- 7706 Okunma
- 41 Yorum
- 0 Beğeni
Kadınım, tecavüzdeyim !
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Beşikten mezara ülkemde kadın olmak...
Bir bebeğin sesiyle başladı kadınlığın ince çığlığı ;
-bebeklik-
Çok büyüttü beni içinde; mahçub yüzünde kırmızı gülüşüydüm oysa ve bakışlarındaki endişe. Yorgun ve yaşlı ellerden ilmek ilmek döküldü pembeler, beyaz düşlere yatırdılar onca isimleri. O isimler...o isimler ben olmamalıydım !
İnce bir çığlıktı gelişim ; kocaman gözlerde, saç diplerinde ter, yumruk içinde acıydım. İnce bir çığlıktı gelişim ; soğuk koridorlarda ayak altı edilen heyecandım.
O beklenen... o gelen; ben olmamalıydım !
Hikayesi çoktu ben gibilerin. Ne yazısı değişti, ne varı.
Oysa muhtaçtı insanlar iki bacağımda saklı yeni dünyaya.
Kimi kız dedi, kimi kadın, kimi ana dedi, kimi yar ama hepsi bendim...
Yarının anahtarı "b e n" d-i-m
Saçları örülü, fırfırlı eteklerinde mevsimleri toplayan, bendim.
Bir bez bebekte kocaman çocuklar yaşattım salıncağımda Öğretmen oldum, doktor oldum, körebeydim oyun bahçemde
Yorgunluğum uykuya dalardı babamın omuzunda.
Gün; annem yüzüydü, soluğu bendim...B a h a r d ı m.
... evet; hikayesi çoktu ben gibilerin !
Kaçının yüzü güldü bilinmez. Değişkendi öyküleri, dilleri, toprağı, yasası, dili başkaydı ama en ağır işçisiydi dünyanın, bilinmeyene geçitti çıtaları.
Pembelere doğar, beyazlara açardı. Kırmızıda boğulur, kınaya sarardı.
kadındı ; adı alev, teni yangın, yaşı ne olursa olsun cennet ardında kalırdı.
- I -
daha küçükken dillendi acıya ... bir utançtı ... manşetler ağladı :
Bir emzik gülüşüne karıştı çığlığım
Koşmaya daha yeni başlamıştı adımlarım
Düştüm; bebeğim bir yana...gülüşlerim bir yana
Anneme baktım...
Y o k t u !
Başımda yabancı bir adam
Küçücük göğsümde kocaman elleri
Sakalları deldi geçti pespembe tenimi
Anne, anneeeeeeee.......
Bir oyun sandım
Elleri kara kara "öcü" amcalardı.
Bir emzik düşümünde yarıldı bedenim
Altımı ıslattım sandım...
Kan kaybında insanlık
B e b e k t i m
Çocuk olacaktım, abla olacaktım
...altımdaki bez çıkmadan.
Kadın oldum bir buçuk yaşında
ADAM mı OLDU o AMCALaR bedenimde ?
Öğretin bana; kendi suyumu kendim alamazken
Nasıl sulayacağım bedenimde ölen çiçeği ?
Kadın olmak istemedim
... dünyaya da gelmek istememiştim ki !
-anneeeee... babaaaaa.
Işığı açın ! Uzanamıyorum.
Ayşegül bebek karanlıktan korkuyor
Benim gibi öcü amcalar onu da kucağına almasın
Canı çok yanar sonra
Benim hala acıyor !
Hala canım acıyor !
(Tecavüzdeyim yaşım birbuçuk -02.11.2006)
Canım hala acıyor ama ; içi acıyanların sesi çıkmadı kararan dünyama. ahlar, vahlar ve yaşlarla bakıldı ve geçildi çoğu şey gibi.
Çünkü kendi çocuğu değildim ben. evet büyüdüm... alnımdaki lekeyle (ki benim suçum değildi) Sözle gemi yürüten, parmağıyla tankları deviren, çişiyle yangını söndüren... çocuk oyunu değildi bu ülkede yaşamak . Cahili çoktu; bana dokunmayan yılan yaşasın nerde ve nasıl isterse kime neydi...
-II-
büyüdüm !
karanlık dünyamda hiç açmadı çiçeklerim, yıldızlar uzaktı şehrime, sokaklarım hep çıkmazaydı.
düştüm yollara, yeni bir hikaye, yine kahramanı ben
Gözleriniz bana uzandı :
saklamış sevdayı parmak izlerinden yorulmuş bedeninde
Neonların kırmızısını solumuş gülüşünde
hayallerinin kanamalı hali...
şehri izliyordum penceremden
mini elbiseli kadın arabadan inene kadar.
Hızla uzaklaştı parasıyla hükümdar adam
Bir araba dolusu seviş gitti
Bir kadın taştı sokağa,
Bin araba dolusu utanç.
Çaresiz kimliklerin tenini deliyor topukları
Pişmanlığını yolarcasına çekiştiriyor eteğini
Bacaklarındaki mora karışmış önce dudak sonra parmak izleri
Kasıkları aç sevicilerin dağınık yatağı
tebessümler intiharda gülümsemelerin gölgesinde
Penceremden seni izliyorum.
Sen benden habersiz.
Üstü açık bir utanç yanaşıyor yanına
Belli ki havası kadar yok parası
Gidiyor...
dalıyorsun.
Köşe başında esrar kokulu adam
Ütüsü tek çizgi, yüzü dikiş içinde
Mavi bir ışık yok ediyor erkek duruşu
Sen ordasın – kıpkırmızı -
orospuya bak diyordu – şişeyi fırlatırken
Fren sesine karışan gölge
Gülüyorsun, mecburdun.
vesikalı bir hayat yazıyordun.
Lacivert bir kapıya uzanırken
Karanlık geceye uzanırsın
Bir araba dolusu adamlık alır seni
Bir araba dolusu utanç.
Bilmediğin kaçıncı yatakta devrildi ay
Kirpiklerinde çapak kadınlığına dolan döl
Neonlar söner,
Ayaz tutmuş güneş sıyırır çarşafı
Adamlar gider, kokular iz üzerinde
Duvardan düşer zaman
Düne ölen güne gülen
Maske masken üstüne
Hayata meydan okuyuşun bu sevişmeler
Hayata meydan okursun aslında sevişmeden (Fahişe I - Temmuz 2007)
-III-
Ayıplanan yine bendim biliyor musunuz ! Hangi şehirde sahip çıkılmış tecavüze uğrayana ? Düşene
tekme vurmak adettendir bu topraklarda.
Bırakın canım merhametmiş, duyarlılıkmış, hep "en ...şuyuz, en ...buyuz"dur ama bir halt olamayız her
şey lafta. Hep suç başkalarınındır, hep yanlış karşındakindendir.
Hep el uzatan olmuşsunuzdur; oysa o ellerinizdir iteleyen dikenli tellere. Yaraları sarmaktan öte karalar
bağlarsınız sürmeli gözlere. Berdelle yakarsınız ellere kınayı, kuma üstüne kuma verirsiniz başlık
parasına. Lekeliyse temizlemezsiniz geçmişini. Ölümüne dışlarsınız.
Ben olmamalıydım ince bir zarda yük üstüne yük alan.
Kızdı, kadındı diye yırtılmamalıydı hayat önümde
Şehir geçmemeliydi üzerimden ;
-Yol kenarında
boylu boyunca yatıyor...
beyaz bluzunda hüzün ilikli
dudaklarında kızıl bir ağustos
sabah çoktan vurmuş saçlarına
oysa gözleri aya takılmış
soluğu hangi yıldız peşindedir şimdi
yanından vızır vızır geçiyor kent
bulut bulut geçiyor mevsim
yol kenarında
zifte karışıyor insanlık
utanç sızıyor
insanlık kanıyor
döpiyesinin içinde
sesinde üstünlük
-belasını bulmuş, diyor bir hanım
alaylı gülüşte
vicdan; asfalt üstü şerit
toz toprak medeniyet
Yol kenarında
boylu boyunca yatıyor
Avucunda bir tutam saç
Bacaklarında yapış yapış adamlık
Sapı kopmuş çantasında
Bir resme dönük yüzü
Gözleri açık...
Bir jandarma erinin gölgesine çarpıyor
Gazeteci çocuğun bağırışı
“yazıyor, yazıyor....
-Koltuk sevdasına şehri satan başkanı
-Yurdundaki kızları peşkeş çeken müdürü
-Müşteri paralarını zimmetine alan memuru
yazıyorr yazıyorrr
Depremde yıkılan okulların ihalesini alan firmayı
Askısı düşen mankeni,
Öğretmeni bıçaklayan tinerciyi .... yazıyorrrr....”
-Bir gazete versene ufaklık
Bir ayıbı örtmem(iz) gerek !
Kendi sesinden utanıyor çocuk
Susuyor.
Bin namuslunun hikayesinde
Bir namussuzu örtüyor günün gazetesi (Fahişe II- 2007)
-V-
Bir kızdım şehrin ortasında; bir memleket öldü kadınlığımda
Onca ayıbı varken ülkemin ; açıktan saydılar cehaleti
ama bir ırgat haykırdı
kim duydu ?
Güneşin rengi düşer yazmama
Tenim kara, yüzüm derin nicedir
Ayağımda şalvar, bakmayın elimde kazmama
Toprak benim, ben toprağım nicedir
Akşam evde dokuz boğaz bekler de
Adam kahveden eve yol bilmez
Gücü ağır, bilek kalın derler de
Eli kumardan, gözü oynaştan iş bilmez
Adım Anadolu kadını aranızda
Neden yollar hep batıya düşer ?
Neden kısa etek peşinde adamlar
deyiverin hele, kadın ne yana düşer?
Yaşım yeni varmış otuza
Görüntüm elli olsa nicedir
Okuma yazma bilmem, adım sorma
- lan bak hele, der erim nicedir.
Kadınmışım, de bakem kadınlık ne haldir
Evlat, avrat, ana hep benimdir.
Ben dakka bulmamışam kendime
Günü bana vermişler ne haldir.
(Madalyon-08.Mart.2007)
k u s u r l u y d u m
" kız " doğmakla çaldılar geleceğimi
Arzu Altınçiçek
Şuba 2008
Haziran 2008/ İstanbul Aktüel
İstanbul Aktüel
YORUMLAR
Aslında kadını erkeği yoktur şiirin başlığını ele alırsak kim kimin elinde belli değil.
İçeriğini zaten şaire işlemiş kadınca(erkekce)
Kadın -kadın olmalı gercek kadın
Erkekte erkekliğe yakışanı yapmalı
Ne kadınlar gördüm erkekten daha erkek
Ne erkekler gördüm kadından daha kadın
.....................Tenhadan birinden..Ankara'dan Saygılar
bir erkeğin penceresinden kadının küçücük mutluluk ihtiyaçlarının görülüyor olması gerçekten güzel. erkekler sanırım biraz daha egoist oluyorlar ilişkilerde, duygusal olabilirler, hatta çok da sevebilirler ama bunu ifade etmeleri hep bastırılmış dürtülerdir. Erkek sevgisini, gözyaşıı belli edemez kolay kolay bu toplumda, etmemeli (Mİ ?) tıpkı kadının özgürlük haklarının erkekten sonra gelmesi gerektiğine inanan içsesler gibi... herkes konuşabilse çekinmeden, saygıyı bozmadan, menfaatlerini ilişkilerine yanstmadan ve herkes sevdiğini söyleyebilse özgürce hatta sevişmek istediğini sevdiğine...
vetonuza +1 sayıylayım.
sevgiler
hala aşkın sadece 2 bacak arasında olduğunu düşünen bekaretin namus oldugunu sanıp kendini cehaletle gölgeleyen insanlar varken daha bu olayları cok görürüz sadece örnek olarak vermek istiyorum.. 14 yasında bir kız cocugunu cinsellige alıstırmayı normal goren bir yazarımız vardı adını soylemeyecegim.. kendisi evli ve yasca cok buyuk bir insan olmasının yanında maalesefki din esaslı bir yazardır.. hem cinsellik kötüdür diyip bu olayları yasatanlar varken bu olayların yasanmaması mumkun degildir.. sevginin askın ta kendisi oldugunu anlayamayacak kadar cahil insanlara anlatacak bir seyim yok...
ama su varki.. evlenene kadar gunde 50 sefer aradıkları kadını sonrasında bir kez dahi aramayan tek aradıgındada evde ne yemek var diyen bir erkegin icindeki erkeklik duygularını 2 kez kontrol etmesini öneririm..
kadını şımartmamak lazım diyede fikir veren bu zihniyet iste kadını sadece cocuk dogurma makinesi olarak gören bir kac zavallıdır. oysaki savaslarda hic bir kadının kactıgını gormedim duymadım , en zor kosullarda cocugunu bırakmadan calısan tek kadındır.. ne olursa olsun ayakta durur.. kocası sakatlanır kadın kalır.. kadın sakatlanır kocası gider.. maalesefki..
sadece bir sorun .. bugun eşinizi ne kadar hatırladınız..? onu aradınızmı? neden aramadınız.. aynaya bir bakın ve unutmayınki o sizden gelecek bir kucuk tebessumu bekliyor.. gidin ve onu öpün ve tanrıya dua edin .. ki o sizinle
sevginiz daim olsun ..
romantizmden anlamayan kişilere şiirlerimi yasaklıyorum.. kimse kusura bakmasın kadını et olarak görenlere veto koyuyorum...
saygılarımla
kırık bir aynanın cam parçalarını toplarken kırık aynalardan görünen yarım bırakılmış gerçekler, suskun kalmış bir çocuğun başına konmasını istediği bir avuç şevkat, geç kalınmış, üstü örtülmüş bir baharın kahpece kışa verilen emanetin ,hayatın sesini kısarken çaresiz bakan gözler ,somurtmuş bir dudak öfkesi ,beyninde intihar eden mutluluklar,gece yürüşünde burkulan ayağın verdiği acı kadar acı çektiriyor insana ( kadına neden bu kadar vuruluyor ,kadının değeri neden bilinmiyor ) SEVGİ VE SAYGILARIMLA böyle yapan insanlara bunu yazarak en iyi ders siz verdiniz
øylesine derin derin anlatmissiniz ki biz kadinlarin hissettiklerini... icte yasanan her karmasa ve isyani ve bunu anlattigimiz halde anlayamama durumlarini.. ancak bu kadar anlatilabilirdi diyorum.
gønulden kutladim kalemi ve gundeme getirdiginiz icin bu konuyu.. yorumlarinda hepsini tek tek okudum.
(sayin Saban Aktas bey cok dogru bir bakis acisi ile cevap vermis bu guzel ama kanamali yaziniza..)
saygilarimi biraktim sayfaya.
Ne diyeyim,
Sevgili Altıçiçek.
kadınlarımız,Analarımız,Eşlerimiz,
benim gönlümde bir çiçek gibidir.
Hiç bir zaman canlılığını kaybetmez..
Hani tartışmalara konu olur ya, Kadın&Erkek eşitliği..
Bunlar benim için söz de kalır.Çünkü iki kişi aynı işi görürken,birine iyi,diğerine kötü deniliyor.Böyle olunca iş meydanında eşitlik kalkıyor.Bir suç işlense, mutlaka erkekte suç payı daha fazla olduğu halde,teraziye konunca mutlak erkeğe şeref, kadına suç sayılıyor.Bu mudur eşitlik??
Ben kadını doğaya benzetiyorum.
Yaratıcıdır.Verimlidir.Dört varlığın en yücesi olan topraktır.Hep varlık topraktan gelir.Analarımızda toprak olduklarına göre,Bizden evvel gelen analarımızın değeri halâ gönüllerimizde yaşamaktadır.Yaratıcılığınızı vurguladığım yüreğinizi tarif etmekle bitiremem.Tek cümleyle kitaba bedelsiniz..
Mevlana'nın bir sözünü paylaşmaktan gerçemiyeceğim..Kadın, Hak nurudur.Sevgili değil.Sanki yaratıcıdır.yaratılmış değil.kendisini tarife mal etmiş bacılarımız,analarımız,vardır.
Bitimsiz sevgim ve saygımla..
İ/S
İREMCİK tarafından 10/26/2008 4:26:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
tek kelime ile harika..
hem yazının anlatımı hemde işlediğiniz konu..
tüylerım diken diken oldu...
daha ortasına bıle gelmeden gözyaslarım döküldü..
birkaç arkadasıma anında haber saldım okumaları ıcın, okumaya devam ettım...
tüm yorumlarınızı da okudum ve özellikle YAKAMOZ arkadasıma yazdıklarından dolayı tebrık edıyorum..o kadar doğru konulara parmak basmıs kı ...hala titriyorum...
konu sadece cocuklar olsa agrım farklı olurdu ama kadının her yaş dönemınde yaşabıleceği bu can yakıcı bu, kelımelere sığmayan sözcüklerın duyguları beni çok etkıledı..
sevglı Arzu öyle güzel yazmıssın ki bir kez değil yüz kez okunacak kadar güzel bir yazı olmuş, ve de ağzına, kalemine, yüreğine sağlık....
Toplum hayatında da bir denge vardır. Türk aile hayatında da bir denge vardır. Ama bu denge yukarıda anlattığımız gibi sunidir. Yani erkeklerin oluşturduğu bir dengedir bu. Kadın evin içine hapsedilmiştir. Erkek ise evin dışına. Kentte durum böyledir. Köyde ise bazı bölgelerimizde tarlada ki üretim faaliyeti bile kadının sırtına yüklenmiştir. Erkek kahvede pişbirik oynar.
Atatürk’ün yaptığı devrimlerin uygulanabilmesi için kadına erkeğin işgal ettiği, her iş alanında yer açılarak, kadın erkek eşitliği için doğal bir denge ortamı yaratılmalıdır. Bu da tam olarak her alanda matematikel eşitlik sağlanıncaya kadar, kanunla teminat altına alınmalı ve teşvik edilmelidir.
Başka bir deyişle Atatürk’ün yaptığı sosyal devrimler gibi kadın haklarıda toplum henüz eğitim ve kültürel gelişimin tamalayamadığı için hayat geçirilememiştir. Toplum; eğitim ve kültürel gelişimini tamamlayana kadar, yani doğal süreç içinde kadın haklarında fırsat eşitliği sağlanıncaya kadar, kadının eğtim, siyaset, ekonomi başta olmak üzere tüm milli güç unsurlarında yüzde 50’lik katılım payı yasa ile teminat altına alınmalıdır.
Bu konuda yapılacak yasa çalışmaları için aklımıza gelecek önemli konuları şöyle sıralayabiliriz.
Üniversitelerde her türlü bölümün öğrenci kontenjanları yüzde 50 erkek, yüzde 50 kadın olarak ikiye ayrılmalıdır. Lise eğitimi mecburi hale getirilmelidir. Lise eğitimini tamamlamayan hiçbir kadına resmi nikah yapma hakkı tanınmamalıdır.
Kadın haklarını yasal süreceini hızlandırmak için, kadın hakları ihtisas mahkemeleri kurulmalıdır. Lise eğitimin tamamlayan ve evlenmek isteyen kadınlara devlet evlenme yardımı yapmalıdır. Kadının ikiden fazla çocuk yapması durumunda erkekten vergi alınmalıdır.
Devlet sektöründe ve özel sektörde fiziki güç gerektirmeyen, bütün iş kolarında kadroların asgari yüzde 50’si kadınlara ayrılmalıdır. Bu kadroların hemen doldurulabilmesi için özel sektöre eğitim masrafları nedeniyle devlet yardımda bulunmalıdır.
Tüm bu konularda kadınların lehine yapılacak yasal düzenlemelerde, siyasi iradeyi eşit hale getirmek ve temsil yetkisini fiziki olarak eşit bir şekilde gerçekleştirmek için, siyasi partiler seçim listelerini hazırlarken, tek numaralı sıraları erkeklere, çift numaralı sıraları kadınlara tahsis etmelidir. Bu durumda o parti kaç milletvekili çıkarırsa çıkarsın yarısı otomatikmen kadın olacaktır.
Burda erkek egemen siyasi partilerimizin kadınlara yaptıkları bir oyunu açıklamak gerekir. İstanbuldan 80 milletvekili çıksın diyelim. Seçim öncesi anketlerde her partinin hangi ilde kaç milletvekili çıkaracağı bellidir. İstanbuldan partiler seçim aday listelerini çıkartırken yüzde 30-40 arası kadın milletvekili adayını seçim kuruluna bildirirler. Ve kadın seçmene bakın kadınlara yeterli miktarda kontenjan verdik derler. Oysa kadın adayların çoğu arka sıralara konulmuştur. Ve sonuçta kadın milletvekili sayısı yüzde 5’i geçmemiştir.
Bu süreç içerisinde kadınlardan pasaport ve ehliyet ücreti alınmamalıdır ki erkeklerin “ne gereği var şimdi kullanmıyorsun ki boşuna masraf” bahanesi önlensin.
Kadınlardan cep telefonu ücretlerinde yüzde 50 indirim yapılmalıdır. “Ne gereği var çlışmıyorsunki evden dışarı çıkmıyorsun ki ev telefonu yeter” şeklinde ki erkek bahanesi ortadan kalksın.
Bu sayede araba ve cep telefonu kullanan kadın sayısının artması kanunla teşvik edilmelidir. Ailece yurt dışına çıkılan iş ve sosyal amaçlı geziler bu şekilde artırılarak, kadının sosyal seviyesi yükseltilmelidir.
Askerlikte kadınlara generallik yolu açılmalıdır. Kadınlarda askerliği meslek olarak seçebilmelidir. Bu maksatla tank, top, piyade sınıflarının dışındaki bütün idari sınıfların yüzde 75’i, bu sınıfların yüzde 25’i kadınlara kontenjan olarak ayrılmalıdır. Aslında ordumuz bu konuda öncülük yapmıştır. Kanuni her hangi bir kısıtlama yoktur. Ama askerlik bedenen fiziki güç gerektirdiği için kadınlar tarfından tercih edilmemektedir. Tercih edenlere ise en büyük kolaylık ordumuzda gösterilmektedir. Bu gerçek bayan subaylarla yapılan röportajlarla sabittir.
Bakanların yarısı kadın olmalıdır. Cumhurbaşkanı bir dönem kadın bir dönem erkek olmalıdır. Parti liderleri bir dönem kadın bir dönem erkek olmalıdır. Parti organları ve delegelerin, yani bütün kurul ve komisyonların yarısı kadın yarısı erkek olmalıdır. Partilerin belediye başkan adayları bir dönem erkek bir dönem kadın olmalıdır. Valilerin, kaymakamların aynı anda yarısının kadın olması, yarısının erkek olması gerekir.
İşletmeler; her türlü yemek, toplantı uygulamalarında kadınlardan yemek ve içme ücretlerinde erkeklerden alınan ücretin yarısını almalıdırlar. Erkekten fazla kadın çalışan işletmelerde yüzde 50 vergi indirimi uygulanmalıdır. Yarıdan fazla olan kadınların sigorta primleri devlet tarafından ödenmelidir. Evlerini kadın adına alan ailelerden konut vergileri yüzde 50 indirimli uygulanmalı, banka konu kredilerinde evin tapusu kadının üzerinde ise yüzde 25 faiz indirimi uygulanmalıdır.
Araba kadın tarafından kullanılıyorsa ve arabada erkek yoksa benzin istasyonları yüzde 10 indirim yapmalıdır. Araba kadın adına alınmışsa yüzde on satış fiyatından indirim yapılmalıdır. Devlet kadın mülkiyetli arbalarda yüzde 20 vergi indirmi yapmalıdır.
Kadın kıyafetleri ve makyaj ürünleri, bakım malzemeleri, diyet ilaçları satan mağazalar, sağlık kuruluşları, fabrikalar her türlü vergi indirimi ve muafiyet uygulanarak kadınların bakımlı olması , güzel giyinmesi teşvik edilmelidir. Devlet bu konuyu da mali olarak desteklemelidir.
Özellikle bekar olan kadınlar tarafından işletilen işletmeler vergi muafiyeti, teşvik primi, kredi desteği faiz indirimi ile desteklenerek iş hayatındaki kadın girişimci sayısının artması sağlanmalıdır.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Her konuda denge sağlandığı, eşit noktaya gelindiği, nüfus sayımı ile istatiksel olarak doğrulandığında, kadınları koruyan bu kanunlar ihtiyaç kalmadığından kaldırılabilir.
Kadın ancak bu şekilde mal olmaktan kurtularak insan olabilir
Tıpkı erkekler gibi..
Kadının adı yok demişti Duygu ASENA. Nasıl olsun ki? Kadının varlığının olmadığı bir toplumda adı nasıl olsun ki? Evet her canlı gibi varlığı var. Aslında onu bile yok saymışız. Kadının varlığının gölgesi dolaşmış evde sokakta. Kadını ruh saymışız. Bedenini mal. Oysa diğer canlıların sesi var. Dokunabiliyorsunuz. Etinden sütünden faydalanıyorsunuz. Seviyor, okşuyorsunuz. Sokakta dolaşabiliyor özgürce kediler köpekler. Oysa kadınların, seslerini bile duyamıyorsunuz.
Aynı odada oturmak bile şartlara bağlanmış tarikat hayatında. Sakın ha bunu din emretmiyor demeyin. Evet öyle demiyor Ama mezhepler yorumlamış tanrı kelamını. Kendi işlerine geldiğince. Ve şimdi mezhepsiz, peygamber sünneti ile yaşanan kaç yer kaldı, Dünya’da İslamiyet’i?
Erkeğin yanında kadın ne zaman yok olmuşsa toplum sapkınlaşmıştır. Köroğlu’nun ayvazı, zennelik, oturak alemi, çocuk pornosu, çocuk tecavüzü, ensest ilişki, berdel hep bu ayrılığın meyvesi değilmidir.
İslamiyeti şemsiye olarak kullanan ve Türk kültüründe yeri olamayan ve islamiyetin kabulü ile arap aşiretlerinden Türklere geçen bir erkeğin dört kadınla evlenmesi benzer bir tehlikeyi içermektedir. Yüzde 50’si kadın, yüzde 50’si erkek olan bir toplumda kadınlar ancak erkeklerin dörte birine yetecek ve erkeklerin yüzde 37’si kadınsız kalacaktır. O zaman kadınsız kalan erkekler ya birbirlerine yada hayvanlara yönelecek ve sapkınlık başlayacaktır. Böyle bir sapkınlığı İslamiyetin emretmesi mümkün değildir. Emrettiğini söylemek dinimize atılacak en büyük iftiradır.
Kadına bir gül, bir çiçek muamelesi yapan zihniyet işte bu zihniyetin riyakarlığıdır. Kadın bir melektir zihniyetide aynı riyakarlığı taşımaktadır. Evet çiçek hoş kokar, keyif verir ama bitkidir. Evet gühasızdır en saflığın sembolüdür. Ama sadece ruhtur. Neden kadın insandır tezi işlenmemiştir de; kadın çiçektir, kadın melektir tezi işlenmiştir bu zihniyette.
Niye? Kadın ruh ve bitki olmaktan yani mal olmaktan ve görünmez olmaktan öteye geçmesin diye. Yani insan olmasın diye. Hadi ana deriz, yar deriz yüceltirizde niye insan demeyiz. Analık ve yarlık duygusal bağlardır. Ana ve yar kavramlarında bonkör davranıp, beden ve ruhu birleştiririz. Ama hani akıl? Duygusal kavramlar olan ana ve yarda bile mantığa, ilme ve akla yer vermemişiz. Çünkü bu anlayışa göre erkek akıllı kadın duygusal yani aptaldır.
Zira kızını kendi başına bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya. O yüzden kızını koruyacaksın dışardaki kurtlardan. Hatta eve gelen misafirdende. Dışarda örteceksin. Evde de örtmediğin için saklayacaksın. Görünmez olacak kadın. Gölge olacak. Bunu başarmak için eğiteceksin. Yetmedi korkutacaksın. Yetmedi mi döveceksin. Ziar malumdur kızını dövmeyen dizini döver.
Kadını dokuz yaşında türbana sokup, bu dünya hayatından uzaklaştıracaksın. Erkek ise bu dünya hayatının sonunda, Hacca gittikten sonra, Dünya hayatından uzaklaşacak. Niye böyle? “Efendim, erkek ailenin gelirini temin için mecburen dışarda. O durumda İslamiyeti ister istemez yaşayamıyor. Şartlar onu yaşlanınca Hacca gitmeye zorluyor. Kadın öylemi ya? Ondan para kazanmasını isteyen yok ki. Dokuz yaşında türbana girebilir. İslamı yaşayabilir. Bakın dini bile mezhepler araclığıyla ve din emretmediği halde erkekler kendi lehlerine ne güzel kullanmışlar.
Peki ya iş bölümü? İş bölümünde bile eşitsizlik var. İş bölümü kadını soyal hayatta, yani toplum hayatında erkeğin gerisinbe düşecek şekilde planlamıştı. Kadının örtünmesi sosyal hayatta geri plana düşmesini niye etkilerki Türbanlı kadında okur, meslek seçer, çalışır. Sen kadını türbana sokacaksın, doktor yapacaksın ve erkek hastayı doktor muayne edecek. Edemez, çünkü günahmış. Peki türbanlı doktor evde mi oturacak. Hayır efendim. Kadınlar için ayrı hastane açacaksın. Orda çalışacak. Ayrı hastane, ayrı postane, ayrı pastane... Ayrı, ayrı, ayrı... Maksat ayırmak. Maksat çözmek. Maksat bölmek. Maksat şeriate bir adım daha atmak.
İslamiyette ayrımcılık varmıdır? Yoktur. İslamiyet; birleştirici, bütünleştirici değilmidir. Evet öyledir. Öyleyse cinsiyete dayalı bu ayrımcılık niye.
Bir ortamda bir kadına aile hayatında iş bölümünden bahssediyorum. Diyor ki çamaşır yıkayan erkek varmı? Görülmüş mü böyle bir şey. Kulağa hoş geliyor ama. Diyor yıllardır yazılıp, çiziliyor, kadın hakları falan diye. Ama bir şey yapılmıyor.
Türban takmayı bir kadın hakkı olarak kadınlara pazarlayan vede bayağı kadını buna inandırarak, onu eski deyimi ile çarşafa sokan ve haremciliği hayal eden zihniyet, dünyanın en tehlikeli kadın düşmanı zihniyetidir.
Türbanlı kadında ne yapsın, bir mücadele veriyor. İnanıyor, okuyor. Ama çalışamıyor. Zaten ondan çalışmasını isteyen yokki. Sadece çalışmamanın kamuoyunda mağduriyetin yarattığı mazlumiyet rolünü oynamak için ve destek sağlamak, reklam yapmak için kullanıyor.
Oysa doğuda binlerce köy doktor bekliyor., öğretmen bekliyor. Devlete okumuş insan maliyeti, gelişmekte olan ülkeler için çok ağır bir yüktür.
Sen devlet okullarında bedava okuyacaksın. Sonra evinde türbanlı doktor olarak oturacaksın. Bunu ne devlet, ne millet ne de o kadın ister. Ama cumhuriyeti bir zorlama noktasına getirip, şeriat devletine gidene kadar, ortamı olgunlaştırmak isteyen tarikat şeyhleri ve devletteki uzantıları bunu böyle ister.
Dengenin değişik anlamları ve türevleri vardır. Tabiattaki var olan fizik kurallarında boşluk bulamazsınız. Her konuda bir denge vardır. Doğal afetlerde oluşan boşluklar da bile tabiat hemen boşluğu doldurarak bir denge oluşturur.
Bunun için kadınlara, bireysel anlamda düşen ilk görev; önce babalarını, sonra erkek kardeşlerini, sonra da eşlerini, en sonunda da erkek çocuklarını hatta damatlarını bu kanunların gerekliliğine inandırmak olmalıdır.
Şu anda toplumun yönetimini elinde tutan bütün erkeklerin hanımlarını da işbirliğine zorlamalıdır. Hatta bunun öncesinde kadınlar kızlarıyla, gelinleriyle, anneleriyle işbirliği yapmalıdır.
Yıllardır; kadınların haklarını savunmaları, bir cilve, bir naz, bir fantezi, bir boş zamanı değerlendirme faaliyeti olarak görüldü erkekler tarafından. Dikiş nakış kursu gibi. Altın günü gibi. Konken partisi gibi.
Aslında bu kozu erkeklere biraz da kadınlar verdi. Zira kadın haklarını savunmak için oluşturulan dernekler, muhtaçlara yardım kuruluşları gibi örgütlendi ve faaliyet gösterdi senelerce.
Oysa bu dernekler kadın haklarının uygulamaya geçirilebilmesi için somut teklifler oluşturamadılar ve bunları aramadılar. Oylarından gelen güçlerini siyasetin üstünde bu somut taleplerin gerçekleşmesi için kullanmadılar.
Bu yazının son kısmında işte bu somut taleplerin neler olduğunu okuyacaksınız. Mesela bu kadın dernekleri genç kızlarımızın sinsi bir plan dahilinde türbana sokulmasına, kapanmasına, kara çarşaf giyindirilmesine sessiz kaldılar son kırk yılda. Tepkileri çok cılız kaldı. Örneğin 2003 seçimlerinde afişlere bıyıklı kadın resimleri koyma eylemi bunlardan biriydi. Türban takma hakkının baş açma yasağına giden yolun ilk adımı olduğunu anlamadılar. Kadın dernekleri yaptıkları her eylemde, her lobi faaliyetinde bile erkeklerden yardım aldılar.
Nitekim yürütme erkinin en yetkili kişisine, TÜSİAD’ın kadın başkanı “Gelin 2007 seçimlerinde partiler kadınlara kota uygulasın.” deyince; yetkili kişi “Kadın mal mı ki? Kota koyalım” diyerek teklifi reddetti.
O zaman gelin ilk önce kadın hakkının tanımını yapalım. Kadın hakkı; kadınların, insan haklarını erkeklerler kadar özgür kullanma iradesini kazanmalarıdır.
Yetkili kişinin kadın mal mıdır sorusuna TÜSİAD’ın kadın başkanı şöyle cevap vermeliydi kadın hakkının yukarıda yaptığımız tanımından yola çıkarak.
“Evet şu anda kadınlar kentlerde gizli olarak, kasaba ve köylerde açık olarak, kadınlar emtia, mal yada eşya gibi muamele görüyor. Hangi kadın hangi kız kocasının yada babasının izni olmadan geleceği ile ilgili karar verebiliyor. Kocasının izni olmadan sokağa çıkabiliyor. Annesinin babsını evine gidebiliyor. Bunun toplumda ki oranı kaç ilimizde yüzde 10’u geçebiliyor. Peki erkeklerin yüzde kaçı geleceği ile ilgili karar verirken yada alırken, en azından ailenin ortak geleceği ile ilgili kararlarda anasına, bacasına, eşine, kızına danışıyor. Sokağa çıkarken yada eve geç dönerken kaç kişi karısından izin alıyor. Ya da haber veriyor. Bunu yapanlara diğer erkekler ne diye hitap ediyor. Kızının eteğinin boyuna, okuldaki erkek arkadaşlarına, yüzüne yaptığı makyaja karışmayan kaç baba var.
Kendimizi kandırmayalım...
Ortak yaşamın devamında söz ve oy hakkı olmayan, hatta siyasi tercini kocasının söylediği şekilde yapmayan, hatta kendi yaşamı üzerinde, ekonomik bağımsızlığı olmadığı için ipotek olan bir canlının; bir bitkiden, bir hayvandan, bir eşyadan yani mal olmaktan tek farkı nefes almasından ve hareket etmesinden başka ne olabilir ki?
“Efendim bu olayı bu kadar dramatize etmeyin. Atatürk ksdıns bütün kadın haklarını devrim yaparak verdi. Şimdi bu hakların evrimsel bir süreç içerisinde, erkek egemen bir toplum tarafından hazmedilmesi dönemini yaşıyoruz.” Demeyin sakın.
Bende derim ki o zaman; hazmetmeyi bırakın, hazmedememenin sıkıntılarını yaşıyoruz üzerinize afiyet. Türban, töre ve namus cinayetleri, dayak, berdel, genç kızların kendini asması, çocuk pornosu ve tecavüzleri, ensest ilişki, başlık parası bu hazımsızlığın en somut örnekleri değil midir?
Yazımın başında belirttiğim gibi kadına hakkını hakkını kadı verecek ki yani hakim verecek ki o zaman bu hazım kolaylaşsın.
Şu kabul edilmesi ve bilinmesi gereken tarihi bir gerçektir ki Atatürk’ün sağladığı kadın hakları nedeniyle Türk kadını, Türk erkeğinin ve Türk toplumunun midesine oturmuştur. Yani Türk erkeği, Türk kadınına verilen bu hakları hazmedememiştir. Çünkü bu haklardan önce başlatılan eğitim ve kültür hamleleri Atatürk’ün ölümünden sonra yavaşlatılmıştır. Bu nedenledir ki erkek kendisi okumadığı gibi kadının okumasını dahi istememiştir.
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin, Kzının dövemeyen dizini döver. Kızını kendi başına bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya.” Şeklindeki baba nasihatleri, “Kadınlar şeytandır. Uğursuzluk kaynağıdır. Onlara güvenmeyeceksin” şeklinde ki islamiyetle ilgisi olmayan mezhep fetvaları ile büyüyen Türk erkeği; kadın haklarını eğer sindirici tebdirler alınmaz ise daha bin yıl geçsede hazmedemeyecek ve maço erkek kimliğinden kurtulamayacaktır.
Var sayalım ki bin yılda hazmetti. Peki bu süreç içerisinde Dünya hayatını yaşayan onar yıllık yüz kayıp kuşağın günahını, vebalini tarihe ve insanlığa karşı kim yüklenecek ve hesabını analarımıza ve eşlerimize kim verecek?
Erkeklerin yatak odalarında kadınlara gösterdikleri nezaket, taviz ve toleranslar; önce bu odanın dışındaki evin diğer odalarına taşınıncaya, daha sonra sokağa yansıyıncaya kadar; bu tarihsel vazifeyi, yarın değil, biraz sonra değil derhal yapmazlar ise, bu süreç, yani bin yıllık süreç dahada uzayacaktır. Ve erkeklerin bu vebalin ve bu günahın altından kalkmaları, annelerinin, eşlerinin, kız çocuklarının yüzlerine, gözlerine, gözbebeklerine utanmadan bakmaları, imkansız hale gelecektir.
Ben başı açık iken, genç yaşta örtünen bir kadını sokakta gördüğümüzde eşimin “Aaaa! Ali beyin eşi Ayşe hanımda örtünmüş” dediğinde, eşime cevap vermek şöyle dursun; yüzüne bakamıyorum. Kem küm ederek konuyu değiştiriyorum.
Televizyonlarda gazetelerde intihar eden, namus cinayetine kurban giden genç kızlarla ilgili olarak kızımın; “Baba bu abla niye intihar etmiş?” sorusuna cevap veremiyorum.
Evet kadın milletvekillerinin meclisteki oranın artması için yapılan teklife “Kadın malmıdır ki kota koyalım?” diye cevap verenlere demek gerekir ki “Siz ne zaman ki eşinizin sizin gibi başı açık, alnı ak olarak sizin kapattığınız kadar mahrem yerlerinizi kapatmasını hazmederseniz işte o zaman kadın Türkiye’de mal olmaktan çıkar.
Zira insan malını gizlemek için üstünü örter, kapısına kilit vurur ve anahtarını cebinde taşır.
Ne zaman ki siz eşinize güvenir ve din kardeşim dediğiniz Türk Milletinin her fedine inanır, namusunuzu mal gibi korumak için, eşinizin başını mal gibi örtmekten vazgeçerseniz, o zaman kadın mal olmaktan kurtulur.
Bunun doğal sonucu olarakta kadın mal olduğuna göre veya mal olmaması için konulan kanunlar, yukarıda anlattığımız şekilde kağıt üstünde kalmışsa ve gelecektede kağıt üstündende silinmesi muhtemel hatta muhakkak olduğuna göre, malında bir hakkı hukuku olması gerektiğinden, kota talep edilmesini normal karşılamanız gerekir.
Ama ne acıdır ki bu soru bir itiraf belgesidir. Kadının şu anda ülkemizde maldan bir farkı olmadığını anlamayacak kadar gaflet ve dalelet içinde olduklarını belgelemektedir.
KADININ HAKKI NASIL VERİLİR? (PROJE)
“Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez veya bir peştamal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya bir yere oturarak yamulur. Bu tavrın mana ve anlamı nedir? Efendiler, medeni bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi vaziyete girer mi? Bu hal milleti gülünç gösteren bir manzaradır. Derhal düzeltilmesi lazımdır.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Sözlerime bie tespitler başlamak istiyorum. Kadına hakkını kadı verecek. Kadına ne kocası hakkını verdi nede erkek ve nede devlet. Ulu Önder’in çıkardığı kanunlar da onun ölümüyle rafa kaldırıldı.
Kadın adının olmadığını bile uzun yıllar sonra rahmetli Duygu ASENA ile fark etti. Adını fark edince onu bile sulandırdı erkekler. Adını fark eden kadına kominist der gibi feminist dediler dalga geçerek. Hatta feministleri cinsel soğuklukla suçladılar.
Aslında; insanın insandan, insanın toplumdan alacağı hakkın dışında; kadının hakkı diye bir kavram olması, toplumda iki cinsiyet arasında, erkeğin lehine bir hak fazlalığı olduğunu teyid ediyor. Kadın bir azınlıkmıdır. Azınlık hakları diye bir kavram vardır. Gücü az olan eksikmidir. “Eksik etek” deyimi maalesef kadınlarımıza erkeklerin yakıştırdığı bir deyimdir. Çocuk hakları, hayvan hakları, insan hakları diye kavramlar olabilir. Erkek hakları diye bir kavram neden yok?
Evet; kadın hakları diye bir kanun olması, erkek hakları diye bir kanun olmaması, erkeklerin haklarının sonsuz olduğunun, bu nedenle erkek hakkı diye bir kanuna ihtiyaç duyulmadığının bir delili değilmidir.
Tanrı bile bu ayrımı yapmamıştır. Bir kadın bir erkek yaratmıştır. Ve bugüne kadar bu denge bozulmamıştır. Bugün dünya nüfusunun yarısı kadın yarısı erkektir. Kuran-ı Kerim Arapların kadına karşı uyguladığı soykırımı en büyük hedef seçmemiş midir. En ağır cezaları kadınların yaşama ve diğer haklarına karşı işlenen suçlara vermemiş midir.
Madem bu aşamada kadının erkeğe ve topluma hakları kanunla teminat altına alınmış, ama mademki bugüne kadar kadınlar kanunla 70 yıl önce teminat altına alınan bu hakları kullanmada erkeklerle aynı düzeye gelememiş; o zaman bize düşen görev, bu hakları topluma ve erkeklere kabul ettirebilecek, yada başka bir deyişle; kadınların yaşamın her alanında, erkeklere karşı, bu hakları çatır çutur savunabilecekleri, siyasi, elonomik..., kısacası milli gücün bütün unsurlarında güç merkezi haline getirecek ve kadınlara mevzi kazandıracak, yeni uygulama kanunlarını bir an önce çıkartmak olmalıdır.
k u s u r l u y d u m
" kız " doğmakla çaldılar geleceğimi
"Kız" doğmakla kusurlu olunmaz ama kusurlu beyinler kadını layık olduğu yerden daima aşağıya çektiler, maalesef ona saygıyı yok ettiler. Kadını meta gibi gördüler ve onun üzerinden para kazanmak için ellerinden gelen her türlü pisliği yapmaktan geri durmadılar. Sonuç çok kötü....
Eli öpülesi kadınlarımız...
Saygı ve selamlarımla.
Sevgili Arzu'm ;
Sayın Haydar Ergüder der ki;
"Şiir bir Annelik sanatıdır, Şairlikse klişe"
Annelik bir sanat, bunun doğruluğuna yürekten katılıyorum.Yalnızca dünyaya getirmek değil, bir eser gibi önemsemek ve şekillendirmek gerekir çocuğu.
Anne olmayanlar , ya da Erkekler yanlış anlamasın beni. Bir insanın , bir çocuk yetiştirmesi diyelim.
Çünkü ;
Sanıyorum Anne olmak deyince yine birçoğumuz çocuk doğuran kadın olarak anlıyoruz. Evet doğrudur Anne, çocuğu olan kadına denir. Ancak burada çocuğunu doğurduktan sonra onu karakol, hastane ve cami gibi sosyal korumada öncülük görevi görecek yerlere bırakacak bir vicdandan yoksunlaşmış bir kadına Anne denilemeyeceğini düşünüyorum.
Annelik, insanlığın en ulvi sanatlarından birisidir. Çünkü ele aldığı ham madde insan yavrusudur. Onun bırakacağı eser hiçbir sanatkârın eseriyle ölçülemez.
Bunları yazma nedenim şudur ki; Bunca acıyı yaşayan biz kadınlar, bu acıları yaşatan ruh sağlığı bozuk yaratıklarıda bizler yetiştirmiyor muyuz?
Kısaca biz "KADIN" lara çok görevler düşüyor...!!!
Sorumluluğunu taşıyabileceğine kanaat getirdikten sonra bir çocuğa sahip olmayı düşünerek onun maddi, manevi bütün sorunlarına karşı pozitif bir donanım içinde olmadan dünyaya bir bebek getirmeyelim diyor, bu duyarlı yazın için adıma çok teşekkür ediyorum..
Sevgiyle Arzu'm :)
Yazınız kadar yorumları da etkileyici,Kaleminiz hep sürekli olsun dileğiyle sevgiler.
"kadın çatısı altında toparlanan dişi insanlar!
bu size bir çağrıdır!...
ses verin!"
diyen Zeynep Tavukçu'ya:Sesimizi duyan var mı ki? En yakınımız dahi duymazdan gelirken...İşte şu satırları da biz bize okuyup yorumlamıyor muyuz?
Netten aldığım bu anlamlı satırları katkı olarak düşündüm.
Kadın hakkında girdiğim entryler gibi klasik bir entry olmasın, biraz araştırma yapayım , biraz daha tarihsel bilgiler gireyim dedim. google'a "kadın" yazdım cilt bakım, güzellik malzemesi çıkan ilk sonuçlar.
"ıraklı kadınlar" yazdım porno siteleri, seks köleleri gibi sonuçlar geldi. o yüzden sadece ben böyle dinyanın taşını ..... demek istiyorum. içimden sadece bu geliyor.
Kadın Irakta tecavüze uğruyodur.. Yeterince çıkarabilirseniz kalan o son zerre insanlığı da içinizden.. elbet umursamazsınız.. çığlıkları kamufulaj giymiş bir el tarafından susturulmaya çalışılır.. zorla geçilir umudunun hayallerinin ırzına.. savaş alanı ıraktadır ama.. tek bir kurşun girmez sizin yatak odanıza.. sonra gecenin bir vakti çoluğunu çocuğunuzu "hiç" etmezler gözünüzün önünde.. umursamazsınız işte.. ıraktadır.. tecavüzün en yasalı yapılır böyle savaş alanlarında.. kasıklarından petrol çıkar tecavüze uğrayan kadınların.. yada öyle sanar gözünü hırs bürümüş yasal katillerin.. bambakşa bir kıtada ailesinin hayrına geçer ama 15-16 yaşında çorak toprakların içten insanlıklarının ırzına.. umursamazsın.. en fazla köylüye tecavüz pornosu bulup kültürünü artırırsın... o değilde.. o conlier tarafından sen de tecavüze uğramadan anlamazsın.. bak ırak yanıbaşında.. elini uzat al altından vahşetin o çaresiz kadınları.. yeter mi gücün.. var mı o kadar yürek.. boşver..
Yazarı tebrik ederim. Bunlar da her gün onlarcası yaşanan gerçekler, yanıbaşımızda...
Bile bile lades !
Evet... kelimenin tam anlamıyla bile bile lades !
Yaklaşık 2 yıl kadar önce bir maille geldi ilk şiir ve 15 gün kadar ruh gibi dolaştım... Tanıyan, gören herkes
- nedir bu halin... diye endişeyle soruyordu.
Gece saat 12 den sonra yazınız güne gelince başlığı gördüm elim gitmedi tıklamaya... Yine can yakan bir konu olduğunu tahmin etmiştim ve şu an sayfanızdayım !
Sayfadaki "kutlamalara" üzülmem de cabası !
İki yıl önce bu mail geldikten sonraki ruh hali ile başka bir edebiyat sitesinde tıpkı sizi gibi şiiri alıntı yaıpı menşeini belirtip altına çözüm için çare arayan bir yazı yazmıştım... Sitede o güne kadar en çok okunan ve yorum alan yazı olmuştu... Şimdi aynen o günlerde yaptığım gibi kutlamaları kınıyorum... Yazı "içeriğindeki hassasiyetten dolayı" kutlanacak bir yazı değildir !...
Güne gelse bile...
Siz... KADINLAR... Evet Siz...
"Bizden" daha fazla suçlusunuz !
Biz ve siz olarak ayırsam da kadın erkek ayrımı gibi algılanmasın lütfen... Ama... önce suçlu sizsiniz !
Toplumu ilgilendiren bir çok hassas ve can yakan konuya-yazıya biz erkekler rağbet etmiyoruz (!) bunun yerine gidip daha değişik konularda dile gelmiş şiirlere ve özellikle de bayan üyelerin şiirlerine (!) gidip boy göstermekten öteye geçemiyoruz... Açın sıradan ve peşpeşe önsayfada 30-40 şiiri... genellikle erkek ağırlı hep aynı yüzlerin tebriklerinin nasıl da boy gösterdiğini en az ben kadar göreceksiniz (!)
Aynı yüzleri nedense, toplumu ilgilendiren konularda göremezsiniz (!)
Biz... suçluyuz... elbette... ve gönülden kabul... fakat...
Asıl suçlu sizlersiniz !...
Hani ?
Nerede o "kadın dayanışması" ?...
Az öncede belirttiğim gibi... bu ilk şiir ile ilgili yazdığım yazıya sayfalar dolusu tebrik (!) geldi... yorumlara cevap vermek için bir yazı yazdım...
- Bu kutlanılacak bir olay değil... lütfen çözüm varsa herkes fikrini belirtsin dedim...
Ne oldu dersiniz ?
Hâlâ kutlama mesajları !
...
Çok ağladım, ekranın karşısında dondum, şu an yazamıyorum ( dese de yazısı, yazabildiğine ispat olan ) vb. gibi bir çok yazı-yorum...
İkinci bir cevap yazdım konunun merkezinden çıkmaması için ama yine değişmedi ve bir tek kadından çözüm amaçlı tek fikir dahi gelmedi !
Hani, nerede kadın dayanışması ?
80 yaşına merdiven dayamış, sapmış bir gazete yazarı (!) 14 yaşındaki kıza tacizde bulunup suçlu bulunarak hapse atılıyor...
Şu an... onu kurtarabilmek için tecavüzü ve tacizi daha da hafifletecek yasa değişikliği ile uğraşılıp bunun sinyalleri veriliyor !
( Zinayı suç olmaktan çıkaran (!) bir zihnitetten fazlası da beklenemez )
NEREDESİNİZ ?...
Tecavüz ya da tacizi yaşayan evlatlarımızı birebir SİZ DOĞURUYORSUNUZ SİZ !... NEREDESİNİZ ?
İnanç özgürlüğüm okumamı ve çalışmamı engelleyemez diye yahut üç kuruş daha fazla alayım da refah düzeyim biraz daha yükselsin diye her türlü eylemde boy gösterip zaman zaman polisle çatışan kadınlar ! NEREDESİNİZ ?...
Nerede kadınların sesinin çıkması gerektiği sivil toplum örgütleri, topluma mâl olmuş kadın sanatçılar, aktrisler, yazarlar, şairler, öğretim görevlileri v.s. ?...
Neden, yüzbinleri ve hatta haklı bir dava için milyonları toplayıp
"HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR" ilkesine rağmen (!)
kamuoyu baskısıyla mecliste kanun çıkarttırmıyorsunuz ?
Hadi, erkeklerden geçtik... onlar, arabalarına misafir arayışı ile başları telaşlı, şiirlerin altında kutlama mesajlarıyla, futbolla meşguller ve vakitleri yok (!) diyelim...
Sahi... SİZLER NEREDESİNİZ ?
!...
SAYGILARLA
Rom@ntik tarafından 10/25/2008 2:49:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
ne çok şey yazmak isterdim buraya. ama şiirlerle anlatmayı yeğledim. senin de bildiğin gibi sitede masum eylül isimli şiirimde dedim diyeceklerimi. seni tanıdığım günden beridir hep onur duydum tanımaktan. hiç ama hiç yanılmadım bu sevgiden yana. sen canım arkadaşım muhteşem bir insansın. yukarıdaki yazıyı şiirleri öpüyorum.
sevgiler hep var olsun yüreğinde.
Yürek isi ve aciyi cana batiranin isi bu yazi ki, bana dokunmayan deyip gecilmeyeceginin, delili biraz da..
Ha ilk satirlarda koptu bam telim..
Sordum!
Okumaya devam etmelimiyim?
Asla hayir olmadi saniyelikte olsa ve pür dikkat düstüm satirlara..
Kelimeler yetersiz anlatmak istedigimi su an anlatmaya..
Canim yandi, gercekti, olagan üstü bir anlatim gücü etkilenmemek mümkün degil..
Kaldi ki konu evet cana kan düsüyor, yanisira anlatimin bu saglamligi hayranliklar uyandiriyor icimde, sonu gelmez böyle hayran kalirim ben ..
Mükemmel ....................
Kadin durdu sabaha..............
Kutluyorum ve hayranligimi hürmetlerimi birakiyorum, sayfaya..
Saygilar Elifleyin..
ELIF TÜRK tarafından 10/25/2008 10:12:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
“Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” ilkesini kendine rehber edinmiş insanların elbet te ilk cümlenizden alınmasına hiç gerek yoktur. Hem bu ilmi öğrenip hem kadına eziyet etmesi bir insanın beaber düşünülemez.
deniz_tayanç tarafından 10/25/2008 10:19:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
bellegime kazidigim siirlerdi bunlar ...
tüylerim ürpere ürpere okudugum...
okudugum....
-anneeeee... babaaaaa.
Işığı açın ! Uzanamıyorum.
Ayşegül bebek karanlıktan korkuyor
Benim gibi öcü amcalar onu da kucağına almasın
Canı çok yanar sonra
Benim hala acıyor !
Hala canım acıyor !
(Tecavüzdeyim yaşım birbuçuk -02.11.2006)
ah o yavrunun acisi .. yakmisti ya can bizi ...
siyah kurdele takmadik mi her yere bu kara leke ki insanlik ayibi ... yüz karrasi ... degismez de bu renk .. silinmez de hafizalardan........
benim sanal alemde ilk tanidigim güzel yürekli kardesim....
ben biliyorum sen ne derece yaziyorsun... ben daha siirin o memelerine sarilmis iciyordum o zamanlar ... hani ben bir bebektim... iste o zamanlardan taniyorum seni ...
biz duyduk bu sesi ...
kocaman kocaman alkislarla ...
seni seviyorum .... bir ucurum cicegi biraktim sayfana ...
yazini aldim gidiyorum .. sindire sindire okuyacagim ...
sevgilerimle ........
Sayın Altınçiçek;
İşim gereği cinsel istismara,tecavüze ,tacize ve buna benzer yüz kızartıcı eylemlere maruz kalan mağdur kadınlarımızı ve kızlarımızı çok görmüşümdür.
Ya sevgiye açtır mağdur genelde ailesinde bulamadığı şefkati sevgiyi ; kendisine kullanmak amacıyla uzatılan elde sanarak, aldanarak vuku buluyor çoğunluğu.Yani zorlamayla olanı inanın o kadar az ki.
Eğitim diyorum baştan sona eğitim.Eğitimli bir anne babanın çocuğu aynı eğitimi alarak mutlu,düzgün bir yaşam ifa edebilir.Ancak ozaman istirmarcıyla gerçek sevginin ayrımını yapabilir.O zaman bu mide bulandırıcı gerçeği farkedip insan olma kimliğini kaybetmez.(Suçlu için diyorum)
Bugün TCK.'ya baktığımızda bu konu ile ilgili ciddi anlamda düzenlemeler getirildiğini görüyoruz.
Tecavüze uğrayan kadınla tutuklunun evlenmesi durumunda tutuklu ceza almaktan kurtuluyordu.Çok şükür ki bu kaldırıldı hiçbir şekilde suç olmaktan çıkmıyor ve suçlu cezasını çekiyor.Yine bırakın yabancı birini evli eşe bile zorla baskı yapılması durumunda daha önce 1 yıl öngörülen hapis cezası şimdi şikayete bağlı kalınmak kaydıyla 7-12 yıl arasında verilmek üzere değiştirildi.
Bu tür yasal düzenlemelerle bir nebzede olsa bu sosyal yaramızın azalacağını ümid ediyorum.
Efendim Önce kadın olarak bu değerli yazınızı ve yazan cesaretli yüreğinizi canı gönülden kutluyorum.
İyiki günün yazısı seçilmiş.Bu anlamda okuyan değerli dostlara da teşekkürü borç bilirim.Yoksa gözden kaçırabilirdim.
Şiirlerinizde yazınız kadar etkili ve çok güzel.
Tekrar kutlar başarınızın daim olmasını dilerim.
Sevgi ve saygılarımla.
*YAKAMOZ*
*YAKAMOZ* tarafından 10/25/2008 8:54:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Tatmin edilmeyen cinsel duygular,bilnçaltında komplike duygular yaratır:(Dr. SİGMUND FREUD)
Antik çağda bile insanlara cinsellik eğitimi verilirken, hristiyanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte en çok cinsel taciz, istatistiki olarak RAHİPLER arasında yaygınlaşmıştır;sözümona rahiplerin evlenmesi yasaktır ve tanrı adına konuşurlar.(Ancak antik roma hamamlarında da homoseksüellik çok yaygın bir haldeydi.Keza kadın ile erkek arasında katı bir duvar vardı. Bir açıkhava tiyatrosunda kadın seyirciler en üst sıralarda otururlar,erkeklerle yanyana oturmalarına müsade edilmezdi.)
Yazınız baştan sona koruma ve korunma iç güdüsü ile kaleme alınmış, zaman zaman hıçkırıklar, zaman zaman da hiç kimsenin duyamadığı sessiz çığlıklar biçiminde yankılandı baştan sona bu topraklarda.Altınçiçek altın uçlu bir kalemle ruhları biçimlendirmeye sanırım devam edecek.Etmeli de bence...
Sevgiler sunuyorum;UTANDIM, AMA BUNU YÜZÜMÜ SAKLAMADAN AÇIKÇA İTİRAF ETMELİYİM;kendi adıma değil, insanlarımız adına...Şehvet kurbanı Şevketler'in bol olduğu bir toplumun tam göbeğindeyiz;evlenme yaşını 14; indirenler ya da indirmek isteyenler de bilinç altındaki hayvani duygularını tatmin edebilmek için ilk emarelerini sergileyip sunmaya başlladılar bile, yakında bu konuda fetva gibi hükümler verilmeye başlanırsa şaşmayalım...Amerikancı medyanın çenebezları da şimdiden medyada alıştırma moduna girdiler bile; aile yapısını bozmalı ki toplum dağılsın.
Ensest ilişkiler de ele alınsın derim.
(M.C. R. nin Tebriz'li Şems ile ilişkileri de tam bir araştırma konusudur;İsmet Zeki Eyüboğlu'nun hakkındaki araştırması çok ilginç sonuçlara götürmektedir insanı; aşkın bu kadarına da pes doğrusu...)
Herkes döne döne dönme(!) olacak bu gidişle...
Saygılar sunuyorum, hakettiği yerdeki başarınızı kutluyorum yürekten...Çok yürekli ve akıllı bir insansınız...
Şaban Aktaş tarafından 10/25/2008 10:45:22 AM zamanında düzenlenmiştir.
Kavramlar tek yüzlüdür bu ülkede. Sevimli olanlarının yüzü güçlülere, sevimsiz olanlarınki çaresizlere bakar. Yazıklar olsun, çaresizlerin üstüne basarak kendini kanıtlanmış sayanlara. Üç günlük dünyayı kurtardım sansınlar bırakın, bedel ödemek de sırayla. Tebrik ediyorum, ben bu derece derin, bu derece acıtan ve bu derece ustaca yazılmış bir yazı okumadım.
Şiirlerlede süslenince yazınızın hacmi taşmış.Benim için elbette problem değildi.Çünkü problemler beni çeker ve sabırla okurum.Acılardan bir yumaktı yuvarlanan önümde...Tutup açtım,çözüldükçe daha bir acıttı.Genellemek dünyanın hiçbir yerinde mümkün olmasa da.Ülkemde gerçekten kadının işi erkekten biraz daha zordur.Özelde bunlar yaşanan şeyler ülkemde ne yazık...Oldukça başarılı ve güzel yazıydı...Beni çeken başka bir yanı şiirle süslenmesiydi.Mektubun hayatta olduğu yıllarda böyle süslerdim mektuplarımı onları hatırladım.Kutladım efendim.Selam,saygı...
o hayatları kurtarmak ki ;denizyıldızı hikayesinde saklıdır, insan yanımızın dipte bir yerde durduğu gibi. Bir kişi bile okusa ve algılasa, o hayattan birine bakışındaki sabit gözlüğü çıkarıp onun da insan evladı olduğunu düşünse muhakeme zaten yerini bulur.
okuyup geçmediğiniz için teşekkürler
Yazınız dağıttı beni.Okunup geçilecek biliyorsunuz.Hiç kimse üzerinde bir kaç dakika düşünüp kafasını yormayacak.Bütün bunların sadece kişisel olduğunu düşünecek insanlar,kimse bunun toplumsal bir olgu ve yara olduğunu düşünmeden hayat aynı hız ve umursamazlıkla devam edecek.Ben asla yaşamam benim çevremde kimsenin başına gelmez bunlar diyen aptalca bir cahilliye sahip olan insanlarla doluyken etrafımız...
herkes olduğu yerde mutlu.Ne söylediğini duyacak olan kaç kişidir.Yaşamadan içine girmeden anlaşılacak bir yazı değil bu.Biliyorsunuz bizim insanlarımız bazen başka bir gezegenden gelmiş gibi davranırlar ve dünyanın onların etrafında döndüğü dünya sanırlar sadece.Umarım yine öyle olmaz.