EMİN OLAMAMAK
Zamanın bilinmeyenliğinde bir ömür,
Bir ömre kul olmuş sevgi,
Haksızlıklara isyan eden bir yürek,
Her gün dökülen göz yaşı,
Çabaların boş çırpınışları,
Yıllar değildi belki tanışıklılıkları ama birbirlerinde çok şey bulmuşlardı. En azından böyle düşünüyorlardı. Her ikisi de inandıkları sevgiden yıkılmış bir durumda birbirlerini bulmuşlardı. Birbirlerine bağlanmaları bu yüzden kaçınılmaz olmuştu. Bir iki ay çıkmaların sonu birbirleri için uygun kişiler olduklarına kanaat etmiş bunun için aileleri tanıştırma kararı almışlardı.
Heyecanlı ve telaşlı bir tanışma sonrası aileler birbirine ısınmış ve söz yapma kararı alınmıştı. Bu heyecan ve telaş sevgilerini daha da pekiştirmişti. Konuşmadıkları bir dakika olmuyordu şehirlerin ayrı olması birbirlerini görmeye de engel değildi. İnternet onların birbirini görmesine en büyük yardımcıydı. Uzak kalmış bu sevgi günden güne büyüyor birbirlerine duydukları arzu dayanılmaz oluyordu. Her iki tarafın aileleri de hazırlıkların tam olmasından yanaydı bu yüzden beklemeleri gerekiyordu.
Nişan evresi derken hızla akan zaman düğünü de peşi sıra getirmişti, evlilikleri ile nişanlılıkları arasında bir ay vardı. İş bu kadar aceleye varınca evlilikte ne gibi bir mutluluk bekliyordu ki… daha evliliğinin ilk gününde terslikler başlamıştı. Eşinin geç gelişi günden güne her gününü zehir etmeye başlamıştı.
Şimdi evliliği tasvip edip etmediğini sorsalar kesinlikle hayır derdi. Evlilik beklentilerinin çok dışında gelişmişti. En çok istediği ve hayalini kurduğu mutluluk ve huzur şimdi ne kadar uzaktı ona, kendini eve hapsetmek kaçış olmuştu zaten dışarı çıkma imkanı da yoktu. Evlenmeden önce hayatında ne çok şey gördüğünü düşünmekle ne kadar yanıldığının kanıtıydı şimdiki evliliği…
Hayat hep istediklerimiz gibi olmuyordu. Önceleri geceleri ağlamakla geçerken şimdi gündüzlerini de sarmıştı bir veba gibi gözyaşları, derdini anlata bileceği kimsenin olmaması ne acıydı. Birileri olsaydı da anlayacaklarından şüpheliydi. Çünkü görümcesine anlatmış ama ne ki bunları sorun ediyorsun demişti. Bu yüzden artık anlatacağı biri olsa da anlayacağından şüpheliydi. Artık bu hayatı yalnız yaşamak zorundaydı evli ama yalnız. Eşini öyle kabul edecekti. Ne kadar da yanılmıştı. Akıllı olduğunu düşünürken ne kadar aptal olduğunun deliliydi bu evlilik hayatı…
Doktora gitmemişti ama vücudun da ki değişmeleri hissedebiliyordu. Ağrılarının şiddeti bazen dayanılacak gibi değildi, dayanılmayacak gibi olsa ne faydaydı. Anlayan, anlamaya çalışan olmadıktan sonra. Kendi canına kıymayı da düşünmedi değildi ama bu yaşadıkları ve yaşayacaklarından da kötüsü olurdu. Ebedi cenneti kaybetmek düşüncesi belki de hayatındaki en acı şey olurdu.
Yalan dolu bir evlilikten beklentileri ne olabilirdi ki, hele de güvendiğini sandığı kişi yalan söylerse, şeytanda hiç boş durmuyordu olayları körüklemek için elinden geleni yapıyordu. Bu yuvayı ya yıkacak ya yıkacaktı. Beklide evin hanımına iş kalsa çoktan bu evliliği bitirmişti ama bazı etkenler buna engeldi. Hayatı boyunca bilerek kimseyi incitmemişti ve incitmeyi de hiç düşünmemişti. Nedense evliliği boyunca da kendi incinmişti bu nasıl bir adalet diye düşündüren yalanlar canını çok fazla yakmıştı halada yakmaktaydı. İşin en acı yanı da kendisinin gözüne bakıla bakıla yalan söylenilmesiydi. Öyle ki bu yalanların ortaya çıkarmasına rağmen hayatı yalanlarla dolmuş bir evliliğe katlanmak zorunluluğundan koparamamıştı. O zaman ilk defa anlamıştı hayatta gerçekten çok yalnızdı, ne kendi ailesi nede eşinin ailesi hiç birinin bir faydası yoktu.
Severek başladığı ve şimdi zorunlu yürütmek zorunda kaldığı evliliğinde yalanlar hiç bitmeyecekti ve gerçeği kendisinin bilmesine rağmen………..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.