Âşık ve Güneş
Âşıklardan biri, bir gün sevgilisinin kapısına dayanmış ve başlamış sevgilisine seslenmeye:
- Ey benim birtanem, nurtanem, cantanem. Nerdesin? Nerelerdesin? Artık bir gözüksende gözlerime, bende gündüz ne imiş bir öğrensem. Sen bir an olsun pencereden yüzünü gösterecek olsan, güneş mümkün değil olduğu yerde kalamaz. Bir an evvel senin o akılları baştan alan güzelliğin karşısında utanır ve ay`ın arkasına gizlenir. Sonra da tutulur. Bu yüzden yeryüzünü karanlıklar basar ki; bu zaten benim istediğim bir şeydir. Zîra sen meydana çıkınca benim dışımda bir gözün sana ilişmemesi icab eder.
Ey sevdiğim! Ey baharım! Ey varlığım! Hadi bana acı, merhamet et. Bir nazar lütfet. Bir bakışın bana bir ömür yeter. Sadece bir bakış. Bir daha semtine uğramam söz. Hani bundan bilmem kaç vakit önce, yağmurlu bir günde, gökten yağmur indiren bulutlara bir bakış atmıştın ya. Tâ o zamandan beri şu ülkeye yağmur namına birşey yağmamış, bütün memleket kuraklıktan harab olmuştu. O bulutlara gören biri ise asla bulanamamıştı. İşte o bulut misali yok olur, giderim. Yeter ki bir bakış lütfet.
Âşık, inledikçe inliyor ve yavaş yavaş da aklını kaybetmeye başlıyordu:
- Ey aşkının kölesi olduğum! Canıma tak etti sensizlik. Ne istiyorsan söyle, derhal yerine getireyim. Ama yeter ki birşey söyle, `öl` de, öleyim. `Git` de gideyim, ama konuş, birşey söyle. Şayet şu güneşi söndürmemi istersen, derhal bu emrini yerine getiririm.
Âşık böyle deyince, onu en başından beri dinleyen güneş öfkelendi. Hadi durduk yerde kendisini ay`ın ardına kovalamıştı. Ama bu son söyledikleri de neyin nesi idi, dedi ve âşığa seslendi:
- Ey şaşkın! Sen ne dediğinin farkında mısın? Daha fazla canımı sıkma. Şayet ileri geri konuşmaya devam edecek olursan bir karış yaklaşırım, seni de, senin bulunduğun cihanı yakarım, dedi.
Âşık, güneşin sesini işitince, boynunu büktü ve cevab verdi:
- Ey cihanı aydınlatan eşsiz güneş. Sen bari böyle deme. Şu düştügüm hale sen şahidsin. Benim şu pervasız hareketlerime bakıp da sende bir delilik etme. Onca suçsuz ve günahsızın kanına girme. Sende biliyorsun ki şu güzelin sevdası bende akıl namına birşey bırakmadı. Ağzımdan çıkanlar da bu akılsız halimin sonucudur. Akıl baştan gidince ne dediğimi ben bilmiyorum ki. Sen de bilirsin ki âşıkların sözü pek ciddiye alınmaz.
Güneş, âşıktan bunları işitince tebessüm etti ve arkasını dönerek ağır ağır ufka doğru ilerledi.
Ortalığı yavaş yavaş karanlık basmaya başlayınca âşık kaldığı yerden sevgilisine hitab etmeye, yalvarıp-yakarmaya devam etti.
Güneş ise ufuktan kaybolurken kendi kendine söyleniyordu:
- Doğru ya âşıkların sözü hiç ciddiye alınır mı? Kim bir deliyi mahkemeye şahid diye götürür ki?