- 1564 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
*** EDEBİYAT VE ŞİİR ÜZERİNE SÖYLEŞİ ***
Kayıt Tarihi: 20.05.2007 - ali rıza atasoy
AMASYA ANADOLU LİSESİ 9/A SINIFI ÖĞRENCİSİ M.CANSEL BIÇAK TAŞOVA İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ EĞİTİMCİ ŞAİR ALİ RIZA ATASOY İLE EDEBİYAT VE ŞİİR ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ YAPTI
M.C. BIÇAK: Sayın hocam, bize kendinizden bahseder misiniz?
A.R.ATASOY: Tabi memnuniyetle, öncelikle sizlere teşekkür ediyorum, öğrencilerimizin böyle sosyal kültürel etkinliklere olan ilgisi bizleri memnum etmektedir. 1958 yılında Ankara’nın Çamlıdere İlçesinde doğdum. İlkokulu Çamlıdere’de, ortaokul ve lise öğrenimimi Ankara’da tamamladıktan sonra, 1985 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldum. Üniversite öğrenimimden sonra Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında çeşitli idari görevlerde çalıştım. Ankara’nın Mamak ve Altındağ İlçelerinde öğretmenlik yaptım ve okul yöneticiliği görevlerinde bulundum. Van’ın Muradiye İlçesinde ve Konya’nın Kulu İlçesinde İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptım. 21 Temmuz 2004 tarihinde Taşova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne atandım ve halen bu görevimi sürdürmekteyim.
M.C.BIÇAK: Şiire ilginizi ne zaman farkettiniz, şiir yazmaya başlayalı kaç yıl oldu?
A.R.ATASOY: Edebiyatla ve şiirle ilgilendiğimi bilenler bu soruyu hep soruyorlar. İlkokul öğrenciliğimden bu yana sürekli kitap okuma alışkanlığı olan birisiyim. Bilhassa şiire karşı ilgim ortaokul öğrenciliği yıllarımda başladı ve lise öğrenciliğim yıllarında da tabi öncelikle bir okuyucu olarak şiirle yakından ilgilendim. 1980-1984 yıllarında üniversite öğrencisi olarak bulunduğum Erzurum’da ilk kez şiir yazmaya başladım. O yıllarda yazdığım bazı şiirlerim, Ahmet Kabaklı hocanın yönettiği Türk Edebiyatı Dergisi başta olmak üzere bazı ulusal ve yerel yayın organlarında yayımlandı.Üniversiteyi bitirdikten sonraki yıllarda yaklaşık yirmi yıl süreyle yine iyi bir okuyucu olma özelliğimi devam ettirmekle birlikte, Taşova’ya gelinceye kadar geçen yirmi yıllık süre içinde yazdığım şiirlerin sayısı bir elin parmakları sayısını geçmez. Başka bir ifadeyle Taşova’da göreve başladıktan bir müddet sonra ilk kez Yeşilırmak Türküsü ve arkasından da Boraboy Şiiri, Yalıboyu Evleri gibi bu yöreyle ilgili şiirlerim başta olmak üzere birçok şiir yazdım. Son yıllarda yazdığım bu şiirleri, üniversite öğrenciliği dönemimde yazdığım şiirlerimle birlikte antoloji.com adlı kültür ve sanat sitesinde yayımladım. Hatta bu sanat portalı bünyesinde Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu adında bir grup kurdum.Bu grubun ülkemiz genelinden şairlerden oluşan ikiyüz civarında üyesi bulunmaktadır.Yani yaklaşık çeyrek asrı aşkın bir süredir şiirle yakından ilgilendiğimi söyleyebilirim. İşte edebiyatla ve şiirle ilgili maceramız yukarıda kısaca sözünü ettiğim şekilde başlamış oldu ve halen bu şekilde devam etmektedir.
M.C BIÇAK: Şiir ve şairlik sizin için nedir, şiirin tesir gücüne inanıyor musunuz?
A.R.ATASOY: Şüphesiz şiir de dahil güzel sanatların hiçbir dalı bir mesleki faaliyet alanı değildir, tamamen amatör uğraş alanlarıdır. Dolayısıyla şairlik de bir meslek değildir, bu alanlarla uğraşmak bir ilgi meselesidir her şeyden önce, biz de vaktiyle şiire ilgi duyduk ve bu ilgimiz halen devam etmektedir.Şairler her çağda toplumların yükselen sesi olmuşlardır.Toplumların bugün sahip oldukları kazanımlarının birçoğunu şairlere ve sanatkarlara borçlu olduğunu düşünüyorum.Dolayısıyla şiirin muhakkak insanlar üzerinde, kitleler üzerinde etkisi olduğuna inanıyorum.
M.C.BIÇAK: İlk şiirinizi hatırlıyor musunuz, konusu neydi, bu şiiri yazdığınızda kimden etkilendiniz?
A.R.ATASOY: Şiir adıyla kaleme aldığım ilk yazılı metni net olarak hatırlamıyorum, ama ben her yazdığım şiirde yer ve tarih belirtirim ve halen bu alışkanlığımı sürdürmekteyim. Buna göre gerek şiir defterimde gerekse de yayımlanmış şiirlerim içinde en eski tarihli olanı 20 Aralık 1980 tarihinde Erzurum’da yazmış olduğum “Davetsiz Misafir” adlı şiirdir.O zaman yirmi iki yaşındaydım ve üniversiteye yeni kaydolmuştum. Erzurum’da soğuk bir kış günü kaleme almışım ve bu şiirde ölüm temasını işlemişim.Görüldüğü gibi hece vezniyle yazılan ve üç kıtadan oluşun şiirin birinci kıtasında hayatın güzelliğine, vazgeçilmezliğine atıf yapmışım.İkinci kıtada ise hayatın bu kadar güzel olmasına karşın, ölüm denilen bir gerçek olduğunu ve birgün herhangi bir yerde herhangi bir saatte kapımızı çalacağını hatırlatmışım.Şiirin üçüncü kıtasında ise hoş ve ezasız bir ölüm temenni etmişim. Yirmi iki yaşında genç bir insan olarak bu ölüm duygusunun neden veya nereden mülhem olduğunu veya kimden yada neden etkilendiğimi şu anda hatırlayamıyorum, ama güzel ve anlamlı bir şiir olduğunu düşünüyorum.
*** Davetsiz Misafir *** (sayfa-2, sıra- 30)
Kalplerde nice acılar bıraksa da yer yer,
Suretine aldanmışız bu köhne dünyanın.
Ne yapsak ne etsek hayat yaşamaya değer,
Bilmem ki sonu ne olur bu garip hülyanın.
Bir gün huzurla uzanırken evimizde,
Tanımadığımız bir el kapıyı çalacak.
Veya umutlar yeşerirken yüreğimizde,
Uyanacağız ki iş işten geçmiş olacak.
Ne yapıp ne eder belki söyler öldüğümü,
Hiç aşina olmadığım davetsiz misafir.
Dilerim ki eza vermez hoş tutar gönlümü,
Görevini yaparken aldığı emre dair
Ali Rıza Atasoy
(Erzurum, 20.12.1980)
M.C. BIÇAK: Şiirde üstünde durduğunuz özel bir konu veya kavram var mı?
A.R.ATASOY: Bütün güzel sanat dallarında olduğu gibi şiirin de insanlığın evrensel ortak değeri olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden, şiir sanatının özel yada ideolojik anlamdaki dünya görüşünü başkalarına empoze etme aracı olarak kullanılmasına karşıyım. Bu nedenle şiirimi özel kavramlara yada kaygılara hapsetme alışkanlığım yoktur.Hatta öyle ki, bir eğitimci olduğum halde belirli gün ve haftalarla ilgili olarak kaleme alınmış hiç şiirim yoktur. Öğreti amacıyla da olsa başkalarına nasihat çeken, başkalarının yaşam tarzını ve dünya görüşünü alkışlayan yada eleştiren şiirler yazmadım, yazamam.Tabi bu yönde iyi niyetle yapılmış çalışmalara ve sanat etkinliklerine saygı duyuyorum, o ayrıdır.Dolayısıyla benim şiirimin konusu ve içeriği önceden belli olmaz, şiir, herhangi bir nedene bağlı olmaksızın bir anda herhangi bir mekanda herhangi bir zamanda içime doğuverir, ben onu kaleme alır son şeklini veririm.
M.C. BIÇAK: Yaşam tarzınız şiirlerinize nasıl yansır?
A.R.ATASOY: Her şairin veya sanatçının eserlerinde az veya çok kendi yaşam tarzından izler sezilir, bu doğaldır. Benim de şiirlerim az veya çok tabi yaşam tarzım başta olmak üzere saygı duyduğum değerler, toplumsal ilişkilerim, gezip gördüğüm yerler gibi özelliklerden izler taşır. Vaktim elverdikçe günlük toplumsal olayları takip eden, okuyan, araştıran birisiyim.Ayrıca mesleğim gereği hergün birçok yerde pek çok insanla karşılaşıyorum, zaman zaman seyahat ediyorum.İşte bu durumlarda insanları ve olayları gözlemlerim, gerekirse dikkatimi çeken özgün ayrıntıları not ederim, bu gözlemlerimi ve bunlara bağlı duygularımı şiirlerime bir şekilde yansıtırım.Örneğin geçtiğimiz yıl, yani 29 Mart 2006 tarihinde bir güneş tutulması olayı oldu. Güneş tutulması olayının gerçekleştiği vakitte insanlar güneşi izlerken, ben onların tutum ve davranışlarını, kaygılarını, telaşlarını izledim ve hemen o akşam Güneş Tutulması adlı şiirimi yazdım.Yani her sançtı gibi şair de insan davranışlarına, olaylara ve tabiata sanatçı gözüyle bakar, önem atfeder, değer verir.
M.C.BIÇAK: Hangi ruh halindeyken, ne çeşit bir ortamda şiir yazarsınız?
A.R.ATASOY: Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi konusu önceden belirlenmiş veya önceden kurgulanmış şiirler yazamam. Belki Boraboy Şiiri, Yalıboyu Evleri, Yeşilırmak Türküsü gibi özellikle bu yöreyi anlatan şiirlerim ile Dünya Kadınlar Gününde kaleme almış olduğum Kadınlar Bilirim gibi şiirlerim önceden tasarlanmış şiirler gibi anlaşılabilir. Bu tür şiirlerime konu olan objeleri önceden gözlemlediğim doğrudur, ancak bu konulardaki duygularım dahi bir anda içime doğmuş ve öylece kaleme alınmıştır. Dolayısıyla benim için şiirin ne zaman nerede hangi biçim ve tarzda geleceği önceden belli olmaz. Şiir bir anda gelir ve ben onu önce geldiği şekliyle dizelere dökerim, sonra da sanatsal olarak son şeklini veririm. Şiirlerimi dizelere dökerken çevremle ve gerçek dünya ile o an ilişkimi, temasımı keserim. Farzımuhal yolda giderken içime şiirden bir duygu doğmuşsa şoförümün veya yanımdakilerin söylediklerini duymam, hemen o duyguları kabataslak bir kâğıda geçirmekle meşgul olurum. Bazen bir toplantıya yetişmek üzere yolda giderken beni bu halde görenler toplantıyla ilgili not aldığımı zannederler. Eğer evimde isem eşimin, çocuklarımın söylediklerini o an duymam, defalarca tekrar edip konuştuklarını duymadığımı görünce onlar da anlar ki bir şiir doğmaktadır. Kısaca benim için bir şiirin doğması anı, doğum yapan kadının doğum sancıları çektiği an gibidir. Şiir yazma yeri ve zamanı olarak bir sınırlama yapmamakla birlikte çoğunlukla gece yarısı herkes uyuduktan sonra yazdığım çok olmuştur, yazarken ince eler sık dokurum. Benim için bir şiirin doğuşu adeta dünyamıza yeni gözlerini açan bir bebeğin doğuşu anı gibidir. İçime doğan duygular şiir olarak son şeklini alıp doğunca gerçek hayata döner hayata kaldığım yerden devam ederim.
M.C.BIÇAK: Ünlü olmanız şiirlerinizi ve buna bağlı olarak yaşam tarzınızı nasıl etkiler?
A.R.ATASOY: Ben kendimi ülkemiz genelinde ünlü bir şair olarak göremem tabi, ama yaklaşık otuz yıldan buyana okul arkadaşlarım başta olmak üzere, milli eğitim teşkilatında geniş bir kitle tarafından, yine sanal edebiyat ve şiir platformlarında belirli bir kitle tarafından şair olarak anılan birisiyim. Bu bana büyük mutluluk veriyor, en büyük arzum şair olarak anılmak ve şair olarak ölmektir. Tabi başkaları tarafından okunmak, izlenmek, değer verilmek ve iltifat görmek hiçbir maddi kıymetle ölçülemeyecek kadar güzel duygulardır.Dolayısıyla günlük yaşam içindeki davranışlarımıza, insanlarla ilişkilerimizde daha da ölçülü ve tutarlı olmamızı sağlıyor bu saygınlık.İzleyenleri veya okuyucuları hayal kırklığına uğratacak davranışlardan uzak durmaya özen gösteriyorum. Katıldığımız toplantılarda veya programlarda diğer insanlardan farklı iltifat edilir durumda olabiliyorsunuz. Örneğin geçtiğimiz günlerde Amasya Valimiz bir vesileyle Taşova’nın bir köyüne gelmişti.Köy kahvesinin terasında çay molası esnasında benden şiir okumamı istediler. Ben de Boraboy ve Yalıboyu Evleri adlı şiirlerimi seslendirdim. Ayrıca bana nasıl şiir yazdığım veya şiiri nasıl yazdığıma ilişkin özel sorular da yönelttiler. Tabi ki diğer insanlardan farklı iltifat görmemizin yegane nedeni şair oluşumuzdur, bu da bizi her zaman mutlu etmekte ve onurlandırmaktadır.
M.C.BIÇAK: Kitabınız var mı, kitabınıza yapılan olumlu olumsuz tepkeler neler oldu?
A.R.ATASOY: Evet, ilk şiir kitabımız “Vadiden Esintiler” geçtiğimiz günlerde okuyucusuyla buluştu. İlk kez şiir yazmaya başladığım 1980 yılından buyana Ahmet Kabaklı’nın Türk Edebiyat Dergisi başta olmak üzere çeşitli ulusal ve yerel yayın organlarında bazı şiirlerim yayınlandı.İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte de yine çeşitli edebiyat ve şiir sitelerinde şiirlerim yayınlandı, çeşitli programlarda seslendirilen şiirlerim oldu. Aceleye getirip kitap bastırmak niyetinde değildim. Ancak, antoloji.com adlı sanat ve kültür portalı bünyesinde kurduğum ve ülkemiz genelinden şairlerden oluşan Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu adlı eğitim, edebiyat ve şiir gurubumuz üyelerinin ve okuyucuların talepleri doğrultusunda “Vadiden Esintiler-Şiirler” adlı kitabımız yayımlanmış oldu. “Kitabımız” diyorum, çünkü 251 sayfalık kitap; Ali Rıza Atasoy - Fesih Aktaş - Ömer Celep şiirlerinden oluşmaktadır.Ayrıca çok sayıda antoloji kitaplarında şiirlerim yer aldı. Vadiden Esintiler-Şiirler adlı kitabımızla ilgili çok güzel ve olumlu tepkiler aldık, 12-22 Haziran 2007 tarihlerinde yapılacak Asmaya Kültür Etkinlikleri günlerinde bir imza günü düzenlemeyi düşünüyoruz.
M.C.BIÇAK: Bir tezgahta kitabınızın korsan basımını görseniz ne yaparsınız?
A.R.ATASOY:Tabi emek verip göz nuru döktüğümüz eserlerimizin korsan yayıncıların kişisel çıkarlarına alet edilmesi bizi üzer, böyle bir durumda gerekli yasal yollara başvururuz.
M.C.BIÇAK: Amasyalı ender şairlerden birisisiniz, bu sizde ne gibi duygular uyandırıyor?
A.R.ATASOY: Evet, Amasya’nın tarihi ve turistik değerleri olan Borbay’a ve Yalıboyu Evleri’ne ilk şiir yazan şair olmam beni onurlandırıyor.Yeşilırmak Türküsü, Bugün Beyazı Gördüm, Nehir Kıyısı Düşleri gibi şiirlerim başta olmak üzere diğer bazı şiirlerimde de Amasya’dan izler vardır. Yukarıda sözünü ettiğim ve kurucusu bulunduğum Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu’nun birinci kuruluş yıldönümü olan 11-12 Mayıs 2007 tarihlerinde Boraboy Şiir Etkinliği adında bir şiir dinletisi programı düzenledik. Etkinliğe ülkemizin çeşitli yörelerinden davet ettiğimiz elli şair katıldı ve buradan çok güzel anılarla döndüler. Misafir şair dostlara Amasya’nın tarihi ve turistik yerlerini gezdirdikten sonra Boraboy’da açık alanda şiir dinletisi yaptık.Muhteşem bir program oldu, program sonrası memleketlerine dönen şiirler Amasya ve Boraboy konulu şiirlerle birlikte bize övgü dolu mesajlar, yazılar gönderdiler.Bir şair olarak Amasya’nın güzelliklerini dile getirmek ve tanıtımına katkıda bulunmak beni mutlu etmektedir.Biz ailece Amasya’yı çok seviyoruz, burada yaşadığımız sürece ve buradan ayrıldıktan sonra da bu güzellikleri dile getiren şiirler yazmaya devam edeceğim.
M.C.BIÇAK: Bir mahlasa sahip misiniz, değilseniz kendinize yakıştıracağınız mahlas ne olurdu?
A.R.ATASOY: Şiir yazmaya ilk başladığım 1980’li yıllarda özellikle Erzurum’da bazı yerel yayın organlarında yayımlanan şiirlerimde Besim Aydın müstear ismini kullanmıştım. Kısa bir süre sonra ise şiirlerimde kendi ad ve soyadımı kullanmaya kara verdim. Başkaca mahlas yada müstear isim kullanmadım. Ancak geçtiğimiz yıl antoloji.com adlı sanat portalında şiirlerimi yayımlarken önce “yeşilırmak şairi” rumzunu kullanarak yayımlamıştım.Daha sonra bu rumuzun yanına ad ve soyadımı da ekledim ve antoloji. com sitesinde ve bu platformda kurduğum Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu’nda ismim halen “ yeşilırmak şairi / ali rıza atasoy” olarak yer almaktadır. “Vadiden Esintiler-Şiirler” adlı kitabımızda şiirlerimin yayınlandığı diğer antoloji kitaplarda ise gerçek ad ve soyadım olan Ali Rıza Atasoy kullanılmıştır. Eğer tek başına bir müstear isim veya mahlas kullanacak olsaydım tabi ki “yeşilırmak şairi” ismini kullanırdım. Neden bu ismi seçtiğimi antoloji.com kültür ve sanat portalında kayıtlı “Yeşilırmak Türküsü” adlı şiirimin hikayesi bölümünde açıklanmıştır.
M.C.BIÇAK: Şimdiye kadar yazdığınız kitaplarla veya şiirlerle sizin aranızda ne gibi bir ilişki görüyorsunuz?
A.R.ATASOY: Yukarıda şiiri hangi ruh haliyle ve ne tür ortamlarda yazdığıma ilişkin soruyu cevaplandırırken değinmiştim. Benim için bir şiirin doğuşunu, bir bebeğin dünyaya gözlerini açışı anına benzetmiştim. İşte doğan şiir, son şekli verilip şiir defterine kaydedilip yayınlandıktan sonra eksiğiyle kusuruyla bizim bir çocuğumuz gibi olur. Örneğin; bazı arkadaşlar “şu şiirinizin şurasını söyle yapsanız, yada şurasında şu sözcüğü kullansanız” gibi önerilerde bulunsalar bile sonradan onun üzerinde bir değişiklik yapmaya gönlümüz elvermez. İster kitap olsun, ister kaleme almış olduğum hangi şiir olursa olsun onlar benden bir parça gibidirler, her an benimle yaşarlar, kendimi onlardan bağımsız düşünemem.
M.C.BIÇAK: Beğenerek okuduğunuz ve tamamen sizi yansıttığına inandığınız şair var mı?
A.R.ATASOY: Genel olarak şu tür şiirleri veya şu şairleri severim gibi net bir ayırım yapmam, vaktim elverdiği ölçüde her tür şiiri ve her şairi okumaya çalışırım.Ama belki şiire alaka duymama etken olan bazı şiirler ve şairler olmuştur elbette. Öncelikle ilkokul ve ortaokul öğrenciliği yıllarımda Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı, Arif Nihat Asya gibi şairlerin şiirlerinden etkilendiğimi hatırlıyorum. Lise ve üniversite öğrenciliğim yıllarında ise bu şairlere ilaveten Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Sezai Karakoç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Muhip Dıranas, Orhan Seyfi Orhon, Abdurrahim Karakoç, Cahit Külebi, Yavuz Bülent Bakiler gibi şairleri okudum, halen bu şairlerin şiirlerini tekrar tekrar okurum ve her okuyuşumda büyük bir keyif aldığımı söyleyebilirim. Günümüzün ünlü şairlerinden Nurullah Genç, fakülteden sınıf arkadaşımdır onun şiirlerini de büyük bir beğeniyle okuyorum. Bir okuyucu olarak genellikle şairler ve şiirler arasında ayırım yapmam, ister serbest tarz ister vezinli şiirler olsun hepsini okurum. Tabi şair olarak belki benim de kendime özgü bir tarzım vardır ve yazdığım şiirlerde az çok kendi tarzım kendini gösterir. Bazen ölçülü, bazen de serbest tarz şiirler yazarım.
M.C.BIÇAK: Her çocuğun bir kahramanı vardır, bu bağlamda sizin kahramanınız kimdi?
A.R.ATASOY: İlkokul öğrencisiyken okul kütüphanesinde bulunan kitpları öğretmenimiz sırayla verir bizim okumamızı isterdi. İşte bu öykü kitapları içinde en çok etkilendiğim kitabın “Deli Dumrul” adlı kitap olduğunu hatırlıyorum. Deli Dumrul’un benim çocukluk dünyamda ayrı bir yer ettiğini, derin iz bıraktığnı bugün gibi hatırlıyorum. Şairlerden ise ilkokul kitaplarımızdan isimlerini duyduğum ve kitaplarda yer alan şiirlerini okuduğum Orhan Veli Kanık ve Cahit SıtkıTtarancı’yı sevdiğimi hatırlıyorum. Gençlik yıllarımda ise Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal Beyatlı, Yavuz Bülent Bakiler gibi şairleri beğenirdim, genel olarak şiir ve şair ayrımı yapmamakla birlikte halen bu şairlerimizin şiirlerini büyük bir keyifle okurum.
M.C.BIÇAK: Akademik başarılarınızdan bahseder misiniz?
A.R.ATASOY: Öğrencilik yıllarımda en büyük hayalim Siyasal Bilgiler Fakültesine girmek ve kamu yönetimi okumaktı. En büyük arzum mülki idare hizmetleri sınıfında yada başka bir sınıfta yönetici olmaktı. Siyasala giremedim ama İktisadi ve İdari bilimler Fakültesinin bugünkü anlamda kamu yönetimi bölümünden mezun oldum. Tabi şartlar öyle gelişti, mezun olduğum bölüm itibariyle kaymakamlık sınavlarına girme hakkım olduğu halde o günkü şartlar öyle geliştiği için giremedim.Birden kendimi milli eğitim teşkilatının içinde buldum.Merkezde, taşrada, öğretmenlikte ve yöneticilikte olmak üzere milli eğitim teşkilatının hemen hemen her biriminde çalıştım. Görev yaptığım yerlerde ve birimlerde değişimci olamam ve planlı çalışmamla tanındım.Hemen hemen her çalıştığım yerde değişim getirdim, iz bıraktım diyebilirim. Şimdi eğitim yönetici olarak Taşova’da da güzel hizmetlere imza attık.Yöneticiliği ve mesleğimi çok seviyorum, işim her şeyimden önce gelir.En küçük bir başarısızlığa veya aksaklığa tahammül gösteremem, başarısızlıklardan büyük üzüntü duyarım. Ayrıca, yeni baskıları yapılmadığı için şu an miadı dolmuş olmakla birlikte 1996 yılında Talim Ve Terbiye Kurulu onayından geçerek yayımlanan “Ortaöğretim Kurumları İçin İşletme-1, Ekonomi-1, Ekonomi-2” adlı ders kitaplarım yayımlanmıştır.
M.C.BIÇAK: Tiyatroda oynadınız mı, kaç kez tiyatroda görev aldınız, ne tür oyunlarda oynadınız, bu alanda başarılı olduğunuza inanıyor musunuz?
A.R.ATASOY: Hiçbir tiyatro oyununda oyuncu olarak rol almadım, kendimi bu konuda yetenekli görmüyorum.Ancak, bu soru beni çok eski tarihlere götürdü. Hayatımda ilk kez tiyatroya 1974 yılında gittim, Ankara’da Altındağ Tiyatrosunda başrolünde Cihan Ünal’ın oynadığı Yunus Emre adlı oyunu seyretmiştim. Ondan sonraki yıllarda da birkaç kez tiyatroya gittiğimi hatırlıyorum. Van’ın Muradiye ilçesinde görev yaptığım yıllarda bir köy öğretmeni arkadaşın yazmış olduğu “Kardelen” isimli oyunun sahnelenmesinde bir eğtim yöneticisi olarak aktif görev aldım. Daha sonra sözkonusu oyun başta Ankara olmak üzere başka illerde de sahnelendi, yani o oyunda çorbada tuz misali bir katkımız oldu.
M.C.BIÇAK: Yapmak istediğiniz farklı sanatsal çalışmalarınız var mı?
A.R.ATASOY: Şiirin dışında başka bir sanat dalıyla uğraşmadım.Müzik, tiyatro, sinema gibi sanat dallarıyla bir izleyici ve dinleyici olarak ilgileniyorum. Bir Türk klasik müziği enstürmanı, özellikle ud çalmayı çok isterdim, ne yazık ki eğitimini alamadım. Kısa bir süre bağlama kurusuna gittim ama çalmayı beceremedim, sesim de halk müziğine gitmiyor, daha çok klasik Türk musikisine yatkınım.
M.C.BIÇAK: Sizce şairlik ile yazarlık arasındaki en büyük fark nedir?
A.R.ATASOY: Şairler ve yazarlar çağlar boyunca toplumların yükselen sesi olmuşlar ve değişimin, gelişimin öncülüğünü yapmışlardır.Bu açıdan bakıldığında amaç olarak temelde bir fark yoktur diye düşünüyorum. Belki metodolojik olarak söylem tarzında ve tekniğinde farklılık sözkonusudur. Basit bir benzetmeyle, şair ile yazar arasındaki ilişkiyi bahçıvan ile ziraat mühendisi arasındaki ilişkiye benzetebiliriz. Şair; kendine has ama daha özgün yöntemlerle çiçeklerine su verir.Yazar ise daha çok literatürden yararlanır, başka kaynaklardan beslenir.Tabi ki şairler de şiirlerinde ve eserlerinde her şeyden önce gelenekten veya başka ustalardan beslenirler, ama ortaya koydukları eser tamamen özgündür ve özgürdür. Sonuç olarak şairlik tamamen farklı bir yaşam biçiminin sembolüdür, her şair aynı zamanda az çok yazarlık yapabilir ama, her yazar şiir yazamaz.
M.C.BIÇAK: Sizce bir düşünce adamı için araştırma ne ise şairlik için de aynı şey midir?
A.R.ATASOY: Aynı şey olduğunu söylemek mümkün değil diye düşünüyorum. Araştırma adamı önceden belirlenmiş metotlarla, seçtiği konu yada örnek olay üzerinde araştırmalarını sürdürür. Bu anlamda araştırmacının alanı gerek metot olarak gerekse konu olarak sınırlıdır bir bakıma.Şiirde durum böyle değildir, yani hiçbir şair; şu metotla, şu ölçüde, şu konuda, şu kadar uzunlukta bir şiir yazayım diye yola çıkmaz. Şiir bir anda gelir ve şair onu geldiği şekliyle sanatsal yöntemlerini kullanarak son şeklini verir.Dolayısıyla şiirin şekli, konusu ve kullanılan sanatlar önceden belirlenmez, gayet özgün ve doğal olarak doğar.Tabi önceden belirlenmiş konularda da manzum yazılar yazanlar vardır, öncelikle şarkı sözü yazarlarını bu kategoride sayabiliriz.
M.C.BIÇAK: Süregelen şiir geleneğini takip eder misiniz, yoksa kendinize özgü bir tarzınız mı vardır?
A.R.ATASOY: Her şair az veya çok gelenekten beslenmiştir, bu geçmişte de böyle olmuş, günümüzde de böyledir. Zaten ben, çok şiir okumadan, bizden önce gelip geçmiş ustaları, üstatları okumadan, onları tanımadan güzel ve özgün şiir yazılabileceğine inanmıyorum. Bu sözlerim onlar gibi şiir yazmak, onlara benzemek anlamına gelmez.Ben şahsen pek çok şairin hayatını, şiirlerini, özel ilişkilerini, yaşadığı devirdeki sosyal olayları, problemleri kendi özel hayatımdan daha net bilirim.Dolayısıyla herhangi bir şairin herhangi bir şiirin okurken yada tahlil ederken o devrin kendine özgü yapısına göre değerlendirir, anlamaya çalışırım. Söylediğim gbi pek çok şair okudum, onların duyuş ve tarzlarından etkilendim ama hiçbir şairin tarzını kendime rehber edinmedim. Benim de kendime göre tarzım ve üslubum vardır. Bazen vezinli, bazen de serbest tarz şiirler yazdım. Hangi tür şiir yazarsam yazayım şiirde sese önem veririm.Benim şiirlerimi okuyanlar dizeler ve sözcükler arasında uyumlu bir musiki ritmini fark ederler.Sonra şiirde yine sözcükler, dizeler, kıtalar ve bölümler arasındaki uyuma ve bütünlüğe dikkat ederim.
M.C.BIÇAK: Şiirlerinizde toplumda alışılagelmiş olayları değiştirebilir misiniz?
A.R.ATASOY: Ben şairlerin bir vaiz gibi topluma nasihat çekme, onları doğru yola davet etme, iyi veya kötüyü birbirinden ayırt etmelerine yardımcı olma, insanlara yol gösterme gibi bir misyonları bir görevleri olduğunu düşünmüyorum. Toplumun değer yargılarına saygı duyarım, onların önemsediği ve saygı duyduğu değerler benim dünya görüşüme ve yaşam tarzıma aykırı olsa bile bunlar benim şiirlerimin konusu olmaz. Konusunu toplumsal olayların oluşturduğu şiirlerim az sayıdadır, onlarda da daha çok toplum içindeki bireyin durumunu ve davranışlarını ele almışımdır.Bu yüzden şairlerin bireyin davranışlarına egemen olma ve onlara önderlik yapma gibi bir görevlerinin olmadığını düşünüyorum. Konusu ne olursa olsun şair, kalbinin sesine kulak verir, içinden geldiği gibi söyler ve yazar.
M.C.BIÇAK: Sizce şairlik bir meslek midir?
A.R.ATASOY: Şiir ve şairlik de güzel sanatların diğer dalları gibi tamamen amatör bir uğraş alanıdır, bir meslek değildir. Yani şairliğin okulu yoktur, bu alanda bir diploma bir sertifika verilmez.Bu iş tamamen gönül işi, duygu işi ve özel ilgili alanıdır. Nice diplomalı insanlar vardır, yüzlerce bilimsel eser kaleme almış bilim adamları vardır ama bir dize şiir yazamazlar.Bu onlar için bir eksiklik değildir tabi, böyle bir mecburiyetleri de yoktur. Öte taraftan diploması olmayan ve hatta düzenli bir eğitim almadığı halde şiirleri hakkında ciltler dolusu araştırmalar yapılan nice şairler vardır edebiyat dünyasında.Dolayısıyla şairlik ve şiir bambaşka bir şeydir, bunu herhangi bir mesleki formasyonla ölçemeyiz, değerlendiremeyiz.
M.C.BIÇAK: Şiirle ilgilenmeye başlayan gençlere şiire nereden başlamalarını tavsiye edersiniz?
A.R.ATASOY: Bu güzel ve anlamlı sorunuz için teşekkür ediyorum. Özellikle bugün şairin bol, şiirin ise kıt olduğu bir çağda yaşıyoruz. Bir de genetik olarak şair bir milletiz galiba, herkesin pop star olmak istediği gibi herkes şiir yazmak istiyor, şair olmak istiyor galiba.Bu sözlerimi bu alana ilgi duyan arkadaşların arzularını kırmak için söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın. Son zamanlarda şiirle uzaktan yakından alakası olmayan bir sürü metnin şiir adıyla yayımlandığı öyle şiir ve antoloji kitapları gördüm ki şaşırdım doğrusu. Oysa yukarıda ifade ettiğim gibi şiir ve şairlik de güzel sanatların diğer unsurları gibi amatör ve özel bir ilgi alanıdır. Örneğin sizlere “Aman kızım çok çalışın veya şu kitapları okuyun da şair olun” gibi bir tavsiyede bulunamayız. Ama içinde ve yüreğinde böyle bir yeteneği olduğunu hisseden arkadaşların önce çok okumasını tavsiye ederim. Çünkü bizden önce gelip geçmiş şairleri, üstatları okumadan şair olunmaz, şiir yazılmaz. Tabi bizden öncekileri ve iz bırakanları okuyalım örnek alalım derken, onlar gibi yazalım, onlara benzeyelim demek istemiyorum elbette. Ama şiir yazmak isteyen arkadaşların öncelikle başka şairleri okumaları onların tarzlarını öğrenmeleri ve kendine özgü bir tarz geliştirmeleri gerekir, sonra da yazmayı denemeleri gerekir. Binlerce sayfa karalayıp yırtıp atmadan, defterler dolusu dizeleri yine olmamış diyip sobaya atıp yakmadan güzel şiir yazılmıyor. Edebiyatımızda ve şiir dünyamızda iz bırakan şairler hep öyle yapmışlardır. Ben de şiir yazmak ve şair olmak isteyen arkadaşlara aynı yolu gösteriyor, aynı yöntemleri tavsiye ediyorum.
M.C.BIÇAK: Eklemek istediğiniz başka husus var mı?
A.R.ATASOY: Uzunca bir söyleşi oldu, teşekkür ediyorum. Çevrenizde ve okulunuzda bu tür sosyal-kültürel ve sanat etkinliklerin geliştirilmesindeki katkılarınızdan dolayı sizi kutluyorum.memleketimiz için, eğitim-öğretim kurumlarımız için, insanlık için bir şeyler yapmak isteyen herkese her zaman kapımızın açık olacağını belirmek isterim. Sizin şahsınızda tüm öğrencilerimize başarı dileklerimle sevgilerimi sunuyorum.
M.C.BIÇAK: Bize vakit ayırıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için biz de size teşekkür ediyoruz…Amasya, 20 Mayıs 2007
YEREL HABER: kadir bağcı
tasova.meb.gov.tr
www.tasova.net
www.tasovam.com
www.asamasyaninsesi.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.