- 501 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
korku kavşağı
...Ve
Söze başlarken,hayret, ortalığı göz kamaştırıcı bir aydınlık kapladı da herkes O’nu semalara yükselten arabaya baktı.O’nun güneşten giysisiyle, ay gibi güzel yüzüyle aydınlığın görkemine bürünerek içinde durduğu, gözlerinin içinde taa derinlerde bir yerde tuttuğu sevgilisine bakmaktaydı herkes, lakin, huşu içinde, O’nun yüzüne bakmaya cesaret edemediler, gözlerinin o yakıcı -ve adeta yıkıcı- parlaklığı altında erimeye yüz tutmuş, mart karına benzeyen saydam gülücükleri saklamaya çalıştılar, ve uzaklardan çok uzaklardan arş-ı ala’nın yedinci katından bir ses gelip yırtarcasına tüm kulakları,haykırdı:Bırakma, bırakma sımsıkısı sarıl ona!
Birden sıçradı ve kendine geldi bu kaçıncı uykusuz günüydü bilemiyordu, ama uzun süredir uyumamış olmanın verdiği o gerçek ile sahteyi duyumsayamayışı onu huzursuz ediyordu.-terlediğini hissetti-Biraz hava almak için balkona giden yolda adımlarını daha da serileştirerek alelade köşesinden uzaklaştı.
Dairenin balkonuna çıktığı sırada adeta bütün bulutlar anlaşmışçasına sıra sıra kapadılar güneşin dünyaya bakan yüzünü, karanlık, yanında bir de sessizlik getirdi, örttü bütün sokakları yalnızlık örtüsü, güneşten arınmış sevgileri götürdü sessizliğin/kimsesizliğin kucağına...
O ise M’yi hatırladı, elinde olmadan. Arkasında bıraktığı şehrin küçük yan sokaklarını, kıyıdaki geziye doğru tırmanırken - bakışlar, gümbürtülü dalgalar ve gri köpüklü sonsuzlukla henüz karşılaşmadan - tuzlu tuzlu ve keskin bir rüzgarın tepesinde uğuldadığını duydu. Şu saatlerde yeni bir koşu başlamış olacaktı(kaçıncı ata oynadığını artık umursamıyordu),fakat bu anda, atların ok gibi ileri atıldığı çayırla kendisi arasında, fırtınanın allak bullak ettiği bir sis gibi alacalı uğultuyu, seyircileri ve müşterek bahis oynayan yığını hayal etti.. Bu uğultulu kudurganlığın ortasında, kabaran dalgalardaki bir kaya gibi durmaktaydı. O anda neler hissettiğini şimdi de olduğu gibi hatırladı. Bu, delice hareketlerin bir gülünç yanı, boşanıştaki kabalığın bir hor görüşlüğü vardı; fakat kendine istemeyerek itiraf ettiği bir şey de buluyordu ve kısık bir sesle fısıldıyordu: böylesine heyecanı hayata karşı böylesine ateşli ihtirası az buçuk da olsa kıskanıyordu. Böylesine heyecanlanıp, nöbetler geçiren, vücudunun ateşler içerisinde titremesi ve hiç istemediği halde sesinin ağzından kaçması için ne oldu? Diye düşündü. Hiç bir para onu böylesine heyecanlandıramaz hiç bir kadın onu böylesine kışkırtamazdı, duygularının uyuşukluğundan kendisini kurtarabilecek/ateşlendirecek hiç ama hiç bir şey yoktu..!! Birden burnuna dayanmış bir tabanca karşısında yüreğini sondan tek saniye önce bile- çevresindeki binlerce ve on binlerce insanda bir avuç para için olduğu gibi- böylesine küt küt vurmazdı. Nedenini düşünmekten kendisini bir türlü alamıyordu yoksa karşısında duran bir çift göz mü ona bu duyguları yaşamasına sebep oluyordu?
Dikkatini dağıtmaya çalıştı, önünden geçen bir iki kadın dikkatini dağıtır düşüncesiyle yılışık yılışık arkalarından baktı, ama ince tülün altında her adım atışında titreyen göğüslerini içten gelen bir istekle duymadı, vücutlarını giysilerden böyle yüzsüzce soyunup, sonra hor görülüşünü sezince hem eza, hem de ürkek bir haz duymalarına içinden güldü. Aslında hiçbiri isteklerini kamçılamıyordu. Kafalarından geçenler onu neşelendiriyor, vücutlarına hayallerinde dokunmak, çekici titreyişi gözlerde hissetmek bir çeşit hoşluk veriyordu sadece. Zira iç dünyası soğumuş her insan gibi kendisini ateşlendirmek değil, başkalarını heyecanlandırmak ve tedirginleştirmekten bir şehvet hazzı duyardı, aslında. Kendisi sadece, kadın varlığının akla getirdiği kuş tüyü yatak sıcaklığını duymayı severdi, gerçek bir ateşlenip, heyecanlanmayı değil. Bundan ötürü bu gün de, gezide dolaşıp, bakışları yakalıyor, sonra bir top gibi geri fırlatıyor, parmaklarını dokundurmadan tat alıyor, kadınları tutmadan hissediyordu; oyunun gevşek hazzı ile hafifçe ısınmış olmak yetiyordu ona.
ama kısa süre bundan da sıkıldı.hep aynı insanlar önünden geçiyordu diri göğüsler ve sıkı kalçalardan ibaret bu insanlar artık onun dikkatini çekmiyordu,yeniden köşede duran gözlere takıldı,kaldı.. heyecanlandığını hissetti,geçen bunca süre sadece kendisini aldatmıştı biran olsun o gözler aklından çıkmamış, ısrarla ona bakıyordu .ona soran, onu anlamaya çalışan bu bakışların arkasında çok ürkütücü bir ifade gizliydi. kalbinin çarpıntısı nefes ritmini bozdu, üç dört katı koşarak çıkmış gibi bir hali vardı..bulutların arkasından çıkan bir güneş huzmesi onun bulunduğu tarafı aydınlattı ve onun o delici bakışları bütün gücüyle üzerinde tesir etti.bulunduğu yere mıhlanmış gibiydi adeta, kıpırdamak istiyor fakat beyninden gerekli uzuvlara bir türlü o komutları veremiyordu-isyan halinde olanlar sadece uzuvları değil beynindeki kelimelerde isyan bayraklarını çekmiş durumdaydı-sese dönüşmeyen kelimeler içini acıtıyor sürekli kaynayan bir su gibi uğulduyordu, hayallerinden öyle bir haz alıyordu ki şehvet anında kadın ve erkeğin çıkardığını o sessiz çığlıkları duyar gibi bir hali vardı, sıkıntılarını atmıştı aslında M’yi bile unutmuştu. Kendisini sadece köşede duran o bir çift göze hapsetmişti, aradığını kendisine en fazla 15-20 adım uzaklıkta olduğunu biliyordu,avını bekleyen bir aslan gibi sakindi kalp atışlarını dengelemiş nefes ritmini düzene sokmuştu,elindeki bardaktan kalan bir kaç yudum içkisini de seri bir şekilde içti ve önünde geçen garsonun tepsisinden bir bardak daha aldı.Bu aşırı rüyada bir çeşit haz damlaları toplanmıştı.gözlerinin ikisini de yumdu; göz kapaklarını kaldırıp da ondan yana dönünce hayalinde canladırdığı kadını karşısında bulacağından hiç kuşkusu yoktu.
Tam bu anda. O ileriye çıktı. birden gözlerini açtı ve canı çok fazla sıkıldı.hiç tutturamamıştı.herşeyiyle bambaşka idi.evet, hayalindeki kadınla hiç bir ilgisi yoktu.giysisi yeşil değil beyazdı.incecik değil tombul ve geniş kalçalı idi.yüzünde hayal ettiği küçük benden eser yoktu.kara sandığı saçları, miğfer biçimi şapkanın altında kızıl kumral parlıyordu.kendisinin yakıştırdığı özelliklerin hiç birisi bu kadında yoktu.ama yine de güzeldi, nedenini bilmiyordu ama bu kadında gözlerinin dışında insanı çeken bir şeyler daha vardı, daha fazla düşünmek istemedi keşke kadını hiç görmemiş olsaydı,gözlerindeki heyecan ona bir süre katık olabilirdi bu ruhsuz yaşantısında,ama görmüştü işte tekrar başa almıştı filmi yeniden yenide izlemek zorunda kalan bir sinema biletçisi sıkkınlığında-içinden haykırmak geldi,bütün gücüyle haykırmak-başı dönüyor sandı,ama bu sadece arka arkaya içtiği votka-limonun etkisiydi,güneş çoktan bulutların arkasından çıkmış günün son ışık huzmelerini dünyada bu sefil varlıkların üzerinde parlatıyordu..artık daha fazla içmesem iyi olacak diye düşündü ve elindekini yanındaki masanın üzerine bıraktı.gitmek istiyordu buradan nefes alamıyordu sanki, birden olduğu yerde tüm dünyanın durduğunu hissetti, bütün her şey olduğu yerde öylece kala kaldı,herkes anlattıklarında kaldı,son sözleri bir uğuldama olarak kulaklarda bir yankı yaptı..
ağır adımlarını birbirini izleyen bir seri hareket dizisiyle hızlandırdı ve dışarı attı kendisini,dışarı karanlıktı merdivenlerden inerken bu kadar vakit geçirip geçirmediğini düşündü durdu sonra üzerinde fazla vakit harcamaya değmez bir şey olduğunu anladı ve yoluna devam etti,güneş yer yer kızıllığını binaların o soluk yüzlerinde parlatıyor,siyah camların üzerinde bir ışık oyunu oynuyordu.bu oyunu çok severdi en azından şuan öyle düşündü,kendisini uçsuz bucaksız bir ovada milyonlarca çiçeklerin içerisinde hayal etti,güneş batmak üzereydi ama heryer aydınlıktı,bütün engelleri kalkmış sadece yokuştan aşağıya koşan çocukların mutluluk çığlıklarını duyuyordu..aniden durdu..gökyüzüne baktı kurşuni bulutlar tüm şehrin üzerine ağlamaya hazırlanıyordu adeta,birden yastığını özlediğini hatırladı..birisinin ağladığını görse yada ne zaman hatırlasa yastığı aklına gelirdi..yalnız ve karanlık odasında gecelerin bitmek bilmeyen ızdıraplı anlarında yastığına sarılıp ağladığı anları hatırladı ama bu defa yüzünde sebebini bilmediği bir tebessüm meydana geldi, nedense bu defa ağlamak için bir istek duymadı içinden..biraz daha yürürse sahile ineceğini biliyordu..şimdiden yosun kokusunu almaya başlamış,martıların o huzur veren çığlıklarını duymaktaydı.onunla yürüdüğü bu caddelerde aynı kaldırım taşlarına basmamaya dikkat edercesine bir yürüyüşü vardı, bu defa kendisine gerçekten de güldü,yanından geçenler ona bakıyorlardı,döndü yanından geçen genç ve hoş bir bayana iyi akşamlar dedi fakat kadın onu duymadı ...insanların ne kadar da çok yoğun olduklarını düşündü ama anında umursamadığını farketti ve tamamen bu düşüncelerden kendisini arındırdı..sahile gelmişti.bankların hepsi boştu sadece bir çift aşık ve bir kaç simit satıcısı...kısa günün karını hesaplıyordu simitçi çocuklar yüzlerindeki tebessüme bakılırsa bugun yeterince simit satmışlardı,kalktılar ve o iki sevgilinin önünden geçerek yukarı O’caddesine doğru yürümeye başladılar.sevgili olan gençlerin gülüşleri martı çığlıklarına karışıyordu,kız çok mutlu ve huzurlu görünüyordu,sevgilisinin omzuna başını koymuş,uçsuz bucaksız bu su yığınına bakarak türlü türlü hayeller kuruyordu(en azından o böyle düşündü),,o şekilde ne kadar süre oturduğunun farkında değildi ama etrafına baktığı zaman o sevgili çiftin çoktan gitmiş olduğunu farketti,yerlerinde şimdi bir evsiz son parasıyla almış oldugu günün son saat kalmış bayat ekmeği ve bilmem kaçıncı sınıf yarısı beyaz yarısı tarifsiz bir renkte olan beyaz peyniri kemirmekte ve büyük bir iştahla şarabını içmekteydi..gülümsedi...ve arkasından sarsıla sarsıla ağlamaya başladı..bir an etrafına daha dikkatli baktı...kendisini izleyen birisinin olup olmadığını anlamak adına ama kimsenin olmadığını görünce büyük bir huzurla devam etti ağlamasına...
daha fazla bu sefil hayata katlanmak istemiyordu,kalktı oturduğu yerden ve ağır adımlarla iskeleye yanaştı.en uç noktasında oturdu ve ayakkabılarını çıkarıp denize fırlattı büyük bir hınçla,hala ağlıyordu,ağladıkça bütün vücudu sarsılıyordu..annesini hatırladı birden ağladığı zaman babası daha fazla dövmesin diye onu kucağına bastırdığı,o sıcak ve huzur dolu dakikaları,acaba annesi hala yaşıyor olsaydı şimdi gidip yine göğsüne kafasını bastırıp ağlar mıydı?bir an içinde huzur bulduğunu farketti ama hemen bu düşünceyi kovdu zihninden,çoraplarını çıkardı adeta yatağına girmeye hazırlanan bir uykucu edasıyla,deniz oldukça karanlık ve bir o kadar da ürkütücü duruyordu,dalgalar hızlanmış bulunduğu yerde onu ıslatmaya başlamıştı,birden ıslanmak fikrinden korktu,böyle mi bitecekti herşey? eğer devam derse bu kendi kendine konuşmaya asla bitiremeyeceğini farketti,ayağa kalktı,çoraplarını eline aldı,ayakkabılarını denize attığına pişman oldu bir an için,arkasına döndü tam vazgeçecekti ki, evsizle göz göze geldi, adam karnı doyduğu için o kadar huzurlu bakıyordu ki hayata, daha fazla katlanamaycağını farketti ve aniden döndü, kendisini karanlık ve soğuk ölümün kucağına bıraktı,ağır ağır battı suya,o esnada ne kadar huzurlu olduğunu hissetti.yavaş yavaş ölümünü izlerken yüzünde yine o anlamsız tebessüm ve gözlerinde ağlamanın verdiği o rahatlık...