- 875 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ELDEN KAYINCA
Adı nazdı Diyarbakırlı deli doluydu babasının gururu annesinin göz bebeğiydi
Mahallenin en belalı kabadayısı idi. Naz yokuş aşağı inip bir nara attığından bütün erkeler kediden kaçan bir fare gibi karanlığa çekilirlerdi küçüklüğünde ağabeyisini gözünün ününde dövdükleri için erkeklerden nefret ederdi ama yaşlı ve hasta insanlara canını dişine takardı. Günlerden bir gün babası maddi sıkıntısına düşünce evin alt katını kiraya vermeyi düşünüp kiraya verdi bunu duyan naz evde kıyametleri kopardı ama geç kalmıştı bile evin alt katına yaşlı bir nine ile torunu taşınmıştı. sabahın erken saatlerinde bülbülden ünce kalkan gül bile uyanmadan naz dışarıya çıkmaya hazırlanırken evin kapısında yaşlı nineyi gürünce bütün sinirini unutup tam eğilip ninenin elini öpecekken merdivenlerden hızla inen zayıf ve sümüklü kıvırcık bir aydır taranmamış saçlı siyah bir gömlek ve altında gözüne benzeyen kahve renkli bir pantolon vardı delikanlı işe geç kalmıştı o telaşla nazla kapıda çarpışıp nineye hoş çakal deyip koşarak işine gitti naz bu olayın şokunu üzerinden atınca delikanlının ardında kalkan duman bile dağılmıştı. Naz yavaş adımlarla mahalleye inerken olayı hala üzerinde atamamış olmalı ki orada kalmıştı. naz buğun tespih sallamıyordu hatta bugün karanlıklarda kimse kalmamıştı herkes nazın nesi olduğuna
Merak içerisinde ona bakıyordu naz olayı üzerinden atınca dedesinden kalma küçük ama bir o kadarda güzel kıraathanesini açıp tavşankanlı bir çay içmek için ocağa suyu koydu içerisi yavaş yavaş doluyordu hatta masalardan çağıranlarda vardı ilk defa. Nazsa hala derin bir düşüncedeydi o kim di? Neydi? Nerden geldi? Bahçedeki masalardan biri çırağı çağırıp simit almasını isterken. naz masaya yanaşıp ben alsam olur mu deyince adam eeee yok en iyisi ben alıp ta geleyim siz rahatsız olmayın deyince. Nazın masaya yumruk indirmesi ile adamın oturması bir oldu aklını kurcalayan tek şey vardı ve ondan başka bir şey de düşünemez olmuştu. o kim di? Simitçiye yaklaştıkça naz simitçi uzaklaşıyordu hızlı adımlarla yaklaşıp hey baksana sen bana ne kaçıyor sun lan sen. Çocuk yok ee ben burada satamadım da tezgâhı başka yere gütürecektim. Naz dut yemiş bülbüle dönmüştü ayakları onu dinlemiyor elleri ondan komut almıyordu diliyse aklından ayrı çalışıyordu delikanlı tam karşısındaydı ve dili kendi başına hareket ettiğinden olmalı ki sadece ee sen sen diye biliyordu tek bir kelime de etmeden simidini alıp kıraathaneye dündü. Bana neler oluyor bana engel olan ne. Naz ağır adımlarla yürürken delikanlı arkasından baka kaldı çünkü onunla ilk karşılaştığı anı hatırlıyordu ve onun için ondan kaçıyordu ama ilk defa onu fark etmiş olmalı ki göz göze geldiğinde gözünde bir okyanus nefesinde bir kasırgayı saçları sümbül tanesi ve arkasından baka kaldığındaysa da bir selvi boylu olduğunu fark ti hayatında girmediği ve göremeyeceği bir volkan içinde alevlenmişti .ama nasıl olabilir ki naz mahallenin en belalı kabadayısı kendiside meltem eserse uçabilecek bir yürek taşıyordu bazen de iş esnasında onu gördüğünde solyanı onu dinlemiyor olmalı ki bir bülbül gibi kafesinde duramıyordu oysaki naz onu fark bile etmemişti delikanlı o günden sonra hep kıraathanenin oradan geçer olmuş ve onun bir simit olsa bile almasını bekleye dururdu. Her gün bir simit ayırır ve sarardı ama naz gelip almazdı. Delikanlının orda geçtiğini fark etiği zamanda çeri girerdi nazın sol yanında ki aslan ürkmüş bir ceylana benzemişti artık ama ne yazık ki bunu kendine yedirtemiyordu günler ardı ardına birbiriyle oynayıp geçerken delikanlı filmi tekrarlayıp dürüyordu ama ne yazık ki naz hala ürkekliğini koruyordu. Bir gün kahvede iki kişi birbiriyle konuşurken nazda istemeden kulak misafiri oldu. biliyor musun geçenlerde bizim mahalleye taşınan bir yaşlı nineyle torunu hani var ya eee ne olmuş onlara ya acıdım çocuğa şimdi her gün buradan geçerdi ayağına hep baktığımda bir ayakkabısı bile yokken ninesinin ilacına çalışıyordu delikanlı ninenin sağlığını düşünürken kendini unutmuş dün akşam hastalanmış hastaneye kaldırmışlar hastanedeki hemşirelerden delikanlının ayağının durumunu gürünce dayanamayıp ayağı neden bu halde diye nineye sorunca nine sadece sebebi benim diye bilmiş. Naz bunu duyar duymaz bir ayakkabıcıya koşup bir çift ayakkabı alıp hastaneye koştu soluğu danışmadaki kızın yanında aldı ismini söyleyince danışmadaki kız nemli gözlerle sadece 21 nolu odada diye bilmiş. Naz odaya ilerlerken arkadaki iki doktorları fark etmiş olmalı ki onların sesine kulak verdi bir doktor diğerine bu kadarı da olmaz be kardeşim sen olki tam iki sene boyunca ayağına bişi takma ve sevdiğin kız için yağmur kar demeden saatlerce ayakta bekle aynı yerde. Bunu duyan naz elindeki, ayakkabıları yere atıp kıraathane ye geri dündü
Kıraathane ona dar gelmeli ki eve gide cem çırağı deyip bıraktı. Ev bile ona dar geliyordu sevdiği kız kim? ismine? Nerden diye içi içini yiyiyordu dayanamayıp hastaneye koşar adımlarla gitti kapıyı öyle bir hırsla açtı ki kapı yerinden cıktı ama ne yazık ki oda bom boştu soluğu gene danışmada alabildi 21. odadaki hasta ne zaman taburcu oldu. diye sordu ama danışmacı kız o taburcu olmadı efendim başımız sağ olsun deyince nazın gövdesi ona ilk defa ağır gelmeye başlamıştı ilk defa yerinden sökülen bir ağaç gibi kendini hissetti sol yanı dinamitlenmiş gibi olmuştu olduğu yerde çüktü üç kişi onu zor yerden alabilmişti aradan 13 14 gün geçmiş olmalı ki ilk defa nineye açıla bildi nine bili ilk defa gözünü aça bilmişti. ben ilk defa birini sevdim ama o başkasını seviyordu her şeyi bir kenara bırakıp ona koştuğum da ise o beni komple terk edip beni yalnız bıraktı ilk defa kendimi böyle yalnız hissediyorum nine hıçkırıklar içerisinde olan nine nemli güzlerini açıp nazın başını okşayan elini çekip delikanlının odasındaki dolaba yaklaşıp kapısını açtığında nazın gözleri birer fal taşı gibi açılmıştı. Delikanlı nazın simit aldığı günden buyana ona kaldırdığı bütün simitleri dolabında saklamıştı. Hepsinin üzerinde birer half vardı ve sıralanmış bir şekilde dizilmişti naz yazıyı okuduğunda bir kes daha çökmüştü çünkü yazılan yazı nazaydı ve şöyle diyordu (sen bir prenses bense bir sümüklü hokkabaz aramızdaki dağı aştığımızda elbet biri ayrılacak bu handan )