- 2717 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SILA VE GURBET (EDEBİ METİN)
Gurbet zenginleri sıla fakirleridir. Şırıl şırıl akan dereleri, hevenk hevenk asmalardan sarkan üzümleri, göklerde salına uçan allı turnaları, uzun ve sonsuz bir dinginliğe sahip meraları, güneşin yedi renginin günün her saatinde bir başka renge büründüğü gölleri, vadileri, ovaları ve kanyoları, sıcak sımsıcak, saf, şen, doğal Anadolu insanının konukseverliğini fakirlik olarak görenler, taş yapılarında, renksiz caddelerinde ve karanlık barlarında, kent hayatının bulvarlarında hangi zenginliği yaşayabilirler ki?
Gurbete giderken feryat figan etmeyen, sılaya dönerken düğün bayram edemez. Çünkü onlar soylarını, soplarını, kimliklerini, kişiliklerini, tarihlerini, törelerini taşıyacak güce ve iradeye sahip olmadıkları için kente giderken bu esvaplarını soyunmuş olarak ve geriye bakmadan çırılçıplak olarak kentin sunduğu yaşamı ve yeni kimliği giymeye hazır ve nazır olarak şehrin varoşlarına yığınaklanırlar. O nedenle dönüş onlar için intihardır. Kendini reddetmedir. Çünkü sıla artık onları kabul etmeyecek kadar onurludur, diridir ve gerçekçidir.
Gurbet çiçeği zulmet, sıla çiçeği hasret kokar. Çünkü gurbet çiçeği suyunu, gübresini güneşini; yalandan, dolandan, hileden, hurdadan, paradan puldan alır. Zulmet çiçeği kanla beslenir. O nedenle kent soylular durgundur, ikirciklidir, hesaplıdır, mesafelidir. Gülmeyi de ağlamayı da bilmez. Gülüşü ve ağlayışı sahtedir. Ama sıla çiçeğinde gurbete gidenlerin özlemi vardır. Gurbette bırakılanlarında. Sıla çiçekleri, sevgiyle, paylaşmayla büyür gelişir. İmece, ahde vefa fikir ve emel birliği vardır suyunda, güneşinde ve tohumunda. Yalan, talan ve dolan uğramaz sıla toprağına. Emeğin alın teri sular, büyütür ve besler sıladaki bağı bahçeyi. Bahar kokar, yemişi, meyvesi, gülü, çiçeği.
Gurbette yüzü gülenin sılada yüreği ağlar. Çünkü o gülüşler sahte, o ağlayışlar gerçektir. Gurbette insanın cebi dolarken yüreği boşalır. Güneşin aydınlattığı değerleri ne ampül ne florasan ile aydınlatamazsınız. Ojeli ellerin sunduğu jambonlu kekler, pastalar kınalı ellerin sunduğu sütler, kaymaklar, ballar ve pekmezlerin yerini tutamaz. Köylü pazarlarından aldığınız kahvaltılıklarla sılanızın havasını, suyunu, sağlığını ve sıhhatini gurbete taşıyamazsınız. O kentlerin yol kenarlarında kalan falan köyün dayanışma derneği levhalarıyla kent yalnızlığından kurtulamazsınız.
Gurbette azanı sılada hazan karşılar. Gurbette gençliğinin coşkusunu, insan sevgisinin sıcaklığını kaybedene sılasının deva olması artık mümkün değildir. Orda sadece artık geçmişin memleket anılarıyla yaşarsınız. Artık yollarınızı gözlemekten mavişlerine perde inen ananız, babanız ya bakıma muhtaç haldedir ya da bu dünyadan göçüp gitmiştir evlat kahrından.
Gurbet yolcuların sıla hancılarındır. Gurbet sizi vakti saati gelince, sizi ümüğünüze kadar suyunuz çıkartıp posaya döndürünce taşımak istemez. Atar sırtından. Sizi kendine yakıştıramaz. Zaten posanız sırıtır büyük şehirde. Oysa onun pırıl pırıl okumuş, ikinci kuşak hatta üçüncü kuşak, ayağı toprağa değmemiş, kendini vatanının önünde sayan, her şeyi kendi üzerine kurgulayan, ağzı sarımsak kokan annesinin başkalarının yanında yanağını öpmesinden utanan, öptükten sonrada sokağa çıkınca yanağını silen kent soylu kuşakları vardır.
Ama onlar bilmezler ki gurbette açan çiçek sılada çabuk solar. Gurbet tarafından yutulanlar sılayı unutanlardır. Gurbete alışanlar sılayla buluşamaz. Çünkü sılayı atan gurbeti vatan yapar. Onlar sanırlar ki gurbette hemşerisiyle buluşanlar, sılada kendisine kavuşur. Ama ne yaparlarsa yapsınlar yüreklerinde kanayan vicdan yarasını durduramazlar. Düşlerinde hep o kekik kokan ala dağları görürler. O dağlardan çıngıraklarını, çanlarını karın tokluğuyla çala çala gelen sürülerin ninnisini duyarlar. Gurbet türkülerini sıla hasreti çekenler besteler, gurbete hayranlık duyanlar söyler.
Sıla hasreti gurbeti esarete dönüştürür, gurbet özlemi insanı felakete götürür. Sıcaklık ve soğukluk farkının yarattığı çöller gibi bu iki zıt duygunun med cezirleri, insanın yüreğini, aklını ve ruhunu un ufak eder. Sigaralar artar, sessizlik uzar, diller lal olur. İnsanlar içine çekilir. Kimse bir derdin mi var diye sormaz. Çünkü hiç kimse kendi derdini taşımaya bile muktedir değildir. İçinde bulunduğu sıla şartlarını iyileştirmek yerine binlerce yıldır atasını dedesini doyuran toprakları satıp savarak büyük kentlerin kenarlarındaki gettolara yamalanmaya çalışanlar yanıldıklarını, kandırıldıklarını anlayana kadar iş işten geçer. Tembellik lüks olarak algılanır. Emeksiz yemek bedelsiz sanılır. Oysa ödenen bedel çok ağırdır. Bunu ikinci kuşaklar, üçüncü kuşaklar fazlasıyla öder.
Gerçek er geç anlaşılır. Çünkü yaşadığınız gurbetin sılası doğduğunuz şehir, yüreğinizde ki gurbetin sılası sevdiğiniz insandır. Büyük şehrin gürültü kirliliği içinde sevdiğinizin kalp çarpıntılarını duymanız, yüreğinizin sevda coşkusunun ruhunuzda yarattığı yankıyı ve anaforu hissetmeniz mümkün değildir.
Unutulmamalıdır ki sılada gurbeti arayanlar, gurbette sılayı arayanlardan daha çok acı çeker. Bu acının ağrısını ne para, ne pul ne safahat alemi dindiremez. Gurbetten sılaya dönmeyenler, sılayı gurbete götürmeye mahkumdur. Bu mahkumiyet geçmişini inkar etmenin acısını her gün size gösterdiği emarelerle kafanıza dan dan diye vurur. Gurbet en ıssız şehir sıla en sıcak yuvadır. Bu farkı hissettiğiniz gün ilk günle başlar son güne kadar değişmez.
Gurbette kendini arayan sılada başkasını bulur. Kendini ararken kaybolanları ise kullanılmış ve süresi dolmuş malzeme gibi şehrin çöplüklerinden toplarsınız. Gurbette kaybolanlar sılada tekrar kendilerini bulmak için döndüklerinde hiç kimse tanıyamaz onları. Zira değişmişlerdir. Ne selam vermeyi bilirler ne de gönül almayı. Ne büyüklerini tanırlar nede küçüklerini himaye ederler.
Oysa töreler şöyle haykırır gerçeği bir bilenin dilinden. Bir şairin kaleminden. Tebdili mekanda ferahlık vardır ama terbili şehirde fenalık, tebdili vatanda pişmanlık vardır.
Ey gurbet mağduru hemşehrim unutma!
Gurbette alınanlar sılada bırakılanların yerini dolduramaz. Sılada özü olmayanların gurbette sözü olmaz. Gurbetteki sevgiliyi sıladaki yavukluya tercih edenler yüreğiyle değil gözleriyle sevenlerdir. Gurbet sıladaki kara defterleri kapamaz. Sadece kara bir kapak olarak üstüne eklenir.
Gurbette üzüm yiyen sılaya iki gözüm demeyi unutur. Sılada ki düşman gurbetteki dosttan daha vefalıdır. İlki görmeyince dahi sizi unutmaz, diğeri görünce zor hatırlar.
Gurbetin kurduna sılanın kuşunu yem edenler, gurbetin derdine sılanın merhemiyle derman bulamaz. Gurbeti ne kazandığın değil ne kaybettiğin yer olarak değerlendir. Tanrı gurbete muhtaç ettiği insanların kısmetini sılada azaltarak onlarının imanını imtihan eder.
Sıladan tası tarağı toplayıp, çifti çubuğu satıp gurbete koşanlar. Son yokuşu çıkınca sılanıza son bir kez bakın. Çünkü bir gün geri döndüğünüzde ne o eski sıla olacak. ne de siz eski siz olacaksınız. Gurbet bellediğiniz vatan beklide sizi hiç bağrına basmayacaktır. And olsun ki gurbet cehenneminiz sıla cennetinizdir her zaman.
YORUMLAR
Sıladan tası tarağı toplayıp, çifti çubuğu satıp gurbete koşanlar. Son yokuşu çıkınca sılanıza son bir kez bakın. Çünkü bir gün geri döndüğünüzde ne o eski sıla olacak. ne de siz eski siz olacaksınız. Gurbet bellediğiniz vatan beklide sizi hiç bağrına basmayacaktır. And olsun ki gurbet cehenneminiz sıla cennetinizdir her zaman
OFFF OFFF
gurbete hiç düşmedi yolum bir gün ayrılsam döndüğümde
taşını toprağını öpesim gelir... ama yaşattın öyle bir yaşattınki ve herbirisi gerçek gördüğüm ve gözlemliyebildiklerimle...
ALLAH kimseyi vatanından taşın dan toprağımdan ayırmasın
değerli kalemin daim olsun
saygılar
Bir gurbet KIZI olarak, hos ve oldukca manadar buldum bu emek kokan yazini arkadasim..
Evvela gönlüne, emegine saglik..
Eskiyi düsündügüm de, günlerce süren heyecanli sila yollari:)
Cocuklugumun Vatan yollari..
Ahhhhhhhhhh Kapikule! az mi kahrimizi cektin bizim ve sizler cocuklugumun Kapikuleli Polis amcalari, ellerin de sicacik caylarina seker ettikleri yürekleriyle karsilarlardi bizi..
Eskiyi düsündügümde evet ulasmak Vatana zor ama bir o kadar da tatli idi..
Günümüzde cok kolay günübirlik gidis dönüsler yasiyor ve uydularin modern teknolojininde varligi ile pek de uzak yasamiyoruz siladan..
Katilmamak mümkün degil elbet yazdiklarinada..Alip götürdün can beni bir yerlere..
Bir bardak cay ve simit cekti canim, bak gördünmü yaptigini, ne olur simdi benim halim..
Harika bir hazdi, harika bir tat idi yazdilarin..
Bizler ecdadimizi unutmamaya and ictik..
Kalmasin gözün ardinda..
Saygilarimla Elif Türk...
Ne güzel anlatmışsınız...
Daha dün konuştuk arkadaşlarla, bu büyülü şehir çok güzel de çok da yabancı diye...
Ben gündüzleri kapımı hiç kilitlemediğim, iki gün evimin ışığı yanmasa "n'oldu komşu" diyerek gelen insanların arasında yaşamak istiyorum demiştim...
Tam da özlemlerimizi dile getirmişsiniz...
Sıla özlemlerinizin bitmesi, gurbetlerinizin sona ermesi dileğiyle..
Kaleminize sağlık, düşündürücü dizeler olmuş