- 832 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
KAÇAKLAR(BÖLÜM1)!!!
Serin bir ilk bahar akşamıydı.Günlük işlerin telaşıyla yorulan insanlar daha yeni yeni damlamışlardı evlerine. Daha yeni yeni soluklanıyorlardı.Rüzgarın salladığı ağaçlar fırtına öncesi sessizliği haber veriyordu adeta.Köyün sokaklarında ölüm türküsü söylüyordu Azrail.Gece henüz tüm korkunçluğuyla yutmamıştı ki gündüzü, genç aşıklar sözleştikleri gibi ırmağın kenarında, her zaman buluştukları ağacın altında bir daha ayrılmamak üzere tekrar buluştular.Biraz telaşla ve hayli çok korkuyla sordu genç Ahmet:
-Kimseye görünmediğinden eminsin değil mi?
Yeşil gözlerinde korku beliren Zübeyde ırmağın sesini bastırabilmek için bağırdı:
-Hayır!Kimse görmedi.
Ama sanki sesinde bir tedirginlik vardı.Bir şeyleri saklar gibiydi.Hem de çok önemli bir şeyleri saklar gibiydi.Durumu sezen Ahmet yinede bir şey söyleyemedi güzel sevdalısına.Sadece tamam deyiverdi aceleden.Ve sordu:
-Söylediğim gibi yanına sadece değerli eşyalarını ve gece boyu yetecek kadar yemek aldın değil mi?
Biraz kızgınlıkla ama büyük bir sevgiyle baktı Ahmet’in gece kadar karanlık siyah gözlerine ve cevap verdi:
-Evet Ahmet.Aldım sen tasalanma.
İki aşık ırmağın tersi istikamette hareket ediyordu.Yanı başlarında çağlayan küçük ırmağın şırıltısı bir şeyler söylerken iki aşığa,onlar el ele kaçışıyorlardı peşleri sıra gelen ecellerinden.O gece sanki daha da bir delice akıyordu ırmak.Suyun haşmetiyle dövülen taşlar ve taşlara vuran su damlaları her inleyişlerinde genç aşıklara hep aynı şeyleri söylüyorlardı da onların haberi yoktu bundan.Rüzgarda vardı.Hoyrat değildi belki ama,içi titreten bir soğukluğu vardı bu ilk bahar akşamında.Zübeyde rüzgarın ağzına getirdiği saçlarını eliyle topladı ve sordu Ahmet’e:
-Ahmet!Kaçıyoruz.Kaçıyoruz ama nereye?
Ahmet ise nasıl cevap vereceğini bilemedi.Gözlerini dünyaya yeni açmış bir çocuk gibi hissetti kendini.Onun gibi habersizdi etrafından ve dünyadan.Onun kadar ürküyordu geleceğinden.Ve söylendi o sıra içinden:
Ah bilsem.Bir bilebilsem nereye kaçtığımız!Keşke bilsem.
Ve sonra genç Zübeyde’ye döndü.Siyah yazmasının altından bir gül demeti gibi çıkan sarı saçlarına baktı.Sanki o saçlar bir urgan olacaktı genç Ahmet’in boynuna.Sarı saçların altında yemyeşil,biçilmemiş bir çayır gibi duran yeşil gözlere daldı.Gözlerde korku vardı.Belirsizlik vardı.Ve en çokta nefret vardı onları bu yola sokan düzene karşı.Ahmet süzüyordu Zübeyde’yi.Teriyle sırılsıklam olmuş gömleğine baktı Zübeyde’nin.Bembeyaz gömleği ıslanınca,genç kızın gül kurusu teni ortaya çıkıvermişti.Genç Ahmet nefesini tutup sevdiğine bakarken sessizliği yine sevdiği bozdu…
-Ahmet!Nereye kaçıyoruz?
Ahmet gittikçe daralan nefesini ve Zübeyde’nin korkulu sesini hissetti.Düğüm oldu kelimeleri boğazında.Ve zar-zor tek kelime çıktı ağzından:
-Şehre.
Şaşırmış gibiydi Zübeyde.Evet şehre ama orada nerde kalacaklardı.Tanıdıkları kimse var mıydı acaba?Şimdi içindeki sorularla cebelleşmeğe başlayan Zübeyde’ye genç aşığı sordu:
-Sence nereye kaçalım?
Cevap veremedi Zübeyde.O’da Ahmet gibi belirsizlikler içindeydi.O’da korkuyordu.O’nun da kafası karışıktı.Tek cümle söyleyebildi:
-Sen nereye istersen oraya…