BABAMA MEKTUP YIL 1960
Yıl 1960 Erzincan Tercan, Eski ismi Hamipi şimdiki ismi Esen Evler Köyünden,Lolanlı Hasan Çavuşun torunu,Şahhaydar Oğlu Ali Cemal Ağırman
Önce o zamanki tanımlamaya göre kendimi tanıttım
Zonguldak, E.K.İ (Ereğli Kömür İşletmeleri) de çalışan Sevgili Babacığıma yazdığım ilk mektubum.yazan ben yazdıran Dedem Hasan Çavuş(askerliğini Ankarada çavuş olarak 4 sene yapmış)
Başlık
Yüksek Türk Gencine Takdimdir
Evela selam eder, hasretle gözlerinden öperim, daha nasılsın iyimisin iyi olmanı Cenabu haktan niyaz ederim, eğer sizde ben Babanız Hasan Çavuştan soracak olursanız hamd olsun iyiyiz, Lakin bu sene kuraklık vardı ekinimiz az mahsul verdi,Olan buğdayımızı Süleyman Çavuşların değirmenine götürüp öğüttüm ,ve değirmene 80 kuruş borçlandım
Eve 2 çuval şeker, 4 teneke gaz, 10 kilo kıtlama şeker, 10 kilo çay aldım kasabadaki Bakkal hacıya 110 kuruş boçlandım , Annenin üstü perişandı oğul onada bizim manifaturacı hüsodan bir şal 5 metre pazeni 4 metre dülbenti 5 yorgan ipliği, 15 metre don lastiği, iki çift cızlavat ayakabı bir Annene birde kendime hani şu yeni çıkan üstüparlak lastiklerden
5 kilo arap sabunu, evi pireler sarmıştı 2 kutuda dedete aldım yüz elli kuruşta oraya borçlandım
İşte halimiz böyle oğul Annende sizin için her gün göz yaşı dökiy, gece gündüz duvacıyız size oğul
Bizim komşumuz kör mıstonun karısıda fukara mefat etti prişan oğlunu görürsen Anan çok heste git ya görirsen ya göremezsen de oğul ,Adam çok perişandı bende 2 gıdık sattım(Keçi) ona karına kefen alması için borç 30 kuruş verdim
İki kuzumuzu bir geçimizi soyğa Kurtlar yedi,Anan biraz yağ çökelek bir kaç kilo bulgur, 10 kilo Kara Kovan Balını denkledi Bizim Rüstemin oğlu gerzo Mustafa ile sana gönderecez
Kendine iyi bak oğul
Tekrar selam eder hasretle gözlerinden öperim aha abu mektubu Bizim Cemale yazdırdım onunda bize çok emeği var, elimize yine bir bardak su veriyor, mektubumuzu yazıyo onada gelen olursa bir kat elbise en iyisinden al gönder , yanına çocuk için birde iskarpin, birde kışın soğuk oluyor içi yünlü çizme ile içi yünlü gocuk gönder oğul
Haaa aman bizi parasız koyma Anan da selam eder tekrar gözlerinden öper aha gelinde yanımda o da sana selam eder, bir kaç giyimde gadınına gönder oğul genç gelindir el aleme rezil olmayak dost başa Düşman ayağa bakar değil mi oğul
Seni Unutmayan Baban Hasan Cavuş
Mektubum Uğurlar Ola
Dağ taş, yolun ola
Seni götürüp Oğlum
Şah Haydara vermeyenin
İki gözü Kör Ola
Aha bu manide bizden sana hatıra
Allaha Emanet ol Ogul
Yazan Torunum Cemal
YORUMLAR
Sevgili Zaralı Can
Arif yorumunuzu yenifarkettim çok özür diliyorum
Candan yorum ve iltifatlarınız için çok teşekkür ediyorum
iyiki varsınız, iyiki varız
Anan ve Babanında ellerinden öpüyorum
Biz bu yuz işte asaletimiz, özümüz kültürümüz bu
iyiki varsınız, iyiki varız
Saygı ve selamlarımla efendim
______________Ali Cemal AĞIRMAN_______________
değerli can gurban olurum o kadar güzel ve içten yazılmış duru sözlerki bu mektubun aynısında bende babama kaç kere yazmıştım bir bilseniz
ya bizim özümüzde felsefemizde ayırı bir güzelik vardır. paylatığınız için teşekür ederim
birde can mektup sesli okudum aileme çok duygulandı anamla babam sevgilerin sunuyorlar size
rahmeli dedenizde rahmetle anıyorum mekanı cennet olsun
kaleminiz daim olsun
saygılarımla
zaralıcan
Dost
Bu içten samimi keyifli bir o kadarda hüzünlü anılarınızdan ötürü sizi saygı ile selamlıyorum ben yaşça sizden büyüğüm yani elli yaşındayım Lakin arif anlatıma İnsan-I KAMİL DURUŞA , SAMİMİYETE VE DÜRÜSTLÜĞE HAYRANIM DEMİYECEĞİM aDETA aŞIĞIM DİYORUM
Saygı Değer Babanızıda Rahmetle saygı ile anıyor mekanı Cenet olsun diyorum Saygı değer Annenizinde Ellerinden öpüyorum Alahtan şifalar ağrısız günler diliyorum
Sizede şükranlarımı sevgilerimi arz ediyorum
İşte Siz tunar 2019 bu sunuz size bu asalet bu ariflik bu olgunluk bu İnsan-ı Kamillik yakışıyor siyaseti bırakın siyaset asaletinizi kişiliğinizi bozuyor hep böyle kalın
Yani şu anlatımdaki gibi kalın sizin gerçek özünüz kişiliğiniz bu arif anlatımınızda gizli
Saygılarımı gönderiyorum bu güzel arif paylaşımınız için içten saygı ve sevgilerimi arz ediyorum
Allah emanet olunuz diyorum
Saygılarımla
_____Şair 67_______
ALİ CEMAL AĞIRMAN
Trendeki odamızın penceresinden etrafı seyrederek geçtiğimiz yerlerin güzelliğinin yanında beni en çok etkileyen ara sıra karşımıza çıkan tünellerdi. Ansızın bir karanlık ve aydınlık etrafı kuşatıyordu. O yıllar 7 yaşındaki çocuklardan bilet parası alınmaya başlandığı yıllardı. Ve bayramların tadının olduğu yıllar.
Tren durunca epey bir yürüyüşten sonra Fırat nehrinin ortasından geçen, yıkılmadım ayaktayım edasında bir köprü çıktı karşımıza. Bu köprünün ileriki yıllarda çok hatırası olacaktı ama o da bizde kalsın. Köprüyü geçince köyden daha küçük bir yerleşim birimine geldik. Burası adı Köseler olan bir mezra idi. Mezra köyden daha küçük yerleşim yerlerine verilen isimdi. Erzurum dan Erzincan a tayini çıkan babam mutluydu. Yıllarca bizden ayrı kalmıştı bu diyarlarda. Annem ise eş durumundan tayinini buraya yani Köseler isimli yere çıkartmayı başarmıştı. Annem ve babam aynı vilayet e tayinlerini aldırmayı becerebilmişlerdi. Babam Kemah İmam Hatip Lisesinde müzik öğretmeniyken, annem Köseler in 30 kişilik okulunda hem müdür hem hademe hem de birleştirilmiş sınıfların tek öğretmeniydi. Bu açıdan seneye okula başlayacak küçük Tunar ın hem öğretmeni hem de annesi olmanın yükünü taşıyacaktı garip anam.
Güzel duygularla karışık bir halde okula başladım. Evdeki anam okulda kök söktürüyordu vallahi. Akşamları babama annemi şikayet etsemde babam meslektaşını kayırıyordu . Bir kadının hem ana hem de öğretmen olmasının ne anlama geldiğini şimdi çok iyi anlıyorum.
Buradaki halkın ilginç gelenekleri vardı. Çoğunluğu alevi olduğu için oruç gelenekleri, yemek kültürleri ve av alışkanlıkları çok farklıydı bizlere göre. Mesela tavşan yemezler yılda belirli sürelerde oruç tutarlardı. Sözlerine ve namuslarına çok düşkün insanlardı. Bizi de sevmişlerdi hani. Kışın odun tedarik ederler, avladıkları tavşanları bize ikram ederlerdi. Babamın çaldığı saz gönüllerine girmemizdeki en büyük etkendi.
Yazları dağa yaylalara çıkıp kış ve ticaret için peynir ve yağ tedarik ederlerdi. Hani o meşhur Erzincan tulum peynirleri var ya, işte biz onu kaynağından yerdik dalından kopartılan taze meyve gibi. Keçi derisini dikip içine peyniri basarlardı. Ne kadar beklerdi hatırlamıyorum ama kışı geçirirdi bir tulum. Ara sıra içinden kıl falan çıkardı ama vitamini kabuğunda misali gözümüz görmezdi kılı tüyü .
Akşamları uzaktan babamın geldiğini görür ve benden bir yaş küçük kardeşim Tuğrul la sevinirdik deli gibi. Işık olmadığı için oraları kalbiyle aydınlatan babam elinde bir el feneriyle belli belirsiz gelirdi taa uzaklardan. Elinde iki küçük çikolata ile mutlu etmesini bilirdi bizi emekçi garibim. Bir müfettiş ile ters düştüğü için Erzurum Tercan a sürülmüştü babam. Ama zaman en iyi ilaç olduğunu göstermişti ve kavuşmuştuk işte bir dağ mezrasında. Şiirler hep dağ köylerinden dem vurur ne yapalım bizimde mezramız vardı dostlar. Ve Nevşehir e çok uzak bir vilayette vuslatı yaşatmıştı kader bize.
Sabahları erken kalkan babam Fırat nehrine balığa giderdi. Evimizin 100 metre aşağısı Fırat tı. Hani şu suyu serin serin akıp daha gün görmemiş taze gelinleri yutan Fırat. Birkaç kez babamın ağlarına ceset takıldığı olmuştu. Biz sonradan anlardık babamın neden bizi telaşla eve yollayıp balık tutma merasimini yarıda kesip jandarma ya gittiğini. O günler soframızdan balık etinin eksik olmadığı güzel günlerdi. Anam kızardı erkenden babamın balığa gitmesine ve kardeşimle bizimde nehir kıyısında oynamamıza ama babam çocuklaşırdı, biz de çocuk olduğumuzu ıspatlardık.
O günlerde yakın bir köyde 3 şehit vermişti jandarma teşkilatımız. Şehitliğin anlamı o yaşlarda fazla özümsenemiyordu bir çocuk için. Ne kötü bir olguydu terör olgusu. Babam anlatırdı dış güçlerden içteki destekçilerden ama ne bileyim o anlattıklarını yıllar sonra kaynak kabul edeceğimi. Çizgi film yaşındaydık ama babamızın muhatabı olmuştuk ne mutlu kardeşimle bana.
Sekiz yaşımın tüm masumiyetiyle ikinci sınıfta çalışkan bir öğrenciydim. Kardeşim o yıl okula başlamıştı. Hem bir abi , hem de okulda bir üst sınıf olmanın eziciliğini hissettirmiştim kardeşime yalan yok. Sağ olsun o yaşlarda da kırmazdı şimdi de kırmıyor babamın tabiriyle kerata.
Bir köpeğimiz vardı yumoş isminde. Çok uyuşuk ve paspal bir köpekti ama çocuklar aslan gibi hırçın köpeği ne yapsın ? Bayılıyorduk Yumoş a. O olmazsa olmazımızdı. Hayatımızın bir parçası olmuştu kendileri. Akşamları babam eve ekmek getirirdi fazla fazla. Ama sabahları ekmeğimiz hep eksilirdi. Babam bizi ekmekleri Yumoş a vermekle suçlar ama uzatmazdı. Biz vermezdik ama korkumuzdan üsteleyemezdik. Aslında babam bir suç varsa üstüne giderdi fakat nedense bu ekmek meselesini üstelemiyordu.Yoksa onun yapma dediğini yapmak her babayiğidin harcı değildi.Yıllar sonra bir Fethiye akşamında anlatmıştı işin aslını. Meğer geceleri teröristler ekmek istemeye geliyorlarmış ve bizi öldürmekle tehdit edip babamı ekmek vermeye mecbur bırakıyorlarmış. Tayinimize yakın bir zaman evimizin etrafında yakalanan teröristlerin sırrıda buymuş Babam yakalatmış meğer bölücüleri. Bize de bu vatan hizmetinde ekmekleri yumoş a vermekle itham edilmek düşüyormuş. Ne bilelim dostlar insanların çaresiz kaldıkları zamanlar olacağını bir dağ yamacında.
Evimizin tam karşısındaki dağların arasından tüm azametiyle Munzur dağları görünürdü. Ne heybetli dağlardı o dağlar. Ve ne güzel bir yerdi o yerler. Bir terör belasına mahkum edilmiş güzel ülkemde ne güzel dağlardı o dağlar. Canlı bir kartpostalı seyrederken ayağında postal ile dağlarda gezen askerlerimize gönülden destek olurdu yöre insanı. Onların tabiriyle eşkıya vardı dağlarda. Ve temizlenmesi gerekiyordu o dağların. Ve bu temizlik yıllardır devam ediyor. Daha da devam edecek gibi. Temizlik imandandır ve zamanı mekanı süresi olmaz temizliğin. Makbulu sürekli olanıdır bize göre de.
Fırat nehrinin üst tarafından yani evimize 300 metre kadar bir mesafeden tren yolu geçerdi. Bizi buraya getiren trenin geçtiği ve bir gün bizi geri Nevşehir e götürecek olan tren yolu. Öküzlerin baktığı trene bizlerde bakardık ama öküzün anladığını biz, bizim anladığımızı öküz anlamazdı elbette. Gurbette tren düdüğü bile arabesk etkisi yaparmış insana yıllar sonra hatırlıyorum da o trenin acı düdüğünü.
Bir zaman sonra yani benim 4.sınıfa geçtiğim sene tayinleri yine değişti bizimkilerin. Babam Ankara ya annem ise Kırşehir e yol aldı. Dayılarımın ve teyzemin ölümüyle sarsılan evimiz annemle babamın ayrılmasıyla daha da bir hüzün hanesine döndü. Ölenlerin çok genç olması ve peş peşe gitmeleri çok yakıcıydı. Gurbette taziye kabul etmek vardı kaderde. Cenazeye yetişememek vardı kaderde. Gurbette dayısız kalmak bir ayrı hüzündü. Ailemin dağılmasına mani olamamak ise hayattaki en çaresiz ve en kötü yenilgiydi benim için. Gurbet bunun için mi gurbettir bilinmez ama acının canı yaktığı bir gerçekti ve her yaşta ayrı bir hüzün estiriyordu o yıllarda yaşadıklarım yıllar sonra bile.
Bir memleket hikayemizin özetlenmiş halini sizlerle paylaştık. Hikayede andığımız babam Mehmet ÇALIŞKAN bir Cuma günü takvimler 2005 i gösterirken kalp krizinden dolayı gitti öbür aleme. Annem emekli bir öğretmen. Yaşlılık ve hepatit c ile mücadeleye devam ediyor. Kardeşim bir uzak diyarda imam olarak yaşantısını sürdürüyor. Hala saygısını ve çizgisini bozmadan.
Biz ise birleştirilmiş sınıfın acı bir meyvesi olarak temelden zayıf kalan eğitimimizi okuyarak tamamlamaya, iki satır duyguyu ve fikrimizi sizinle paylaşarak yaşamaya ve gözlerimizi görünce ışıldayan gözlerin hatırına hayata tutunmaya çalışıyoruz. Biliyoruz Munzur da bizim, Erciyes de bizim.
İçine taze gelinleri alan o hoyrat Fırat ta bizim. Ve o acı düdüklerin sahibi trenler de bizim. Her şeye rağmen bizim.
Baba ağlarına bu sefer canı yanmış hayallerim takıldı. Gel kurtar hayallerimi olur mu ? Jandarma ya gerek yok.Sen gel yeter.
Büyük oğlun Tunar.
Üstad; bir zamanlar , sırf babamın sol görüşlü olması sebebiyle babamı açığa almışlardı. Bilirsiniz 12 eylül dönemleri.Ben daha yokken yani. Daha sonra babam ın göreve dönmesi için izin çıkmıştı.Babama ise bu durum siyasi mesele yüzünden geç bildirilmişti.Babam müracat edince şahsi bir mesele yüzünden sırf solcu diye oyalandıgını ve bunu yapanın bir devlet memuru oldugunu öğrennice bu memuru makamında dövmüştü.Ve babamı Erzurum Tercan a sürmüşlerdi.Ben; babam erzincan da öğretmen iken doğdum. Babamın yüzünde hep hüzün gördüm. Yıllar sonra babama fatiha okumamam sebep olan yazınız için teşekkür ederim hocam.