- 785 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Seni Düşünüyordum...
“Seni düşünüyordum... Düşünmekten de öte... Bilinçaltımda bir fotoğraftın sen, hiç göremediğim... Gözlerimim önünde capcanlı duran bir hayaldin, hiç dokunamadığım... İçimden bir parçaydın, hiç sahip olamadığım... Kadehimdeki şarap, elimdeki kitaptın, en çok sevdiklerimdin sen... Sevmekten hiç usanmadığım...
Seni seviyordum... Sevmekten de öte... Kesintisiz düşüncemdim sen, inandıkça daha çok var olan... Yaşama sebebimdin, umut ettikçe daha çok yakınlaşan... Yüzümdeki tebessümdün, o tebessüme en çok layık olan... İçtiğim su, aldığım nefestin, en vazgeçilmezlerimdin sen... Maddeden öte manada var olan...
Kadehimi senin şerefine kaldırdım dün gece... Senle birlikte kaldıracağımız nice kadehin şerefine... Şarabımı seninle birlikte yudumladım dün gece... Seninle birlikte yudumlayacağımız şarapların hayaliyle... Gece uzun, gece soğuk, gece karanlık, gece acımasız... Ben sensiz yalnız, gece sensiz anlamsız... Sensiz anlamlar tanımsız, tanımlar açıklamasız... Sensizlik tarifi imkansız garip bir boşluk yalnız...
Kim bilir nerdeydin...
Belki koskocaman, bakımsız bir kütüphanenin raflarında bulduğun toz kokan bir kitapla avunuyordun... Sen de bazen beni tozlu bir kitabın sayfalarında buluyor muydun... Sonra gece, beni bulduğun kitabı yastığının yanına koyup benimle birlikte uyuyor muydun... Sen de beni benim seni aradığım kadar arıyor muydun…
Belki de kimsesiz bir sahil lokantasında sakin, sessiz ve biraz ümitsiz oturuyordun… Hava soğuk, buz gibi… Gökyüzü karanlık, deniz gri-siyah… Etrafını çepeçevre saran camlarda yağmur damlaları yukarıdan aşağıya ağır ağır yürüyor sanki canlıymışçasına… Tek umudun elindeki kitap hayatta bulamadığın hayatının aşkını anlatan…
Yüzümde huzurlu bir tebessüm hayalin… O kadar bensin ki sen… O kadar bendensin ki… Ve o kadar benim değilsin ki… O kadar hayal ama bir o kadar da canlısın ki… O kadar beyaz ama bir o kadar da siyahsın ki…” “Şaşıp kalıyorum kendime… Şaşıp kalıyorum halime…”
…
“Şaşıp kalıyorum kendime… Şaşıp kalıyorum halime…” dedi, belki yarım saatten bile daha uzun süredir odaya sinmiş olan sessizliği bozduğunun farkında olmadan. Camlardan yağmur damlaları süzülüyordu, O’ysa ağır ağır süzülen damlaların gel-gitinde uyuşmuş beyninin eşlik etmediği ve uzun süredir kırpmadığı için acıdığını fark etmediği gözleriyle sadece uzaklara bakıyordu. Gözleri uzaklara öyle saplanmış, düşüncesi öyle uzaklara saklanmıştı ki... Sanki uzaklarda, çok uzaklarda aradığı bir şeyler vardı... Bir gölgenin, bir hayalin, bir rüyanın, bir olmayanın, bir imkansızın peşindeydi sanki gözleri... Öyle umutsuz, öyle yorgun, öyle çaresiz, öyle kederliydiler ki...
Kızının üzerindeki dalgınlığa zaten içten içe üzülmekte olan annenin keyfi kızının bu anlayamadığı, anlamınıysa soracak cesareti kendinde bulamadığı sözlerinin üzerine iyice kaçtı. Çaresizlikle karışık üzüntüden buğulanan gözleriyle kızına bakakaldı. Ne kadar istese de nefesi ses olup kızına, kızının ruhundaki karmaşaya akamadı... Acaba fikren ve manen kızını anlayabilecek kadar kızına yakın mıydı?.. Bu düşünce şimdiye kadar hiç aklından geçmemişti, bu kez de geçmedi...
Neden sonra gözleri annesinin gözyaşlarıyla buğulanmış hareli gözlerine takıldı. Ne güzeldi annesinin gözleri... Her bir yıl gözlerinin etrafına büyüklü küçüklü çizgiler armağan ederek geçip gitmişti... Annesinin gözleri yılların çizgileriyle birlikte daha da anlamlı daha da özeldi. Bir süre baktı annesinin gözlerine, nemli gözleriyle... Söyleyecek söz bulamadı... Annesine o kadar mı yabancıydı?.. Hissettiği yabancılıktan sıkılarak, sıkılmaktan da öte utanarak bakışlarını yere indirdi. O an yalnızlık kaçıp kurtulunması imkansız güvenli bir sığınaktı sanki...
…
Camlardan yağmur damlaları süzülüyordu, O’ysa ağır ağır süzülen damlaların gel-gitinde uyuşmuş beyninin eşlik etmediği ve uzun süredir kırpmadığı için acıdığını fark etmediği gözleriyle sadece uzaklara bakıyordu…
“Sen de bensiz yalnız mıydın, benim sensiz yalnız olduğum kadar... Sen de bensiz yarım mıydın, benim sensiz yarım olduğum kadar...”
Gözleri uzaklara öyle saplanmış, düşüncesi öyle uzaklara saklanmıştı ki... O an yalnızlık kaçıp kurtulunması imkansız güvenli bir sığınaktı sanki...
SERAY ANIL, 2008