- 672 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Hâkî Yalan…Ömre Hâkim Yalan…1
İstanbul’da büyük bir alışveriş merkezinin lüks restoranının boğaz manzaralı cam önü masasında yalnız başına oturan kadın, henüz fincanındaki çayı yudumlamıştı ki omuzuna dokunan el onu irkmişti.Toparlanmış ve ayağa kalkarak yüzünü döndüğünde sımsıkı sarılmışlardı.
--Canım...
--Bir tanem ne kadar özlemişim seni.Dur, dur bir bakayım şöyle! Hiç değişmemişsin...Aylin’im hiç değişmemişsin...
--Canım arkadaşım,Selen’im...Sen de, sen de aynı güzelliktesin.
--Sen öyle görmek istedikten sonra...Yine de öyle gör, yine de...
Sandalyeyi çeken beyaz gömlekli garsondan bir fincan çay istedikten sonra Selen, uzun uzun arkadaşını izlemeye başladı.
--Gözlerin hep aynı bakıyor Aylin ! Gittiğiniz o gün nasıl da heyecanlıydın.Gurbet değiştirmemiş bakışlarını...
--Sen beni boşver canım değişen öyle çok şey var ki. Ama sen anlat! Neler yaptın yıllardır ?
--Yirmi yıl be Aylin, koca bir yirmi yıl...Nasıl anlatayım, neler sığdırayım birkaç saate? Hangi fincana dem yapayım acılarımı, hangi denize atayım ?
Sizin gittiğiniz sene işte, 1988 de...
--Yirmi miydik, yirmi bir mi ? Bir eksik bir fazla ne farkeder ki...Nasıl da deli doluyduk değil mi Selen ? Nasıl da kaçar kaçar sinemaya giderdik. Turan’a yalvarırdık gece sokağa çıkarsın bizi diye. Dondurma ısmarlardı da, bakkal Rıfat’ın oğlu hani, adı neydi ? Deli olurdu değil mi ?
--Turan’la evlendirdiler beni.
--Sonra lunaparka giderdik üç deli.
--Aylin! Turan’la evlendim diyorum !
--Ne ! Turan’la mı ? Ama nasıl ? Neden ? Siz kardeş gibiydiniz...Teyzenin oğluydu o senin...
--Öyleydi. Biz ikimiz de kardeş bildik birbirimizi. Bütün çabamıza rağmen evlendirildik.Turan’da ben de düğün gecemizde sabaha kadar ağladık biliyor musun...Hani Ayşe teyzenin erik ağacının dalını kırmıştık ya, onun için ağladık. Süleyman amcanın at arabasına teneke bağlamıştık ya adamcağız peşimizden nefessiz koşmuş, kovalamıştı bizi, onun için ağladık. Senin, ip atlarken düşüp kanattığın dizin için ağladık.Çocukluğumuz, masumluğumuz için ağladık. Aylin biz...
"Dokunamam sana" dedi Turan."Masumiyetine kıyamam. Hayalinde yaşattığın ve geleceğinde aşkını adayacağın tenine dokunamam!"
"Dokunma " dedim."Utanırım...Sen benim canımsın.Canımı iste ama..."
--Yaa...Sonra ?
--Sonrası bir ay aynı evde kardeşliğimiz sürdü.Bir ay sonra yollarımız ayrıldı. Herkes kendi yolunda buldu kendini.
--Ekrem amca, Müzeyyen teyze ?
--Annem, babam ne yapsın...Mahçup bir cocuk gibi bakıyorlar yüzüme.
--Canım ya sen neler yaşamışsın böyle...
--Aylin, senin bir kızın olduğunu duydum. Nasıl bir şey annelik söylesene ?
--Anlatılmaz ki, aşk desem...Ama öyle bir aşk değil, sonsuz bir aşk...Sonra ne oldu, söylesene?
--Sonrasında kendimi işime verdim. Bir çok iş değiştirdim. En son bir muhasebe bürosunda çalışıyordum. Huzuru Allah’a sığınarak buldum Aylin. O benim içimdeki dünyayı biliyordu. İşten eve, evden işeyıllar geçti. On yıl kadar geçmişti sanırım. O zamanlar her gün masamın üstünde çiçeklerle karşılanır oldum. Sabahları gül kokuları dolar oldu odama. Bir sabah bir bey geldi odama"Ben Kemal..." dedi. Sonradan öğrendim ki bu çiçek bahçesinin mimarıymış kendisi. Ne kadar direndimse, itiraz ettimse de"Sevdim" dedi. İlk eşinden benim yaşımda bir kızı vardı. Ne çılgınlıklar yaptı bir bilsen...Sonunda pes ettim.Aylin...Pes ettim. Anne olmak istedim yaşım ilerlemeden...Sahi nasıl kokar evlat Aylin? Söylesene !
--Hiç bir kokuya benzemez. Hiç bir çiçek onlar gibi kokmaz.
Evlendin mi peki Kemal Bey’le ?
--Evet. Oldukça varlıklı, saygılı, kültürlü, yaşça olgun ve anlayışlı. Üstelik beni de seviyor...
--Peki sen ?
--Boşver be Aylin ! Seviyorum elbet. On yıldır evliyiz. Bir kötülüğünü görmedim. Gözümün içine bakar. Sevgisi ilk günkü gibidir bilirim. Göz dedim de, gözün gibi bakıyorsun değil mi yavruna Aylin ? Öyle bakılmalı değil mi ?
--Gözümden de öte. Canımdan da öte.
Sende bu evlat sevgisi nedir böyle canım? Çocuk istemediniz mi ?
--İstemez miyim canım. İstenmez mi? Son yıllarda iyice bunaldım. Gitmediğim doktor, olmadığım tedavi kalmadı. Malum yaşım da ilerliyor. Artık anneliği tatmak istiyorum. Bu sebepten birkaç kez tüp bebek tedavisi oldum. Olmuyor Aylin olmuyor!
Bazı geceler ayaz vuruyor emziremediğim göğüslerime. Duvarlar üzerime yürüyor. İnceden inceye bir bebek ağlıyor içimde. Kıpırtısını hissediyorum."Ağlama yavrum" diyorum,"Sana özlemin ninnisini söylüyorum" Sonra yumuk gözlerinden gülücükler topluyorum...
--Kemal Bey ne diyor peki ?
--Ne desin , O evlat sevgisini tadan herkes gibi "Sıkma canını" diyor.
--Canım, benim eşimin doktor arkadaşları var, dostları var. İstersen bir konuşayım. Bu konuda yardımım olur belki. En son tedavi olduğun doktorun ismini ver bana.
--Neden olmasın Aylin, neden olmasın sevinirim. Hemde çok...En kısa zamanda haberleşelim.
Selen’i yeniden heyecan sarmış, Aylin tuhaf duygularla ayrılmıştı restorandan. Aylin arkadaşının bu üzgün haline içerlemiş, eşinden yardım istemişti.
--Canım, aynen sana anlattığım gibi. Selen çocuk hasretiyle yanıyor. Lütfen elinden geleni yap !
--Dedim ya hayatım ben bu doktoru bir yerden tanıyorum sanki. Hiç yabancı gelmedi. Sabah ilk işim aramak olacak. Gerkirse görüşmeye giderim. Sen üzülme canım.
Ertesi gün Aylin’in eşi Demir, oldukça üzgün bir yüz ifadesiyle evine geldiğinde Aylin kötü bir şeyler olduğunu sezmişti.
--Ne oldu canım ? Görüşebildin mi doktorla ? Tanıdı mı seni ?
--Dur canım dur ! Evet tanıdı. Çok eskiden aynı ortamda bulunduğumuzu hatırlatınca tanıdı. Selen’den bahsettim...
--Eee...
--Bahsettim, sordum ama. Sormasamıydık acaba diye düşünmedim değil hani.
--Demir üzme beni şunu anlat hadi !
--Kızımız uyudu mu ? Dur bir bakayım. Önce elimi yüzümü yıkamalıyım tatlım.
Aylin’in merakı giderek artmış, evin içinde sağa sola küçük adımlarla ve ellerinin bilinçsiz hareketleriyle dolaşmaya başlamıştı. Eşi, bin çelişkide kalan mimiklerini toparlamaya çalışıyor, zamanı oyalıyordu sanki. Eşi tekrar yanına geldiğinde ellerinden tuttu.
--Söyle bir tanem ne dedi ?
--Nasıl söylenir bilmem ki. Selen sadece tedavi olduğunu sanıyormuş. Tedavi falan yok !
--Nasıl yani ?
--Tüp bebek tedavisi falan yok anlıyacağın. Selen öyle sanıyor.
--Ne demek bu şimdi ?
--Eşi, Kemal Bey, doktoruna kesinlikle çocuk istemediğini ve eşini oyalamasını istediğini söylemiş."Benim zaten bir kızım var ve kızım istemiyor.Miras bölünsün istemiyor" demiş.
--Ne yani bu şimdi ! Kocası istemiyor ve Selen bunu bilmiyor. Üstelik bir doktor bunu saklıyor. Hani bu mesleğin kutsallığı ? Hani sevgi ? Nasıl bir eş bu böyle ? Bir kadının çocuk özlemiyle yandığını bile bile, kaybetme korkusuyla yalan bir evlilik. Nasıl bir vicdan ? Olmamalı bu böyle olmamalı...Selen de anne olabileceğini bilmeli. Üstelik kendini suçlarken bu kadar bunu bilmeli. Hangi mantığa sığar bilmiyorum. Eşinin sevgisine öyle inanmış ki. Aldatmak mıdır sevmek ? Bir yalanla ömür sürmek. Hala anne olmak için şansı varken üstelik. Sırf para uğruna nasıl bir hayat kararır ? Her şey para mıdır ?
--Dur hayatım sakin ol ! Sakince düşünmemiz gerek.
--Ne yapmalıyız Demir? Allah aşkına akıl ver. Benden haber bekliyor. Şimdi ben ona ne söylerim ? Herkes seni aldatıyor mu diyeceğim? Ben de ortak mı olacağım bu yalana yoksa ? Yoksa söyleyip gerçekleri bir yuvanın dağılmasını mı izlemeliyim ? Allah aşkına akıl ver...
Özlem Pala
15.08.08
YORUMLAR
Yazıyı önceden okumuştum,yorumlara takıldım şimdi:))Burada amaç,hikayenin sonunu biz getirelim değil mi?Yani yazar bize soruyor.Kaç bölüm olacağını okuyucu belirler ve sonunu.Yazar apaçık yardım istemiş...
ve bir soru vardı yorumlarda; miras; eşi ve çocuklara paylaştırılacak ancak yeni bir çocuk,yeni bir ortak demek.Beş kişinin paylaşması var,tek kişinin alması var.Benciliz işte,hep bana demekten vazgeçmiyoruz ki.
başka...başka...ne söyleyebilirim ki başka? bence yalana göz yumakta bir yalan ki o halde yazarım sen kararı vereceksin;kahramanımız ya yalancı olacak diğerelri gibi,ya doğru bildiğini söyleyip,bir evliliğin çöküşünü seyretmemek için ,onuncu köye doğru yol alacak.yani sn.yazarım-şiirliçem;işin zor,kolay gele ve saygılar o gül yüreğine.