Korku Sisleri
Korkular; onları getiren sislerle birlikte geldi.
-Görebiliyor musun?
-Burada yok!
Yağmur ormanını andıran yeşilliğe girdi. Ormanın uğultusu iliklerini donduracak kadar korkunçtu. Sık ağaç ve çalılıkların arasından giderken birçok kez çizildi kolları ve yüzü ama o bunlara hiç aldırmadı…
Nasıl evden bu kadar uzaklaşabilirdi? Ya kendilerine ne demeli, nasıl bu kadar dikkatsiz olurlardı?
Erketeye yatan bir düş bulutunun içinde hissetti genç adam kendini. Eğer ona bir şey olursa hayatının geri kalan kısmın da asla kendini affetmezdi. Dualar diline düştüğünde gözyaşları da hükmünü sürdürdü gözlerinde. Bu kaçıncı korkuydu böyle? Her defasında atlatmışlardı ama bu kez farklıydı.
Orman bu kadar sık olmasaydı eğer küçük kızlarının hala bir kurtulma ümidi olabilirdi.
O bir babaydı. Koruma içgüdüsüyle hareket eden bir baba. Canına yangınlar düşmüştü. Savunmasız, çaresiz bir şekilde bir yerler de olan kızını ararken, aklına gelen kötü düşüncelerden de kurtulamıyordu. Solukları hızlanırken adımları da hızlandı. Hangi yöne bakacağını şaşırmış gibi, oradan oraya koşup duruyordu. Birden dallar sallanışa geçti. Rüzgâr şiddetini artırınca genç baba daha beter korkmaya başladı. Bulunduğu yerde öylece kalakaldı aniden. Duymak istercesine bir şeyleri kulaklarını kabarttı. Burnunu, avının izini süren bir aslan edasıyla havaya dikti. Duyabilir miydi minik kızının bebeksi kokusunu acaba?
Yok! Olmuyordu ne koku ne ses ne de kızına ait bir iz vardı ortalıklarda. Belki de kendisi başka yönlere dalmıştı o panikle. Sis bastırınca, görüş alanı iyiden iyiye daralmıştı. Birden bir çıtırtı duydu bir yerlerden…
-Kızım, yavrum!
Ses, ters istikamete yansımıştı. Dinledi bir müddet karşılık gelecek mi diye…
Yine hiçbir şey yoktu…
Korku, can yakıcı bir şekilde yakasına yapışmıştı. Keşke hiç gelmeselerdi buraya…
Rüzgâr, yağmur yüklü bulutlarla katıldı bu arayışa. Karanlık, korku ve yağmur; alaca karanlık kuşağının fenalığını yansıtırcasına titretti bacaklarını. Endişe genç babanın peşini bırakmayacak gibiydi. Kızı bulunur bulunmaz ilk iş olarak bu evi terk etmek için söz verdi kendine. Eğer bulunursa…
Bulunursa, bulunursa, bulunursa…
Defalarca tekrarladı bu kelimeyi ‘’ Bulunacak elbette’’ dedi. Bulunmama ihtimali bile çıldırmasına yeterli bir sebepti.
Tüm bunların bir rüya olmasını istedi baba, hem de defalarca…
Ormanın karanlığında ilerlemeye başladı yeniden. Kızını aramaya başlayalı birkaç saat olmuştu. Hala bir ize rastlamamış olması dipsiz kuyulara düşmüşçesine canını acıtmaya başlamıştı. İçindeki kötülük konuşmaya başladı;
“ Bulamayacaksın, boşuna uğraşıyorsun” “Bir ağaç dibinde ölmüş olacak, cesedini kurtlar, kuşlar yiyecek!”
“Hayır!” diye bağırdı genç adam “bulacağım kızımı, bulacağım!”
Genç baba, yaşamında ilk kez kendini, rüzgâra kapılmış bir yaprak kadar çaresiz hissediyordu. Gözlerine biriken nemi, dışarıya akıtmamak için dudaklarını ısırdı. Gökyüzü; sinirlerini boşaltırcasına, yıldırımlarını savurdu toprağa. Aynı anda kafasının içinde birden çok düşünce dans etti. Kötü zamanda yapılan, kötü bir müzik eşliğinde kötü bir dans gibi…
Ya yıldırımlar isabet ederse küçük bünyesine, o zaman neler olurdu?
Genç baba, can havliyle ne söylediğini, ne düşündüğünü bilemiyordu artık. Zaman ilerledikçe yorulmuş, beyni düşüncelerin istilasından bunalmıştı artık. Gece karanlık çöktüğünde, durum krize ulaştı. Daha fazla takati kalmamıştı artık. Saatlerdir arama sonuç vermemişti. Çaresiz bir şekilde geri dönüş yolculuğunu göze aldı…
Ormanın derinliklerinden çıkmadan önce iyi düşünmeliydi. Geride yalnız, çaresiz küçük bir kız çocuğu bırakacaktı, ne yapardı karanlıklarda tek başına?
Babanın dönüş yolculuğu, daha çetrefilli geçti. Geçtiği her yere defalarca yeniden bakmak, minik kızından ona ait bir ses duymak için canını bile feda edebilirdi…
Birden korkuyla irkildi yine. Rüzgâr oldukça hızlanmıştı. Hızlandıkça tıpkı dallar gibi sallanışa geçti genç baba. Alnında biriken terler yanaklarından süzülürken bir ses duydu hemen yanı başında,
-Babacığım lütfen uyanır mısın artık?
Genç baba gözlerini dehşetle açtı bu sesle birlikte. Minik kızı iki elini omzuna koymuş hızla sallıyordu uyanması için kendini. Gözlerinde ki yaşlar babasının uyanmayışına dair küçük bir isyandı ve genç babanın ter olarak nitelendirdiği ıslaklık sadece bu küçük isyanın oyunbozanlığından kaynaklanıyordu.
Gülnaz Hasköy
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.