- 2110 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
MUTLULUK...
Bunaltıcı bir sonbahar gecesinin,yorgun saatlerinde bomboş,arınmaya çalışan ve nasır bağlamış benliğimle yazıyorum bu satırları…Sancılara gebe bir akşamın sonunda, uzun düşünceler nihayetinde bir şablon oluşturdum beynimde ve ideler ilmek ilmek düğümlendi her bir hücremde…
Hep aynı soru yankılandı beynimde?
Mutluluk nedir?
Yanlış zamanlarda, bitap dolanırken, yanlış kişilerde aradığım sahte duyguydu mutluluk benim için…Tüm benliğimle sarıldığım o kırılgan gül fidanıydı belki de…ki o kadar narindi ki her defasında elimde kaldı kırılmış bir dal parçası…Öyle nankör bir duyguydu ki hangi erkeğin siluetine onu yerleştirsem, ve maddi bir his haline getirmeye çalışsam,kırılıyordum…Ceplerimde bir sevinçli sahte andan kalan düş kırıklıkları biriktiriyordum…Olmuyordu…
Oysa yalanı ortak etmemiştim düşlerime hiçbir zaman.Bendim,ben olmalıydım ve benliğimi sunmalıydım…Yapamıyordum,kırıyordum elimi uzattığım her nesneyi…Hangi göğe uzansam bir yıldız koparıp takmak adına saçlarıma,bulutlarla kaplanıyordu gece,kayboluyordu yıldızlar…Hangi suya uzansam dibindeki parlak bir çakıl taşını alabilmek için,bulanıyordu su,göremiyordum yüzümün ondaki suretini…Hangi umuda sarılsam,umut bırakıveriyordu kendini karamsarlığın kollarına…Her defasında bir enkazdan ağır yaralı olarak çıkmak zaman zaman düşlerimi karartsa da Ha Gayret! deyip yine,yeniden düşüyordum yollara…Açıyordum yelkenimi, derinliğinde kaç kayıp şehir saklayan lacivert maviliklere…
Yoruldum…Ve biraz da büyüdüm galiba….Cesaretim yok artık yeni arayışlara…Körü körüne inanacak hiçbir muğlak duyguya gücüm yok artık…Aslında düşünüyorum da sorun beni mutsuz edenler değildi…Sorun benim mutluğun tarifini bilmememden ileri gelmekteydi…
Çok düşündüm bugün….
Ayşe mutluluk nedir?
Mutluluk; yorgun argın işten çıktığımda ,ayakta duramayacak halim yokken öncelikle bir boş koltuk bulup oturduğum anki keyfim sonrasında tıklım tıklım olan otobüste ayakta kalmış yaşlıları görmem ve içim dayanamayıp yaşlı bir dedeye yer verdiğim an, onun “Allah razı olsun yavrum” demesiydi…
Mutluluk; babama bir yorgunluk kahvesi yaptığımda, onun gözlerinde gördüğüm sevinç ve devlete akıllı, başarılı ve üstelik biraz da hamarat bir evlat yetiştirdiğini düşünen o babanın hisleriydi…
Mutluluk, bir bahar sabahına umutla başlayıp yeni güne pencereni açarak sabahın seherini ciğerlerine doldurmak ve kendi kendine telkinde bulunarak “rastgele” diyebilmekti…
Mutluluk, sokağın ortasında bir cüzdan bulduğum an onu karakola teslim ettiğimde ,cüzdanını almaya gelmiş olan memur emeklisi amcanın gözlerinde parıldayan sevinçti…
Mutluluk, kendimi yapayalnız hissettiğim an telefonumu birden çaldıran Halide’nin sesindeki umut vaat edici titremeydi…Bizzat ona ait olan “ben yanındayım, asla yalnız değilsin tümcesiydi…”
Mutluluk,bir kış gecesi tüm ailemin bir araya gelmesi ve sobanın üstünde kavurduğumuz kestanenin buğulu lezzetiydi…Ablamın desteğinde,ağabeyimin sazının telindeki nağmede, yeğenlerimin masum tebessümünde gizliydi…
Mutluluk, yaptığım onca hataya rağmen ki bunlar affedilir cinsten değildi ancak yine de “sen benim evladımsın ne olursa olsun” diyerek her hatamı affeden annemin sevecen yüreğinin ismiydi…Herkesin bana sırtını döndüğü, yapayalnız kaldığım her lahza yanı başımda bulduğum canım annemin sevgi dolu elleriydi…Sıcaklığıydı beni bağrına bastığı an ki…
Yani mutluluk anneydi, annemdi…
Mutluluk, yıllarca dirsek çürüttüğüm o sıralardan sonra göreve başladığım ilk gün çocuklara “günaydın” dediğimde, yüzlerinde gördüğüm masum biraz da şaşkın ifadenin tanımıydı…mutluluk öğrencilerimdi…Gözümden sakındığım, bağırmaya dahi kıyamadığım, senin, benim, onun çocuğu yani bizim çocuklarımız olan ve geleceğin mimarı olan o gençlerin ergen yüzlerindeki çapkın bakışlarda gizliydi…Mutluluk mesleğimdi…
Ama en önemlisi belki de, mutluluk; yorgun ve bunaltıcı geçen bir günü daha noktalayıp yastığa başımı koyduğum an “sana şükürler olsun Allah’ım, bugün de kimsenin kalbini kırmadım” diyebilmekti…Ve başardım…yirmi beş yıllık hayatımda belki de başardığım en güzel şeydi bu... Mutluluk kalbimdeki huzurun diğer ismiydi…
Şimdi…
Bir insan ne bekler hayattan Allah aşkına? Güzel bir iş, iyi bir eş, sağlıklı çocuklar, belki bir miktar para yani kendine rahat bir ömür sürdürecek kadar ve sevgi…Çevresindekilerce sevilebilmek,takdir edilme arzusu…En azından ben bunları beklerdim hayattan…Kaçını başardın Ayşe? Çoğunu başaramadım ama olsun ne yapalım… Belki de ben bu yüzden geldim dünyaya…Sadece çocuklarımı düşünmek için, başarılı bir eğitmen olabilmek, mesleğimde emin adımlarla ilerleyebilmek için…işte mutluluk bunu kabullenebilip “çok şükür Allah’ım” diyebilmekti…
Mutluluk aslında Allah’ın sevgiyle ördüğü güzel yüreğimdi…
Mutluluk kin nedir bilmeyen, saf, temiz benliğimdi…
Mutluluk Ayşe’ydi…
Ve mutluluk belki de ömrümde ilk defa 19 rakamını affedebilmekti…
00,19
(A.Y)
YORUMLAR
Tanımı bilinmeyen, sırrı çözülmeyen, şemaili çizilmeyen ve fakat her dem ihtiyaç duyduğumuz şey... Mutluluk... Mutlu olmak, güzel bir yaşam...
Şaka gibi... Biz mükemmelini aradıkça, "Asla beni bulamayacaksın" diyerek bize tokat atan bir afet o. Yok zira... Onu bulmanın ilk sırrı, onu yok kabul etmekte. Yok, yok olsa, o var olur... Onu aramayı bıraktığımızda bizi buluyor bu garip şey... Bu garip his, bu garip nesne, bu garip her neyse... Ama tariflerinize baktım. Doğrusu sizin kadar ümitvarım.
"Mutlu etmek" aynı zamanda "mutlu olmak"sa eğer, doğru tarifler bunlar... Lakin "mutlu etmek" her zaman "mutlu olmak" değildir ki... Başkaları için yaşayanlar, en sonunda başkalarının nazarına göre kıymetlerini tayin ederler. Çoğu zaman da bu başkaları tarafından incitilirler... Adı üzerinde, başkası çünkü... Aslan onun mutluluğu zatınızın mutluluğu olamaz. Ama aramak da güzel. Bulamasak da, ararken ölmek de güzel... Evet, güzel yazıydı. Ben bir şeyler kazandığımı hissediyorum en azından. Gerçi deşarj olmak için yazılmış bir yazıya benziyordu, ama bizi de hislerine hissedar etti, diyebilirim. Desem hata olmaz, hatta dedim... Hoş, pek hoş...
Tavsiye mahiyetinde küçük bir mutluluk tarifide ben vereyim istedim. Olur ya; denersiniz...
Camın önüne koyacağınız küçük bir tas su ve sofrada biriken (ya da ekmek kutusunda bayatlamış) ekmek kırıntılarını, pirinç, bulgur, mercimek gibi bakliyatları cam önüne serpin...
Bir müddet sonra buna alışan serçeler, yaban güvercinleri, kumrular cam önünde misafiriniz oluyor ve zamanla size alışıyorlar...
Şeklinize, hareketlerinize ve dahası sesinize...
Bir zaman sonra onların sizi tanıdığına şahit oluyorsunuz.
Sizin ortalama geliş saatlerinizde evinize yakın bir yerde bekliyorlar...
Sizin vesilenizle kısmetlerini yerken bir yandan da öyle güzel bakıyorlar ki; işte o bakıştaki güzellik tarif edilemez...
Bulunduğunuz binada isterse; sizinkinin haricinde 20 farklı cam olsun... Sizin camınızın açılış sesini dahi tanıyorlar...
Lütfen onların yemek yiyip, tastan su içmelerini geriden takip edin... Hak vereceksiniz sanırım...
Duygulu bir yazıydı
Saygılarla
Rom@ntik tarafından 5/4/2009 12:49:20 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Ayşe mutluluğu en güzel şekilde kendiniz geniş ve kapsamlı bir şekilde tarif etmişsiniz.Her insan farklı olaylardan ve olgulardan.bize göre basit şeylerden mutlu olabilir.Bunu da yazınızda en güzel şekilde anlatmışsınız.Ama
buna rağmen kendinizi boşlukta hissederek karamsar ve kötümser olmaya devam ederseniz kendinize yazık etmiş olursunuz diye düşünüyorum.BALZAC ne diyor:"Ayakkabılarım
olmadığı için üzüldüm,ta ki sokakta ayakları olmayan adamı görene kadar" Artık gerisini siz düşünün hepsi boş bu dünya boş olaya birde bu mecradan bakınız diye düşünüyorum selam ve saygılar bizden size.
mutluluk; bu yorumu okuduğum an, dizlerimde hissettiğim titremeydi...
gözlerimdeki buğu,kalbimdeki yalın telaş ve dudaklarımdaki biraz buruk olsa da çokça naif gülümseyişti...
mutluluk;bir kişiye bile olsa ulaşabilmek kalbimde doladığım pek çok tanımsız duyguyu çokkkk uzaklarda da olsa ona bir nebze aksettirebilmekti...
sitede aldığım en güzel yorumdu,inanın yazımı gölgede bırakmışsınız...ne kadar teşekkür etsem azdır size...mutluluk bu çünkü, hiç tanımayan birbirini ve bir şekilde yolları kesişen iki kadının birbirinin derdinden anlaması belki de...
özlemdir mutluluk hep,iyiye ,güzele...
ve mutluluk özlemce:)
Bahçedeyiz; dolaşıyoruz, dişi köpeğimiz Epus'la.. Epus, komşumuzun köpeğiyle oynaşıyor, yavru olmasına rağmen.. "Ne kadar mutlu" diye hayıflanayazacağım sırada:
- "Dalgınsınız.. Ne bu haliniz Özlem Hanım" diye, laf atan komşuya bakıyorum ve:
- "Ayşe'm yok" diyorum.
- "Efendim, anlayamadım? Ayşe mi yok"
- "Ayşe'm yok"
- "Nasıl yani? Bir Kızkardeşiniz vardı bildiğim kadarıyla.. Hakkın rahmetine kavuştu... Başka kardeşiniz de mi var yoksa, bizim bilmediğimiz"
- "Yegane erkek karındaşım İlker haricinde; iki ağabeyim, iki kız evladım ve bir damadım var.. Biliyorsunuz... Evdeki hayvanat bahçemizdeki canlılarımızı saymazsanız eğer ama ne kerametse Ayşe'm yok"
- "Kim Allah aşkına Ayşe'niz, kuzum"
- "Mutluluğum"
- "Mutluluğunuz mu"
- "Evet, mutluluğun ta kendisi olmuş Ayşe tüm farkındalığıyla. Yazılı paylaşımıyla; birçok değerleri, gözler önüne serdi. Bir Ayşe'm olsaydı.. Ayşe olsaydım ya da.. Bir parça Ayşe... Alim, yazar, şair olurdum O'nun gibi delice" diyorum ki; komşu hanım bakıyor, tuhaf tuhaf yine.. Kim bilir içinden neler geçiriyor..
Epus'a sesleniyorum, destanım diye:
- "Gel kızım, mutluluğun tanımını yaşayalım seninle.. İnsanlara, hala öğretemediğime yanmıyorum artık.. Ayşe var çünkü" diyorum, Özlemce...
Gülizar Özlem SARAÇOĞLU tarafından 10/21/2008 8:33:10 AM zamanında düzenlenmiştir.