Bir Damla Göz Yaşı
Ne hikmettir bu dünyaya gelen ağlar giden ağlar,demiş Koca Seyrani. Yer yüzüne, bir nevi çamurun içine gelen Ademoğlu, sevinir ağlar,üzülür ağlar.
Ağla gözlerim sen de ağla. Bir mirasçının ağlaması gibi değil,işlediği suçtan pişman olup ağlayan gözler gibi ağla.
Birlikte ağlamak... Ah o göz yaşları nasıl da tatlıdır. Nasıl da yaklaştırır kalpleri birbirine.
Veda Hutbesi’nde göz yaşı döken mü’minlerin göz yaşları ne güzeldir.
Bir de timsah göz yaşları türünden ağlamalar vardır. Timsahların avlarını öldürüp yerken göz yaşı döktüğünü duymuşsunuzdur. Meğer bu merhametten ya da pişmanlıktan dolayı değilmiş. Timsahların gözyaşı bezleriyle tükürük bezleri aynı kanala bağlıymış.
Hayvanın bünyesi yediği eti sindirmek için tükürük salgılarken aynı zamanda tükürük de
üretmekteymiş. Avını yerken ağzını o kadar büyük açıyormuş ki çene kemikleri bu bezlere baskı yapıyor ve gözlerden yaş dışarı akıyormuş.
Bazen büyük acıları metanetle karşılayan kadınların küçük şeyler için göz yaşı dökmelerini nazıl izah edebiliriz? Kadınlar güçlüdür sözü tartışılabilir ama ’Kadın değil, ana güçlüdür.’ sözüne şapka çıkarırım.
Kadınların ya da genç kızların göz yaşlarında her şeyden biraz bulunur, ama erkeğin bir damla göz yaşında ne büyük cehennemler vardır, derler. Bu yüzden kadınların göz yaşları çoğu zaman bir tuzaktır. Ne güzeldir iffetli kadınların göz yaşları.Ne güzeldir ak sakallı bir ihtiyarın gözündeki yaş. Kaybedilen bir dava arkadaşının ardından dökülen göz yaşı ne
güzeldir.
Zor bir hastalığı doktorların bütün tavsiyelerini eksiksiz yerine getirmesine rağmen
yenemeyen, kazanılması güç bir yarışı olağanüstü çabalarına rağmen kazanamayan bir insanın, sessizce ciğerlerine akıttığı gözyaşları yakar bütün yürekleri.
Hem yetim, hem de öksüz kalmış bir çocuğun,zeytin gözlerinden dökülen billur tanesi göz yaşları,gamzeli yanaklardan süzülür akar da hüzün göllerine.
İnsanlar geçerler de defalarca o yoldan,görmezler incecik boyunlarıyla rüzgâra yenik düşmüş
çoban efkarlı hüzün çiçeklerini.
Ağla gözlerim Afrika çiçeklerine. Afrika bakışlı çocuklara ağla.
Zalim bir avcının soğuk namlusunun ucunda kayalıklara tırmanan nazlı bir ceylanın ciğerlerini patlatırcasına direnmesi ve sonra ciğerindeki kurşunlarla, avcının çizmesinin
önünde kendini bulması ve kirpiklerinde bir damla göz yaşının öylece asılı kalması ah nasılda işler ciğerlere.
Ağla gözlerim Kerbelâ bakışlı savaş çocuklarına.Lanet olsun petrol savaşlarına. Filistin’de Ruanda’da Irak’ta vurulup kendi kanına yığılan çocuklara ağla.Ah çocuk! Yere uzanmış çocuk. Umuda uzanmış çocuk! Yüzündeki tebessümle cennete uzanmış çocuk.
Rabbim! Dağlar yıkılmıyorsa rahmetindendir. Denizler kaynamıyorsa merhametindendir.
Yıldızlar dökülmüyorsa hikmetindendir.
Kimi acılar yüz yıllar geçer de unutulmaz. Sönmez yüreklere bıraktığı ateş. Ağla gözlerim bir kaşık suya hasret giden Kerbela yiğitlerine. Nasıl da kıydılar çöl çiçeklerine.
Ağlamak format atmaktır ruhlara. Temizlenmektir virüslerden. İnsan olmaktır ağlamak. Ağlamak estantenedir kimi zaman fotoğrafçı sergilerinde. Çoğu zaman siz de yakalarsınız o estanteneleri. Estantene dediğim bir andır,kısa bir an, gördüğünüzü hafızanıza kazır da silemezsiniz bir ömür boyu. Sizin gördüğünüzü kimse görmemiştir. Elinden şekeri alınmış bir çocuğun akıttığı göz yaşı anını,savaştan dönen yiğitleri karşılayan kadınların ve çocukların arasında,o sevinç çığlıkları arasında,kocasını göremeyen taze bir gelinin yüzündeki acı... Kimbilir siz de göğü titretecek nice estanteneler yakalamışsınızdır.
Ağlamak aşktır. Aşk da sevgi. Sevgi var olmaktır. Bir damla göz yaşıdır var olmak.
Bir damla göz yaşında dirilmek ümidi ile....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.