- 1085 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HAYAT OKULU
HAYAT OKULU
Yaşadığım sürece her şartta açık bulabileceğime inandığım ve bulduğum iki kapı oldu. Birincisi anne ve babamın, ikincisi de Tanrı’nın huzur ve mutluluk kapısıydı.
Bazen sitemle, bazen de yüzsüzlüğün doruğunda çaldığım bu kapılarda sevgi yelpazesinin koruyucu kanatlarını daima üzerimde hissettim. Hoşgörü çerçeveli, bağışlama, koruma nakışlarıyla süslenmiş bu kapılarda çaresizliğin pençesinde kıvranırken çareler üretildiğini, umutlarımın tükendiği noktalarda güçlü duyguların yüklendiğini ve özel bir zırhla korunduğumu gördüm; fark ettim.
Sekiz çocuklu bir aileydik. Köyde annesi vefat eden bir erkek çocuğunu da yanımıza alınca annem, babamla beraber aile nüfusumuz on bire çıkmıştı. Ağırladığımız yatılı akraba, arkadaş gruplarıyla evimizdeki insan sayısı on sekiz - yirminin altına düşmezdi. İnsan sesleri ile cıvıl cıvıl olan evimiz panayır yerinden farksızdı. Yiyeceklerimiz küfelerle, semerlerle taşınırdı. Ev işleri de evdeki fertlerin beceri ve iş gücüne göre paylaşılırdı. Bu işin organizesi de yükün en ağırını omuzlayan adalet, merhamet ve şefkat timsali, özveri yumağı cefakar annemindi. Babam evin dış işlerinden sorumlu ve evdeki sorunların çözümünde karar merciiydi.
Altı erkek iki kızdan oluşan kardeş dizisinin yedinci sırasında yer alıyordum. Evin küçükleri olduğumuz için ben ve sekizinci sıradaki kardeşime biraz daha hoşgörülü yaklaşılırdı. Biz de bunu bilir çocuk aklımızla ortamı hep kendi lehimize kullanmaya çalışırdık.
Ve gene çocuk aklımla evde anneme yardımcı çok insan var, babam bir başına çalışıyor diye üzülürdüm. Babama ayrı bir yakınlık duyar, ona yardımcı olabilmek için çabalar dururdum. Annemin tüm itirazlarına rağmen babama yalvarır, onu ikna eder işyerinde ona yardıma giderdim.İlkokul üçüncü sınıf öğrencisiydim. Okulumuz çift tedrisattı. Günün ilk yarısında okula, diğer yarısında da babama yardıma giderdim. Annem kendi mağazamız da olsa bu gidişlerime çok fazla tepki verirdi. Kız çocuğunun annesinin dizinin dibinde olması gerektiğini babama söylenir dururdu.
İşçi çocuklar olmasına rağmen mağazada bulunduğum sürelerde temizlik, çay – kahve sipariş işlerini gönüllü olarak üstlenirdim. Babam ve arkadaşlarından aferin alabilmek için koşuşturur dururdum. Sohbetlerini pür dikkat dinler, sorular sorar, cevabını alınca da kendimi önemser daha güçlü hissederdim. Hayat derslerini almaya başladığım mağazamızda babama daha çok bağlanıyor, onu örnek alarak ona benzemeye çalışıyordum.
Babam elli yaşlarında saat mağazası olan yakışıklı bir adamdı. Saat tamiri yaparken hafif kırlaşmış saçlarının çevrelediği başını tezgaha eğer, sağ göz kapağına sıkıştırdığı büyüteçle de güzelliğine güzellik katardı. Küçüklü büyüklü tornavidalarla, cımbızlarla saatleri tamir ederken ona olan hayranlığım daha da büyürdü. O benim gözümde, yaşam savaşı veren saatleri gözünün nuruyla hayata döndüren, yaşamımızı düzenleyen saat birimine hayat veren bir doktordu. Çalışmadığı, büyüteç takmadığı zamanlarda sağ göz çevresinde kısılmalardan oluşan çizgilerse ona ayrı bir olgunluk ve saygınlık kazandırırdı.
Babam inançlı, inancı doğrultusunda dürüst - adil olmaya çalışan merhametli bir insandı. Çoğu zaman yaptığı işin karşılığında ücret almaz “Kiminin parası, kiminin de duası” derdi. Mesleğinin yanında muhtarlığı da yürütür, o zamanlar “yeddiemin” denilen güven aracılığı da yapardı.
Her insan sınıfından arkadaşı vardı. Arkadaşlarının konumuna göre hitabet sözcüğü şivesi ile beraber değişir; kimine bey, kimine efendi, kimine de ağa diye hitap ederdi. Kişilere göre değişmeyen tavrı içtenlik, dürüstlük, saygı ve hoş görüsüydü. İnsanları tanıma kültürünü aldığım bu hayat okulunda temelimin atılıp, geleceğime yön veren çizgilerin çizildiğini, karakter hamurumun şekillendirildiğini şimdi daha iyi anlıyorum.
Ölümlerinin üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen çevremde çocuğu yaşındaki insanlarca bile çok güzel anılarla, sevgi ve rahmetle anılan bir anne ve babamın çocuğu olmanın gururunu yaşıyorum.
Yaşamın evrelerinden geçerken de onların heybeleri güzelliklerle dolu birer ağır işçi yaşam savaşçısı olduklarını görüyorum. Ve onlara olan sevgim saygım, hayranlığım her geçen gün biraz daha büyüyor.
Ruhları şad , mekânları cennet olsun.
BABAMIN ÖĞÜDÜ
Çocuğum
Dengesi bozuk terazilerde
Daranın ağır bastığı günlerdeyiz
Hilenin kuvvetten güçlü olduğu
O dönemlerdeyiz
Bu devirde namuslu olmanın ödülü hiçtir
Demiyesin… Namus
Kendi elinle başına taktığın taçtır
Namus yoksulu olmak her devirde suçtur
Bilesin
Aydınlık sokaklarda
Düze çıkabileceğin her yol
“Ya öğrenen, ya öğreten ya da
Öğrenmeyi destekleyen ol”
Karun hazinesince doldur hafızanı
Bilgiyle parlat zekanı
Kaç olursa olsun yaşın
Olgun başaklar gibi
Hafif eğik dursun başın
Başarmak boyun eğmek deyip
Boyun eğmeyesin… Boynunu kırarlar
Başarmak boyun eğmek değilmiş diyerek
Baş da kaldırmayasın… Başını vururlar
Boynu öyle kullan ki
Zulme paye vermeden eğilsin
Destek sağlarken başın yükselişine
Alnından öpülsün
Duydukların duyduğun yerde kamp kursun
Peşine takılıp sözlerinin ardınca yürümesin
Fitne çukurlarına batmayasın
Çamurlara belenip yatmayasın
“Yüze çalıp karayı ele verme aynayı”
Eller dururken öpüp başa koyma ayağı
Aklı boş yürek körse adam sayma salağı
Aksine davranırsan helâl etmem emeği
Ne gelirse başına bırak dürüstçe gelsin
Dürüst her yergi sana iltifat gibi gülsün
Yalandan cennet olsa isteme uzak dursun
Mertçe bir belâ bile başın üzre buyursun
Hiçbir kurşun kalbini riya kadar delmesin
İçindeki doğruyu kader deyip bölmesin
Büyüklerin elinden su içmeyesin
Küçüklerin üzerinden geçmeyesin
Sevgi saygı fışkırsın görgü fıskiyende
İnancın mihenk taşı olsun yüreğinde
İnançsız insan kuru yaprak misali
Savrulur rüzgarların küreğinde
Kaleminin sahası
Kaleminden geniş bir kesimin
Çatlak çıkarken kalem sesi
Vicdanla bağını koparma kaleminin
Utanç kokmasın nefesi
Her devirde olacaktır… Çıkar uğruna
Vatanı peşkeş çeken vatandaş
Sen sen ol da sakın oynama
Harita üzerinde beş taş
Suyunu toprağından
Rengini bayrağından
Kokusunu bağrından
Almayan gül… Güldürmez seni
Kör sağır olur dünyan
(Allah korusun) Kanarsa vatanın
Kalbini çarptıran bu hisle
Anlam kazanmalı yaşamın
Çocuğum
Mutluluğu yakalamak başarmaya
Başarıyı elde etmek
Zamanı iyi değerlendirmeye bağlı
Bırak bütün ayrılıkları
Kini nefreti solu sağı
Bayrağının gölgesine huzurla kur otağı
Sevil MISIRLIOĞLU
YORUMLAR
Türkçeniz güzel. Biliyorum, başkalarının dediği gibi yazmışsınız ama, "yed-i emin" (=emin, güvenilir el) sözünü "yeddiemin" yazmanızın ve son paragrafta "...sevgi ve rahmetle anılan bir anne ve babamın çocuğu olmanın gururunu yaşıyorum." cümlesindeki "babanın çocuğuyum"u "babamın çocuğuyum" biçiminde kullanmanızı saymazsak kusursuz bir metin oluşturmuşsunuz. Tebrik ederim. Ha bir de.. yazınız öykü mü anı mı belli olmuyor. Biraz daha dramatize olmalı... Güzelliklerde yol alasınız...