- 453 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Türban Faciası
Facia dediysek, burada buluşalım diyeydi:)
O kadarcık ajitasyon yapalım izin verirseniz.
Gelmişken buyurun birlikte okuyalım ne demek istemişim:)
Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 153. maddesinde yazan "iptal kararları gerekçesiz açıklanamaz" şeklindeki açık hükmüne rağmen bilindiği gibi kamuoyunda maksatlı çevreler tarafından "türban davası" olarak adlandırılan, ancak özünde eşitsizlikleri kaldırmayı amaçlayan , anayasanın 10 ve 42. maddelerindeki değişliklikleri iptal etmiş idi.
4 aya yakın bir zaman geçtikten sonra, anayasanın amir hükmü gözardı edilerek gerekçesi ancak bugünlerde yeni açıklanabildi.
AYM, anayasa değişikliklerini "yok" hükmünde saymadığı, değişlikliklerin yapıldığını kabul ettiği düşünüldüğünde, yapılan değişikliklerin iptal edilmesi, 153. maddede yazılan "iptal kararları gerekçesiz açıklanamaz" hükmünün çiğnendiğini, adeta hukukun arkasından dolaşılarak anayasanın ilgili hükmünü boşa çıkaran yorumlar ile gerekçeyi bugüne kadar beklettiğini not ederek ortaya çıkan son durumu özetlemeye çalışalım.
Anayasanın hangi maddeleri değiştirilmiş idi hatırlayalım birlikte,
Aşağıdaki ilgili anayasa maddeleirnde, koyu harflerle yazılan kısımlar maddeye yeni değişikliklerle eklenen kısımlar idi.
Türban davası denilen değişikliklerin aslında ne olduğunu daha iyi anlayabilmek için dikkatle okuyalım;
10. madde
Kanun önünde Eşitlik
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar
42. madde
Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi
Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkilapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir. Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez. Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.
Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir
İptal kararı ile birlikte, 10. maddeye eklenen devletin kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmesi zorunluluğu AYM ye göre, anayasaya aykırı bulunmuştur!!!
42. maddeye göre de;
Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir
şeklindeki değişikliğin iptaliyle de, yüksek öğrenim hakkını kulanmaktan mahrum edilmenin önü açılmıştır.
AYM nin anayasaya aykırı bularak, yetkisi olmadığı halde iptal ettiği değişiklikler, ve bu değişikliklerin getireceği haklar AYM tarafından sakıncalı bulunmuştur netice itibariyle.
Şöyle bir metini tekrar okuyalım ve koyu yazılmış kısımları da anlamaya çalışalım.
İptal kararı yapılan değişikliklerin aleyhine olmuştur netice olarak.
Gelecekte yapılacak kısıtlamalar için AYM eliyle bizzat yeni içtihat oluşturulmuştur bu durumda.
Yarın yükseköğrenim hakkının başka bir şekilde kullanılması engellendiğinde, uyanık hukukçularımız, AYM zaten Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir düşüncesini anayasaya aykırı bulmuştu içtihatından hareketle yeni yeni hukuk garabetlerine imza atacaklardır.367 de ve daha bir çok garabette gördüğümüz gibi yakın geçmişte.
Gerekçenin mantığına göre, artık anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesiyle irtibatlandırılamayacak hiç bir konu kalmamıştır...
Yukarıda bahsi geçen koyu renkli anayasa değişikliklerinin, anayasanın ilk üç maddesiyle irtibatlandırılıp iptal edilmesiyle, gündelik hayatımızdaki bir çok eylemin, bir şekilde laikliğe bağlanarak hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına sebep olması kaçınılmazdır..
Yakın gelecekte, oruç tutarak okula gelen öğrencilerin kantinde çay içmemelerinin dahi laikliğe aykırılık teşkil ettiğinden, çay içen öğrenciler üzerinde dini baskı oluşturulmasından bahsedilebilecek, buna da üstelik hukuki dayanak gösterebileceklerdir.
Saçma bir örnek olsa dahi, açıklanan gerekçeler benzeri örnekleri dahi zorlayacak bir hukuk faciasına işaret ediyor bana göre..
Yasama yetkisini yapan tek organ olan TBMM ni 411 milletvekilinin(%75), toplumun da neredeyse %85 inin benimsediği anayasa değişiklikleri, eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı hedeflerken, bu büyük kesimin talebine ve sosyal barışa hizmet edecek bir karar olmamıştır..
Diğer taraftan yine anayasanın 148. maddesine göre Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliklerini ancak şekil yönünden denetleyebilir olması gerekirken, AYM yetkilerini aşarak, kendisini meclis iradesinin de üstüne koyarak anayasanın kendisine vermediği bir hakkı kullanarak yetki gaspı yapmıştır.
82 anayasası hazırlanırken yapılan değişiklikler ile, anayasa mahkemesinin anayasa değişikliklerinin esasına girmesinin önüne geçilen düzenlemeler yapılmış ve 148. maddede açıklanmıştı bu durum.Anayasa mahkemesi, son iptal kararında anayasa değişikliklerinin maddelerini değil de, hazırlanma nedenleri gibi subjektif argümanları iptal gerekçesinde kullanmasına rağmen, (yani, bu değişiklikler türban için yapılmıştır, maddelerde açıkça yazmasa da meclis tartışmalarında bu yönüyle gündeme geldiğinden, kamuoyunda medyada türban düzenlemesi diye anıldığından vs. bahsederek), 82 anayasasında danışma meclisinin ilgili "Anayasa mahkemesi anayasa değişikliklerini esastan inceleyemez" hükmünü içeren 148. madde tartışma ve görüşmelerini, niçin bu maddeye ihtiyaç duyulduğu yönündeki nedenlerini ve tartışmalarını gözardı etmiştir..
BU iptal kararıyla birlikte artık TBMM nin anayasa değişikliiği yapma yetkisi , yargı tarafından elinden alınmıştır ..
Bundan sonraki herhangi bir anayasa değişikliği durumunda Meclis iradesinin değil Anayasa mahkemesinin iradesinin gözetilmesi daha öne çıkmıştır..
Dolaylı olarak, meclis devredışı bırakılmış, parlemantoya, miletvekillerine, siyasi partilere, seçimlere ve hatta halka gerek kalmamıştır.
Halkın yanlış kararlar verebildiği, seçtiği vekillerin yasama işlevinde her zaman doğru kararlar veremeyeceği, bazı hallerde yasama yetkkisinin meclisden ve dolayısıyla halkdan alınabileceğini öngören bu anlayış ne hikmetse, yargı kararlarını verenlerin bu halkın içinden çıktığını, aynı hataları onların da yapabileceğini gözardı etmiştir.
Anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesi ve bu değiştirilemezliği sağlayan 4. maddesi dışındaki bütün maddelerinin de böylelikle değiştirilemez olması dolaylı olarak yargı vesayeti altına alınarak sağlanmıştır.
Anayasa, değiştirilemez maddeler olarak sadece ilk üç maddeyi saydığı halde, diğer hiç bir madde için değiştilemez şartı koymadığı halde, yapılan değişikliklerin esastan incelenerek bu ilk üç madde dışındaki diğer maddelerini de değiştirilemez hale getiren bu hukuki durum, bizzat anayasaya aykırı gözükmektedir bu haliyle.
Yasa koyucunun, anayasadaki değiştirilemez maddeleri ilk üç maddeyle sınırlamasını yok sayan bu anlayış, tam anlamıyla hukukun arkasından dolaşarak, kendilerinde olmayan bir yetkiyi kullanarak, anayasaya aykırı olarak ilk üç maddesinden başka maddelerin de bu üç maddeyle irtibatlandırılarak, değiştirilemez olmasını sağlayacak bir zemin açılmıştır..
Yasa koyucu, oysa ki ilk üç maddeyle irtibatlandırılması kapısını açık bırakmamıştır. sadece ilk üç maddednin değiştirilemezliğini anayasal güvence altına almıştır.
Diğer maddelerin değiştirilebilirliği toplumun gelişmesine, çağın gereklerine ve ihtiyaçlarına göre Meclis iradesine bırakılmıştır.
Demokratik parlemanter sistemde, yaptığı yasalar esastan iptal edilerek yasa yapamayacak duruma gelmiş bir kuruma, yasama organı denilmesini anlamsızlaştıracak bu hukuk faciası sosyal barışa da hizmet etmeyecektir.
Bir hakkı kullanabilmeyi ,şekli görünüş şartına bağlar hale getirmiştir iptal kararı.
Bireyin şekli görünüşü, giyimi kuşamı gibi kriterleri sağlamasına bırakılmıştır haklardan faydalanabilmesi.
Gerekçede bahsi geçen, başıörtülü öğrencilerin başını örtmeyenler üzerinde baskı uygulayacakları varsayımı, daha öğrenim kurumuna gelemeyecek türden baskıya maruz kalan başıörtülü öğrencilerin hakkını gözetmekten de uzaktır..
Toplum içinde birbirine baskı uygulamasından bahsedilmeyen başıörtülü başıaçık yurttaş birlikteliğinin, üniversitede niçin değişiklikler gösterebileceği ve bunun gerçekçi olup olmadığı irdelenmemiştir.Başörtüsünün dini bir simge, dini bir kıyafet olduğunu iddia eden ve bu nedenle farklı din mensuplarının baskı göreceğinden bahseden iptal gerekçesi, vucudun baş’dan başka yerlerinin örtülmesinin de "dini temelleri " olduğu gerçeği karşısında yetersiz kalmaktadır.Bu durumda bireyin her giydiği giysiye dini bir kılıf bulunmasının önüne geçmek zorlaşacaktır.Genel toplum yapısı, örf ve gelenekler ölçü alınacaksa, başörtüsünün bu yapı dışında kalmasını açıklamak zor olacaktır bu sefer.Zira halkın çoğunluğu asırlardır örtünmektedir.
Özetle, anayasa mahkemesinin, yetkilerini de aşarak, hukukun da arkasından dolaşarak kendisine yasama organı üzerinde yetki sağlaması hiç bir sorunu çözmemiş, üstelik iyice içinden çıkılmaz hale getirmiştir.
Demokrasi ve hukuk sistemi açısından ise "vesayet rejimi" tartışmalarını çıkaracağa benziyor..
Dilerim ülkemiz için çalkantılı bir süreci değil, barış ve huzurun tesis edileceği, evrensel hukuk normlarının uygulandığı bir Türkiyeyi doğurur bu tartışma ve kararlar..
YORUMLAR
bu yasağın acısını çekenlerdenim,yasak yüzünden geleceğim ellerimden söküp alındı ve hiç istemediğim bir hayata mahkum edildim.
bu yasağı yapanlara ve destekleyenlere hakkımı helal etmiyorum...
Yazınızı özenle okudum.
Öncelikle katıldığımı ve biraz daha açılması gerektiğini düşünmekteyim.
Bu kararla da demokratik "tavır "açısından 1924 Anayasasının gerisine düşülmüş;orada TBMM tek yetkili organ iken,1961 ve 1982 Anayasalarında "yetkili organlar" eliyle denilerek,"Meclis"in dışından bir "egemenlik" aracı yaratılmıştır.
Kaldı ki demokratik toplumları yasama,yürütme ve yargı ayağı
üzerine oturan bir"sacayağına",toplumu da bunun üzerinde duran ve içinde çok çeşitli "nesneler" bulunan kazan ya da tencereye benzetebiliriz.
Bu kararla,sacayağının "yasama" ayağı zayıflamış ve denge bozulmuştur.
Ayrıca "reşit" bir insanın kılık,kıyafetinin de yetkililerce belirlendiği bir ülkedir burası.Oysa bir insanın başını bağlaması(İster dinen,ister kocasından korkuya,ister moda,isterse başka sebeplerle olsun...) kişisel bir tercihtir ve özel mülkiyetidir de.Onun rızası alınmadan o alana nasıl girilebilir ki?
Tam bu noktada Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin bir dini cemaat olan "AMİSHLER" hakkındaki 1972 yılındaki kararına bakmak gerekir.Bakalım ki demokrasi nasılmış,belki de öğrenebiliriz.
Amishler,bir dini cemaat olup,iki rengin dışında(siyah-beyaz)elbise giymemekte,elektronik eşya kullanmamakta ve çok kapalı halde yaşamaktadırlar.Hatta elbiselerinde düğme de kullanmamaktadırlar.Mahkeme kararı özetle şöyle:...bize tuhaf hatta yanlış gelen hayat tarzlarının diğerlerinin haklarına müdahale edilmediği sürece farklı oldukları için kınanıp,mahkum edilemeyeceği yönündedir.
Kısaca bu konu "sorun" haline getirilmiş ve "egemenliğin tek yetkili organı olan" TBMM'nin gücü zayıflamıştır/zayıflatılmıştır.
Öncelikli ve vazgeçilmez görev,yeni ve sivil bir anayasadır.Bu karar da bunun aciliyetini göstermektedir hem de çok acil.
Ha bir de şunu iyi anlamalıyız artık:-Geçenlerde Yasemin Çongar yazmıştı.-
Bir şeyin yasak olması,onun hak olmadığı anlamına gelmez!
sabri ayçiçek tarafından 10/22/2008 4:52:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bu vijdanlarda ki mahkeme kararıyla alakalı.
Yeni araştırmamda:
Tarih Bilimci Doçent Dr. M.Bakan beyin sözü;
Atatürk bayanlar üzerinde devrim yapmamıştır.
Erkekler üzerin de devrim yapmıştır.
Kadınların kılık kıyafetiyle ilgilenmemiştir.
Erkeklerin kılık kıyafetinde devrim yapmıştır.
Yakında yayınlıyacağım, bu bilimsel açıklamayı...
Bu vijdan meselesidir!
Solda birlik vardır ama sağda birlik yoktur bu kesin bir su götürmez gerçektir....
Güzel bir çalışma.......kutluyorum .....
Nasrettin hocanın fil hikayesi vardır meşhur.
Tekfurum der bize birazda fil verin.....Hak ettiğimiz gibi muamele görüyoruz.
Ben dine -dini terimlere saygılı olunmasından yanayım gerisi teferruat benim için......saygılarımla.....
tülay bilgin tarafından 10/22/2008 6:31:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
tülay bilgin tarafından 10/22/2008 6:33:37 PM zamanında düzenlenmiştir.