
-Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler...
Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini “İstiklal” diye kışkırtırlardı.
Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk’e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır.
Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
-Bu köşk kimin?
-Kirkor’un...
-Ya şu koca bina?
-Yargo’nun...
-Ya şu?
-Salomon’un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
-Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:
-Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam...<br>
Atatürk bu anısını naklederken:
-Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu.
********************
Sayın Kiraz Çiçeği,
Aslına bakarsanız yazıların altına kopyala-yapıştır tarzında yorumlar bırakmam. Ama dayanamadım.Hikayeler çok hoşuma gitti.Paylaşmak istedim.
Yarın "Mustafa" yı izlemeye/görmeye gideceğim kızımla.
İkimiz de O'nu çok özledik.
Saygılarımla...
Bu günlere benden sonra tufan, adam sen de cilik düşünceleriyle gelmedik mi? Ne demiş büyük Önder; Vazifeyi ihmale sürükleyen merhamet, Devlete enbüyük ihanettir.1950 den sonra gelen ülke pazarlayıcı zihniyetler Ülkemizi bu hale getirmediler mi? Dünyanın en güzel dilini konuşan ülkemizde ezanı kanun çıkarıp arapça okutmadılar mı? Eğitimde Dünyanın en güzel projesi sayılan Köy enstitüsü modelini rafa kaldırarak günümüzün temeline dinamit koymadılar mı?Çanakkale'ler de, conk bayırlarında süngüyle alınamayan bu toprakları, kurumları,bankaları, adının başında Türk olan Türk Telekomu, Tekeli, adı bile özellikle seçilen, savaşlardan yorgun ve aç çıkmış Türk çiftçisini desteklemek için kurulan et ve balık kurumlarını,Sümerbanklarını ve daha nice kurumları yeşil dolarlara, eurolara(adı batsın adını dahi yazamıyorum) bu yabancılara peşkeş çekmek için ölü fiyata halkın bekaası için Allah adına satmadılar mı? Siz bana Cumhuriyet kutlamalarından yakınıyorsunuz.Ama halkının mücadelesi için savaşarak ölen bir liderin dediği gibi;Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta asıl mesele.Güzel yazınızı okurken içimden bunları yazmak geçti.Devam edin.Dostça kalınız.
''BENİM NAÇİZ VÜCUDUM ELBET BİR GÜN TOPRAK OLACAKTIR, FAKAT TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR.'' Mustafa Kemal Atatürk
O yanılmış olamaz;o yalnızca içinde bulunduğu çağın değil ,daha o gün
'' İstikbal göklerdedir'
DİYEN VE GELECEĞİ TÜMÜYLE GÖREN VE GÖSTEREN BÜYÜK BİR DÜNYA LİDERİYDİ.YURTTA SULH, CİHANDA SULH!
SAYGIMLA KİRAZ ÇİÇEĞİ 10 Atam İÇİN, 10 DA KIZINA...
Şaban Aktaş tarafından 10/28/2008 10:06:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
GENÇLİĞİN ATA'YA YANITI
Ey büyük Ata!
Varlığımızın en mukaddes temeli olan, Türk istilal ve Cumhuriyeti'nin ebedi bekçisiyiz. Bu karar, sarsılmaz irademizin değişmez ifadesidir.
İstikbalde hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir...Bizler bütün hızımızı senden, milli tarimizden ve ruhumuzdaki sönmez iman ateşinden alıyoruz. Senin kuruduğun kuvvetli temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her hamle şuurludur. En kıymetli emanetin olan Türk istiklal ve cumhuriyeti, mevcudiyetimiz esası olarak eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde ilelebet yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. Bu mukaddes emanete yönelen dahili ve harici bütün tecavüzler, iman dolu göğsümüze çarpacak ve parçalanacaktır. İstiklal ve cumhuriyetimize kast edecek düşmanler, en modern silahlarla mücehhez olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, milli şuurumuzunn ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaklardır. Çünkü, istiklal ve cumhuriyetimize kast edenler karşılarında binlerce türk tarihinin yılmaz evlatlarını, Cumhuriyet inkılaplarının feyizli ve imanlı gençliğini bulacaklardır.
Ey en büyük Türk! İstiklal ve cumhuriyetimizi korumak mecburiyeti hasıl olunca, içinde bulunacağımız ahval ve şerait ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak; bütün engelleri aşıp, her güçlüğü yenmek azmindeyiz.