ŞİİRİMİN HİKÂYESİ / Ademle-Havva'nın şiiri
Umarım Çok Pişmansındır
Yirmi dört yıllık evliydik.
Görücü usulüyle evlendiğimiz halde birbirimizle problem yaşamamıştık.
Çok kısa zamanda deliler gibi aşık olmuştuk.
Cemiyet içinde,evde,mutfakta ve yatakta çok güzel anlaşıyor,
Tek maaşla geçiniyorduk.
Yirmi iki senemiz köylerde,mahrumiyet içinde geçmiş,susuz ,banyosuz evlerde,bakkalı bile olmayan köylerde yaşamıştık.
Yol yok,araba yok,ebe yok,elektirik yok,yok yok..
Her türlü doğum kontrolü yaptığımız halde altı çocuğumuz olmuştu.
Tedbirlere rağmen o minicik ihtimaller gerçekleşmiş ve
hamile kalmaları önleyememiştik.
Başkaları böyle durumlarda kürtaş yaptırıyordu.
Biz buna cesaret edemedik.
Önceleri iki olsun ne yapalım,
kısmet dedik.
Üç oldu, dört oldu,
hayırlısı olsun dedik.
Sonrakilerde ise ipin ucu kaçtı nasılsa
ha dört, ha beş ne fark eder,diye düşündük.
Evladımıza kıymayalım,katil olmayalım dedik.
Rızkı veren Allahtır.
Gebeliğin biri ikiz oldu.
Onu da kabullendik.
Kader dedik.
Sonuç;
biri düşük olmak üzere, dokuz çocuğumuz olmuştu ve altısı yaşıyordu.
Tabii,tek maaşla geçinemez olmuştuk.
Öğretmenliğe devam ederken çaresiz, ek işler yapmaya başlamıştım.
Yaz tatillerinde işporta yaptım,
örgü makinesiyle ısmarlama triko yaptım,
bakkal dükkanı çalıştırdım,
atölye açıp piyasaya çalıştım,
kendi ihtiyacım için basit bir makine icat ettim,
Türkiye çapında bayiler oluşturup sattım,
yazarkasa, tencere sattım,
marketik sistemlerde pazarlama yaptım,
tarım işçiliği,işçi simsarlığı yaptım,yaptım yaptım…
söz uzamasın.
Türkiy’enin ikide bir yaşadığı krizlere tam dokuz işyeri kurban ettim.
Her seferinde hayal kırıklarından ve iflaslardan hasta olan ruhumu
psikologlara gerek görmeden kendi kendime tedavi ederek çıktım.
İnançlıydım,
duadan ve Allaha güvenden vazgeçmedim.
Eşim rahmetli altı çocuğa bakarken zorlandığı yetmezmiş gibi ek işlerime de yardımcı oluyordu.
Ancak bir gün,en çok mutlu olduğu bir gün,
hiçbir sebep yokken,aniden rahatsızlandı.
Uzun yıllar ne olduğunu bilemediler.
Ölüm korkusu yaşıyordu.
Eli ayağı çözülüyor yataklara düşüyordu.
Psikolojik deyip geçtiler.
O zamanların imkanlarıyla fiziksek bir sebep bulamadılar.
Görünürde çok sağlıklıydı.
Verdikleri antidepresanlar uzun süreli uyku ve benzeri yan etkiler yapıyordu.
İşlerimiz aksıyor,benim yüküm gittikçe artıyordu.
Tahammül sınırlarını aşan yoğunluğuma ilave olarak,
hastabakıcı, ev kadını konuma da düşmüştüm.
Çocuklar ya dersleri nedeniyle ya da beceremeyecek kadar küçük oldukları için yardımcı olamıyorlardı.
Ne yapalım,kader diyor sabrediyordum.
Birbirimizi kırmamak için ikimiz de özen gösteriyorduk.
On yedi yıllık hastalık döneminden sonra beyninde avrenizma olduğunu öğrendik.
Beyin damarlarından biri balon yapmıştı ve patlamak üzereydi.
Emar cihazı sayesinde teşhis konabildi.Hemen ameliyat önerdiler,yüzde beş riski var dediler.
Ama, maalesef kaybettik.
Altı çocukla dul kalmıştım.
Sadece birini evlendirmiştim.
En küçükleri on bir yaşında iken küçük kıyameti yaşadım.
Bu ayrı bir konu.
Mademki şiirin hikayesi diye başladık,devam etmeliyiz.
Esas konumuza dönmeliyiz.
Bir sayın şair arkadaşımın ısrarıyla bu konuyu genişleterek anlatıyorum.
Bütün bu zorluklarımıza rağmen birbirimize karşı saygımızı yitirmemek için hep özen gösterirdik.
Bu arada kardeşlerimizden zorda kalanlara da yetişmeye çalışıyorduk.
Hem maddi hem manevi desteğimiz devamlıydı.
Bizi sanki bizim problemlerimiz değil de yakın çevremizin beklentileri daha çok yoruyordu.
İkimizde çalışkandık.
Gelecek korkusu nedeniyle, çok çalışıyor tasarruflu yaşıyorduk.
Her zaman elimizde beş on kuruşumuz bulunuyordu.
Üstüste yaşadığımız krizlerde kardeşler sıfırı çekince ya borç veriyor ya da hibe yardımlarda bulunuyorduk.Sonunda onları kurtardık ama bizde onca çabaya ramen anlarla aynı seviyede kaldık.
Bütün bu problemler nedeniyle sık sık tartışırdık.
Birbakıma sorun çözmek isterken, zeka yarıştırırdık.
Birbirimizi eleştirirdik ama kırmazdık.
Yatak odamıza geçtiğimizde sorunları dışarıda bırakmayı bilirdik.
Yorgunluğun dışında bizi birbirimizle ilgilenmekten hiçbir şey alıkoyamazdı.
Şimdi nedenini unuttuğum bir tartışmaya girdik, yine.
Büyük aile sorunlarından biri olduğunu hatırlıyorum.
Henüz çocuklar yatmamıştı
ve
hatun daha önceden birşeylere kızmış olmalı ki saldırıları problemden çok bana yönelikti.
İş çığırından çıkmıştı.
Ağır bir eleştiri yapmıştı.
Bana göre haksızdı.
Kırılmıştım.
Tam ben de onu kırmak üzereydim ki evi terkettim.
La havle çektim.
Nereye diye bağırdı,arkamdan.
Kaçma diyordu,sanki.
Ama ben onu kırmamak için kaçmak istiyordum.
Halbuki öfkem beynimin içinde ona olan gücenmişliklerimi şimşek hızıyla dilime gönderiyordu.
Söyle diyordu.
Hakketmedi mi.
Bugün seni böylesine pervasızca kırarken söylemeyeceksin de ne zaman söyleyeceksin.
Kalbim ise kıran olma.
Kırılan ol ama kıran olma.
Kendi kendini tamir edebilirsin,
bunu hayat sana yeterince öğretti de o nu nasıl tamir edeceksin,bilebilir misin.
O, biraz sonra yatağına girip koynuna sokulacağın,
nefsini teskin edeceğin kadının.
Kaderin o senin.
Geçmişin ve geleceğin, diyordu.
Hızla merdivenleri indim.
Gerçekten kaçıyordum.
Ardım sıra, şeytanın teşvişine uyup daha ağır bir söz söylemesine fırsat vermek istemiyordum.
Sokakta çıkar çıkmaz yağmur çiselediğini gördüm.
Geri dönüp yağmurluk almak istedim,cesaretim kırıldı.
Ahmak ıslatan vardı.Önemli değil dedim kendi kendine.
Rahmet olsun üzerine..
Yürürken,kendi kendime onunla çekişmeye başladım.
Yüzüne söylemediklerimi,gıyabında söyleyerek boşalmak istiyordu.
Bu ilk değildi.Bunu da öğrenmiştim,hayat denilen muammadan.
’Ne zaman varmak istesem ya kırgınsın ya dargınsın.
ne zaman sarmak istesem ya hastasın ya yorgunsun.’’......
ard arda gelen mısralar.
Hiç böyle bir şiir yazmamıştım.
Sanki birileri yazdırıyordu.
Vahiy gibi, dedim kendi kendime.
Daha yüz metre gitmeden şiir tamamlandı.
Hemen geri döndüm.
Koşar adım merdivenleri tırmandım.
İçeri girer girmez< niye geldin> dedi.
Kavgayı sulandırarak,yarı şaka yarı ciddi, devam etmek istiyordu.
-Hemen bana bir kağıt kalem getir, dedim.
Kesin emir cümlesinden anladı.
İtirazsız dediğimi yaptı.
Hemen kanepeye yaslanıp yazmaya başladım.
Tepeme dikildi.Gözlerinin bebeği şehvet kokuyordu.
Sarsıldım ama belli etmek istemedim..
Birden ikimizde kavga ortamından sıyrılmıştık..
Hemen çözülmedim tabii.Yüzümdeki sert ifadeyi bozmadan;
-Çabuk ayrıl başımdan ,bitince okursun dedim.
Usulca yatak odasına gitti..
Kapıyı kapayışında bile hemen barışmalıyız edası vardı...
Bu da öncekilerden bir tartışmaydı ve kırılmadan atlatılacağa benziyordu.
Hemen çalakalem;
Aşağıdaki şiiri bir çırpıda kağıda geçirdim.
Bir iki sigara içtim,şiiri tekrar tekra okudum,
değiştirecek hiç bir yerini bulamadım.
Kendi kendime hayret ettim.
Daha önce hiç böyle şiir yazmadım,dedim
ve gelip okumasına fırsat vemek için yatak odasına gittim.
Merakından çatlamak üzere olduğunu biliyordum.
saniye geçmesine izin vemeden;
-Bitti mi dedi.
-Bitti, dedim.
Gitti; şiiri okudu,geldi.
-Çok güzel olmuş, dedi.
Ama lütfen bunu çocuklara gösterme,bir de yayınlama.
Daha önce yazdıklarımda hep aşkımızı ve ilişkimizin güzel yanlarını yazmıştım.
Kavgalarımız,şiire konu olmamıştı.
-Olmaz dedim.
Bu senin ve benim şiirim değil.
Bu;
Havva ile Ademin şiiri.
Gülümsedi,
elimden tutup şiddetle kendine doğru çekti.
UMARIM PİŞMANSINDIR
Ne zaman varmak istesem,
Ya küskünsün, ya dargınsın.
Ne zaman sarmak istesem,
Ya hastasın, ya yorgunsun
.
Üzgün olsam, dem arasam.
Yalnız kalsam, cem arasam,
Susuz yansam, nem arasam,
Ya kurusun, ya solgunsun.
Daim hamsın, hiç ermedin,
Çok/ çok aldın, hiç vermedin,
Gönül bahçeme girmedin,
Cennet yolunda durgunsun.
Göz yaşını silen benim,
Suyun aşın veren benim.
Mahremine giren benim,
Hak öderken hep vurgunsun.
Ne menemsin anlamadım,
Bir dostsun bir düşmansındır,
Bir kez daha kırıp döktün,
Umarım çok pişmansındır.
Ilgın-1994
YORUMLAR
-Olmaz dedim.
Bu senin ve benim şiirim değil.
Bu;
Havva ile Ademin şiiri.
bizler de yaptıklarımızın, yaşadıklarımızın kendimize ait olmadığını idrak edebilsek hocam...bizim için kötü sayılsa bile yaşadığımız başkasına yol gösterebilecek olduğunu hiç unutmadan değer biçebilsek.... Allah razı olsun hocam...yüreğinize sağlık....