MİNİBÜSTE
Minibüsteyim. Aylardan ağustos. Sıcak; ter içindeyim; ayakta yolculuk ediyorum...Birden, cep telefonum çaldı...
-Alo!
-N’aber moruk, öldün mü?
Kim olduğunu kısık sesinden anlamıştım. Bizim Ufuk bey’di. Bir süredir görüşmediğim arkadaşım. konuşmaya devam ettik...
-Evet öldüm ner’den bildin!
-Aylardır ortada yoksun!
-Cehennemdeyim. Cennette yer kalmamış Araplardan, buraya attılar..Bereket, telefonlar çalışıyor...
-Oh oh ne güzel, bütün fıstıklar oradadır..
-Sorma, bütün fıstıklar burada, tavsiye ederim...
Minibüsteki hanım yolcular ters ters bana bakıyorlardı. Bütün konuşmaları dinlemişlerdi. Hem utandım hem de kızdım ...Bana kimse yer vermemiş, ayakta kalmıştım...Ayrıca herkes işi gücü bırakmış beni dinliyorlardı...Genç yolcuları kastederek, konuşmaya devam ettim...
-Burada zebani de çok birader, Cennete müsaade yok bilesin..
O an da beni dinleyen yolcular kafalarını başka yöne çevirip salağa yattılar...
-Şeytan azapta gerek moruk..Oh olsun sana!
-Azap ki ne azap düşman başına!..Her taraf yanıyor bilesin!
Ufuk bey; kilolu, sıcağa gelemeyen birisiydi...neyi kastettiğimi anlamıştı...
-Neyse, ben seni sonra ararım. Hayırlı yanmalar...
-Oldu, görüşürüz..Seni de beklerim...
Az sonra ineceğim yere geldim. Telefon konuşmam bitmişti. Daha ben söylemeden şoför atıldı...
-Cennette inecek var mı?
var dedim, ve minibüsten indim...
İner inmez bir kahkaha koptu...Ben de koptum...