BAHARDA ZORDUR TIP FAKÜLTESİ
An gelir kendini tanımadığın yabancıların arasında, mevsimi baharın tam ortasında, başını sana bakan hocayı umursamadan yasladığın sıranın üzerinde buluverirsin.
"ben neredeyim dersin, buradayken kendim?"
Derken efendim,
Başlar tutuşmaya olmayan demir parmaklıklar, dört duvar dar gelir, ayağına kilitlenmeyen prangalarsa ağır,
kimdir beni buraya kilitleyen, nedir benim suçum?
Af gelmesi mümkün müdür? yoksa müebbet midir hüküm?
Velhasıl bir cansıkıntısı alır içini, volta bile atamasın, bir nebze soluk alabilmek için on dakikalık tenefüsü beklemek zorundasın. Çünkü sen doktor adayısın...
İyileştirmek pahasına yavaş, yavaş ölmek. Mahkumların mahkümiyetlerinin devamlılığı için suç işlemeden mahkum olmuş gardiyanlar gibi, hastalanmadan hastanede yaşayan bizlere, bir hastadan gelir yaşamımızı anlatmayı özetleyecek o kritik soru?
- ne zaman taburcu olacağım doktor bey,
peki ya ben, ben ne zaman taburcu olacağım bu tıp fakültesinden?
uff uff, iyileşme ümidi yok sanırım,
toplum kökenli bir virüs olan, büyüyünce doktor olacağım arzusunun.
işte halkı türkiye, ahvalım böyle,
üstadım kulağım duymuyor bugün, yaşamın şakaya gelmediğine yönelik sözlerini, yaşama dair şiirindeki,
"yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, "
öğüdünü.
kulağım duymuyor, çünkü;
Mevsim bahar.
kuralları değişir böyle zamanlarda dünyanın. Meyve veren ağaçlar çiçek açar mesela, güneşle beraber yağmur.
ah, üstadım ah, içim sıkılıyor bu tortikolis dersinde, ağır geliyor bu mapusluk.
"bilhassa baharda ram eder mahkum adamı
hürriyet denen ifrit...
Bu bittecrübe sabit, üstadım,
bittecrübe sabit..."
DR.KEMAL PİŞMİŞOĞLU