- 1356 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HADİ BEYİN FABRİKASI
Marşal yardımından verilen traktör,iki nüfuzlu aile tarafından ele geçirilmiş. Başka traktör yok köyde.Ülke 2.dünya savaşına katılmadığı halde,belli ki uzun vadeli düşünce ürünü olarak,bu yardımlardan yararlandırılmış. Nasıl olduğunu bilmiyorum.
-Va mı bunun başka bi izah tarzı!der çıkardı işin için-
den başbakan olduğu yıllarda Süleyman bey.
Ben öyle kestirip atmak için başlamadım bu hikayeye.
Elimden geldiği kadarıyla anlatmak için çıktım bu yola. Peki ne ilgisi var Hadi beyin fabrikasının Marşal yardı-mından köye verilen traktörle ilgisi derseniz:İşte oradan
başlıyor hikaye.
Usta oyuncu Hadi Çaman bir huzur evinde ,amansız
bir hastalığa karşı yürüttüğü savaşa yenik düşmüş.Tabii
üzüldüm duyunca.Size biraz garip gelebilir;ama, hemen
Hadi beyin fabrikası geldi aklıma. Olayla ilgisi salt isim
anımsatması.
Köylüler Marşal fonundan verilen traktörün,iki nüfuzlu aile tarafından ele geçmesine hiç bir tepki göstermeden ürettiği ürünlerinin pazara naklini,geleneksel bir şekilde at, eşek ve öküz arabalarıyla sağlıyordu.Lüks bir ulaşım
aracı sayılırdı o devirde at arabası.Köyde birkaç ailede
vardı bizle birlikte.Ben de o şanslı aile bireylerindenim.
Her ilkbaharda bir çift leylek, hiç bir zaman bacasından duman tütmesine fırsat bırakılmamış, Hadi beye ait fab-rikanın bacasındaki yuvalarını onarmaya çalışırdı çırpı
taşıyarak.Ben hikayeyi defalarca dinlediğim halde yine sorardım babama:
-Bu bacayı leyleklere yuva olsun diye mi yapmışlar?
diye.
Babam da :
-Daha önce anlattım oğlum! deyip kestirip atmazdı.
Her seferinde hikayeye kendinden bazı şeyler ekleyip, hiç üşenmeden büyük bir istekle anlatırdı.Ben ilk olarak
babamdan duymuştum: leyleklerin göçmen kuş olarak her yıl aynı yuvayı kullandıklarını.Sonra asrın harikası dedikleri televizyon çıktı ortaya.Çocuklar babalarından öğrenmediler leyleklerin hikayesi.Büyüdüklerinde -öyle sanıyorum-babalarını anımsayabilecekleri ortak anıları hiç olmayacak.Ben hüzünle,konuya nereden gireceğimi düşünürüm yazmaya başladığımda.Hadi beyin fabrikası
gelir gözümün önüne.Yıkık dört duvar yanında yırtarca
gökyüzüne yükselen tuğla baca,Aşağıköy’den geçerken
yinelenen anıların hüznü ile zorlanırım hikayemi sizlere
anlatmağa.Buraya kadar geldim ya,bundan sonrası artık kolay.Aynen babamın anlattığı gibi:
-Hadi bey Atatürk hayranı bir iş adamı.Öyle fasarya-
dan değil.Kurtuluş savaşından çıkmış halka aş, iş lazım.
Bilecik Yunan ordusu tarafından yakılmış.Benim bildi-
ğim onbeş ipek fabrikasının,buhar kazanlarından başka
bir şey görünmüyor ortalıkta.Ermeni tabaklarda savaşta
Yunan askerlerine verdikleri destekten ötürü,korkudan terketmiş memleketi.Tabakhaneler bomboş.Ne kadınla-
ra iş var,ne de erkeklere.Tam bu sırada Hadi bey çıkar
ortaya.Memleketin taşını, toprağını değerlendirmek için bu fabrikayı kurar.Küre köyü arazisinden çıkan kömürü enerji için,kömür katmanları arasından çıkan kili de ça- nak, çömlek yapımında kullanacaktır.Genç cumhuriyet kurulmuştur;ancak,değişimi Ankara’dan izlemek zordur
o günün koşullarında.Taşradaki bürokratlarda 630 yıllık
alışkanlığın izlerinin silinmesinin,daha uzun yıllara mal olacağı şimdiden belli olmuştur.Jenaratörlerden üretilen
elektrik, Hadi beyin fabrikası köprünün öbür yakasında köy mıntıkası içinde kaldığından verilmez.Hadi bey bu engeli aşma çabası içindedir.İlk olarak maden ocağında kil katmanları arasında bulunan düşük kaliteli kömürü
kullanıp ,makinelerini buhar gücüyle çalıştırmaya karar verir.Ocaklarda derin kuyular açar.Bu kuyularda işçiler
kömür damarı peşinde,köstebek gibi her yöne açılan ga- lerilerde kömür çıkarır.Mustafa abin bile çalıştı bir süre ocaklarda.Önceleri galerilerde kömür taşıma işi işçiler tarafından sırtta köfe içinde yapılırken ,galeriler uzadık- ça katırlardan istifade edildi.Fabrika sahasına kömürde
geldi,kil de geldi;ama,bir türlü çalışmadı fabrika,dedi.
Fabrikaya kömür de gelmiş, kil de gelmiş, Hadi beye de
gelenler gelmiştir diye düşündüm.
Akdağmadeni ilçesine ait Cumhuriyet köyünde yaşadı- ğım bir olay geldi aklıma.Burada kurulan bir un ve yem fabrikasının,şimdi adını anımsamadığım yaşlı sahibinin
gözleri doluyordu anlatırken.
-Müdür bey,diyordu.Şuradan geçen küçük dereye bir
bak Allah aşkına.Benim tapulu arazimin tam ortasından geçiyor.Derenin Sivas tarafında kalan toprağım verimli olmadığından,sırf toprak değerlensin diye,fabrikayı ora-ya yaptırdım.Meğer o dere aynı zamanda Sivas-Yozgat
sınırıymış.Teşvik alırken öğrendim.
-Yozgat ohal bölgesi .Oysa senin fabrikan Sivas mın- tıkasında kalıyor.Sigorta primlerine devlet desteğinden
seni yararlandırmamız mümkün değil,dediler.
Yav ben nerden bilirim kol kadar suyun sınır çizdiğini.
Bilsem,derenin Yozgat tarafında kalan kısmına yaptırır- dım fabrikayı.
Hadi beyin başına da babamın bilmediği bir şey gelmiş olmalı diye düşündüm.Sonra da pişman oldum olayları yalın bir şekilde anlattığım için.Acelem falan da yoktu
bu hikayeyi sonlandırmak adına.Örneğin:
Hadi beyi anlatırdım uzun uzun.Suriye işi geniş yakalı, yarım astar setresinin eteklerinin ,neredeyse dizlerine kadar indiğinden söz ederdim.Sonra komik görüntüsü- nü pekiştiren bol paçalı ütüsüz pantolonun,iskarpinlerin
üzerine dökülüşünü anlatırdım size.Sinek kaydı traşıyla
kabak gibi ortaya çıkan koca suratını,Müeyyet beye ait
otelden sabah çıkıp ,gece yarısı yatmaya gelene değin
hiç bozulmayan briyantinli pırıl pırıl saçlarını anlatsam,
siz de severdiniz onu.Bir de aşkları var ki.Otel odasının temizliği için ,her sabah erkenden otele gelen,mübadil
Hediye hanımdan söz etmek gerek bu hikayeyi kısadan bitirmemek için.Otel odasında kısa süreli:
-Nerelisin?le başlayan sohbetlerin sonunda edinilen yakınlaşmaları anlatmak lazım.Son derece kibar bir bey olan Hadi beyin,Hediye hanıma okumak üzere kaleme aldığı,bir çoğunun üstü çizilmiş,bir kısmı da okunmaya- cak kadar karalı şiir defterinden de söz etmeliydim laf arasında. Maden ocağında çalışanların ücret bordrosu diyebileceğim,büyükçe bir defter bu.Hadi bey tam orta-sından kıvırıp,ceketinin iç cebinde taşıyor.Otel odasının olmazsa olmazı etajer üstünde kalmış bir gün bu defter. Hediye hanım temizlik için geldiği bir gün, bu defterde kendisine yazılan bütün şiirleri okumuş baştan aşağı. Beğenilmek hoşuna da gitmiş.Nasıl olduysa bir gün:
-Bu akşam bana yemeğe gelin,diyerek oturduğu evin adresini tutuşturuvermiş Hadi beyin eline.
Akşam ortalık kararmadan düşmüş yola Hadi bey.Kapı eşiklerinde kocalarını beklerken,dedikodu yapan kadın- lardan biri:
-Sadiye kız gördün mü?diye bağırmış karşı evin kapı eşiğinde oturan kadına.Bizim Hediye bir adam aldı içeri biraz önce.Gözü dönmüş kızın.Kız onun abisi falan var mıydı?
-Benim bildiğim kimsesi yok,dedi Sadiye.
-Hediye durup durup,durnayı gözünden vurdu desene kız!Adam da pek efendi birine benziyordu.
-Valla günahını alamam Safiye abla,dedi Sadiye.
-Ne günahı kız!Gözümle gördüm,dedi Safiye ısrarla.
Hediye hanımla Hadi beyin kaçamak yemekleri ,epeyce
uzun sürmüştür sanıyorum o gece.Hadi bey de mutlaka, içinde işçi ücretleri ile otel odasında Hediye’yi düşleyip yazdığı şiirlerin bulunduğu defteri taşımaktan bollaşmış iç cebine sakladığı rakı şişesini çıkarıp,koymuştur masa üzerine:
-Birer yudum alırız değil mi? diye de sormuştur laf olsun diye.
Hadi beyin bu sorusuna hiç yanıt vermemiştir bildiğim kadarıyla Hediye.Mahallede kendine yakın bildiklerine
belki anlatabilmiştir çekinmeden.Onlar da mutlaka:
-Kız Hediye! İki gözüm önüme aksın sizin işi nikah
temizler.Baksana isimlerinizdeki uyuma.Hadi- Hediye.
İstersen bir fal açtırıp yıldızınıza baktıralım,demişlerdir
gönlü hoş olsun diye.
İş buraya kadar gelmişken,mutlaka bizim Yeşilçam kla- siklerinde olduğu gibi,bir dram çıkmalı ortaya.Hediye’-nin dramı.Tam bir senaryo konusu olmalı yazacaklarım.
İnsanlar bu hikayeyi okumalı.Senaryo haline getirmek
isteyenler varsa,bana danışmadan yazabilmeli.Ben de:
-Bütün bunlar bizim memleketimizin bir gerçeği.Ne
diye yazıyoruz?Okunsun diye değil mi?Yarın ne olacak
endişesiyle insanlar günümüzde,okumağa bile üşeniyor sanıyorum.Bütçelerinde kitaba yer veremiyorlardır ya da.Burada, bir paket sigara içmesinler de kitap alsınlar da diyemeyeceğim.Maaş alınan günün akşamı bile uzun hesapların yapılıp ,yetmediğinin anlaşılmasından sonra efkarlanıldığında ,tüttürülen bir sigaranın yerini alacak mı bir paket sigara parasıyla alınan bir kitap?Onun için ben bu konulara hiç girmeden Hadi beyle Hediye hanım
adına yakıştırdığım hikayeyi mutlu sonla bitirmek için olanca çabayı göstereceğim,diyemeyeceğim de.
Çaba gösterip büsbütün yalanları sıralamaktansa, ne ol-duysa onu yazmak daha iyi değil mi?Yalan üzerine bina inşa etmek,kime şirin görünmek adına?O zaman ,bunca eleştirdiğimiz insanlardan ne farkımız kalacak?Böylece
düşünerek yazmaya devam ettiğimizde de,ortaya çıkan
öykü belki de hiç okunmayacak.Biz ise baskıdan çıkan ilk kitabımızın sayfalarını bile açmadan,kapak düzenine
bakıp,canım kızım Özgül’ün emeğine duyacağım saygı
ile hüzünleneceğiz belki de.Belki de hikayenin sonunu
getirmeden yarım bırakıp, okuyucularımıza istedikleri gibi sonlandırma fırsatı bıraktığım için sevinmeliyim. Düşünün .Hikayenin sonunda Hadi beyle Hediye hanım evlenmiş olsunlar Hediye hanıma ait,kireçle bembeyaz badanalı, pencere çerçeveleri mavi boya ile boyalı tek katlı evde ,iki de çocukları olsa.Hadi bey de bu arada işlerini düzeltse,mutlu olsalar.Beğendiniz mi hikayeyi?
Sanmıyorum. Şimdiden:
-Çok uyduruk!dediğinizi duyar gibiyim
-Bu kadar iyi niyetli iş adamı olur mu be!diye tepki
gösterenleri de duyar gibiyim.
Hatta bazı okuyanlar:
-Bana kalırsa ,Hadi bey bu kentteki otel odasındaki yalnızlığını gidermek için bu ilişkiyi yaşar,der mutlaka.
İş adamına özgü davranış biçimlerinden biridir bu onun dünyasının.
-Adam iyi terbiye almış ailesinden.Hediye’yi de otel odalarından kurtarmış.Aferin Hadi beye.Hediye her an
kendisi gibi iyi insanlarla karşılaşacak değil ya otelde temizlik yaparken,diyenlerde çıkacaktır mutlaka.
Bir de şöyle bitirmeyi düşünürdüm hikayeyi:Acaba ne der okuyanlar diye?
Hediye hanım Hadi beyle evlenmesinden bir süre sonra hamile kalsa.Bu arada Hadi beyin ilk evliliğinin de sırf Hadi beyin kısırlığı nedeniyle sona erdiği bilinmiş olsa herkes tarafından.Hadi bey de:
-Kadııın!Sen beni kiminle boynuzladııın!diye Hediye
hanımı vursa.
Hediye ölmese.Hadi beyi jandarma kömür kuyularında
saklanırken yakalayıp, hapse atsa.Bir de bu hikaye film
haline getirilse.
-Komediye ne gerek var! Çoktandır unuttuk gülmeyi. Bu filmlere gülme ihtiyacımı gidermek için gidiyorum anasını satayım,diye konuşacak olanlar da vardır.
Onları da göz ardı edemem.Bu hikayeye isterseniz:
-Yarım kalmış hikaye,deyin.
Hikayenin adını da değiştirin isterseniz.
Ben hikayenin nasıl sonlandığını biliyorum. Size bir ip ucu vereyim isterseniz hikayenin nasıl bittiğiyle ilgili. Artık siz sonunu kafanıza göre canlandırabilirsiniz. Yaşanmış bir olaydı buraya kadar anlattıklarım.Bu gün bile Bilecik’ten yola çıktığınızda ,Aşağıköy köprüsünü geçerken dikkatinizi çekecektir yolun hemen sağında ki bu yapı.Bir kaç tuğla için duvarları yerle bir edilen, her nedense bacasına,leylek yuvası hatırına mı; yoksa, Hadi beyin anısına duyulan saygıdan mı dokunulmadığı belli olmamıştır bu fabrikanın.Ve siz burasını gördüğünüzde:
-Fabrika bu gün bile bu halde duruyorsa,Hadi bey bir
mirasçı bile bırakmamış arkasında anlaşılan, deyip daha ne senaryolar yazacaksınız.
Yazan:Osman EKER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.