mavi muşambaya sarılı hayatlar
Yeni bir sayfadan yeni bir başlangıç oluşuyordu. Pervasız esen rüzgâr o sabah içimde benden uzakta yepyeni başlangıçlarla kendi kavmime doğru bir insan yaratıyordu. İçim tuhaftı, rüzgâr, dünya, ahenk hepsi bir arada başlıyordu içimde… Bir şarkı vardı gündüzlerde ölen insanlar için yazılmış olan bir şarkıydı bu… Hepsi başka anlamdaydı bu sabah; hüsran belki de tek yankılanandı beynimde. Çocuk sesleri diyordu; sonra aşk diyordu bir başkası/ şimdi yeniden başa alalım şarkıyı… o gün bana ait olmayan başka bir sabahtı sanki aslında öyleydi, tam da var olmuşluğun nasıllığını sorgularken ellerim fesleğen bulamaçlığının garip ve sevecen yanıyla uyanıyordu. O gün başka bir masumluğundaydım hayatın, belki de en uç noktasın- daydım… Tuhaftım yani ve bir o kadar insan bakışlığındaydım. Gündüz yeniydi, atmosfer, utanç, kaygı, namus, Venüs, çocuklar her şey, tanrı dahi yeniydi bende/ karamsar ve Leylamsı bir fotoğraf asılıydı tüm dünyada. Çehreler öyle tuhaftı ki anlatılmaz, sanırım sadece herkesin benim kadar şizofreni olması gerekiyordu, onları görebilmeleri için… Zaman ve tutsaklık her şey bendim, her şey, tüm oluşumlar dahi bendim, tüm utanmış çocuklar dahi bendim… Bunları ve çoğulcu benlik zaferlerimi alıp, uzaklara ve insanların küçücük çabalarıyla bulabilecekleri uzaklara gitmeyi düşlüyordum/ ama olmuyordu… Olmuyordu; çünkü beynim her yerde ve her an benimleydi, ölmeye yakınken de terk etmiyordu beni, terk etmedi de. Sorgulanması gereken bir inanç ve olgun olmayan umutlar vardı; benim umutlarım, benim inançlarım kadar toy umutlar ve inançlar. O gün bir yanım martı, bir yanım sür yaniydi; her ikisi kadar özgürlüğüne tutkun ve bağlıydı. Şimdi hangi aydınlıktayım, yarın hangi ışık çeperinde dans ediyor olacağım hiç bilmiyorum/ başlangıcı ve sonu sualsiz olan bir ırmak var karşımda, bana bakışı çok derin tam karşımda çıplak, çırılçıplak duruyor. Bana dokunsa sonra namusu yeni bir devrimle eteklerin altından atsa, silse, yok etse; sonra bağışlayıcı bir mevsime doğru aksa kurumazdı belki bilmem kaçında oluşan küreselliğin. Bahar benim bugün, aşk benim, iklim benim… Zerdali ağaçlarının göklere uzandığı bir düş mevsimindeyim. Biliyorum dünya pek de parlak parlamıyor, zor olan belki de bu; yarım kalınmışlıklar. Saatin avuç içi oluşu kadar korkuyorum senden geçmiş… Bana geri dön isyanla, istilayla, savaşla dön… Bir dönemeçteyim, yırtık afişler yanında tam da sağa sapan bir dönemeçteyim, tam da sana çarpan bir yol ayrımındayım. Bana geri dön geçmiş, al beni götür gökyüzüne inat bir dille. İşte yine aynı şeyler, aynı oluşumlar; işte yine aynı acı ve aynı tebessüm biliyorum mahzun değiliz, dün de değildik, bugün de değiliz; ama varlığımızın ve geçmişimizin anlamını çıkarmalıyız yerin katlığından. Bir süsen sarıyor tüm mevsimi, bir ömürlüğe yetecek kadar sevinç büyüyor gökyüzüne inat bir büyüklükte. İşte yine her gece aynı rüya/ yarım bakışlı çocuklar vuruyor beni gece de/ işte yine aynı oluşumlar tamamlanmamış gerçeklikler/ işte yine sen geliyorsun bir yetim kadar sevecen/. Taşınması güç sözcüklerime katıyorum gördüklerimi, açıklanması zor bir bahara saklıyorum bir de, bir de sana bahşediyorum savunmasız yüzümü. Zor olacak biliyorum ay karanlık ve belki de geceye sarılacak avuçlarımdan kalma tüm kimliklerim, belki de sana saracak bedenini/ bana geri dönün karanlıklarım… İnsan bakışlı dünyalarım/tüm gerçeklerim artık sonsuz bir mevsimde kilitli bakın ve ne denli gülünç olduklarını görün mavi muşamba sarılı hayatlarının/ şimdi uyanıyorum aslında birazdan uyanacağım deltalarının tam tersine akacağım hoyrat ve garipçe.
Ocak/2008
Muğla
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.