- 830 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KIZ ÇİFTLİĞİ'NE DE GELDİ BAHAR
Bir yandan müzik dinliyor, bir yandan da bilgisayar ekranına gömülmüş yarınki dersin notlarını yazıyordum. Duygusal şarkılar ara ara beni kendime getiriyor, dışarıda ki havanın da etkisiyle küçük duygusal gel-gitler yaşatıyordu ruhuma.
Bir an geliyor yazdıklarımın içindeki ’ya da’ ların altında beliren dalgalı kırmızı çizgiler hayatımın yanlışlarını da daha fosforlu bir kalemle hem italik, hem kalın, hem altı çizgili hatırlatıyordu.
Şarkı bitip; önce bir pencere, ardından bir kredi kartı reklamı başlayıp bitene kadar yanlışlar ( peki tamam, yanlışları-m, birer üvey evlat gibi sahipleniyorum onları) kafamın bir o tarafına, bir bu tarafına kaçışıyor, yuvarlanıyorlar. Şanslı rakam olarak seçilip, küreye düşmek üzere olan şans toplarının ağır vebaliyle yüklüymüşler gibi, seçilmişliğin talihsizliğinde ve ağırlığında aklımdan geçip duruyorlar.
Bilgisayarın hemen üzerinden gözlerimi biraz yukarıya kaldırıp dışarılarda bir yerlerde bir ufuk çizgisi belirliyorum kendime. Beyaz boyalı evlerin kırmızı çatıları üzerinden görünen, sol taraftaki Kız Çiftliği’ne takılıyor gözlerim. Kırmızı çatılı bu taş yapının yalnızlığı gelip çörekleniyor içerime. Ön taraftaki üç selvi ağacının başları marur göğe doğru yükselirken koyu hatta kara yeşil renkleri gece ıssız bir ormanda yapayalnızmışım hissini veriyor bana ve nedendir bilmem Camile Claudel’in ıssız ormandaki hali geliyor hayalime. Çamurlarla boğuşup, heykellerini doğurduğu sancıların içine doğru kayıp gidiyorum. Camile’in kendi kendine konuşmaları, çığlıkları sanki şu uzaktaki çiftliğin bir yerlerinden çıkıp, taa bana ulaşıyor.
Camile’i orada bırakıp, çiftlikteki kızları düşünüyorum bu kez. Bu kez onların gülüşleri varıyor kulaklarıma. Saçlarını, giysilerini, hiçbir şeylerini hayal edemediğim, ama bir vakitler burada yaşamış bu kızlar, rivayet edilen, yerin altındaki tünelle buraya kadar gelip, hatta daha uzaklara gidiyorlar.Eski hikayelerdeki perili köşklere, hayaletli şatolara kadar varan ıssız yapı tasvirlerindeki gibi. Yaşadıkları, varoldukları zamanların baharlarını düşünüyorum.Acaba nasıldı? Çiftliğin etrafındaki çayırda neler yapar, baharı nasıl yaşarlardı?
Ve şimdi çiftliğin kalıntıları üzerinde donup kalan zamanın, çiftliği saran çayırlıkta yeşerip, devam ediyor olması ürkütüyor beni. Artık geçmiş yok, olanların ve yaşananların hiçbiri yok . Artık hiç kimse üzerinde açan papatyalarını toplamıyor çayırın.
Zaman donuyor çiftlikte ve bahar alabildiğine geliyor, her sene her sene. Ve çayırlar yemyeşil büyük halılar gibi sarıyor etrafı, üzerinde hiç basanı olmasa bile. Ve bahar yine geliyor buraya, kime geldiğini bilmese de.
Klavyenin üzerinde donup kalmış, birazda hareketsizlikten üşümüş parmaklarımı kıpırdatıyorum ve yazılar dökülüveriyor yeniden ekrana.
Ve merak ediyorum bu şarkılar kaç yaşımıza kadar dokunacak kanımıza?
hasret çayır- 20 nisan 2007