İsimsiz---2.Bölüm: Dünya sussun…
2.Bölüm: Dünya sussun…
Falanca… Bursa’nın en güzel mekânlarından biri bence. Sessiz, sıcak bir yer; ama bazen de insanı korkutacak kadar sıcak oluyor burası, bazen de buz gibi soğuk… Benim için çok soğuk aslında. Kendimi zamanında burada kaybettiğimi düşünürsek hele de… Neden burada buluşmayı kabul ettim onu bile bilmiyorum aslında. Ne garip… Sanırım anlıyorum kader denilen olayı artık… Bunları düşünürken yüzümdeki gülümseme garsonu bana kadar ulaştırmıştı.
-¬ Hoş geldin abi. Her zamankinden mi?
- Ooo Hakan. Sen hala burada mısın ya? En son geldiğimde ayrılacaktın sen buradan.
- Kaldık işte abi. Sen son geldiğinde ben de bi daha gelmezsin diye düşünmüştüm.
Yüzüme baktığında hafif ters bakışımdan korkmuş olacak toparladı:
- Yani insan suyu dahi akmayan bi yere neden gelir ki di mi abi. Neyse ben siparişini getireyim.
Güldüm sadece Hakan arkasını dönüp giderken bağırdım:
- Oğlum dur sipariş vermedim ki. Laf çevirmeyi öğrenmişsin de sonrasına çalışman lazım.
Yüzü kızarmış döndü:
- Tüh ya yine mi olmadı abi. Her zamankinden değil mi abi?
- Yok bugün sen bana bi kahve getir. Kebire Ana yapsın bak başkasından olursa içmem ha.
- Merak etme abi başkasına yaptırmam kahveni. Son geldiğinde de kahve içmiştin hatırladın mı abi?
- Hatırladım Hakan, unutabilir miyim ki…
Unutulabilir miydi ki? Kaderdi bu… Onca küfrettiğim kaderim bana herhalde yine oynuyordu oyunu; ama artık küfretmiyorum ona. Kendisi çıkarmıştı benim karşıma “Meleği”, daha adını bile bilmiyordum ama çıkarmıştı işte.
Hep inandığım şey farklı olduğumdu; benden de farklısı Melek’miş… Hoş bi duyguymuş içinin ısınması. Daha kahvem gelmemişti ama yeterince ısınmıştı için. Son gelişimde ise kahveye karşın buz kesmiştim sanki…
Unutmamıştım, unutamamıştım… Yine burada oturuyordum… Hayatımın aşkını bekliyordum. Her saniye düşman olmuştu bana geçmek bilmiyordu. Gelmesiyle “Tüm dünya sussun!!” demiştim. Tek duymak istediğim ses onunkiydi.
- Hoş geldin aşkım; otursana
- Yoo oturmayacağım çok işim var. Sadece bi şey söylemek için çağırdım seni.
Elindeki kutuda ne olduğunu merak ediyordum.
- O zaman ben de ayağa kalkayım.
- Ben… Ben daha fazla devam edemeyeceğim. Biliyorum damdan düşer gibi oldu ama lütfen daha fazla sorgulama. Sana gerçekten değer veriyorum ve bunu da daha fazla devam ettiremeyeceğim. İşte bana bugüne dek hediye ettiğin her şey…
Kutuyu bana doğru uzattığında elimdeki çiçekleri öyle sıkıyordum ki kutuya hamle dahi yapamıyordum. Tek kelimeyle beynimden vurulmuştum. Nasıl olurdu!? Bunca zamandan bunca yaşanmışlıktan sonra… Sormalıydım
- Neden? Hande bunca yaşanmışlıktan sonra neden? Sen değil miydin daha bir ay önce bana aşık olduğunu söyleyen? Üç yıldan sonra ne oldu Hande?
- Yapamadım! Aldattım seni! Başkasıyla birlikte oldum. Kendimi kandırmaya çalıştım, seni sevdiğime, seni bırakamayacağıma dair… Olmadı.
- Anlıyorum..
Sakin olmam ona güç vermiş olacak devam etti:
-Bunu olgunlukla karşılamış olman benim içi…
-Ama anlamayı reddediyorum! Ben sana aşığım, bu hiç mi bir şey ifade etmiyor senin için?
- Artık maalesef etmiyor… İşte, kutuyu da al
- Sende kalsın; ne istersen yaparsın artık…
Oradan çıktığımda dünyanın tüm seslerine kapanmıştı kulaklarım… Tek duyduğum kendi çığlıklarımdı… Kendimi kaybettiğimde attığım son çığlıklar…
-Hey sen.
Tüm sesleri susmuşken dünyada bir ses uyandırdı beni. Bir melek seslendi… Tüm dünya yine sustu; sadece o konuştu…
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.