İMKÂNSIZ AŞKLARI İLE HASAN VE EMİNE
İMKÂNSIZ AŞKLARI İLE HASAN VE EMİNE
İMKANSIZ AŞKLARI İLE HASAN VE EMİNE (HASAN BOĞULDU)
Balıkesir’in şirin mi şirin bir beldesidir Edremit.
Kasaba, her çarşamba dağ köylülerinin şenlendirdiği pazarı ile ünlenmiştir. Pazarın ortasında meşhur havuzlu meydan kahvesine yolu düşenler, mutlaka buz gibi koruk ve karadut şerbetini içip soluklanırlar.. Pazarın en renkli simaları, sırtlarına kilolarca yükleri ile oba köylerinden inen dağlı göçerlerdir..
İstanbul’un fethinde gemi yapımında kullanılacak ağaçları kesip yararlılık gösterdikleri için bu topraklar kendilerine hibe edilip oralara yerleşmelerine müsaade edilmiş, onlarda dağların en heybetli tepelerine yerleşip, aşiret kültürleri ile oba köylerini kurmuşlardır..
Görür görmez hemen tanırsınız onları. .Önlerinde rengârenk işlemeli önlükleri, çiçekli şalvarları, boncuklu başlıkları ve takıları ile pazarın süsüdür onlar.
.
Dağdan topladıkları çeşitli otlar, kekik, dağ çileği, çam sakızı, kara kabaklar ve daha bilmediğimiz bir sürü bitkileri satıp geçimlerini böylece sağlarlar.
.Elimde fotoğraf makinem, resimlerini çekmek için indim pazara..Aralarında kim bilir kaç tane Emine, belki de karşılarında nice Hasanlar tezgah açmıştır diye düşünerek.
.
“Hasan boğuldu” ismi ile ünlenen mesire yeri, aslında büyük bir aşk efsanesinin geçtiği yerdir..Bilmem” Hasan boğuldu” ya gidip, buz gibi sularında serinlemeyi denediniz mi hiç.. Oraya piknik yapmaya gelenler, burada yaşanan acı aşk hikâyesini duydular mı acaba?.
Yakıcı öğlen sıcağında meydan kahvesine gelip, buz gibi koruk suyumu yudumlarken Hasanı düşünmeden edemedim. Kasabada bunca güzel kız dururken, pazarda tezgâh açan oba kızına gönül vermesi ve onun aşkı için canı pahasına girdiği ölümüne mücadelesi. Doğrusu bunu düşündüğüm de içim bir garip oldu.
Emine, dağ köylerinde yaşayan bir oba kızıdır. O da diğerleri gibi her çarşamba pazara inip tezgahını kurar...Tam karşısına gelen tezgahta ise karpuzcu Hasan....
Yine bir Çarşamba günü hava sıcak mı sıcak, canı karpuz çeker Emine’nin. Tezgaha yaklaşıp bir dilim karpuz ister pazarcıdan..Hasan en kırmızı karpuzlarından bir dilim keser verir Emine ye. Uzattığı parayı da almaz “Benden olsun” der.Emine göz ucuyla baktığı Hasana o anda sevdalanıverir..Artık her pazar birbirlerini arar dururlar... Kara sevdadır tutuldukları. İkisi de sevmiştir işte! öylesine severler ki aşkları için her şeye razılar.. Ama ne Hasan dağda yapabilir, nede dağlı kız onun köyünde.
Hasan; Kızıl keçili köyünün yolunu tutar, sevdiği kızı ister obanın ileri gelenlerinden.
Aşiret toplanır karar verir Emine için. Töreleri gereği obanın dışına kız verilmez ama Emine’nin durumu biraz farklıdır. Sevdalıdır Hasan’a ..
Hasan her şeye razı olursa köyünden, sevdiklerinden vaz geçip gelip burada dağlarda yaşamalıdır. .Ama aşiretin bir kuralı vardır..Dağda yaşayabilmesi için bir sınavdan geçmesi gerekir Hasan’ın...Emine kasabaya inip kararı sevdiğine bildirir .O kadar aşıktır ki Hasan Emine’ye. Mutlaka bu sınavı vereceğini söyler. Emine bir defa daha hatırlatır yapacağı işin zorluğunu. Onca kiloluk tuz çuvalını sırtlayıp hiç soluklanmadan çıkacaktır dağ köyüne...
Beklenen gün gelir Emine önde, arkasında tuz çuvalını yüklenmiş Hasan, tutarlar dağın yolunu.Hava sıcak ,Hasan terledikçe çuvaldaki tuzlar erir, sırtında derin yaralar açar..Ama bu bir onur savaşıdır onun için. .Yolu yarıladığında artık bunu yapamayacağının farkındadır Hasan..
Geri dönmek onun için onur kırıcı, ama devam etmek de öylesine imkânsızdır. Ümidi tükenir, yalvaran gözlerle sevdiğinden yardım dilenir. .Emine’nin elinden gelen bir şey yoktur. Aşiret kararını vermiştir, törelerimiz böyle der..Kendini alacak erkeğin onu hak etmesi gerekir diye düşünür...Emine ardına bakmadan yürür devam eder yoluna . Mutlaka başarmalı başka çaresi yok.der..
Dağa vardığında beklemeğe koyulur sevdiğini, hava kararır, Hasan hala ortalarda görülmez Sabahı zor eder, düşer hemen yollara..Delice akan çağlayana geldiğinde, Hasan’a hediye ettiği al yemeniyi dallara takılmış.olarak bulur.. Biraz ileride ise suda Hasan’ının boğulmuş cansız bedeni öylece durmaktadır.
Hasan olmadan yaşamayı yediremez kendine. O da al yemenisi ile kendini hemen Hasan’ının yanında asar ağacın dalına. İkisinin cansız bedenini bulan obalılar işte tam orada akan suya “Hasan boğuldu” ismini verirler...Bu hikaye dilden dile dolaşır, efsane olur senelerce..
İşte yaşadığı büyük aşkıyla böyle ölümsüzleşir Hasan. ..Zamanla bu hikaye unutulur, olay yeri piknik alanına dönüşür.
Bu aşk böyle mi bitmeliydi acaba.. Emine, töresi ile Hasan arasında bu kadar çaresiz mi kalmalıydı. Ya Hasan , aşkın her şeye kadir olduğuna mı inandı yoksa..Kadir olan yalnızca o...İlahi aşkı bilselerdi son verirler miydi acaba hayatlarına.
Yazık; aşk için yanmayı bilmeden kıydılar canlarına.. Hiç kavuşmadan da yaşanamaz mıydı bu sevda? Hiç bitmeyen sonsuz sevgi değil mi insana hayat veren, yaşatan, diyarlar aştıran, dağlar deldiren. .Keşke onlarda bilseydi Mevlana’nın güneşini kaybedince ışık vermeye başladığını ve mecnunun Leyla’sı ile Mevla’sını bulduğunu.
Koruk şurubunun sonunu yudumlarken hikâyemde aklımda sonlanıverdi. Havuzlu meydanın bir köşesinde yaygısının üzerine mallarını sermiş güzeller güzeli bir oba kızı, karşısında tezgah açmış hurda bakır satan bıçkın bir kasabalı .Belki bu da yeni bir sevdanın başlangıcı diye geçirdim aklımdan..
Belki onlar yaşamazlar imkansız aşkı..
İmkânsızlık; kader yorgunluğu,Kader; bir küheylanın dolu dizgin koşusu..
Ve aşk, koşunun içinde biraz olsun soluklanmak.
Böyle mi olmamalıydı Hasan’la Emine’nin sonu.? Özleyip hiç kavuşmamayı, .görmeden hissetmeyi, özlemeyi,.keşke onlarda bilseydi özlemenin güzelliğini.